ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

4

 

والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

 

4. Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de iman ederler. Onlar ahirete de yakin ile inanırlar.

 

Yakini İman:

 

Denildiğine göre Abdullah b. Selam gibi kitap ehlinden olup iman edenler kastedilmiş ve bu ayet-i kerime onun hakkında nazil olmuştur. Önceki ayet-i kerime ise Araplardan olup iman eden kimseler hakkında inmiştir. Şöyle de denilmiştir: Her iki ayet-i kerime de mü'minler hakkındadır. Buna göre "onlar" kelimesinin i'rabı atıf olmak üzere mecrurdur. İsti'naf (yeni bir cümle başlangıcı) kabul edilerek merfu olması da uygundur; yani: "Onlar o kimselerdir ki .. " Bu ayet-i kerimeyi her iki kesimin de mü'minleri hakkında kabul edenlere göre ise: "onlar" kelimesinin i'rabı mübteda olarak merfudur, haberi ise: "İşte bunlar Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ... " buyruğu olur. Bununla birlikte (önceki buyruğa) atıf olmak üzere mecrur olma ihtimali de vardır.

 

"Sana indirilene" buyruğu ile kastedilen Kur'an-ı Kerim'dir; "Senden önce indirilene" buyruğu ile kasıt ise daha önce indirilen kitaplardır. Böyle bir iman ise Yüce Allah'ın şu buyruğunda kendilerinden haber verdiği yahudi ve hıristiyanların yaptıklarından farklıdır: "Onlara: 'Allah'ın indirdiğine iman edin) denildiği zaman: 'Biz bize indirilene iman ederiz) derler.'' (el-Bakara, 91)

 

Denildiğine göre şu: "Onlar ğayba inanırlar" buyruğu nazil olunca yahudiler ve hıristiyanlar: Biz ğayba iman ettik, demişlerdir. Yüce Allah'ın:

 

"Namazı dosdoğru kılarlar" buyruğunu duyunca da: Biz de namazı dosdoğru kılarız, dediler. Yüce Allah: "Kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler" buyruğu hakkında da: Bizler infak eder ve tasaddukta bulunuruz, demişlerdir. Ancak: "Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de iman ederler" buyruğunu işitince bu işten kaçıp uzaklaştılar. Ebu Zer' den rivayet edilen hadiste şöyle denilmektedir:

 

-Ey Allah'ın Resulü, Allah kaç kitap indirmiştir? diye sordum. O şöyle buyurdu: Yüzdört kitap. Allah Şit'e elli sahife, Ahnuh'a (İdris'e) otuz sahife, İbrahim'e yirmi sahife, Musa'ya Tevrat'tan önce on sahife indirmiştir. Ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan'ı da indirmiştir. Bu hadisi el-Huseyn el-Acurri ile Ebu Hatim el-Busti rivayet etmişlerdir.

 

Burada şöyle bir soru ortaya atılabilir: Aralarındaki hükümlerin aykırılıklarına rağmen bunların hepsine iman etmek nasıl mümkün olabilir? Bu soruya iki türlü cevap verilebilir: Sözkonusu olan hepsinin Allah tarafından indirildiğine iman etmektir. Bu, İslam'dan önce indirilmiş şeriatlar gereğince ibadet etmenin sakıt olduğunu söyleyenlerin görüşüdür. İkinci cevap: İman önceden indirilmiş kitapların neshedilmemiş bölümleri hakkında sözkonusudur. Bu ise, önceki şeriatlere bağlanmayı gerekli görenlerin görüşüdür. -Yüce Allah'ın izniyle- buna dair açıklamalar da ileride gelecektir.

 

Yüce Allah'ın: "Onlar ahirete de yakin ile inanırlar" buyruğundan kasıt, onlar öldükten sonra dirilişi (ba'sı) ve neşri kesin olarak bilirler demektir .

 

Yakin: Şüphesiz bilgi demektir. (...) hepsi aynı anlama (kesinlikle bildim, anlamına) gelir. (...) ifadesi de: Ben ondan yana kesin bir bilgiye sahibim, demek olur. (...) kelimesinde ya harfinin vav oluş sebebi vav'dan önceki dammedir. Bundan küçültme ismi yapmak istediğimiz takdirde aslına döndürerek (...) deriz. Küçültme ismi, (tasğir) ise kelimeleri asıl şekillerine döndürür. Çoğul yapmak da böyledir.

 

"Yakin" kelimesiyle Arapların zannı ifade ettikleri de olur. Lağiv yemini ile ilgili olarak ilim adamlarımızın söyledikleri: Bu, kişinin Allah adına yakini bulunan bir işe (öyle zannettiği bir işe) yemin etmesi sonra da durumun böyle olmadığının ortaya çıkmasıdır ki, o takdirde bu yemini yapanın herhangi bir sorumluluğu, keffareti yoktur, ifadeleri bu kabildendir.

 

Şair der ki: "Kızgın bir arslan anlamaya çalıştı ve Onu kendime feda edeceğimi ve kendisiyle dövüşmeyeceğimi zannetti. "

 

Şair burada şunu anlatmak istemektedir: Aslan geldi, devemi kokladı.

 

Canımı kurtarmak için onu feda edeceğimi sanıyordu. Kendimi korumak kasdıyla devemi ona bırakacağımı, onunla çarpışarak kendimi tehlikelere atmayacağımı sanmıştı.

 

Yakin (kesin bilgi) anlamına "zan" kelimesinin kullanılmasına gelince; bu hem Kur'an-ı Kerim'de varid olmuştur, hem de şiirde bunun örnekleri pek çoktur.

 

"Ahiret": Bizden sonraya kaldığı ve biz de ondan beride bulunduğumuzdan dolayı "teehhur"dan türetilmiştir. Nitekim dünya ileride de açıklanacağı şekilde (yakın olmak) anlamına gelen "ed-dunuv"dan türetilmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

BAKARA 5

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR