BAKARA 235 |
وَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
فِيمَا
عَرَّضْتُم
بِهِ مِنْ
خِطْبَةِ
النِّسَاء
أَوْ
أَكْنَنتُمْ
فِي
أَنفُسِكُمْ
عَلِمَ اللّهُ
أَنَّكُمْ
سَتَذْكُرُونَهُنَّ
وَلَـكِن
لاَّ
تُوَاعِدُوهُنَّ
سِرّاً إِلاَّ
أَن
تَقُولُواْ
قَوْلاً
مَّعْرُوفاً
وَلاَ
تَعْزِمُواْ
عُقْدَةَ
النِّكَاحِ
حَتَّىَ
يَبْلُغَ
الْكِتَابُ
أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ
أَنَّ
اللّهَ
يَعْلَمُ
مَا فِي
أَنفُسِكُمْ
فَاحْذَرُوهُ
وَاعْلَمُواْ
أَنَّ
اللّهَ
غَفُورٌ
حَلِيمٌ |
235. Kadınlara üstü
kapalı talip olmanızdan veya içinizde saklamanızdan dolayı üzerinize bir vebal
yoktur. Allah onları hatırlayacağınızı bilmiştir. Fakat maruf bir söz
söylemenizden başka kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Ve iddet sona erinceye
kadar nikah akdini bağlamaya azmetmeyin. Bilin ki Allah şüphesiz içinizdekini
bilir. Artık O'ndan sakının ve bilin ki muhakkak Allah, Gafurdur, Halimdir.
Bu buyruğun:
"Kadınlara üstü kapalı talip olmanızdan veya içinizde saklamanızdan dolayı
üzerinize bir vebal yoktur .. Fakat marufbir söz söylemenizden başka
kendileriyle gizlice sözleşmeyin" bölümüne dair açıklamalarımızı dokuz
başlık halinde sunacağız:
1- üstü Kapalı Talip Olmakta Vebal Yoktur:
2- İddet Bekleyen Kadına Açıktan
Evlilik Teklifinde Bulunmak:
3- Hitbe (Evlilik Teklifi)nin Mahiyeti:
4- iddet Bekleyen Kadınlarla Evlenme
isteğini içinde Saklamak:
5- üstü Kapalı Zina iftirası:
6- "Onları Hatırlamak,
Anmak":
7- Gizlice Sözleşmek Yasaktır:
8- iddet Bekleyen Kadın ile Sözleşmek:
9- Maruf Söz Söylemek istisna
Edilmiştir:
"Ve iddet sona erinceye kadar nikah
akdini bağlamaya azmetmeyin"
1- Azmetmek:
2- iddetin Sona ErmesiHalinde ...
3- iddet Süresi içerisinde Nikah Akdi:
4- iddet içerisinde Nikah Akdi Yaptığı
Tesbit Edilenin Durumu:
5- iddet içerisinde Nikah Akdı; iddet
Sonrası ise Zıfaf Yapılırsa:
6- iddet Süresi içerisinde Zıfafa
Girilmiş ise:
7- iki iddet Meselesi:
8- iddet içerisinde Evlenmenin Cezası:
9- Allah içinizdekini Bilendir:
1- üstü Kapalı Talip
Olmakta Vebal Yoktur:
Yüce Allah'ın: "...
bir vebal yoktur" buyruğunda "cünah" kelimesi günah ve vebal
anlamınadır. Şeriatte bu kelimenin bu anlama gelmesi daha sahihtir. Bunun zor
iş, ağır iş anlamına geldiği de söylenmiştir.
Sözlükte ise bu anlama
gelmesi daha sahihtir. Nitekim eş-Şemmah şöyle demektedir:
"Sırtındaki
binicisiyle bir halice yükseldi mi Ona içinde bulunduğu zorlukları
hatırlatır."
Yüce Allah'ın:
"üstü kapalı talip olmanızdan ... üzerinize bir vebal yoktur"
buyruğunda hitap bütün insanlaradır. Bunun hükmünü yerine getirmeleri
kastedilenler ise, iddet bekleyen kadın ile evlenmeyi içinden geçiren
erkeklerdir. Yani vefattan dolayı iddet bekleme süresi içerisinde bulunan böyle
bir kadına üstü kapalı bir şekilde talip olmanızdan ötürü üzerinize bir günah
yoktur.
Üstü kapalı ifade
(ta'riz): Açıkça ifadenin zıddıdır. üstü kapalı ifade etmek, o manaya da başka
anlama da gelmesi muhtemel bir şey ile maksadı anlatmaktır. Bu kelime (ta'riz)
bir şeyin yan tarafı anlamına gelen "urd"dan gelmektedir. Ta'rizde
bulunan kimse, adeta bir şeyin etrafında dolanıyor da onu açıkça ifade edemiyor
olduğundan dolayı bu ismialmıştır. Bir diğer görüşe göre de hediye etmek
anlamına gelen "ta'rid" kökünden geldiği söylenmektedir. Hadis-i
şerifte de şöyle denmiştir: "Müslümanlardan bir kafile Rasülullah
(s.a.v.)'a ve Ebu Bekir'e beyaz birtakım elbiseler ta'riz ettiler." Bu
ifade ikisine bu tür elbiseler hediye ettiler, anlamındadır. Buna göre;
konuşmasında ta'riz yapan kimse, konuştuğu kimseye manasını anlayacağı birtakım
sözler ulaştırır, demek olur.
2- İddet Bekleyen
Kadına Açıktan Evlilik Teklifinde Bulunmak:
İbn Atiyye der ki:
ümmet, iddet bekleyen bir kadın ile evlenmek hususunda açıkça sözler söylemenin
ve buna dikkatini çekmenin caiz olmadığını icma ile kabul etmiştir. Aynı
şekilde ümmet çirkin sözler, cima'ın sözkonusu edildiği veya buna teşvik
anlamına gelen birtakım ifadeleri kullanarak onunla konuşmanın caiz olmadığı
hususunda da icma etmiştir. Bunlara benzer sözler de böyledir. Bunun dışında
kalanlar ise caiz görülmüştür. üstü kapalı ifadelerin arasında açık ifadelere
en yakın olanlardan birisi de Peygamber (s.a.v.)'ın Kays kızı Fatıma'ya
söylediği şu sözlerdir: "Um Şerik'in yanında bulun (iddetini orada bekle)
ve benim önüme geçme (benden habersiz evlenme)!" sözleridir.
Ric'i talak ile boşanmış
bir kadına üstü kapalı ifadelerle evlenme teklifini yapmanın caiz olmadığı da
icma ile kabul edilmiştir. Çünkü bu durumdaki bir kadın zevce gibidir. Bain
talaktan dolayı iddet bekleyen kadına gelince; sahih kabul edilen görüşe göre
ona üstü kapalı ifadelerle talib olmak caizdir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
Ta'riz (üstü kapalı
ifade)in açıklanması ile ilgili pek çok sözler söylenmiştir ki; bunların genel
ifadesini iki kısımda toplamak mümkündür:
1. Bu durumdaki kadının
velisine: Benden önce onun ile ilgili bir iş yapma; demesi.
2. Arada herhangi bir
aracı olmaksızın bizzat kadının kendisine buna dair işarette bulunarak: Ben
evlenmek istiyorum. Sen güzel bir kadınsın. Sen saliha bir kadınsın. Şüphesiz
ki Allah Teala sana hayrı gösterecektir. Ben seni beğeniyorum, senden kim
yüzçevirebilir? Sen talibi pek çok olacak bir kimsesin. Benim kadına ihtiyacım
vardır. Eğer Allah bir iş takdir buyurursa olur, gibi ifadeler kullanmaktır.
İşte bunlar Malik ve İbn Şihab'ın misal olarak zikrettiği sözlerdir.
İbn Abbas ise der ki:
Kadının kendisine; benden önce kendi hakkında bir iş yapmayasın demesinde, ona
hediye göndermesinde, şayet kendisine düşen bir iş ise iddeti süresi içerisinde
onun işlerini yapmasında bir mahzur yoktur. Bunu İbrahim (en-Nehai)
söylemiştir.
Üstü kapalı bir şekilde
evlenme talebinde bulunmak üzere kendisini övmesi ve övülmeye değer hallerini
zikretmesi caizdir. Nitekim Ebu Cafer Muhammed b. Huseyn böyle yapmıştır.
Hanzala kızı Sükeyne der ki: Kocamın vefat etmesi dolayısıyla beklediğim
müdderim bitmeden önce Muhammed b. Ali yanıma girmek üzere izin istedi ve şöyle
dedi: Benim Resulullah (s.a.v.)'a olan yakınlığımı, Ali'ye olan yakınlığımı,
Araplar arasındaki yerimi bilirsin. Ben şöyle dedim: Ebü Ca'fer! Allah sana
mağfiret buyursun. Sen kendisinden (İslam'ın hükümleri) öğrenilen bir kimsesin.
Ben iddetim içerisindeyken bana nasıl talip olabilirsin. O bana şöyle dedi: Ben
sana Rasülullah (s.a.v.)'a ve Ali'ye olan akrabalığımı bildirdim. Rasülullah
(s.a.v.)'ın kendisi de, Ebu Seleme'den dul kalmış olduğu bir sırada Umm
Seleme'nin yanına girip şöyle demişti: "Benim Allah'ın Rasülü, O'nun
seçtiği kimsesi olduğumu, kavmim arasındaki yerimi bilirsin" demişti. Ve
bu da bir hıtbe (nikaha taliplik) idi. Bunu Darakutni rivayet etmiştir.
(Darakutni, III, 224)
İddet bekleyen kadına
hediye göndermek caizdir ve bu da üstü kapalı bir evlenme talebidir
(ta'rizdir). Suhnun ve ilim adamlarından pek çok kimse de böyle demiştir.
İbrahim (en-Nehai) de böyle demiştir. Mücahid ise erkeğin kadına: Benden önce
(veya benden habersiz) birşey yapmayasın demeyi mekruh kabul etmiş ve bunun
gizlice sözleşmek kabilinden olduğu görüşünü belirtmiştir. Kadı Ebu Muhammed b.
Atiyye ise der ki: Buna göre bu Peygamber (s.a.v.)'ın Kays kızı Fatıma'ya
söylediği (bu anlamdaki) sözlerinin evle neceği kimse hakkında görüş belirtmek
şeklinde te'vil edilmesi halinde doğru bir açıklama olarak kabul edilebilir.
Yoksa Peygamber (s.a.v.) onu kendisi için istemiş değildir. Aksi takdirde böyle
bir açıklama Peygamber (s.a.v.)'ın sözlerine uygun düşmez.
3- Hitbe (Evlilik
Teklifi)nin Mahiyeti:
Yüce Allah'ın:
"Kadınlara .. talip olmanızda" buyruğunda geçen (ve talip olma
anlamına gelen): Hitbe, teklifte bulunan kimsenin söz, maksat veya bir fiil
veya bir söz ile incelikli bir üslupla anlatmasıdır. "Hattab" çokça
hitbede bulunan kimse demektir. Şairin şu sözleri bu kabildendir: "Misafir
edilip ağırlanmak kastıyla yalancıktan kız talibi (hattab) imiş gibi gelen,
açtı gözlerini; Ben talibim, diyor; oysa yalancıdır; O, aslında büyükçe bir
kase süt istemektedir."
Hatib ise hatib (yani
evlilik talebinde bulunan) demektir. "Hıttıba" de hıtbe ile aynı
anlamdadır. Adiy b. Zeyd, Cezime el-Ebreş'in ez-Zibba'ya hıtbede bulunmasını
sözkonusu ederek şöyle demektedir: "Gadretmiş ve hainlik etmişin hitbesine
ki; Onlar kınanmayı gerektirecek iyi olmayan işler yapan kadınlardır."
"Hıtb" kadına
talib olan erkek demektir.
Erkeğin talib olduğu kadına;
"hıtb" ve "hıtbe" de denilir. Hutbe ise nikah ve diğer
vesilelerle yapılan konuşma demektir. en-Nehhas der ki: Hutbe, başı ve sonu
olan söz demektir.
(Hutbe gibi Fu'le değil
de) Fa'le veznindeki kelimelerde de bu anlam vardır. "Ekle (bir
yemek)", "dağta (bir sıkıştırm)" kelimeleri gibi.
4- iddet Bekleyen
Kadınlarla Evlenme isteğini içinde Saklamak:
Yüce Allah'ın:
"Veya içinizde saklamanızdan" buyruğunun anlamı; iddetinin sona
ermesinden sonra onunla evlenmek arzusunu saklayıp gizlemenizden ... demektir.
İçte saklamak
(el-iknin); örtmek ve gizli tutmak demektir. Ona herhangi bir musibet gelip
çatmasın diye üstü örtülü olmasa dahi korumak, himaye etmek anlamına geldiği de
söylenmiştir. Beydun meknün, durrun meknün:
Sarmalanmış yumurta,
sarmalanmış, koruma altına alınmış inci ifadeleri de bu kabildendir. Eğer
örtülen şey maddi bir şey ise bunun bir örtü, ev, yer ve buna benzer birşey
içerisinde saklanması anlamına geldiği de söylenmiştir. Bir arzunun niyetin,
içte saklanması hakkında da kullanılır.
Yüce Allah, iddet
bekleyen bir kadın ile evlenmeyi isteyen bir kimsenin, evlenme isteğini üstü
kapalı ifade etmesinin veya bunu içinde saklamasının günah olmadığını ifade
etmiş, fakat açıkça evlenme teklifini yapmayı, bunu ifade etmeyi ve bu konuda
belli bir söz üzere ittifak etmek olan sözleşmeyi yasaklamıştır. Yüce Allah ise
nefislerin baskın gelmesini bu gibi şeylere göz dikmesini, insanların da
nefislerine hakim olma konusundaki zaaflarını bildiğinden dolayı da bunun
dışındaki hallere ruhsat vermiştir
5- üstü Kapalı Zina
iftirası:
Şafiiler bu ayet-i
kerimeyi üstü kapalı zina iftirasında bulunmanın haddi gerektirmediğine delil
gösterir ve şöyle derler: Yüce Allah'ın evlenmek hususunda üstü kapalı ifade
kullanmanın vebalini kaldırması, üstü kapalı zina iftirasında bulunmanın haddi
gerektirmediğinin delilidir. Çünkü Yüce Allah, nikah hususunda üstü kapalı
ifadeyi açık ifade gibi değerlendirmemiştir.
Biz ise buna karşılık
şöyle deriz: Böyle bir gerekçe çürüktür. Çünkü şanı Yüce Allah evlilik
talebinde bulunurken açıktan açığa evlenme teklif edilmesine izin vermemekte;
fakat kendisinden evlenme ve nikahın anlaşılabileceği üstü kapalı ifadelere
izin vermektedir. Bu ise üstü kapalı ifadeden iftiranın anlaşıldığının delilidir.
Namusların ise korunması icabeder. Bunun böyle olması ise; üstü kapalı ifadeler
kullanarak zina iftirasında bulunan kimseye had vurulmasını icabettirir.
Böylelikle açıkça kullanılan ifadelerden ne anlaşılıyor ise aynısının üstü
kapalı ifadeler kullanılarak fasıkların başkalarının namuslarını dillerine
dolamalarının önüne geçilmiş olmaktadır.
6- "Onları
Hatırlamak, Anmak":
Yüce Allah'ın:
"Allah onları hatırlayacağınızı bilmiştir" yani ya gizlice ya
içinizde ve dillerinizde açıkça hatırlayacağınızı bilmiştir. O bakımdan açık
ifade kullanmaya değil de üstü kapalı ifade kullanmaya müsaade etmiştir.
elHasen ise bunun anlamının; dul kadınlara "talip olacaksınız"ı
bilmiştir, anlamındadır, demiştir.
7- Gizlice Sözleşmek
Yasaktır:
"Fakat maruf bir
söz söylemenizden başka kendileriyle gizlice sözleşmeyin" buyruğunda Yüce
Allah'ın "gizlice" buyruğunun anlamı ile ilgil olarak ilim adamları
farklı açıklamalarda bulunmuştur. Bunun nikah anlamına geldiği söylenmiştir.
Yani herhangi bir erkek bu şekilde iddet bekleyen bir kadına: Benimle evlen,
demesin. Böyle bir şeyi arzu ettiği takdirde bunu üstü kapalı ifade etsin.
Gizlice ve saklı bir şekilde kendisinden başkası ile nikahlanmaması hususunda
ondan ahid ve söz almasın.
İbn Abbas, İbn Cübeyr,
Malik, arkadaşları, Şa'bi, Mücahid, İkrime, es-Süddi ve ilim adamlarının büyük
bir çoğunluğunun görüşü budur.
Buna göre
"gizlice" anlamına gelen (...) kelimesi hal olmak üzere
nasbedilmiştir. Yani başkalarından gizli tutarak, saklayarak .. demek olur.
"Gizli"nin
zina anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani sakın iddet içerisinde zina, ondan
sonra da evlenmek üzere tarafınızdan herhangi bir sözleşme olmasın. Cabir b.
Zeyd, Ebu Miclez, Lahik b. Humeyd, el-Hasen b. el-Hasen, Katade, en-Nehai ve
ed-Dahhak bu manada açıklamalarda bulunmuşlardır. Ve bunlara göre bu ayet-i
kerimede "gizli"lik zina demektir. Yani onlarla zinada bulunmak üzere
sözleşmeyiniz, demektir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. el-A'şa'nın şu
beyiti bu kabildendir:
"Sakın bir komşu
kadına yaklaşmayasın, çünkü onun ile gizlilik (zina etmek) Senin için haramdır,
o bakımdan ya onu nikahla veya ebediyyen (o sana haram) olsun."
el-Hutay'a da der ki:
"Komşuları olan kadınla zina etmeleri onlar için haramdır
Onların komşuları
çömleklerdeki yemeklerin en güzel yerinden yer."
Gizliliğin (es-sır),
cima anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani kendinizi onlara sizinle evlenmeye
teşvik etmek üzere çokça cima etmek gücüne sahip olmakla nitelendirmeyiniz.
Çünkü eşin dışında kimse ile cimadan söz etmek çirkin ifadedir. Şafii'nin
görüşü de budur. İmruu'l-Kays der ki: "Bu gün Besbase öyle zannediyor ki
ben Yaşlandım ve benim gibi bir kimse sırrı (cima) iyice beceremez."
Ru'be de der ki:
"Bu işe artık devam ettikten sonra onunla isrardan (cimadan) uzak
dur!"
Bu kelimenin gizli ya da
açık olsun nikah akdi anlamına gelmesi de muhtemeldir. el-A'şa der ki:
"Onlar o kadının sırrını (onunla nikahlanmayı) zenginlik dolayısıyla asla
istemezler Malının azlığından dolayı da onu teslim etmezler."
İbn Zeyd der ki: Yüce Allah'ın:
"Fakat marufbir söz söylemenizden başka kendileriyle gizlice
sözleşmeyin" buyruğunun anlamı şudur: Onları nikahlayıp da bu nikahlamayı
saklayıp iddetini bitirdikten sonra nikahlandığınızı açığa vurarak onlarla
gerdeğe girmeye kalkışmayınız. Bu ise bu konudaki birinci görüşün anlamını
ifade eder. Buna göre İbn Zeyd birinci görüşü kabul etmektedir. Onun bu
konudaki istisna! açıklaması, nikah akdine "sözleşme" anlamını
vermesidir. Bu ise pek yerinde bir açıklama değildir. Mekki ve es-Sa'lebi ondan
şöyle dediğini nakletmektedirler: Bu ayet-i kerime Yüce Allah'ın (biraz sonra
gelecek olan): "iddet sona erinceye kadar nikah akdini bağlamaya azm
etmeyin " buyruğu ile neshedilmiştir.
8- iddet Bekleyen
Kadın ile Sözleşmek:
Kadı Ebu Muhammed b.
Atiyye der ki: İddet bekleyen kadın ile kendisi hakkında; bakire kızı ile
ilgili babasıyla, cariyesi hakkında da efendisi ile sözleşmenin mekruh olduğu
üzerinde ümmet icma etmiştir. İbnu'l-Mevvaz der ki: Evlenmeye zorlamak imkanı
olmayan veliye gelince istediği kadar akrabalığı uzak olsun, bence mekruhtur.
Ancak böyle bir şekilde yapılan nikahı da feshetmem. İddet süresi içerisinde
söz leş ip daha sonra da o kadın ile evlenen kimse hakkında Malik (Allah'ın
rahmeti üzerine olsun) der ki:
Böyle bir kadından
ayrılmak daha çok sevdiğim birşeydir. İster onunla zifafa girmiş olsun ister
girmemiş olsun. Böyle bir ayrılmak ise tek bir talak olur. İddetinden çıktığı
takdirde ise diğer taliplilerle birlikte o da ona talib olur. Bu İbn Vehb'in
rivayetidir. Eşheb ise Malik'ten bu durumdaki karıkocanın birbirlerinden
ayrılmasının vacip olduğunu rivayet etmiştir. İbnu'l-Kasım da bu görüştedir.
İbnu'l-Haris ise İbnu'l-Macuşun'dan buna benzer bir rivayet nakletmekte ve
böyle bir haramlığın ebed! olduğu anlamını ifade eden fazlalıklar da
nakletmektedir.
Şafii ise der ki: Eğer
erkek açıkça ona talib olur, kadın da açıkça onun talebini kabul ettiğini ifade
eder ve iddet sona erinceye kadar nikah akdini yapmazsa nikah sabit ve her
ikisinin bu açık ifadesi mekruhtur. Çünkü nikah ona talib olduğundan sonra
gerçekleşmiştir. Bu görüşü İbnu'I-Münzir nakletmiştir.
9- Maruf Söz Söylemek
istisna Edilmiştir:
Yüce Allah'ın:
"Fakat maruf bir söz söylemenizden başka" buyruğunda geçen
"istisna edatı "lakin: Fakat" anlamında munkati' bir istisnadır.
Yüce Allah'ın: "Bir mü'minin hata ile olmaksızın .. " (en-Nisa, 92)
buyruğunda olduğu gibi. Burda da bu edat "lakin" anlamındadır.
Maruf söz ise mübah
kılınan üstü kapalı ifade (ta'riz) dir. ed-Dahhak'ın naklettiğine göre ise
iddet bekleyen bir kadına: Sen kendini bana sakla, ben seni arzu ediyorum
demesi; kadının da: Ben de bu durumdayım, demesi maruf sözler kabilindendir.
Ancak böyle bir söz söylemek, (ma'ruf söz'den çok) sözleşmeye benzemektedir.
[ - ]
Ayet-i kerimenin:
"Ve iddet sona erinceye kadar nikah akdini bağlamaya azmetmeyin"
bölümüne dair açıklamalarımızı da dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Azmetmek:
Yüce Allah'ın: "...
azmetmeyin" buyruğunda yer alan "azmetmek"in anlamına dair
açıklamalar daha önceden geçmiştir. Arapçada (harf-i cer ile ve harf-i cersiz
olarak) "Birşeye azmetmek" anlamında: (...) denilir. Burada buyruğun
anlamı (harf-i cer kullanılmış gibi) şudur: Nikah akdi yapmaya azmetmeyiniz.
Açıkça bilinen bir
husustur ki, Kur'an-ı Kerim en açık bir söz dizisidir. Onda varid olan
ifadelere itiraz sözkonusu değildir. Bu ifadelerin doğru ve fasih olduğunda
asla şüphe yoktur. Yüce Allah (bir başka yerde) "Eğer boşamaya karar
verirlerse (azmederlerse)" diye buyurmakta ve harf-i cersiz
kullanmaktadır. Burada da Yüce Allah (aynı şekilde harf-i cersiz olarak)
"Ve iddet sona erinceye kadar nikah akdini bağlamaya azmetmeyin" diye
buyurmaktadır. Yani iddet süresi içerisinde nikah akdini yapmaya karar
vermeyiniz. Daha sonra önceden de geçtiği üzere fazla ifadeler hazfedilmiştir.
Sibeveyh der ki: (...) Filan kişinin sırtına, karnına vuruldu" ifadesinde
hazfedilmiş (...) harfi-i cerri anlamı vardır. Yine Sibeveyh der ki: Bu gibi
ifadelerde hazf kıyasa konu olmaz. en-Nehhas der ki: "Nikah akdini
bağlamayınız" anlamında olması da caizdir. Çünkü "azmetmek" ile
bağlamak (akdetmek, karar vermek) aynı anlamdadır. "Azmetmeyiniz"
anlamındaki kelimenin "ze" harfinin ötreli kullanıldığı da olur.
2- iddetin Sona
ErmesiHalinde ...
Yüce Allah'ın:
"iddet sona erinceye kadar" buyruğundan kasıt iddetin tamamlanmasıdır.
Burada geçen "kitab" kelimesi tayin edilmiş olan sınır ve belirtilen
müddet miktarıdır. Bu buyrukta buna (yani iddete) "kitab" adını
vermesi Yüce Allah'ın Kitabının bunu sınırlandırması ve farz kılması
dolayısıyladır. Yüce Allah'ın bir başka yerde: "Allah'ın üzeriniz deki
kitabı (farz kıldığı hükmü .. )" (en-Nisa. 24) ile: "Çünkü namaz
mü'minler üzerine vakitleri belli bir farz olarak yazılmıştır. "(en-Nisa,
103) buyruğunda olduğu gibi. Buna göre "kitab" farz anlamındadır.
Yani; farz olan süre sona erinceye kadar... demektir. Yine ''oruç üzerinize
yazıldı" (el-Bakara, 183) buyruğunun anlamı; farz kılındı şeklinde olur.
Bu ifadede bir hazf
olduğu da söylenmiştir. Yani Kitabın farz kıldığı vade sona erinceye kadar;
demektir. Bu açıklamaya göre "kitab" Kur'an anlamındadır. Birinci
açıklamaya göre ise hazf sözkonusu değildir. O bakımdan birinci açıklama daha
uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- iddet Süresi
içerisinde Nikah Akdi:
Yüce Allah: "İddet
sona erinceye kadar nikah akdini bağlamaya azmetmeyin" buyruğu ile iddet
içerisinde nikah akdi yapılmasını haram kılmaktadır. Bu ise (ayette sözü geçen)
sürenin sona ermesinin; iddetin sona ermesi anlamına geldiği üzerinde icma
olunmuş muhkem hükümlerdendir. Buna karşılık Yüce Allah: "Kadınlara üstü
kapalı talip olmanızdan ... dolayı üzerinize bir vebal yoktur" buyruğu ile
iddet süresi içerisinde üstü kapalı ifade ile talib olmayı mübah kılmaktadır.
Bunun da mübah olduğu hususunda ilim adamları ihtilaf etmemişlerdir. Fakat
önceden de geçtiği üzere üstü kapalı ifadelerin neler olduğu hususunda farklı
görüşleri vardır.
Bilmeksizin iddeti
içerisinde bir kadına talib olan ve onunla sözleşen ve iddetten sonra o kadın
ile nikah akdi yapan kimse hakkında da farklı görüşlere sahiptirler. Buna dair
açıklamalar da bir önceki ayet-i kerimede yapılmış bulunmaktadır.
Yine ilim adamlarının
iddet süresi içerisinde nikah akdini yapıp da durumu tesbit edilen ve
kendisiyle gerdeğe girmeden önce nikahı feshedilen kimse hakkında da farklı
görüşleri vardır ki; bu ise bir sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir.
4- iddet içerisinde
Nikah Akdi Yaptığı Tesbit Edilenin Durumu:
Ömer b. el-Hattab ve bir
grup ilim adamının görüşüne göre böyle bir kimse ebedi olarak haram olmaz.
(İddetin bitiminden sonra) ona nikah teklifinde bulunacaklardan bir kişi
olabilir. Malik ve İbnu'l-Kasım, el-Müdevvene'de "Mefkudun Süre
Tayini" babından önceki babın sonlarında bunu söylemiştir.
İbnu'l-Cellab'ın
Malik'ten rivayetle naklettiğine göre ise; gusulden önce feshedilse dahi akid
dolayısı ile o kadın ile erkek arasındaki evlenme yasağı ebedi olur. Bunun
açıklanması da şöyledir: Bu iddet süresi içerisinde yapılmış bir nikahtır. Bu,
nikah sebebiyle evlenme yasaklarının (hurmiyetinin) ebedi olması icabeder. Bu
hükmün asıl delili ise, onunla zifafa girmiş olması halinde (hükmün böyle
oluşudur).
İddet içerisinde nikah
akdini yapıp da iddetin bitiminden sonra zifafa girilmesi ise; bir sonraki
başlığın konusudur:
5- iddet içerisinde
Nikah Akdı; iddet Sonrası ise Zıfaf Yapılırsa:
Bir grup ilim adamı
şöyle demektedir: Bu iddet süresi içerisindeki duhül (gerdeğe girme) gibidir.
Her ikisi de birbirlerine ebediyyen haram olur. Bir diğer grup ilim adamı da bu
sebep dolayısıyla birbirleriyle evlenmeleri ebediyyen haram olmaz, derler. Malik
ise evlenmeleri ebediyen haram olur, demektedir. Bir seferinde ise bu
haramlığın ebedi oluşu o kadar açık değildir, demiştir. Onun bu iki görüşü de
el-Müdevvene'de sünnet talakı ile ilgili bölümde nakledilmiştir. İddet süresi
içinde onunla zifafa girmiş olması ise bir sonraki başlığın konusunu teşkil
eder:
6- iddet Süresi
içerisinde Zıfafa Girilmiş ise:
Malik, el-Leys ve
el-Evzai der ki: -Kendisi ile zina edilen kadın ile evlenmeyi caiz görmekle
birlikte- bunlar birbirlerinden ayrılır ve o kadın o kocaya ebediyyen helal
olmaz derler. Malik ve el-Leys cariye olarak dahi ona helal olmaz derler. Delil
olarak da Ömer b. el-Hattab'ın söylediği şu sözlerini gösterirler: Bunlar
ebediyyen bir araya gelemezler. Said der ki: Onunla cimada bulunmayı helal kabul
ettiğinden dolayı böyle bir kadına mehir vermesi kadının hakkıdır. Bunu Malik
Muvatta'ında rivayet etmiştir ki ileride gelecektir.
es-Sevri, Küfeliler ve
Şafii ise der ki: Bu durumda erkek ile kadın birbirlerinden ayrılırlar, fakat
birbirlerine ebediyyen haram olmazlar. Aksine yaptıkları bu nikah feshedilir,
sonra da kadın ondan iddet bekler, daha sonra o da diğer talipliler gibi bir
talip olur. delil olarak da ilim adamlarının; bu kadın ile zina edecek olursa
onunla evlenmesinin haram olmayacağı hususunda icma etmiş olduğunu söylerler. O
bakımdan iddet içerisinde o kadın ile cimada bulunmasının hükmü de budur.
Ayrıca derler ki: Bu,
aynı zamanda Hz. Ali'nin de görüşüdür. Bunu Abdürrezzak zikretmiştir. İbn
Mesud'dan da, aynı şekilde el-Hasen'den de bunun benzeri bir görüş
zikredilmiştir. Abdürrezzak, es-Sevri'den, o Eş'as'tan, o eş-Şa'bi'den, o
Mesruk'tan rivayet ettiğine göre Hz. Ömer bu görüşünden geri dönmüş ve onların
birbirleriyle evlenebileceklerini belirtmiştir.
Kadı Ebu'l-Velid el-Baci
ise el-Münteka adlı eserinde şunları söylemektedir: İddet içerisindeki kadını
nikahlayan bir kimse eğer bu kadın ile zifafa girmiş ise; o ya iddet içerisinde
zifafa girmiştir veya iddetten sonra. Şayet iddet içerisinde o kadın ile zifafa
girmiş ise; mezhepte (Maliki mezhebinde) meşhur olan görüşe göre ebediyyen ona
haram olur. Ahmed b. Hanbel de böyle demiştir.
eş-Şeyh Ebu'l-Kasım ise
et-Tefri'adlı eserinde boşama veya vefat dolayısıyla iddet bekleyen ve bu
durumda iken kendisiyle evlenilen kadın hakkında -şayet erkek onunla
nikahlanmanın haram olduğunu biliyor ise- iki ayrı rivayet zikretmektedir.
Bunlardan birincisine göre; önceden de açıklamış olduğumuz gibi kadının ona
haram olması ebedidir. İkincisine göre ise; böyle bir erkek zina etmiş olur ve
ona had uygulanır. Bundan dolayı doğan çocuğun nesebi ona katılmaz. İddeti
bittikten sonra ise onunla evlenmek hakkı vardır. Şafii ve Ebu Hanife de bu
görüştedir.
Meşhur olan birinci
rivayetin açıklanış şekli şöyledir: Çünkü Hz. Ömer'in bu şekilde hüküm verdiği
sabit olmuştur. Ve bu, insanlar arasında böylelikle devam edegelmiştir. Hz.
Ömer'in verdiği hükümler ise, çeşitli beldelerde nakledilir, yayılır ve herkes
tarafından bilinirdi. Bu konuda ona muhalefet eden bir kimse bilinmemektedir. O
halde bunun bir icma olduğu sabit olmuştur. Kadı Ebu Muhammed (İbn Atiyye) der
ki: Buna benzer bir görüş Ali b. Ebi Talib'den de rivayet edilmiştir. Bu hükmün
yaygın olması ve dört bir yanda bulunmasına rağmen her ikisine de bu konuda
muhalefet eden bir kimse bulunmamaktadır. İşte icma'ın hükmü de budur.
İkinci rivayetin
açıklanış şekline gelince; böyle bir ilişki yasak kılınmış bir ilişkidir..
Bundan dolayı birbirlerine haram olmaları ebedi olmaz. Kendisini (kadının
velisiz olarak) evlendirmesi yahut mut'a yaparak evlenmesi yahut zina etmesi
halinde olduğu gibi.
Kadı Ebu'l-Hasen de der
ki: Bu hususta Malik'in meşhur olan görüşü kıyas bakımından zayıftır. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Ömer (İbn
Abdi'l-Berr) isnadını kaydederek şu rivayetini yapar: Bize Abdülvaris b. Süfyan
anlattı, bize Kasım b. Esbağ, Muhammed b. İsmail'den anlattı, Muhammed, Nuaym
b. Hammad'dan, o İbnu'l-Mübarek'ten, o Eş'as'tan, o eş-Şa'bi'den, o da
Mesruk'tan naklederek dedi ki: Ömer b. el-Hattab'a Kureyş'ten bir kadının iddet
beklediği süre içerisinde Sakifli bir erkekle evlendiği haberi ulaştı. Hz. Ömer
her ikisine haberci gönderdi, onları birbirinden ayırdı, onları cezalandırdı ve
dedi ki: Ebediyen onu nikahlayamazsın. Hz. Ömer o kadının mehrini Beytülmal'den
ödedi. Bu hüküm insanlar arasında yayıldı. Hz. Ali'ye bu hüküm ulaşınca şöyle
dedi: Allah mü'minlerin emirine merhamet buyursun. Böyle bir mehirin
Beytülmal'den verilmesini gerektiren nedir? Her ikisi bir cahillik ettiler.
İmama (Halifeye) düşen ise onları sünnet olan uygulamaya geri döndürmesi idi.
Bunun üzerine ona: Peki bu ikisi hakkında sen ne dersin diye sorulunca şu
cevabı verir: O'nun ile birlikte olmayı helal kabul ettiğinden dolayı o kadına
mehir vermesi haktır. Buna karşılık birbirlerinden ayrılırlar, her ikisine de
zina cezası vurulmaz. Birincisinden beklediği iddeti tamamladıktan sonra
ikincisinden de üç kar' olmak üzere tam bir iddet bekler, daha sonra arzu
ederse o kadına talib olabilir. Bu hüküm Hz. Ömer'e ulaşınca müslümanların
huzurunda bir hutbe irad edip şöyle dedi: Ey insanlar, bilgisizlikleri sünnete
havale ediniz.
el-Kiya et-Taberi de der
ki: Bir kimse bir başka kocadan dolayı iddet bekleyen bir kadınla nikah akdi
yaparsa bu nikahın fasid olacağı hususunda fukaha arasında görüş ayrılığı yoktur.
Bu gibi kimselere haddin uygulanmayacağı hususunda Hz. Ömer ile Hz. Ali'nin
ittifak etmesi de bu nikahın fasid olduğunun ve haddi gerektirmediğinin
delilidir. Şu kadar var ki bu nikahın haram olduğunu bilmemek halinde haddin
gerekmediği hususunda ittifak vardır. Haram olduğu bilinerek nikah yapılmış ise
bunda da görüş ayrılığı vardır. Her iki kocadan iddet bekleyip beklemeyeceği
hususunda da ilim adamları arasında farklı görüşler vardır. İşte bu da
"iki iddet meselesi" diye bilinir ki bir sonraki başlığın konusudur.
7- iki iddet Meselesi:
Medineliler'in,
Malik'ten rivayetlerine göre birinci kocadan iddetinin geri kalan kısmını
tamamlar ve ikincisinden de yeni bir iddet beklemeye başlar. Aynı zamanda bu,
el-Leys'in, el-Hasen b. Hayy'in, Şafii'nin, Ahmed ve İshak'ın da görüşüdür.
Belirttiğimiz gibi bu hem Hz. Ali'den, hem ileride geleceği üzere Hz. Ömer'den
de rivayet edilmiştir. Muhammed b. el-Kasım ve İbn Vehb'in Malik'ten
rivayetlerine göre böyle bir kadının ikinci kocasından birbirlerinden ayrılmaları
gününden itibaren iddet beklemesi yeterlidir. Ve bu iddet ister hamile olup
doğumunu yapmasıyla, ister kar'lar ile isterse de ay hesabıyla olsun,
farketmez. Aynı zamanda bu es-Sevri, el-Evzai ve Ebu Hanife'nin de görüşüdür.
Buna dair delilleri ise birinci kocanın böyle bir kadını kendisinden beklediği
iddet süresi içerisinde nikahlamasının sözkonusu olamayacağı hususundaki
icmalarıdır. O halde, bu kadının ikincisinden iddet beklemekte olduğunun
delilidir. Çünkü durum böyle olmasaydı kendisinden beklediği iddet içerisinde
onu nikahlamış olması söz konusu olurdu.
Ancak birinci görüşü
kabul edenler buna şu sözleriyle cevap verirler: Bunun böyle olması gerekmez.
Çünkü iddetinin geri kalan kısmında birincisinin, onu nikahlayamaması, hemen
akabinde ikincisinden iddet beklemesi gerektiğidir. Bunlar ise sair insanoğluna
ait haklarda olduğu gibi; kadın hakkında iki ayrı koca lehine sabit olmuş iki
haktır. Bu haklardan biri ötekinin içerisine girmez.
Diğer taraftan Malik,
İbn Şihab'dan o Said b, el-Müseyyeb 'den, ve Süleyman b, Yesar'dan rivayet
ettiğine göre; Esedli Tulayha, Sakifli Ruşeyd'in nikahı altındaydı. Ruşeyd onu
boşadı, iddeti içerisinde nikahlandı. Ömer b, el-Hattab ise hem onu hem de
(yeni) kocasını elindeki kamçıyla birkaç defa vurduktan sonra onları
birbirlerinden ayırdı. Daha sonra Ömer b. el-Hattab (r.a) dedi ki: Herhangi bir
kadın şayet iddeti içerisinde nikahlanacak olursa eğer kendisiyle evlenmiş olan
kocası onunla gerdeğe girmemişse birbirlerinden ayrılırlar. Daha sonra birinci
kocasından iddetin geri kalan kısmını bekler. İkinci koca ise taliplerden bir
talip olur. Şayet (iddeti içerisinde evlenen ikinci koca) o kadın ile gerdeğe
girmiş ise, önce birbirlerinden ayrılırlar, sonra birincisinden beklediği
iddetin geri kalan kısmını tamamlar, arkasından ikincisinden dolayı iddet
bekler, sonra da ebediyyen bir araya gelemezler. Malik der ki: Said b,
el-Müseyyeb de der ki: Onunla cimada bulunduğu için de o kadına mehir vermesi
gerekir.
Ebu Ömer der ki: Burada
sözü geçen Tulayha, Temimli Talha b, Ubeydullah'ın kızkardeşi Ubeydullah kızı
Tulayha'dır. Yahya tarafından rivayet edilen Muvatta'ın kimi nüshalarında ise
"Esed'li Tulayha" diye geçmektedir. Bu ise hem bir hata, hem de bir
bilgisizliktir. Bunun böyle olduğunu söyleyen bir kimse olduğunu da bilmiyorum,
8- iddet içerisinde
Evlenmenin Cezası:
"Hz, Ömer elindeki
kamçı ile o kadına ve kocasına birkaç darbe indirdi" ifadesi ile;
işledikleri yasak -ki o da iddet içerisinde nikahtır- dolayısıyla onları
cezalandırmak kastıyla vurduğunu anlatmak istemektedir. ez-Zührı ise der ki:
Hz, Ömer'in bu şekilde onlara kaç defa vurduğunu bilemiyorum, Böyle bir durumda
Abdülmelik ise onların her birisine kırkar sopa vurmuştur, (ezZührı devamla)
dedi ki: Kubaysa b, Züeyb'e bu durum hakkında soru sorulmuş o da şöyle demiş:
Keşke haddi hafifletip onlara yirmi sopa vursaydınız.
İbn Habib iddet
içerisinde evlenip kocası kendisine temas eden yahut öpen yahut mübaşeret eden,
çimdikleyen, zevk alacak şekilde bakan kadın hakkında şöyle demektedir:
Kocanın, velinin ve şahitlerin kadının iddet beklemekte olduğunu onlardan bilen
herkesin cezalandırılması gerekir, Durumu bilmeyenlerin ise cezalandırılması
sözkonusu değildir.
İbnu'l-Mevvaz da der ki:
Eğer bu işi kasten yapmış iseler karı-kocanın her ikisine de sopa (celde)
cezası uygulanır. İbn Habib'in sözü ise; kadının iddet içerisinde olduğunu
bilenler hakkında yorumlanır. Çünkü erkek bunun haram olduğunu bilmeyebilir ve
haram olan birşeyi işlemek kastını gütmeyebilir. İşte cezalandırılması gereken
odur (kastı güdendir). İşte Hz. Ömer'in elindeki kamçıyla kadını da kocasını da
birkaç defa vurması bu yolla olmuştur. Böyle bir yolla cezalandırma ve te'dib
cezalandırılan kişinin durumuna göre olur. İbnu'l-Mevvaz'ın sözü de şu durum
ile ilgili kabul edilir: Bunlar eğer haram olduğunu biliyor ve cesaretle ve
kasten haram olan birşeyi işlemeye kalkışmış iseler (onlara celde cezası
verilir).
eş Şeyh Ebu'l-Kasım da
der ki: Bunlar kasten olması hali ile ilgili iki rivayettir. Birincisine göre
had vurulur, ikincisine göre ise cezalandırılır, had vurulmaz.
9- Allah içinizdekini
Bilendir:
Yüce Allah'ın:
"Bilin ki Allah şüphesiz içinizdekini bilir" buyruğu Allah'ın
yasakladığı şeyleri işlemekten sakındırmanın en ileri bir ifadesidir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN