BAKARA 190 |
وَقَاتِلُواْ
فِي سَبِيلِ
اللّهِ
الَّذِينَ
يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ
تَعْتَدُواْ
إِنَّ
اللّهَ لاَ
يُحِبِّ
الْمُعْتَدِينَ |
190. Sizinle
savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah
aşırı gidenleri sevmez.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Savaşa izin, Nüzul Sebebi ve Savaşta
Öldürülmeleri Yasak Olanlar:
2- Bütün Müslümanlara Yönelik Bir Emir:
3- Savaşta Haddi Aşmamak:
1- Savaşa izin, Nüzul
Sebebi ve Savaşta Öldürülmeleri Yasak Olanlar:
Yüce Allah'ın:
"Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın .. " ayet-i
kerimesi savaş emri ile ilgili olarak inen ilk ayettir. Hicretten önce savaşın
Yüce Allah'ın şu buyrukları ile yasaklanmış olduğu hususunda görüş ayrılığı
yoktur: "En güzel olan ile def et'' (Fussilet, 34); "Sen yine onları
affet, aldırış etme" (el-Maide, 13); 'Ve onlardan güzel bir şekilde
ayrıl" (Müzzemmil, 10); "Sen üzerlerine musallat bir zorba
değilsin" (Casiye, 22) ve buna benzer Mekke'de inmiş diğer buyruklar..
Resulullah (s.a.v.)
Medine'ye hicret edince savaşmakla emrolundu ve Yüce Allah'ın: "Sizinle
savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın .. " buyruğu indi. Bunu er-Rabi'
b. Enes ve başkaları söylemiştir.
Ebu Bekr es-Sıddik'tan
gelen rivayete göre ise savaş ile ilgili olarak gelen, ilk ayet-i kerime:
"Kendileriyle savaşılanlara .. (savaşa) izin verildi" (Hacc, 39)
ayetidir.
Ancak birinci görüşü
kabul edenler ve savaşa izin veren ayet-i kerimenin savaşmış olsun olmasın
bütün müşrikler hakkında genel olarak nazil olduğunu kabul edenler daha çoktur.
Şöyle ki: Peygamber
(s.a.v.) umre yapmak üzere ashab-ı kiram ile birlikte Mekke'ye gitti. Mekke
yakınlarında Hudeybiye'de -ki Hudeybiye oradaki bir kuyunun adıdır, o bölgeye
de o kuyunun adı verilmiştir- konaklayınca müşrikler Beytullah'a gitmesini
engellediler. Hz. Peygamber de Hudeybiye'de bir ay süreyle kaldı. O yıl geldiği
şekilde geri dönmek, ertesi yıl ise Mekke kendisine üç gün süreyle boşaltılmak
ve aralarında on yıl savaş olmamak üzere de barış yaptılar. Hz. Peygamber de
Medine'ye geri döndü.
Ertesi sene Hz.
Peygamber kaza umresi yapmak üzere hazırlıklarını yaptı. Müslümanlar kafirlerin
sözlerinde durmayacaklarından korktular ve haram ayında Harem dahilinde
savaşmaktan da hoşlanmıyorlardı. İşte bu ayet-i kerime bunun üzerine nazil
olmuştur. Yani kafirler sizinle savaştıkları takdirde savaşmak sizin için de
helaldir.
Buna göre bu ayet-i
kerime bundan önce sözü geçen hac ile ve evlere arkalarından girmeyle ilgili
açıklamalarla yakından ilişkilidir. Peygamber (s.a.v.) böylece kendisiyle
savaşanlarla savaşmaya ve kendisine ilişmeyenlere de ilişmemeye başlamıştı.
Nihayet: ''Müşrikleri öldürünüz" (et-Tevbe, 5) ayeti nazil olunca, bu
ayet-i kerimeyi neshetti.
Bu açıklamayı ilim
adamlarından bir grup yapmıştır. İbn Zeyd ve er-Rabi' de şöyle der: Bu ayet-i
kerimeyi: "Topluca müşriklerle savaşınız" (et-Tevbe, 36) ayet-i
kerimesi neshetmiştir. Bununla Hz. Peygamber bütün kafirlerle savaşmakla
emrolunmuştur.
İbn Abbas, Ömer b.
Abdülaziz ve Mücahid ise şöyle demektedir: Bu ayet-i kerime muhkem bir ayettir.
Yani sizinle savaşmak durumunda olanlarla savaşınız. Kadınları, çocukları,
rahipleri ve benzerleri -ileride açıklanacağı üzere- öldürmek suretiyle de
haddi aşmayınız, demektir.
Ebu Ca'fer en-Nehhas der
ki: Bu sünnet ve kıyas açısından her iki görüşün sahih olanıdır. Sünnete
gelince İbn Ömer'den gelen hadis-i şerife göre Resulullah (s.a.v.)
savaşlarından birisinde öldürülmüş bir kadın görür, bundan hoşlanmadığını ifade
ederek kadın ve çocukların öldürülmesini yasaklar. Bu hadis-i şerifi hadis
imamları rivayet etmiştir.
Aklı (kıyas) bakımdan
konu üzerinde düşündüğümüz takdirde de şunu görürüz: Arapçada "faale"
kalıbı çoğunlukla iki kişi tarafından karşılıklı olarak yapılan eylemi ifade
eder. Mukatele, muşateme, muhasame (sırasıyla: savaşma, sövüşme, davalaşma)
gibi. Savaş ise kadınlar, çocuklar ve benzerleriyle olmaz. Mesela rahipler,
kötürümler, yaşlılar ve ücretle çalıştırılanlar öldürülmezler. Ebu Bekr
es-Sıddık Şam'a doğru gönderdiğinde Yezid b. Ebi süfyan'a bunları vasiyet
etmişti. Bunların öldürülme yasağı dışında tutulması bu gibi kimselerin
müslümanlara eziyet verecek durumda olmaları halindedir. Bunu Malik ve
başkaları rivayet etmiştir.
İlim adamlarına göre bu
tür kimseler için altı durum sözkonusudur:
1- Kadınlar savaştıkları
takdirde öldürülürler. Suhnün der ki: Savaş esnasında da savaş sonrasında da
öldürülürler. Çünkü Yüce Allah'ın: "Sizinle savaşmada siz de Allah yolunda
savaşın" buyruğu ile: "Onları nerede bulursanız öldürün"
(el-Bakara, 191) buyruğunun umum ifade etmesi bunu gerektirmektedir. Savaşta
kadınların oldukça büyük etkileri vardır. Mali yardımda bulunmak, savaşa karşı
erkekleri teşvik etmek bunlar arasındadır. Kimi zaman saçlarını çözerek, teşvik
edici ağıtlar yakarak harekete geçirici, savaştan kaçmayı ayıplayan ezgilerle
savaşa çıkarlar. İşte bu, onların öldürülmelerini mübah kılar.
Şu kadar var ki esir alındıkları
takdirde onları köleleştirmek daha faydalıdır. Çünkü çabucak İslam'a girer ve
dinlerinden dönerler. Ayrıca erkeklerin aksine kendi ülkelerine de kolay kolay
kaçamazlar.
2- Çocukların
öldürülmesini yasaklayan mahiyette sabit olan nehiy dolayısıyla çocuklar
öldürülmezler. Ayrıca çocuklar hakkında mükellefiyet de sözkonusu değildir.
Bununla birlikte çocuk savaşacak olursa öldürülür.
3- Rahipler öldürülmez
ve esir de alınmazlar. Onlara yaşayacakları kadar mallarının bir kısmı
bırakılır. Bu, kafirlerden ayrı tek başlarına yaşamaları halinde böyledir.
Çünkü Hz. Ebi Bekir Yezid b. Ebü Süfyan'a şöyle demişti: "Kendilerini
Allah'a adadıklarını ileri süren birtakım kimseler göreceksin. Onları
kendilerini Allah'a adamış oldukları iddiaları ile başbaşa bırak."
Şayet kiliselerde
kafirlerle birlikte bulunurlarsa öldürülürler. Kadın, rahiplik edecek olursa
Eşheb'in rivayetine göre ona ilişilmez. Suhnün ise rahiplik etmesi hükmünü
değiştirmez, demektedir. Kadı Ebu Bekr İbnu'l-Arabi ise şöyle der: Benim görüşüme
göre sahih olan Eşheb'in rivayetidir. Çünkü Hz. Ebu Bekir'in: "Onları
kendisi için kendilerini alıkoydukları şeklindeki kanaatleriyle başbaşa
bırak" buyruğunun kapsamına dahildir.
4- Kötürümler: Suhnün
öldürülürler, derken İbn Habib öldürülmezler demiştir. Sahih ise onların
hallerine itibar edileceği şeklindedir. Eğer müslümanlara eziyet veren bir
durumları varsa öldürülürler; aksi halde kendi halleriyle başbaşa bırakılır ve
bu halleriyle sıradan ve bayağı bir mal olarak değerlendirilirler.
5- Yaşlılar: Malik,
Muhammed'in kitabında: Öldürülmezler, demektedir.
Fukahanın çoğunun kabul
ettikleri görüş ise şudur: Eğer savaşamayacak kadar kocamış yaşlı ve görüşü
alınmak suretiyle ya da savunma yoluyla kendisinden faydalanılamıyor ise böyle bir
kimse öldürülmez. Malik ve Ebu Hanife bu görüştedir.
Şafii'nin bu konuda iki
görüşü vardır. Birisi cemaatin görüşü gibidir. Diğeri ise böyle bir yaşlı ve
rahip öldürülmez, şeklindedir. Sahih olan ise Hz.
Ebu Bekir'in Yezid b,
Ebi Süfyan'a söyledikleri dolayısıyla birinci görüştür. Hatta buna muhalif
kimse de yoktur. Böylelikle bu görüşün icma ile kabul edildiği sahih olur, Yine
savaşmayan, düşmana da yardımcı olmayan kimsenin kadın gibi öldürülmesi de caiz
değildir. Şayet savaşmak veya görüş belirtmek ya da mali katkıda bulunmak
suretiyle zarar vereceğinden korkulan bir kimse ise, esir alındığı takdirde
imam ona şu üç beş şeyden birisini yapmakta muhayyerdir: Böyle birisini ya
öldürür ya karşılıksız serbest bırakır veya fidye karşılığında bırakır yahut
köle yapar yahut cizye ödemek şartı ile onunla zımmet akdi yapar.
6- Ücretli Çalışanlar ve
Çiftçiler:
Malik, Muhammed'in
kitabında bunlar hakkında şöyle der: Böyleleri öldürülmezler.
Şafii de der ki: İslam'a
girmeleri ya da cizye ödemeleri hali dışında çiftçiler, ücretliler ve kocamış
yaşlılar öldürülürler. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Çünkü Rabah b,
er-Rabi' yoluyla gelen hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Halid'e yetiş, sakın çocuk ve ücretle çalışan işçi ve çiftçileri öldürmesin,"
Ömer b, el-Hattab (r.a.)
da şöyle der: Size karşı savaşmayan kadın ve çocuklarla çiftçiler hususunda
Allah'tan korkunuz, Ömer b, Abdülaziz de İbnu'l Münzir'in naklettiğine göre
hiçbir çiftçiyi öldürmezdi,
2- Bütün Müslümanlara
Yönelik Bir Emir:
"Sizinle
Savaşanlarla Siz de Allah Yolunda Savaşınız'' Eşheb'in Malik'ten rivayetine
göre Yüce Allah'ın: "Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda
savaşın" buyruğundan kastedilenler, Hudeybiye'ye katılanlardır. Bunlara
kendileriyle savaşanlarla savaşmaları emri verilmiştir. Ancak sahih olan bunun
bütün müslümanlara yönelik bir hitap olduğudur. Herkes kendisiyle savaşanla
savaşmakla emrolunmuştur, çünkü bunun dışında bir şekil mümkün değildir.
Nitekim Yüce Allah Tevbe Suresi'nde bu hususu şu buyruğu ile açıklamaktadır:
"Ey iman edenler, kafirlerden size en yakın olanlarla savaşın.''
(et-Tevbe, 123)
Şöyle ki; öncelikle bu
buyrukla kastedilenler Mekkeliler idiler. Bu ayeti kerimeye göre savaşa
onlardan başlamak muayen bir hal almış olmaktaydı. Yüce Allah Mekke'nin fethini
nasip edince bu sefer yanıbaşında bulunan ve müslümanlara eziyet eden
kimselerle savaşmak sözkonusu oldu, Ta ki İslam daveti herkesi kuşatsın ve
İslam sözü bütün ufuklara ulaşarak geriye kafirlerden kimse kalmasın. Bu buyruk
Kıyamet gününe kadar devam eden bir buyruktur, Hz, Peygamber'in şu buyruğunda
bir gaye olarak belirttiği hedefe kadar devam eder, gider: "Atların
perçemlerinde Kıyamet gününe kadar hayır düğümlüdür: Ya ecir, ya da
ganimet."
Cihadın Meryem oğlu Hz,
İsa'nın nüzulüne kadar devam edeceği de söylenmiştir. Bu, bundan önceki hadise
de uygundur. Çünkü Hz. İsa'nın nüzulü kıyametin alametleri arasındadır.
3- Savaşta Haddi
Aşmamak:
" ... ve aşırı
gitmeyin" buyruğunun te'vili ile ilgili olarak az önce kaydettiğimiz sözler
söylenmiştir. Buna göre bu ayet-i kerime muhkemdir.
İrtidat edenlere
gelince; onlar için öldürmek ya da tevbe etmekten başka bir yol yoktur. Sapan
ve hak yoldan uzaklaşan kimseler için de kılıç veya tevbe etmekten başka yol
yoktur. İçten içe batıl itikada sahip olup da bunu gizleyen, daha sonra da bu
gizlediği ortaya çıkan kimse ise zındık gibidir, öldürülür ve tevbesi dahi
istenmez.
Adil imamlara karşı
çıkanlara gelince, hakka dönünceye kadar bunlarla savaşmak gerekir. Bazıları da
şöyle demiştir: Bunun anlamı Allah rızası dışında bir maksatla savaşarak haddi
aşmayınız, şeklindedir. Mesela, kavmı asabiyet ve ün kazanmak gayesiyle
savaşmak bu türdendir. Aksine siz, sizinle savaşanlarla Allah yolunda
savaşınız. Yani bunu bir din gereği ve Allah'ın dinini üstün kılmak kastıyla
savaşınız.
"Ve aşırı
gitmeyin" buyruğu ile ilgili olarak yani savaşmayanlarla savaşmayınız,
anlamına geldiği de söylenmiştir. Buna göre bu ayet-i kerime bütün kafirlerle
savaşma emrini veren buyruklarla neshedilmiş olur. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN