BAKARA 158 |
إِنَّ
الصَّفَا
وَالْمَرْوَةَ
مِن شَعَآئِرِ
اللّهِ فَمَنْ
حَجَّ
الْبَيْتَ
أَوِ
اعْتَمَرَ
فَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْهِ
أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
وَمَن
تَطَوَّعَ
خَيْراً
فَإِنَّ اللّهَ
شَاكِرٌ
عَلِيمٌ |
158. Şüphe yok ki Safa
ile Merve Allah'ın alametlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa
onlar arasında güzelce tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur. Gönül
isteği ile her kim bir hayır işlerse gerçekten Allah, şükredenlerin ecrini
veren ve herşeyi çok iyi bilendir.
Buyruğuna dair
açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Anlaşılmasına ve Nuzül
Sebebine Dair Rivayetler:
2- Safa ile Merve'nin Anlamı:
3- Allah'ın Şe'airi:
4- Haccın Kelime Anlamı:
5- Umre:
6- Safa ile Merve Arasında Sa'y etmek:
7- Safa ile Merve Arasında Sayin
Uygulaması:
8- Safa ile Merve Arasında Sayetmenin
Hükmü
9- Ka'be ve Safa ile Merve Arasında
Binekli Olarak Tavaf Edip Sa'y etmek:
1- Ayetin
Anlaşılmasına ve Nuzül Sebebine Dair Rivayetler:
Buhari'nin Asım b.
Süleyman'dan rivayetine göre şöyle demiş: Enes b. Malik'e Safa ile Merve hakkında
sordum. Şöyle dedi: Biz bunların (arasında tavaf etmenin) cahiliyye işlerinden
olduğu görüşünde idik. İslam gelince onlardan uzak durduk. Yüce Allah da:
"Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir. Her kim Beyt'i
hacceder veya umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir
vebal yoktur" buyruğunu indirdi."
Tirmizi'nin de
rivayetine göre Urve şöyle demiş: Ben Aişe'ye şöyle dedim:
Safa ile Merve arasında
tavaf etmeyen herhangi bir kimse aleyhinde bir şey olduğu görüşünde değilim ve
ben ikisi arasında tavaf etmemeye de aldırmıyorum. Bana şöyle dedi:
Kızkardeşimin oğlu, ne kadar kötü birsöz söyledin. Rasülullah (s.a.v.) da
müslümanlar da (ikisi arasında) tavaf ettiler. Müşellel'deki tağüt olan Menat
için ihlal eden (hacc için telbiyede bulunan) kimseler, Sam ile Merve arasında
tavaf etmezlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Her kim Beyt'i hacceder veya
Umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur"
buyruğunu indirdi. Eğer durum senin dediğin gibi olsaydı: "Onlar arasında
tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal yoktur" denmesi gerekirdi.
ez-Zühri: der ki: Ben bunu Ebu Bekir b. Abdurrahman b. el-Haris el-Hişam'a
zikrettim ve bunu beğendi ve: Şüphesiz ki bu, bir ilimdir, dedi. Ben ilim
ehlinden birtakım kimseleri şöyle derken dinledim: Safa ile Merve arasında
tavaf etmeyen Araplar şöyle derlerdi: Bizim bu iki taş arasında tavaf etmemiz
bir cahiliyye işidir. Ensar'dan olan başkaları ise şöyle dediler: Bizler,
Beytullah'ı tavaf etmekle emrolunduk, Safa ile Merve arasında tavaf etmekle
emrolunmadık. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve
Allah'ın alametlerindendir" buyruğunu indirdi. Ebu Bekr b. Abdurrahman der
ki: Gördüğüm kadarıyla bu ayet-i kerime hem bunlar, hem berikiler hakkında
inmiştir. (Tirmizi:) der ki: Bu hasen sahih bir hadistir."
Buhari de bu manada bu
hadisi rivayet etmiştir. Oradaki rivayette Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa
ile Merve Allah'ın alametlerindendir" buyruğunu indirdi; denildikten sonra
şu ifade yer almaktadır:
Aişe dedi ki:
"Rasülullah (s.a.v.) her ikisi arasında tavaf etmeyi bir sünnet olarak
uyguladı. Herhangi bir kimsenin ikisi arasında tavaf etmeyi terketmesi
yakışmaz." Sonra bunu Ebu Bekr b. Abdurrahman'a haber verdim de şöyle
dedi: Şüphesiz ki bu bir ilimdir, daha önce bunu işitmemiştim. İlim ehlinden
birtakım kimselerin -Aişe'nin zikrettiklerinden başka- şunu sözkonusu
ettiklerini dinledim: Menat için ihrama giren birtakım kimselerin hepsi Safa
ile Merve arasında tavaf ediyorlardı. Allah Kur'an-ı Kerim'de Beyt'in tavafını
sözkonusu edip Safa ile Merve'den söz etmeyince şöyle dediler: Ey Allah'ın
Resülü, biz Safa ile Merve arasında tavaf ediyorduk. Allah da Beytullah'ın
etrafında tavaf etme emrini indirdiği halde Safa'dan söz etmedi. Safa ile Merve
arasında tavaf etmemizin bizim için bir mahzuru var mıdır? Bunun üzerine Yüce
Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir"
ayetini indirdi. Ebu Bekr der ki: Benim işittiğim şu ki bu ayet-i kerime her
iki kesim hakkında nazil olmuştur: Cahiliyye döneminde Safa ile Merve arasında
tavaf etmekten çekinen kimseler ile daha sonra İslam geldikten sonra Yüce Allah
Beyt'in tavafım emredip de Safa (ile Merve)yi sözkonusu etmediğinden dolayı
Beyt'in tavafından sonra bilinen şekilde söz edinceye kadar ikisi arasında
tavaf etmekten çekinen kimseler hakkında nazil olmuştur.
Tirmizi: Asım b.
Süleyman el-Ahvel'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Enes b. Malik'e Safa ile
Merve hakkında soru sordum da şöyle dedi: Safa ile Merve cahiliyye döneminin
şe'airinden (alametlerinden) idi. İslam gelince ondan uzak durduk. Bunun
üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın
aIametlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder ve umre yaparsa onlar arasında
güzelce tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi.
(Devamla) dedi ki: Bu ikisi arasında tavaf (yani sa'y) tatavvudur. (Nitekim
Yüce Allah daha sonra şöyle buyurmaktadır:) "Gönül isteğiyle kim bir hayır
işlerse gerçekten Allah şükredenlerin ecrini veren ve herşeyi çok iyi
bilendir." Tirmizi der ki: Bu hasen, sahih bir hadistir." Bu hadisi
Buhari de rivayet etmiştir.
İbn Abbas'tan şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Cahiliyye döneminde şeytanlar bütün gece boyunca
Safa ile Merve arasında sesler çıkartırlardı. Bu ikisi arasında putlar da
vardı. İslam gelince Müslümanlar: Ey Allah'ın Resulü, dediler; biz Safa ile
Merve arasında tavaf etmeyiz. Çünkü bunlar şirk (koşulan) varlıklardır. Bunun
üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
eş-Şa'bi der ki:
Cahiliyye döneminde Safa üzerinde İsaf, Merve üzerinde de Naile adında birer
put vardı. Tavaf yaptıklarında bu putlara sürünürlerdi. Müslümanlar bundan
dolayı her ikisi arasında tavaf etmekten imtina ettiler. Bunun üzerine bu
ayet-i kerime nazil oldıl.
2- Safa ile Merve'nin
Anlamı:
Sözlükte Safa
kelimesinin asıl anlamı düzgün taş demektir. Burada ise Mekke'de bilinen
tepenin adıdır. Merve de aynı şekilde bir tepenin adıdır. Bundan dolayı ayet-i
kerimede her ikisinden de harf-i tarifli olarak söz edilmektedir.
Anlatıldığına göre
Safa'ya bu adın veriliş sebebi seçilen (mustafa) Hz.
Adem'in bu tepe üzerinde
durmasıdır. Onun bu adından dolayı buraya da Safa denilmiştir. Hz. Havva ise
Merve üzerinde vakfe yaptığından buraya da kadın ismi verilmiştir. Bundan
dolayı da bu tepenin adı müennes (dişil)dir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
eş-Şa'bi der ki: Safa
üzerinde İsaf, Merve üzerinde de Naile adında birer put vardı. İşte bundan
dolayı birisinin adı müzekker, öbürünün adı da müennes oldu ve önce adı
müzekker olan sözkonusu edildi. Bu güzel bir açıklamadır. Çünkü zikredilen
hadis-i şerifler böyle bir manaya delalet etmektedir. Her ikisi arasında tavaf
etmekten hoşlanmayanların hoşlanmayışlarının tek sebebi de budur. Bu hususta
Allah mahzuru ortadan kaldırıncaya kadar bu böyle sürdü.
Kitap ehlinin iddia
ettiğine göre bu İsaf ve Naile Ka'be'de zina etmişler, Yüce Allah da onları iki
taşa dönüştürmüş ve onlardan ibret alınsın diye Safa ile Merve üzerine
koymuştur. Aradan uzun zaman geçtikten sonra Allah dışında bunlara ibadet
edilir olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. safa'nın çoğulu
"Safat" gelir ve düzgün taş anlamındadır. Safa'nın tekil bir isim
olduğu, çoğulun ise Sufiyyun ve Asfa şeklinde geldiği de söylenmiştir. Recez
vezninde şair şöyle demiş:
"Sanki onun iki ipi
de üzerine saçılmış su damlalarından dolayı Düzgün taşlar üzerindeki kuşların
pisliklerini andırıyordu."
Taşın Safa adını alması
için beyaz ve sert olması şartının da bulunduğu söylenmiştir. Yine denildiğine
göre bunun türediği kök (...) dır. Yani toprak ve çamurdan arınmış taş
demektir.
Merve (tekili merv
gelir) ise nisbeten yumuşak küçük taşlar demektir. Sert taşlar demek olduğu da
söylenmiştir. Doğrusu şu ki, Merve parçalanıp etrafı incelmiş sert ya da
yumuşak her türlü taştır. Çoğunlukla bu tür taşlar hakkında merve tabiri
kullanıldığı gibi sert olan taşlar hakkında kullanıldığı da olur.
Şair der ki: "Yeri
yumuşak bir ayakkabı" edindi Merve (sert taşlara) rast geldi mi de ezer
geçer."
Ebu Zueyb de der ki:
"Öyle ki ben musibetlere karşı bir merve (sert taşlar) gibiyim;
Muşakkardaki Safa kalası gibi her gün dövülen."
Merve'nin siyah taşlar
demek olduğu söylendiği gibi, ateş çakmaya yarayan parlak beyaz taşlar (çakmak
taşı) olduğu da söylenmiştir.
3- Allah'ın Şe'airi:
"Şüphe yok ki safa
ile Merve Allah'ın alametlerinden (şe'airinden)dir. " Allah'ın
alametlerinden ve ibadet yerlerindendir.
Şeair kelimesi şe'ira
kelimesinin çoğuludur. Şeair, Yüce Allah'ın alametlendirdiği ibadet yerleridir.
Yani insanlar için alamet olarak tesbit ettiği vakfe yeri, Sa'y ve kurban kesme
yeridir. Şiar, alamet demektir. Devenin hörgücüne bir demir batırmak suretiyle
alamet yapmaya, hediyelik kurbanların iş'arı denilir. Şair el-Kümeyt der ki:
"Onları ardı ardına
nesil nesil öldürüyoruz. Sen onları şöyle görürsün:
Kendileri kurban
edilerek (Allah'a yaklaşılan) kurbanlıkların şeairi gibi."
4- Haccın Kelime
Anlamı:
"Her kim Beyt'i hac
eder" yani kasteder. .. Haccın asıl anlamı kastetmektir. Şair der ki:
"Avfoğullarından gelip konaklamış pek çok aile görüyorum Bunların hepsi de
zaferan ile boyanmış Zibrikanın örtü ve sarığını hac (ziyaret etmeyi kast)
ediyorlar."
Doktorun kafadaki yarayı
elindeki mil ile derinliğini ölçmesi hakkında da bu tabir (Hacce) kullanılır.
Nitekim şair şöyle demiştir: "Dibinde çökme olan beyin zarına kadar
ulaşmış (me'mume) olan yarayı haccediyor (elindeki mil ile derinliğini
ölçüyor)."
Daha sonra bu isim,
Beytü'I-Haram'ı özel birtakım fiilleri yerine getirmek üzere kastetmek için
kullanılır olmuştur.
5- Umre:
" .... veya umre
yaparsa" yani ziyaret ederse. Umre ziyaret etmek demektir. Şair der ki:
"Ma'meroğlu umre (ziyaret) yapınca uzaktan uzağa, uzak bir yere yükseldi
ve ileriye atılmak için ayaklarını bir araya topladı."
6- Safa ile Merve
Arasında Sa'y etmek:
"Onlar arasında tavaf
etmesinde kendisi için bir vebal yoktur." Yani günah yoktur. (Ayet-i
kerimede geçen kelime: cünah şeklindedir.) Bu kelimenin aslı meyletmek anlamına
gelen "cünCıh"tan gelmektedir. Eğri olduklarından dolayı azalara
"el-cevanih" adının verilmesi de burdan gelmektedir. Hz. Aişe'nin bu
ayet-i kerimeye dair açıklaması bundan önce geçmiş bulunmaktadır.
ibnu'l-Arabi de şöyle
demektedir: "Bu hususta söylenecek sözün tahkiki şudur: Bir kimsenin:
"Bu işi yapmaktan dolayı senin için bir vebal yoktur" denildiği vakit
o yapılan fiilin mübah olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık: Senin bu işi
yapmamanda senin için bir vebal yoktur, denilmesi ise o fiilin terkedilmesinin
mübah olduğunu ifade eder. Urve Yüce Allah'ın: "Onlar arasında tavaf
etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu görünce şöyle dedi:
İşte bu tavafın terkedilmesinin caiz olduğunun delilidir. Diğer taraftan
şeriatın tavafın uygulanmasını esas aldığını, terkedilmesinde bir ruhsat
görmediğini görünce bu iki çatışan durumun birbiriyle telif edilmesini istedi.
Hz. Aişe de ona: "Onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal
yoktur" buyruğunun tavafın terkedilebileceğine dair delil olmadığını,
aksine eğer: "Onlar arasında tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal
yoktur" şeklinde olsaydı terkine delil olabileceğini söyledi. O halde
oradaki bu ifade tavafın terkinin mübah olduğunu belirtmek için değildir ve
buna dair bir delil de taşımamaktadır. Aksine bu buyruk, cahiliyye döneminde bu
işi sakıncalı gören veya orada bulunan putları kastederek cahiliyye döneminde
ikisi arasında tavaf eden kimselerin tavaf etmesinin bundan böyle mübah
olduğunu ifade etmek için gelmiş ve bununla Yüce Allah onlara eğer tavaf eden
kimsenin batıl bir maksadı yoksa, tavafın sakıncalı olmayacağını onlara
bildirmiştir."
Denilse ki: Ata'nın İbn
Abbas'tan rivayetine göre İbn Abbas: "Onlar arasında tavaf etmemesinde
kendisi için bir vebal yoktur" şeklinde okumuştur. İbn Mes'ud'un
kıraatinde de böyledir. Ubey b. Ka'ab'ın Mushaf'ında da böyle olduğu rivayet
edilmektedir. Aynı zamanda Enes'ten de buna benzer bir rivayet gelmiştir.
Cevap şudur: Bu,
mushafta bulunanın hilafınadır. Mushafta sabit olan kıraat, sahih olup olmadığı
bilinmeyen bir kıraat dolayısıyla terkedilemez. Diğer taraftan Ata, İbn
Abbas'tan bizzat işitmeksizin çokça mürsel rivayet naklederdi. Bu hususta
Enes'ten gelen rivayet hakkında ise bunun sağlam bir şekilde zaptedilmediği
söylenmektedir veya buradaki "(olumsuzluk ifade eden) la" te'kid için
zaid olarak gelmiştir. Şairin dediği gibi: "Ben beyaz tenli kadınları
alayediyorlar diye kınamıyorum, Saçına ak düşmüş oldukça çirkin görünümlü
kişiyi gördüklerinde."
7- Safa ile Merve
Arasında Sayin Uygulaması:
Tirmizi'nin Hz.
Cabir'den rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde Beytullah'ın
etrafında yedi defa tavaf etti ve: "Siz de ibrahim 'in makamından bir
namazgah edinin" (Bakara, 125) ayetini okudu ve Makam-ı İbrahim'in
arkasında (iki rekat) namaz kıldı. Ardından Hacer-i Esved'e gitti, onu istilam
etti. Sonra da: "Yüce Allah'ın (kelamında) başladığı ile biz de
başlıyoruz" deyip (sa'yine) Safa'dan başladı ve: "Şüphe yok ki Safa
ile Merve Allah'ın aIametlerindendir" buyruğunu okudu. Tirmizi der ki: Bu
hasen sahih bir hadistir. İlim ehline göre uygulama da bu şekildedir. Tavafa
Merve'den önce Safa'dan başlanır. Eğer Safa'dan önce Merve'den başlayacak
olursa bu sayılmaz ve Safa'dan başlar.
8- Safa ile Merve
Arasında Sayetmenin Hükmü
İlim adamları Safa ile
Merve arasında sa'yın vücubu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Şafii ve
İbn Hanbel sa'yın bir rükün olduğunu söylemişlerdir. İmam Malik'in meşhur olan
görüşü de budur. Çünkü Hz. Peygamber:
"Sa'y yapınız,
muhakkak Allah üzerinize sa'yetmeyi yazmıştır." Bu hadisi Darakutni
rivayet etmiştir. (Darakutni, II, 255)
Yazmak ise farz kılmak
anlamındadır. Çünkü Yüce Allah: "Oruç sizin üzerinize de yazıldı"
(el-Bakara, 183) diye buyurmaktadır. Hz. Peygamber'in: "Beş vakit namazı
Allah kulları üzerine yazmıştır" diye buyurmaktadır. İbn Mace de Şeybe'nin
bir Umm veledinden (yani kendisinden çocuğu olmuş bir cariyesinden) şöyle
dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.)'ı Safa ile Merve arasında
sa'yederken ve bu arada: "el-Abtah (vadisi) ancak koşarak katedilir"
diye buyurarak, Safa ile Merve arasında sa'y ettiğini gördü.
Unutarak ya da kasten sa'yin
bir tek şavtını (turunu) dahi terkedecek olsa beldesinden yahut hatırladığı
yerden Mekke'ye geri döner, tavaf eder, sa'yeder. Çünkü sa'y ancak tavafa
bitişik (onun ardından) yapılır. İmam Malik'e göre bu ister hacda isterse de -
farz olmamakla birlikte - umrede olsun böyledir. Eğer bu arada kadınlara
yaklaşmış ise İmam Malik'e göre menasikinin tamamlanması ile birlikte bir umre
ve bir hediye kurbanı gerekir. Şafii'ye göre ise sadece hediye kurbanı gerekir.
Geri dönüp tavaf ve sa'yi yaptığı takdirde ise umrenin bir anlamı yoktur.
Ebu Hanife ve
arkadaşları es-Sevri ve eş-Şa'bi de şöyle demektedirler: Sa'y vacip değildir.
Hacılardan bir kimse sa'yi terkedip de sa'y etmeksizin ülkesine geri dönerse
kurban keserek bunu telafi eder. Çünkü sa'y haccın sünnetlerinden bir tanedir.
Bu, aynı zamanda İmam Malik'in el-Utebiyyedeki bir görüşü olarak
kaydedilmektedir.
İbn Abbas, İbn
ez-Zübeyr, Enes b. Malik ve İbn Sirin'den sa'yin tatavvu olduğuna dair rivayet
gelmiştir. Çünkü Yüce Allah: "Gönül isteği ile kim bir hayır işlerse
(tatavvuda bulunursa)" diye buyurmaktadır.
Hamza ile Kisai meczum
muzari olarak (...) diye okurlar. Aynı şekilde (...) şeklinde de okurlar. Geri
kalanları ise mazi olarak (...) diye okurlar.
Tatavvu: Mü'min kişinin
kendiliğinden bir işi yapması demektir. Buna göre her kim nafile olarak birşey
yaparsa Allah onu şükür ile karşılar. Allah'ın kula şükretmesi ise itaatinin
sevap ve ecrini vermesi demektir.
Bu konuda sahih olan
görüş belirttiğimiz hususlar sebebiyle Şafii (yüce Allah'ın rahmeti üzerine
olsun)ın kabul ettiği görüştür. Diğer taraftan Hz. Peygamber'in:
"Menasikinizi benden öğreniniz" diye buyurmuş olması da onun bu
görüşünü desteklemektedir. Böylelikle bu, haccın mücmel ifadesini açıklayan bir
beyan olur. O halde bunun (yani sa'yin) da farz olması gerekir. Hz.
Peygamber'in rek'atlerinin sayısını açıklaması ve -sünnet ya da tatavvu olduğu
üzerinde eğer ittifak olmamış ise- bu kabilden olan diğer hususlara dair beyanı
gibidir. Tuleyb der ki: İbn Abbas, Safa ile Merve arasında tavaf eden
(sa'yeden) birtakım kimseler görür ve şöyle der: İşte bu anneniz İsmail'in
annesinin size miras bıraktığı bir davranıştır. Derim ki: Bu, ileride İbrahim
Süresi'nde (İbrahim, 37. ayetin açıklamasında) açıklanacağı üzere Buhari'nin
hadisinde de sabit olan bir husustur.
9- Ka'be ve Safa ile
Merve Arasında Binekli Olarak Tavaf Edip Sa'y etmek:
Ka'be'nin etrafında
olsun Safa ile Merve arasında olsun özürsüz olarak binek üzerinde tavaf edip
sa'y yapmak caiz değildir. Eğer özürlü olarak tavaf ederse bir kurban kesmesi
gerekir. Özürsüz tavaf ederse eğer Beytullah'ın yakınında ise iade eder. Şayet
oradan ayrılmış ise bir hediye kurbanı gönderir.
Bunu bu şekilde
söylememizin sebebi Peygamber (s.a.v.)'ın bizzat tavaf ederek:
"Menasikinizi benden öğreniniz" diye buyurmuş olmasıdır. Bunu bir
özür sebebiyle caiz kabul edişimiz ise Peygamber (s.a.v.)'ın devesi üzerinde
tavaf etmekle birlikte elindeki asa ile rüknü (Hacer-i Esved'i) istilam
etmesidir. Ayrıca kendisine "rahatsızım" diyen Hz. Aişe'ye:
"Bineğinin üzerinde olduğun halde tavaf edenlerin arkasından sen de tavaf
et" demiş olmasıdır.
Mezhebimize mensup ilim
adamları deve üstünde tavaf etmekle bir insanın sırtında tavaf etmek arasında
fark gözetmişlerdir. Eğer bir insanın sırtında tavaf edecek olursa bu yeterli
değildir. O takdirde tavaf etmiş olmaz. Asıl tavaf eden onu taşıyan kimsedir.
Şayet bir deve üzerinde tavaf edecek olursa o zaman bizzat kendisi tavaf etmiş
olur. İbn Huveyzimendad der ki: Bu, ihtiyari bir ayırım gözetmedir. Bunun
yeterli olup olmamasına gelince; yeterlidir. Nitekim bayılıp da taşınarak tavaf
ettirilen veya taşınarak Arafat'ta vakfe yaptırılan kimsenin (bu tavaf ve
vakfesinin) yeterli olduğunu görüyoruz.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN