ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

6

 

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

6. Gerçekten o inkar edenleri inzar etsen de etmesen de onlar için birdir. İman etmezler.

 

Yüce Allah mü'minleri ve durumlarını sözkonusu ettikten sonra kafirleri ve onların sonunda varacakları noktayı sözkonusu etmektedir.

 

Küfür (inkar), imanın zıddıdır. Ayet-i kerime'de kastedilen de odur.

 

Bazan nimet ve yapılan iyiliğin inkar edilmesi anlamına da kullanılır. Hz. Peygamber'in küsuf hadisinde kadınlar hakkındaki şu ifadesi şöyledir: "  "ve cehennemi gördüm. Bugün gibi dehşet verici bir manzarayı hiçbir zaman görmüş değilim. Cehennem halkının çoğunluğunun da kadınlardan olduğunu gördüm." Niçin böyledir ey Allah'ın Resulu? diye sorulunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Küfürleri sebebiyle." Ona: Kadınlar Allah'ı inkar edip kafir mi oluyorlar? diye sorulunca şu cevabı verdi: "Onlar kocaya karşı nankörlük ederler, iyiliğe karşı nankörlük ederler. Onlardan birisine zaman boyunca iyilik yapsan sonra da senden birşey (eğrilik) görse: Zaten senden hayır namına birşey görmedim, der." Bunu Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.

 

Arap dilinde "el-kefr" asıl itibariyle gizlemek ve üstünü örtmek demektir.

 

Şairin şu sözünde olduğu gibi: "Bir gece içinde ki (o gecedeki) bulutlar yıldızları gizlemiştir (kefera)."

 

Geceye "kafir" denilmesi de burdandır. Çünkü o siyahlığı ile herşeyi örtmüş olur. Şair der ki: "Her ikisi de (erkek ve dişi deve kuşları) güzelce dizilmiş ve sağlam bir şekilde

koruma altına alınmış yumurtalarını hatırladılar. Güneş ışığını kafir (gece) içinde bırakmaya koyulunca."   Bu beyitteki "züka" güneş demektir.

 

Şairin şu beyiti de böyledir: "Tan yerinin ağarmasından önce geldiler ve Züka oğlu (Güneş) bir kefr'de (gece karanlığında) gizli idi."

 

Denize ve büyük nehire de kafir denildiği gibi, ekiciye de kafir denilir. Çoğulu küffar gelir. Yüce Allah şöyle buyumaktadır: "Ekini ekincilerin (küffar) hoşunagidenyağmurgibidir. "(el-Hadid, 20) Burada "küffar" ile ekinciler kastedilmektedir. Çünkü ekinciler tanelerin üstünü örterler. Rüzgarların üstünü toprakla örttüğü külü anlatmak için de "Üstü örtülmüş kül" denir. Hemen hemen hiç kimsenin konaklamadığı ve yolunun geçmediği yerin uzak bölgelerine de "Hfir" denilir. Bu gibi yerlere konaklayanlar ise, "ehlü'l-küfür" adını alırlar. "el-Kufür" ile köy ve kasabaların kastedildiği de olur.

 

Yüce Allah'ın: "Onlar için birdir" buyruğunun anlamı şudur: Uyarman ile uyarmayı terketmen arasında onlar için bir fark yoktur, eşittir, demektir. Burada soru edatının gelmesi, arada bir fark olmadığını göstermek içindir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bunun gibidir: "Sen öğüt versen de vermesen de bizim için birdir. "(eş-Şuara, 136)

 

Şair de der ki: "Ve bir gece ki karanlıklarında insanlar şöyle derler: Gözleri sağlam olan kadınlar da gözleri kör olanlar da birdir. "

 

Yüce Allah'ın: "Onları inzar etsen de" buyruğunda yer alan "inzar" bildirmek ve tebliğ etmek demektir. İnzar ancak korunup sakınmak için elverişli bir sürenin olması halinde yapılan korkutmalar hakkında kullanılır. Hemen hemen başka hallerde kullanılmaz gibidir. Eğer korunup sakınmak için gerektiği kadar zaman yoksa bu iş'ar (bildirmek) olur, inzar olmaz. Şair der ki: "Mühlet olduğu halde Amr'ı inzar ettin Sabah vaktinden önce, fakat Amr itaat etmedi. "

 

"Filan oğulları bu işten dolayı biribirlerini inzar ettiler" ifadesi, o işten dolayı birbirlerini korkuttukları zaman kullanılır.

 

İlim adamları bu ayet-i kerimenin tefsiri hususunda farklı görüşlere sahiptir. Bu ayet umumi olmakla birlikte, azap sözünün üzerlerine hak olduğu ve Yüce Allah'ın kafir olarak öleceğine dair ezeli bilgisi bulunduğu kimseler hakkında özel anlam ifade eder denilmiştir. Bununla Yüce Allah, belli bir kimseyi tayin etmeksizin insanlar arasında durumu bu olan kimselerin bulunduğunu bildiğini anlatmak istemiştir. İbn Abbas ve el-Kelbi der ki: Bu ayet-i kerime yahudilerin başkanları hakkında nazil olmuştur. Huyey b. Ahtab, Kab b. Eşref ve benzerleri bunlar arasındadır.

 

er-Rabi' b. Enes de der ki: Bu ayet-i kerime Bedir günü savaşa katılan kesimlerin komutanları arasından öldürülenler hakkında nazil olmuştur. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Herhangi bir kimseyi bu şekilde tayin eden kişi, adeta küfür üzere öleceği hususunda ğaybın perdeleri kendilerine açılan kimseye benzetilmiştir. İşte bu şekilde küfür üzere ölecekleri Allah tarafından bilinen kimseler bu ayet-i kerimenin kapsamı içerisindedirler.

 

"İman etmezler" buyruğu "(...)'ın haberi olarak ref mevkindedir. Yani şüphesiz inkar edenler iman etmezler, demektir.

 

"Şüphesiz" kelimesinin haberinin "birdir" kelimesi olduğu da söylenmiştir. Bundan sonraki buyruklar ise sılanın yerini tutmaktadır. Bu görüşü İbn Keysan ileri sürmüştür. Muhammed b. Yezid de der ki: "birdir" mübteda olmak üzere merfudur. "Onları inzar etsen de etmesen de" buyruğu ise haberdir. Cümle (...)'ın haberidir. en-Nehhas der ki: Yani onlar işi anlamazlığa vurduklarından dolayı uyarmanın onlara hiçbir faydası olmuyor.

 

Kıraat alimleri "Onları inzar etsen de" kelimesini farklı şekillerde okumuşlardır.

Medineliler, Ebu Amr, el-A'meş ve Abdullah b. Ebi İshak, birinci hemzeyi tahkik ikincisini de teshil ile olmak üzere (...) şeklinde okumuşlardır. Halil ve Sibeveyh bu okuyuşu tercih etmiştir. Bu Kureyş ile Sa'd b. Bekrlilerin okuyuşudur. Şairin şu sözleri de böyledir: "Ey Cülacil ile Neka arasındaki yumuşak kumların ceylanı Sen misin (o), yoksa Um Salim mi?"

 

Burada yer alan (...) kelimesinde tek elif yazılır. Bir başka şair de şöyle demiştir: "Uzandım, elimi gözümün üzerinde siper edip baktım ve tanıdım onu; Ona: Sen Zeydu'l-Eranib misin dedim."

 

İbn Muhaysin'in de bunu daha sonra elif olmaksızın tek hemze ile: (...) şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir. İki hemze bir araya geldiğinden dolayı elif hazfedilmiştir. Veya (...) kelimesi zaten istifhama delalet ettiğinden dolayı hazfedilmiştir. Şairin şu sözlerinde olduğu gibi: "Kabileden geçip gider misin yoksa erken mi yola çıkarsın? Biraz beklesen sana ne zararı olur?"

 

Sözlerinde de (...) demeyerek hemzesiz olarak bu kelimeyi kullanmış ve (...) ile yetinip ayrıca elif kullanmamıştır.

 

İbn Ebi İshak'ın da: (...) şeklinde iki hemzeyi tahkik ile ve iki hemzeyi yan yana getirmemek için de aralarına elif sokarak okuduğu rivayet edilmiştir. Ebu Hatim der ki: Aralarına bir elifin girip ikinci hemzenin hafif okunması caizdir. Ebu Amr ve Nafi' de bu şekilde çokça okurlar. Hamza, Asım ve Kisai her iki hemzenin tahkiki ile, (...) şeklinde okurlar. Ebu Ubeyd'in tercihi de budur. Ancak Halil'e göre bu uzak bir ihtimaldir. Sibeveyh de der ki: Böyle bir okuyuş (...) kelimesinde olduğu gibi ağır gibi görünüyor. el-Ahfeş der ki: İki hemzeden birisinin hafif olması caizdir. Ancak bu kötü bir okuyuş şeklidir. Çünkü Araplar ancak söyleyişin ağır bulunmasından ve bir tanesinin husulünden sonra hafif okumaya yönelirler.

 

Ebu Hatim de der ki: Her iki hemzenin de hafifletilmesi caizdir. İşte burada yedi kıraat vechini gördük. Kur'an'ın dışındaki söyleyişlerde sekizinci bir vecih de caizdir. Kur'an'ın dışında dememizin sebebi, bu sekizinci şeklin çoğunluğun kabul ettiği okuyuş şekline aykırı düşmesindendir. Said elAhfeş der ki: Hemze yerine he getirilerek (...) dediğin gibi (...) denilir. el-Ahfeş Yüce Allah'ın: ''işte sizler ... " (Al-i İmran, 66 ve 119) buyruğu hakkında: Bunun aslı: (...) şeklindedir, demiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

BAKARA 7

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR