ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

158

 

إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا وَمَن تَطَوَّعَ خَيْراً فَإِنَّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ

 

158. Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa onlar arasında güzelce tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur. Gönül isteği ile her kim bir hayır işlerse gerçekten Allah, şükredenlerin ecrini veren ve herşeyi çok iyi bilendir.

 

Buyruğuna dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Anlaşılmasına ve Nuzül Sebebine Dair Rivayetler:

2- Safa ile Merve'nin Anlamı:

3- Allah'ın Şe'airi:

4- Haccın Kelime Anlamı:

5- Umre:

6- Safa ile Merve Arasında Sa'y etmek:

7- Safa ile Merve Arasında Sayin Uygulaması:

8- Safa ile Merve Arasında Sayetmenin Hükmü

9- Ka'be ve Safa ile Merve Arasında Binekli Olarak Tavaf Edip Sa'y etmek:

 

1- Ayetin Anlaşılmasına ve Nuzül Sebebine Dair Rivayetler:

 

Buhari'nin Asım b. Süleyman'dan rivayetine göre şöyle demiş: Enes b. Malik'e Safa ile Merve hakkında sordum. Şöyle dedi: Biz bunların (arasında tavaf etmenin) cahiliyye işlerinden olduğu görüşünde idik. İslam gelince onlardan uzak durduk. Yüce Allah da: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi."

 

Tirmizi'nin de rivayetine göre Urve şöyle demiş: Ben Aişe'ye şöyle dedim:

Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen herhangi bir kimse aleyhinde bir şey olduğu görüşünde değilim ve ben ikisi arasında tavaf etmemeye de aldırmıyorum. Bana şöyle dedi: Kızkardeşimin oğlu, ne kadar kötü birsöz söyledin. Rasülullah (s.a.v.) da müslümanlar da (ikisi arasında) tavaf ettiler. Müşellel'deki tağüt olan Menat için ihlal eden (hacc için telbiyede bulunan) kimseler, Sam ile Merve arasında tavaf etmezlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Her kim Beyt'i hacceder veya Umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi. Eğer durum senin dediğin gibi olsaydı: "Onlar arasında tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal yoktur" denmesi gerekirdi. ez-Zühri: der ki: Ben bunu Ebu Bekir b. Abdurrahman b. el-Haris el-Hişam'a zikrettim ve bunu beğendi ve: Şüphesiz ki bu, bir ilimdir, dedi. Ben ilim ehlinden birtakım kimseleri şöyle derken dinledim: Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen Araplar şöyle derlerdi: Bizim bu iki taş arasında tavaf etmemiz bir cahiliyye işidir. Ensar'dan olan başkaları ise şöyle dediler: Bizler, Beytullah'ı tavaf etmekle emrolunduk, Safa ile Merve arasında tavaf etmekle emrolunmadık. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir" buyruğunu indirdi. Ebu Bekr b. Abdurrahman der ki: Gördüğüm kadarıyla bu ayet-i kerime hem bunlar, hem berikiler hakkında inmiştir. (Tirmizi:) der ki: Bu hasen sahih bir hadistir."

 

Buhari de bu manada bu hadisi rivayet etmiştir. Oradaki rivayette Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir" buyruğunu indirdi; denildikten sonra şu ifade yer almaktadır:

 

Aişe dedi ki: "Rasülullah (s.a.v.) her ikisi arasında tavaf etmeyi bir sünnet olarak uyguladı. Herhangi bir kimsenin ikisi arasında tavaf etmeyi terketmesi yakışmaz." Sonra bunu Ebu Bekr b. Abdurrahman'a haber verdim de şöyle dedi: Şüphesiz ki bu bir ilimdir, daha önce bunu işitmemiştim. İlim ehlinden birtakım kimselerin -Aişe'nin zikrettiklerinden başka- şunu sözkonusu ettiklerini dinledim: Menat için ihrama giren birtakım kimselerin hepsi Safa ile Merve arasında tavaf ediyorlardı. Allah Kur'an-ı Kerim'de Beyt'in tavafını sözkonusu edip Safa ile Merve'den söz etmeyince şöyle dediler: Ey Allah'ın Resülü, biz Safa ile Merve arasında tavaf ediyorduk. Allah da Beytullah'ın etrafında tavaf etme emrini indirdiği halde Safa'dan söz etmedi. Safa ile Merve arasında tavaf etmemizin bizim için bir mahzuru var mıdır? Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir" ayetini indirdi. Ebu Bekr der ki: Benim işittiğim şu ki bu ayet-i kerime her iki kesim hakkında nazil olmuştur: Cahiliyye döneminde Safa ile Merve arasında tavaf etmekten çekinen kimseler ile daha sonra İslam geldikten sonra Yüce Allah Beyt'in tavafım emredip de Safa (ile Merve)yi sözkonusu etmediğinden dolayı Beyt'in tavafından sonra bilinen şekilde söz edinceye kadar ikisi arasında tavaf etmekten çekinen kimseler hakkında nazil olmuştur.

 

Tirmizi: Asım b. Süleyman el-Ahvel'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:

Enes b. Malik'e Safa ile Merve hakkında soru sordum da şöyle dedi: Safa ile Merve cahiliyye döneminin şe'airinden (alametlerinden) idi. İslam gelince ondan uzak durduk. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın aIametlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder ve umre yaparsa onlar arasında güzelce tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi. (Devamla) dedi ki: Bu ikisi arasında tavaf (yani sa'y) tatavvudur. (Nitekim Yüce Allah daha sonra şöyle buyurmaktadır:) "Gönül isteğiyle kim bir hayır işlerse gerçekten Allah şükredenlerin ecrini veren ve herşeyi çok iyi bilendir." Tirmizi der ki: Bu hasen, sahih bir hadistir." Bu hadisi Buhari de rivayet etmiştir.

 

İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Cahiliyye döneminde şeytanlar bütün gece boyunca Safa ile Merve arasında sesler çıkartırlardı. Bu ikisi arasında putlar da vardı. İslam gelince Müslümanlar: Ey Allah'ın Resulü, dediler; biz Safa ile Merve arasında tavaf etmeyiz. Çünkü bunlar şirk (koşulan) varlıklardır. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

 

eş-Şa'bi der ki: Cahiliyye döneminde Safa üzerinde İsaf, Merve üzerinde de Naile adında birer put vardı. Tavaf yaptıklarında bu putlara sürünürlerdi. Müslümanlar bundan dolayı her ikisi arasında tavaf etmekten imtina ettiler. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldıl.

 

2- Safa ile Merve'nin Anlamı:

 

Sözlükte Safa kelimesinin asıl anlamı düzgün taş demektir. Burada ise Mekke'de bilinen tepenin adıdır. Merve de aynı şekilde bir tepenin adıdır. Bundan dolayı ayet-i kerimede her ikisinden de harf-i tarifli olarak söz edilmektedir.

 

Anlatıldığına göre Safa'ya bu adın veriliş sebebi seçilen (mustafa) Hz.

Adem'in bu tepe üzerinde durmasıdır. Onun bu adından dolayı buraya da Safa denilmiştir. Hz. Havva ise Merve üzerinde vakfe yaptığından buraya da kadın ismi verilmiştir. Bundan dolayı da bu tepenin adı müennes (dişil)dir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

eş-Şa'bi der ki: Safa üzerinde İsaf, Merve üzerinde de Naile adında birer put vardı. İşte bundan dolayı birisinin adı müzekker, öbürünün adı da müennes oldu ve önce adı müzekker olan sözkonusu edildi. Bu güzel bir açıklamadır. Çünkü zikredilen hadis-i şerifler böyle bir manaya delalet etmektedir. Her ikisi arasında tavaf etmekten hoşlanmayanların hoşlanmayışlarının tek sebebi de budur. Bu hususta Allah mahzuru ortadan kaldırıncaya kadar bu böyle sürdü.

 

Kitap ehlinin iddia ettiğine göre bu İsaf ve Naile Ka'be'de zina etmişler, Yüce Allah da onları iki taşa dönüştürmüş ve onlardan ibret alınsın diye Safa ile Merve üzerine koymuştur. Aradan uzun zaman geçtikten sonra Allah dışında bunlara ibadet edilir olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. safa'nın çoğulu "Safat" gelir ve düzgün taş anlamındadır. Safa'nın tekil bir isim olduğu, çoğulun ise Sufiyyun ve Asfa şeklinde geldiği de söylenmiştir. Recez vezninde şair şöyle demiş:

"Sanki onun iki ipi de üzerine saçılmış su damlalarından dolayı Düzgün taşlar üzerindeki kuşların pisliklerini andırıyordu."

 

Taşın Safa adını alması için beyaz ve sert olması şartının da bulunduğu söylenmiştir. Yine denildiğine göre bunun türediği kök (...) dır. Yani toprak ve çamurdan arınmış taş demektir.

Merve (tekili merv gelir) ise nisbeten yumuşak küçük taşlar demektir. Sert taşlar demek olduğu da söylenmiştir. Doğrusu şu ki, Merve parçalanıp etrafı incelmiş sert ya da yumuşak her türlü taştır. Çoğunlukla bu tür taşlar hakkında merve tabiri kullanıldığı gibi sert olan taşlar hakkında kullanıldığı da olur.

 

Şair der ki: "Yeri yumuşak bir ayakkabı" edindi Merve (sert taşlara) rast geldi mi de ezer geçer."

 

Ebu Zueyb de der ki: "Öyle ki ben musibetlere karşı bir merve (sert taşlar) gibiyim; Muşakkardaki Safa kalası gibi her gün dövülen."

 

Merve'nin siyah taşlar demek olduğu söylendiği gibi, ateş çakmaya yarayan parlak beyaz taşlar (çakmak taşı) olduğu da söylenmiştir.

 

3- Allah'ın Şe'airi:

 

"Şüphe yok ki safa ile Merve Allah'ın alametlerinden (şe'airinden)dir. " Allah'ın alametlerinden ve ibadet yerlerindendir.

 

Şeair kelimesi şe'ira kelimesinin çoğuludur. Şeair, Yüce Allah'ın alametlendirdiği ibadet yerleridir. Yani insanlar için alamet olarak tesbit ettiği vakfe yeri, Sa'y ve kurban kesme yeridir. Şiar, alamet demektir. Devenin hörgücüne bir demir batırmak suretiyle alamet yapmaya, hediyelik kurbanların iş'arı denilir. Şair el-Kümeyt der ki:

 

"Onları ardı ardına nesil nesil öldürüyoruz. Sen onları şöyle görürsün:

Kendileri kurban edilerek (Allah'a yaklaşılan) kurbanlıkların şeairi gibi."

 

4- Haccın Kelime Anlamı:

 

"Her kim Beyt'i hac eder" yani kasteder. .. Haccın asıl anlamı kastetmektir. Şair der ki: "Avfoğullarından gelip konaklamış pek çok aile görüyorum Bunların hepsi de zaferan ile boyanmış Zibrikanın örtü ve sarığını hac (ziyaret etmeyi kast) ediyorlar."

 

Doktorun kafadaki yarayı elindeki mil ile derinliğini ölçmesi hakkında da bu tabir (Hacce) kullanılır. Nitekim şair şöyle demiştir: "Dibinde çökme olan beyin zarına kadar ulaşmış (me'mume) olan yarayı haccediyor (elindeki mil ile derinliğini ölçüyor)."

 

Daha sonra bu isim, Beytü'I-Haram'ı özel birtakım fiilleri yerine getirmek üzere kastetmek için kullanılır olmuştur.

 

5- Umre:

 

" .... veya umre yaparsa" yani ziyaret ederse. Umre ziyaret etmek demektir. Şair der ki: "Ma'meroğlu umre (ziyaret) yapınca uzaktan uzağa, uzak bir yere yükseldi ve ileriye atılmak için ayaklarını bir araya topladı."

 

6- Safa ile Merve Arasında Sa'y etmek:

 

"Onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur." Yani günah yoktur. (Ayet-i kerimede geçen kelime: cünah şeklindedir.) Bu kelimenin aslı meyletmek anlamına gelen "cünCıh"tan gelmektedir. Eğri olduklarından dolayı azalara "el-cevanih" adının verilmesi de burdan gelmektedir. Hz. Aişe'nin bu ayet-i kerimeye dair açıklaması bundan önce geçmiş bulunmaktadır.

 

ibnu'l-Arabi de şöyle demektedir: "Bu hususta söylenecek sözün tahkiki şudur: Bir kimsenin: "Bu işi yapmaktan dolayı senin için bir vebal yoktur" denildiği vakit o yapılan fiilin mübah olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık: Senin bu işi yapmamanda senin için bir vebal yoktur, denilmesi ise o fiilin terkedilmesinin mübah olduğunu ifade eder. Urve Yüce Allah'ın: "Onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu görünce şöyle dedi: İşte bu tavafın terkedilmesinin caiz olduğunun delilidir. Diğer taraftan şeriatın tavafın uygulanmasını esas aldığını, terkedilmesinde bir ruhsat görmediğini görünce bu iki çatışan durumun birbiriyle telif edilmesini istedi. Hz. Aişe de ona: "Onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunun tavafın terkedilebileceğine dair delil olmadığını, aksine eğer: "Onlar arasında tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal yoktur" şeklinde olsaydı terkine delil olabileceğini söyledi. O halde oradaki bu ifade tavafın terkinin mübah olduğunu belirtmek için değildir ve buna dair bir delil de taşımamaktadır. Aksine bu buyruk, cahiliyye döneminde bu işi sakıncalı gören veya orada bulunan putları kastederek cahiliyye döneminde ikisi arasında tavaf eden kimselerin tavaf etmesinin bundan böyle mübah olduğunu ifade etmek için gelmiş ve bununla Yüce Allah onlara eğer tavaf eden kimsenin batıl bir maksadı yoksa, tavafın sakıncalı olmayacağını onlara bildirmiştir."

 

Denilse ki: Ata'nın İbn Abbas'tan rivayetine göre İbn Abbas: "Onlar arasında tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal yoktur" şeklinde okumuştur. İbn Mes'ud'un kıraatinde de böyledir. Ubey b. Ka'ab'ın Mushaf'ında da böyle olduğu rivayet edilmektedir. Aynı zamanda Enes'ten de buna benzer bir rivayet gelmiştir.

 

Cevap şudur: Bu, mushafta bulunanın hilafınadır. Mushafta sabit olan kıraat, sahih olup olmadığı bilinmeyen bir kıraat dolayısıyla terkedilemez. Diğer taraftan Ata, İbn Abbas'tan bizzat işitmeksizin çokça mürsel rivayet naklederdi. Bu hususta Enes'ten gelen rivayet hakkında ise bunun sağlam bir şekilde zaptedilmediği söylenmektedir veya buradaki "(olumsuzluk ifade eden) la" te'kid için zaid olarak gelmiştir. Şairin dediği gibi: "Ben beyaz tenli kadınları alayediyorlar diye kınamıyorum, Saçına ak düşmüş oldukça çirkin görünümlü kişiyi gördüklerinde."

 

7- Safa ile Merve Arasında Sayin Uygulaması:

 

Tirmizi'nin Hz. Cabir'den rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde Beytullah'ın etrafında yedi defa tavaf etti ve: "Siz de ibrahim 'in makamından bir namazgah edinin" (Bakara, 125) ayetini okudu ve Makam-ı İbrahim'in arkasında (iki rekat) namaz kıldı. Ardından Hacer-i Esved'e gitti, onu istilam etti. Sonra da: "Yüce Allah'ın (kelamında) başladığı ile biz de başlıyoruz" deyip (sa'yine) Safa'dan başladı ve: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın aIametlerindendir" buyruğunu okudu. Tirmizi der ki: Bu hasen sahih bir hadistir. İlim ehline göre uygulama da bu şekildedir. Tavafa Merve'den önce Safa'dan başlanır. Eğer Safa'dan önce Merve'den başlayacak olursa bu sayılmaz ve Safa'dan başlar.

 

8- Safa ile Merve Arasında Sayetmenin Hükmü

 

İlim adamları Safa ile Merve arasında sa'yın vücubu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Şafii ve İbn Hanbel sa'yın bir rükün olduğunu söylemişlerdir. İmam Malik'in meşhur olan görüşü de budur. Çünkü Hz. Peygamber:

 

"Sa'y yapınız, muhakkak Allah üzerinize sa'yetmeyi yazmıştır." Bu hadisi Darakutni rivayet etmiştir. (Darakutni, II, 255)

 

Yazmak ise farz kılmak anlamındadır. Çünkü Yüce Allah: "Oruç sizin üzerinize de yazıldı" (el-Bakara, 183) diye buyurmaktadır. Hz. Peygamber'in: "Beş vakit namazı Allah kulları üzerine yazmıştır" diye buyurmaktadır. İbn Mace de Şeybe'nin bir Umm veledinden (yani kendisinden çocuğu olmuş bir cariyesinden) şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.)'ı Safa ile Merve arasında sa'yederken ve bu arada: "el-Abtah (vadisi) ancak koşarak katedilir" diye buyurarak, Safa ile Merve arasında sa'y ettiğini gördü.

 

Unutarak ya da kasten sa'yin bir tek şavtını (turunu) dahi terkedecek olsa beldesinden yahut hatırladığı yerden Mekke'ye geri döner, tavaf eder, sa'yeder. Çünkü sa'y ancak tavafa bitişik (onun ardından) yapılır. İmam Malik'e göre bu ister hacda isterse de - farz olmamakla birlikte - umrede olsun böyledir. Eğer bu arada kadınlara yaklaşmış ise İmam Malik'e göre menasikinin tamamlanması ile birlikte bir umre ve bir hediye kurbanı gerekir. Şafii'ye göre ise sadece hediye kurbanı gerekir. Geri dönüp tavaf ve sa'yi yaptığı takdirde ise umrenin bir anlamı yoktur.

 

Ebu Hanife ve arkadaşları es-Sevri ve eş-Şa'bi de şöyle demektedirler: Sa'y vacip değildir. Hacılardan bir kimse sa'yi terkedip de sa'y etmeksizin ülkesine geri dönerse kurban keserek bunu telafi eder. Çünkü sa'y haccın sünnetlerinden bir tanedir. Bu, aynı zamanda İmam Malik'in el-Utebiyyedeki bir görüşü olarak kaydedilmektedir. 

 

İbn Abbas, İbn ez-Zübeyr, Enes b. Malik ve İbn Sirin'den sa'yin tatavvu olduğuna dair rivayet gelmiştir. Çünkü Yüce Allah: "Gönül isteği ile kim bir hayır işlerse (tatavvuda bulunursa)" diye buyurmaktadır.

 

Hamza ile Kisai meczum muzari olarak (...) diye okurlar. Aynı şekilde (...) şeklinde de okurlar. Geri kalanları ise mazi olarak (...) diye okurlar.

 

Tatavvu: Mü'min kişinin kendiliğinden bir işi yapması demektir. Buna göre her kim nafile olarak birşey yaparsa Allah onu şükür ile karşılar. Allah'ın kula şükretmesi ise itaatinin sevap ve ecrini vermesi demektir.

 

Bu konuda sahih olan görüş belirttiğimiz hususlar sebebiyle Şafii (yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun)ın kabul ettiği görüştür. Diğer taraftan Hz. Peygamber'in: "Menasikinizi benden öğreniniz" diye buyurmuş olması da onun bu görüşünü desteklemektedir. Böylelikle bu, haccın mücmel ifadesini açıklayan bir beyan olur. O halde bunun (yani sa'yin) da farz olması gerekir. Hz. Peygamber'in rek'atlerinin sayısını açıklaması ve -sünnet ya da tatavvu olduğu üzerinde eğer ittifak olmamış ise- bu kabilden olan diğer hususlara dair beyanı gibidir. Tuleyb der ki: İbn Abbas, Safa ile Merve arasında tavaf eden (sa'yeden) birtakım kimseler görür ve şöyle der: İşte bu anneniz İsmail'in annesinin size miras bıraktığı bir davranıştır. Derim ki: Bu, ileride İbrahim Süresi'nde (İbrahim, 37. ayetin açıklamasında) açıklanacağı üzere Buhari'nin hadisinde de sabit olan bir husustur.

 

9- Ka'be ve Safa ile Merve Arasında Binekli Olarak Tavaf Edip Sa'y etmek:

 

Ka'be'nin etrafında olsun Safa ile Merve arasında olsun özürsüz olarak binek üzerinde tavaf edip sa'y yapmak caiz değildir. Eğer özürlü olarak tavaf ederse bir kurban kesmesi gerekir. Özürsüz tavaf ederse eğer Beytullah'ın yakınında ise iade eder. Şayet oradan ayrılmış ise bir hediye kurbanı gönderir.

 

Bunu bu şekilde söylememizin sebebi Peygamber (s.a.v.)'ın bizzat tavaf ederek: "Menasikinizi benden öğreniniz" diye buyurmuş olmasıdır. Bunu bir özür sebebiyle caiz kabul edişimiz ise Peygamber (s.a.v.)'ın devesi üzerinde tavaf etmekle birlikte elindeki asa ile rüknü (Hacer-i Esved'i) istilam etmesidir. Ayrıca kendisine "rahatsızım" diyen Hz. Aişe'ye: "Bineğinin üzerinde olduğun halde tavaf edenlerin arkasından sen de tavaf et" demiş olmasıdır.

 

Mezhebimize mensup ilim adamları deve üstünde tavaf etmekle bir insanın sırtında tavaf etmek arasında fark gözetmişlerdir. Eğer bir insanın sırtında tavaf edecek olursa bu yeterli değildir. O takdirde tavaf etmiş olmaz. Asıl tavaf eden onu taşıyan kimsedir. Şayet bir deve üzerinde tavaf edecek olursa o zaman bizzat kendisi tavaf etmiş olur. İbn Huveyzimendad der ki: Bu, ihtiyari bir ayırım gözetmedir. Bunun yeterli olup olmamasına gelince; yeterlidir. Nitekim bayılıp da taşınarak tavaf ettirilen veya taşınarak Arafat'ta vakfe yaptırılan kimsenin (bu tavaf ve vakfesinin) yeterli olduğunu görüyoruz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 159

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR