BAKARA 155 |
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ
بِشَيْءٍ
مِّنَ الْخَوفْ
وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ
مِّنَ
الأَمَوَالِ
وَالأنفُسِ
وَالثَّمَرَاتِ
وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ |
155. Andolsun ki
sizleri (biraz) korku açlık, mallardan, canlardan mahsullerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!
"Andolsun ki ...
imtihan edeceğiz" buyruğunda geçen: Bela (imtihan); güzel de olabilir, kötü
de olabilir. Bunun aslı mihnet (imtihan edilmek) dir. Buna dair açıklamalar
daha önceden (Bakara, 49. ayet, 13. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Anlamı: Andolsun ki
-önceden de belirtildiği gibi; karşılığını vermek sözkonusu olsun diye ortaya
çıkartmak anlamında- mücahidlerle sabredenleri bilinceye kadar sizleri imtihan
edeceğiz,
Konu ile ilgili şöyle
denilmiştir: Bu şekilde onların imtihan edilmeleri kendilerinden sonrakiler
için bir alamet olsun diyedir. Böylelikle onlar da hak kendileri için apaçık
belli olunca bu imtihanlara sabrettiklerini bilsinler diye,
Yüce Allah'ın bu hususu
onlara böyle bir sınamanın mutlaka gelip kendilerine isabet edeceğini yaki'nen
bilsinler diye bildirmiştir. Bu suretle kendilerini böyle bir imtihana
hazırlamış olurlar ve bu imtihan dolayısıyla sarsıntıya uğramaktan uzak
kalırlar. Ayrıca bu buyrukta azimli olmaya ve insanın kendisini hazırlamasına
karşılık Yüce Allah'ın sevabını acilen verdiğine de işaret vardır, diye de
açıklanmıştır.
"Biraz ":
Çoğul anlamında tekil bir kelimedir. ed-Dahhak bunu çoğul olarak "Birtakım
şeylerle" diye okumuş, ancak çoğunluk tekil olarak okumuştur. Yani biraz
korku, biraz açlık ile ... Daha veciz olmak üzere ikinci sefer bu kelime
kullanılmamıştır.
"Biraz korku";
İbn Abbas'ın açıklamasına göre düşman ve savaş korkusu ile, Şafii de şöyle
demiştir: Buradaki korku, Yüce Allah korkusudur.
İbn Abbas'ın görüşüne
göre kuraklık ve kıtlık dolayısıyla meydana gelecek açlıkla; Şafii'ye göre ise
ramazan ayındaki açlık ile olmak üzere "(biraz) açlık", kafirlerle
savaşla uğraşıldığından bir görüşe göre malları telef eden türlü musibetlerle,
Şafii'ye göre farz kılınan zekat ile "mallardan", İbn Abbas'a göre
cihadda öldürmekle ve ölmekle, Şafii'ye göre türlü hastalıklarla "canlardan",
Şafii'ye göre kişinin yavrusu ileride de belirtileceği üzere seleften gelen
haberde varid olduğu gibi, kalbinin meyvesi olduğundan dolayı çocukların
ölümüyle; İbn Abbas'a göre ise bitkilerin azlığı ve bereketlerin kesilmesi ile
"mahsullerden eksiltmekle imtihan edeceğiz."
"Sabredenlere"
sabrın sevabını "müjdele!"
Sabr'ın asıl anlamı
hapsetmek, alıkoymaktır. Sevabı ise belli bir miktara bağlı değildir, buna dair
açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 45'te) geçmiş bulunmaktadır. Fakat bu
mükafata ancak ilk sadme halinde gösterilen sabır ile ulaşılabilir.
Nitekim Buharı, Enes
(r.a)'dan Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
"Sabır ancak ilk sadme ile birlikte olur." Bu hadisi Müslim, ondan
daha geniş bir şekilde kaydetmektedir.
Yani sevabın kendisi
sebebiyle oldukça büyüdüğü ve nefse ağır gelen sabır, ancak musibetin hücum
ettiği ve sıcaklığını koruduğu esnada gösterilen dirençtir. Bu sabır kalbin
metanetine ve sabır makamındaki sebatına delildir. Musibetin harareti geçtikten
sonra herkes sabreder. İşte bu bakımdan şöyle denilmiştir: Aklı başında olan
herkesin musibet esnasında, ahmak olanın üç gün sonra göstermekten başka çaresi
olmayan şeyleri musibet esnasında göstermesi gerekir. Sehl b. Abdullah
et-Tusteri der ki: Yüce Allah: "Sabredenlere müjdele" diye
buyurduğundan dolayı artık sabır (bizim için) bir yaşayış (biçimi) oldu.
Sabır iki türlüdür:
Allah'ın masiyetine karşı sabır. Böyle bir kişi mücahid demektir. Allah'a
itaate karşı sabır. Böyle bir kişi de abid demektir. Kişi hem Allah'ın
masiyetine karşı sabreder, hem Allah'a itaat üzre sabrederse Yüce Allah ona
kaza ve kaderine razı olmak meziyetini kazandırır. Bu rızanın alameti ise
nefsin karşı karşıya kaldığı hoş olmayan ve sevilen şeylere karşı kalbin
sükünetini koruması, huzurunu bozmamasıdır.
el-Havvas der ki: Sabır
Kitab ve Sünnetin hükümleri üzere sebat göstermektir. Ruveym de sabır şekvayı
terketmektir, der. Zünnün el-Mısrı de: Sabır Yüce Allah'tan yardım dilemektir,
der. üstad Ebu Ali der ki: Sabrın sınırı takdire itiraz etmemektir. Şikayet
etmek kastıyla olmaksızın belanın izhar edilmesi sabra aykırı değildir. Çünkü
Yüce Allah Hz. Eyyüb kıssasında onun: -Ya Rab, bana bu dert gelip çattı"
(el-Enbiya, 83) dediğini bize haber vermekle birlikte onun hakkında: "Biz
gerçekten onu sabredici bulduk. O ne güzel kuldu " (Sad, 44) diye
buyurmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN