BAKARA 245 |
مَّن
ذَا الَّذِي
يُقْرِضُ
اللّهَ
قَرْضاً حَسَناً
فَيُضَاعِفَهُ
لَهُ
أَضْعَافاً كَثِيرَةً
وَاللّهُ
يَقْبِضُ
وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ |
245. Allah'a güzel bir
ödünç verecek olan kimdir? Allah da ona o verdiğini kat kat artırır. Allah
daraltır, genişletir. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.
Yüce Allah'ın bu
buyruğuna dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız.
1- Ayetler Arası ilişki ve Nüzul
Sebebi:
2- Ayet-i Kerimenin Buyruklarını Yerine
Getirme Açısından insanlar:
3- Karz ve Allah'a Ödünç Vermek:
4- Karz (Ödünç) Alanın Karzın Ödemesi
icabeder:
5- Ödünç Vermenin Sevabı:
6- Borç Aynı Miktarda Ödenir:
7- Ödünç Alan Ödünç Aldığı Kimseye
Hediye Verebilir mi?
8- Mal ve Irzdan (Manevi Haklardan)
Ödünç Vermek:
9- Karzın Hasen Oluşunun Anlamı:
10- Böyle Bir Ödüncün Ecri Kat Kat
Verilecektir:
11- Kısan ve Daraltan Allah'tır:
1- Ayetler Arası
ilişki ve Nüzul Sebebi:
Şanı Yüce Allah cihad ve
hak yolunda savaşı emrettikten sonra "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan
kimdir" buyruğu ile bu uğurda infakta bulunmayı teşvik etmektedir. Hak
uğrunda savaşın emrediliş sebebi ise, imam Malik'in de ifade ettiği gibi,
şeriatte kendisi uğrunda ve kendisini korumak maksatıyla savaşın caiz olmadığı
hiçbir şey yoktur. Bunların en büyüğü ise İslam dinidir. İşte bu buyruğun
kapsamına Allah yolunda savaşan kimse girmektedir. Çünkü bu uğurda savaşan
kişi, sevap umudu ile bu uğurda borç vermektedir. Nitekim Hz. Osman (r.a)
zorluk ordusu (diye bilinen) Tebuk gazvesi'nde (ordunun büyük bir bölümünün
ihtiyaçlarını karşılarken) böyle yapmıştır.
"Kim"
anlamındaki buyruk, mübteda olarak merfu'dur. (...) ism-i işareti onun haberi,
(...) ism-i mevsulu onun sıfatıdır. Bedel de kabul edilebilir.
Bu ayet-i kerime nazil
olunca Ebu'd-Dahdah Rabbinden sevap umarak hemen malını tasadduk etme yoluna
gitti. Bize şeyh fakih, imam, muhaddis, kadı -nesebi ve mezhebiyle- Eş'ari Ebu
Amir Yahya b. Ahmed b. Meni' Kurtuba'da -Allah onu tekrar İslam'ın hakimiyetine
iade etsin- 628 (hicr!) yılı Rabiulahir ayında benim tarafımdan ona kıraaten
haber verdi, dedi ki: Bize babam icazet yoluyla haber vererek dedi ki: Ben Ebu
Bekir Abdulaziz b. Halef b. Medyen el-Ezdi'nin önünde okudu m. O Ebu Abdullah
b. Sa'dun'dan onun huzurunda okunurken o da dinleyerek, dedi ki: Bize
Ebu'l-Hasen Ali b. Mehran anlatarak dedi ki: Bize Ebu'l-Hasen Muhammed b. Abdullah
b. Zekeriyya b. Yahya en-Neysaburl 366 yılında anlatarak dedi ki: Bize amcam
Ebu Zekeriyya Yahya b. Zekeriyya bildirerek dedi ki: Bize Muhammed b. Muaviye
b. Salih anlatarak dedi ki: Bize Halef b. Halife, Humeyd el-A'rec'den anlattı.
Humeyd, Abdullah b. el-Haris'ten o Abdullah b. Mesud'dan rivayetle dedi ki:
"Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?" buyruğu nazil olunca
Ebu'd-Dahdah dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, Yüce Allah bizden ödünç mü istiyor?
Hz. Peygamber: "Evet ey Ebu'd-Dahdah" deyince Ebu'd-Dahdah: Bana
elini göster, dedi. Hz. Peygamber ona elini uzattı. Ebu'd-Dahdah dedi ki:
İçinde altıyüz hurma
ağacı bulunan bahçemi şüphesiz ben Allah'a ödünç verdim. Daha sonra yürüyerek
yola koyuldu, nihayet bahçeye vardı. (Hanımı) Umm ed-Dahdah çocuklarıyla
birlikte bahçenin içerisindeydi. Ona: Ey Ümm ed-Dahdah diye seslendi. Hanımı:
Buyur efendim, deyince; Oradan çık, dedi. Ben Aziz ve Celil olan Rabbime içinde
altıyüz tane hurma ağacı bulunan bahçeyi borç verdim.
Zeyd b. Eslem dedi ki:
Yüce Allah'ın: "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?" buyruğu
nazil olunca Ebu'd-Dahdah şöyle dedi: Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın
Resulü, Allah'ın ödünç almaya ihtiyacı olmadığı halde o bizden borç mu istiyor?
Hz. Peygamber: "Evet" buyurdu. "O vereceğiniz bu ödünç ile sizi
cennete koymak istiyor." Ebu'd-Dahdah dedi ki: Ben Rabbime bir ödünç
verecek olursam O da bana ve benimle birlikte bulunan Dahdah çocuklarına
cenneti garanti ediyor mu? Hz. Peygamber: "Evet" diye buyurunca,
Ebu'd-Dahdah bana elini ver dedi. Resulullah (s.a.v.) ona elini verince şöyle
dedi: İki tane bahçem var. Birisi Safile'de, öteki Aliye'de. Allah'a yemin
ederim, bunlardan başkasına da sahip değilim. İşte bu iki bahçeyi de Allah'a
ödünç olarak veriyorum. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Onlardan
birisini Allah'a ver, ötekini de kendinin ve çoluk çocuğunun geçimi için
bırak." Ancak Ebu'd-Dahdah şöyle dedi: Seni şahit tutuyorum ey Allah'ın
Resulü ki, ben bunların iyilerini Yüce Allah'a tahsis ettim. Bu ise içinde
altıyüz tane hurma ağacı bulunan bir bahçedir. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"O 'Vakit buna
karşılık Allah da seni cennetle mükafatlandıracaktır." Ebu'd-Dahdah kalkıp
Umm ed-Dahdah'ın yanına geldi. Umm ed-Dahdah çocuklarıyla birlikte hurma
ağaçları altında dolaşıyordu. Ebu'd-Dahdah şu şiiri okudu: Rabbim seni doğruluk
yollarına iletti, Hayrın ve istikametin yoluna, Sevinç ve arzuyla bahçeden
ayrıl! Çünkü o, Kıyamet günü karşılığı alınmak üzere bir borç verildi, Ben onu
Yüce Allah'a ödünç verdim itaat ile, Herhangi bir minnet ya da herhangi bir
geri dönüş sözkonusu değildir; Beklediğim tek şey, Rabbimiz huzuruna
döneceğimde kat kat ecir almaktır. Oradan kendin de çık, çocuklarla birlikte
artık;
İyilik şüphesiz en
hayırlı azıktır Kişinin Kıyamet gününe dünyadan göndereceği.
Ümm ed-Dahdah da şu
cevabı verdi; Satışın karlı olsun. Allah satın aldığın şeyi sana mübarek
kılsın. Daha sonra Umm ed-Dahdah da ona şu beyitlerle cevapverdi: Allah da sana
hayır ve sevinç müjdesi versin.
Senin gibi birisi
elinden geleni yapmış ve gerçekten samimi davranmıştır; Allah çoluk çocuğuma
nimetler verdi, ihsanlarda bulundu Siyah güzel hurma ile ve parlak taze hurma
ile; Kul ise çalışır ve onun için çalıştığı vardır, Geceler boyunca kazandığı
günahlar ise aleyhinedir.
Daha sonra Umm ed-Dahdah
çocuklarına yöneldi, ağızlarında bulunan lokmaları çıkartıp elbiselerine
topladıkları hurmaları da orada dökmeye koyuldu ve sonunda öbür bahçeye geçti.
Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Nice ağır salkım ve geniş ev,
Ebu'd-Dahdah'ın olmuştur.
2- Ayet-i Kerimenin
Buyruklarını Yerine Getirme Açısından insanlar:
İbnu'l-Arabi der ki:
Yaratıcının hükmü, hikmeti, kudreti, meşieti, kaza ve kaderi gereğince insanlar
bu ayet-i kerimeyi işitince birkaç kısma ayrıldılar ve üç bölük oldular.
Birinci bölük aşağılık kimselerdir. Bunlar: Muhammed'in Rabbi muhtaçtır, bize
ihtiyacı vardır. Biz ise zengin kimseleriz, dediler. Bu ise aklı başında
herkesin açıkça anlayacağı büyük bir bilgisizliktir. Yüce Allah bunlara şu
buyruğu ile cevapverdi: "Elbette ki Allah: ''Muhakkak Allah fakirdir ve
biz zenginiz,'' diyenlerin sözlerini işitmiştir ... " (Al-i İmran, 181)
İkinci kesim ise, bu
buyruğu işitince cimriliği ve eli sıkı tutmayı tercih etti, mala duydukları
arzuyu öne geçirdi. Allah yolunda bir infakta bulunmadı. Bir kimseyi esirlikten
kurtarmadı, kimseye de herhangi bir yardımı olmadı. Bütün bunları ise, itaatte
bulunmaktan yana tembellik ve bu dünya yurduna bağlılık dolayısıyla yaptı.
Ççüncü kesim ise bu
buyruğu işitir işitmez, çabucak gereğini yerine getirmeye kalkıştı ve malı ile
onun gereğini yerine getirmeyi tercih etti. Ebu'dDahdah (r.a) ve başkalarının
yaptığı gibi, Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Karz ve Allah'a
Ödünç Vermek:
Yüce Allah'ın:
"Güzel bir ödünç: Karz-ı hasen" buyruğunda geçen "kan"
kelimesi karşılığı beklenen, aranan herşeyin ismidir. "Filan filana bir
karz verdi" denildiği zaman karşılığını alacak birşey verdi demektir. Şair
Lebid şöyle demektedir:
"Sana bir karz
verildiği vakit sen onun karşılığını ver! Gerçek şu ki; delikanlıdır karşılık
veren, deve değil."
Kırz da el-Kisai'nin
naklettiğine göre karzın bir başka söyleyişidir. İstikraz, karz talebinde
bulunmak demektir. İkraz da karz vermek demektir. İktiraz da karz almak demek
olur. ez-Zeccac der ki: Karz, sözlükte iyi sınamaya da denilir, kötüsüne de
denilir. Şair Umeyye der ki: "Her kişiye yakında karzının karşılığı
verilecektir, ister güzel Yahut kötü olsun ve her kişi ne şekilde borç almışsa
o şekilde borçludur."
Bir diğer şair de şöyle
der: "Karzlar misilleriyle karşılık görür Hayra karşılık hayır, şerre
karşılık da şerdir."
el-Kisai der ki: Karz,
ödünç olarak verdiğin (ya da; önceden işlediğin) iyi ya da kötü ameldir. Kelime
asıl anlamı itibariyle kesmek demektir. (Makas anlamına gelen) el-Mikraz da
burdan gelmektedir. Karşılığını vermek üzere malından bir parça kesip vermek
anlamında "ikraZ" tabiri kullanılır. Bir kavmin inkırazı demek,
onların köklerinin kesilip helak olmaları demektir.
Burada karz isimdir.
Eğer böyle olmasaydı, burada (karz denilmeyip) ikraz denilmesi gerekirdi, Bu
ayet-i kerimede karzın istenmesi, insanların anlayacakları bir şekilde buyruğun
ifade edilmesi ve alışageldikleri bir uslüpla onlara hitap edilmesi içindir.
Çünkü Yüce Allah Gani ve Hamid olandır. Fakat şanı Yüce Allah, mü'minin
ahirette sevabını umacağı şeyler karşılığında dünyada iken verdiği şeyleri bir
karza (ödünce) benzetmiştir. Nitekim insanların cenneti almaları karşılığında
can ve mallarını vermesini de -ileride Yüce Allah'ın izniyle Tevbe Süresi'nde
açıklanacağı üzere (et-Tevbe, 111)- alışverişe benzetmiştir.
Denildiğine göre ayet-i
kerimeden maksat fakirlere, ihtiyaç sahiplerine, sadaka vermeye, infakta
bulunmaya ve Allah yolunda dinin zaferi için infakta bulunmaya teşvik etmektir.
Şanı Yüce Allah sadaka vermeyi teşvik etmek üzere her türlü ihtiyaçtan münezzeh
ve Yüce zatını kinaye yoluyla fakir gibi göstermiştir. Nitekim her türlü
eksiklik ve acılardan takdis edilmiş bulunan Yüce olan zatını da hasta, aç ve
susuz diye kinaye yoluyla ifade etmiştir.
Sahih hadiste Yüce
Allah'tan haber verilerek şöyle buyurulmaktadır: "Ey Ademoğlu,
hastalandım, sen Beni ziyarete gelmedin. Senden yiyecek istedim, sen Bana
yedirmedin senden su istedim Bana su vermedin." Ademoğlu der ki: Rabbim,
Sen alemlerin Rabbi olduğun halde Sana nasıl su verebilirdim? Yüce Allah şöyle
buyurur: "Filan kulum senden su istedi, sen de ona su vermedin. Şayet sen
ona su vermiş olsaydın elbette bunu (karşılığını) nezdimde bulacaktın."
Diğerleri hakkında da aynı şekilde soru sorunca Yüce Allah, o şekilde cevap
verecektir. Bu hadisi Müslim ve Buhari rivayet etmiştir.
Bütün bunlar ise
kendisinden kinaye yoluyla söz edilenin şerefine, yüceliğine dikkat çekmek ve
kendisine hitap edileni teşvik etmek sadedindedir.
4- Karz (Ödünç) Alanın
Karzın Ödemesi icabeder:
Ödünç alanın borcunu
ödemesi gerekir. Çünkü Yüce Allah şunu beyan etmektedir: Allah yolunda infak
edenin bu infakı Allah yolunda zayi olmaz. Aksine Yüce Allah kat'ı olarak bunun
sevabını geri verecektir. Ancak vereceği cevabı beyan etmeyip müphem
bırakmıştır. Hz, Peygamber'den gelen rivayette ise şöyle denilmektedir:
"Allah yolunda yapılan bir infak yediyüz kata ve daha fazlasıyla
katlanır." Nitekim buna dair açıklamalar bu surede Yüce Allah'ın:
"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin hali yedi başak bitiren ve her
başağındayüz tane bulunan tek bir tohum gibidir .. "(el-Bakara, 261)
buyruğunu açıklarken gelecektir. Burada da Yüce Allah: "Allah da o
verdiğini ona artırır" diye buyurmaktadır. Bunun ise bir sonu, bir sınırı
yoktur.
5- Ödünç Vermenin
Sevabı:
Ödünç vermenin sevabı
büyüktür. Çünkü ödünç vermek suretiyle müslümanın darlığı genişletilir,
sıkıntısı giderilir. İbn Mace Sünen'inde Enes b. Malik'ten şöyle dediğini
rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "İsra'ya götürüldüğüm
gece cennetin kapısı üzerinde şunun yazılı olduğunu gördüm: Sadaka on kat
fazlasıyla mükafat görür Ödünç ise onsekiz kat fazlasıyla. Cebrail'e: Ödünç ne
diye sadakadan daha faziletlidir? diye sordum. Şu cevabı verdi: Çünkü dilenci
yanında birşeyler olduğu halde dilenir. Ödünç alan kimse ise ancak ihtiyacı
dolayısıyla ödünç alır"
(İbn Mace) dedi ki: Bize
Muhammed b. Halef el-Askalanı anlattı, bize Yahya anlattı, bize Süleyman b.
Yuseyr, Kays b. Rumi'den anlatarak dedi ki: Süleyman b. Uzunan Alkame'ye
maaşını alacağı vakte kadar bin dirhem borç verirdi. Alkame'nin maaşı gelince o
borcunu ödemesini istedi. Bu hususta işi sıkı tuttu; o da borcunu ödedi. Ama
sanki Alkame bundan dolayı kızar gibi oldu. Birkaç ay durdu sonra tekrar ona
gidip şöyle dedi: Bana maaşım gelene kadar bin dirhem borç ver O da: Olur,
memnuniyetle, dedi. Ey Utbenin annesi, yanında bulunan ağzı mühürlü o keseyi
getir. Hanımı o keseyi getirdi ve şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki bunlar
senin bana ödemiş olduğun dirhemlerdir Onlardan tek bir dirhemi dahi
yerlerinden kıpırdatmadım. Alkame: Allah iyiliğini versin; peki beni ne diye bu
kadar sıkıştırdın? dedi. Süleyman: Senden işittiğim buna sebeptir, dedi.
Alkame: Benden ne işittin? deyince Süleyman şöyle dedi: Senin İbn Mesud'dan
naklederek şöyle dediğini işittim: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir
müslüman bir başka müslümana iki defa ödünç verirse mutlaka onu bir defa
tasadduk etmiş gibi olur." Alkame: Evet İbn Mesud bana böyle bildirdi,
dedi.
6- Borç Aynı Miktarda
Ödenir:
Bir insanın birisine
verdiği borç, bire bir alınır Yani ona verdiği ödüncün mislini geri alır. İlim
ehli icma ile şunu kabul etmişlerdir: Dinar, dirhem, buğday, arpa, hurma, kuru
üzüm ve misli bulunan sair bütün yiyeceklerin ödünç verilip alınması caizdir
Müslümanlar Peygamberlerinden naklen icma ile şunu kabul etmişlerdir: Ödünçte
fazlalık şartını koşmak ribadır (faizdir). İsterse bu -İbn Mesud'un deyimiyle-
bir tutam hayvan yemi olsun yahut tek bir tane dahi olsun. Eğer bu konuda
herhangi bir şart koşulmamış ise ödünç alanın aldığından daha üstününü geri
vermesi caiz olur. Çünkü böyle bir davranış maruf kabilindendir Buna delil ise
Ebu Hureyre'nin naklettiği genç deve ile ilgili hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in:
"Sizin en hayırlılarınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir"
buyruğudur. Bu hadisi hadis imamları Buhari, Müslim ve başkaları rivayet
etmiştir.
Böylelikle Peygamber
(s.a.v.) borcunu güzel bir şekilde ödeyeni övmüş, bu övgüsünü de mutlak olarak
zikredip belli bir nitelik ile kayıtlamamıştır. Aynı şekilde Hz. Peygamber genç
ve güzel bir deveye karşılık yine genç ve güzel fakat (yaşça daha büyük) dört
yaşında deve ödemiştir.
İşte bu hadis aynı
zamanda hayvanların ödünç alınmasının caiz olduğuna delildir. Cumhurun görüşü
de budur. Ancak Ebu Hanife bunu kabul etmez. Buna dair açıklamalar daha önceden
geçmiştir.
7- Ödünç Alan Ödünç
Aldığı Kimseye Hediye Verebilir mi?
Ödünç alan kimsenin
ödünç aldığı kimseye hediye vermesi caiz değildir.
Ödünç verenin de bu
hediyeyi kabul etmesi helal olmaz. Ancak daha önceden böyle bir şeyin
aralarında alışılmış bir adet olması müstesnadır. Sünnet bu şekilde gelmiştir.
İbn Mace şunu rivayet eder: Bize Hişam b. Ammar anlatarak dedi ki: Bize İsmail
b. Ayyaş anlattı. Bize Ukbe b. Humeyd ed-Dabbi, Yahya b. Ebi İshak el-Hunai'den
anlatarak dedi ki: Ben Enes b. Malik'e: Bizden bir kimse kardeşine bir mal
ödünç verse o ödünç verene hediye verebilir mi diye sordum; dedi ki: Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimse kardeşine bir ödünç
verdiği takdirde o da ona bir hediye verse veya bineği üstünde onu taşımak
istese o hediyeyi kabul etmesin, bineğine binmesin, ancak bundan önce böyle bir
şeyin aralarında cereyan edegelmiş olması müstesnadır."
8- Mal ve Irzdan
(Manevi Haklardan) Ödünç Vermek:
Karz (ödünç) maldan
olabilir. -Bunun hükmünü de açıklamış bulunuyoruz-. Irzdan (manevi haklardan)
da olabilir. Hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle dediği sabittir:
"Sizden herhangi bir kimse Ebu Damdam gibi olmaktan aciz olur mu? O
evinden çıktı mı şöyle derdi: Allah'ım, ben ırzımı kullarına tasadduk
ediyorum."
İbn Ömer'den de şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Sen ırzından fakir düşeceğin gün için ödünç ver.
Bununla şunu kastediyor: Sana söven kimseden sen bir hak alma ve ona bir had
uygulamaya kalkışma. Ta ki kıyamet gününde büyük bir ecir almış olasın.
Ebu Hanife ise der ki:
Irzın tasadduku caiz değildir. Çünkü o, Yüce Allah'ın bir hakkıdır. Bu görüş
Malik'ten de rivayet edilmiştir.
İbnu'l-Arabı ise şöyle
der: Bu fasid bir kanaattir. Çünkü sahih hadiste Hz.
Peygamber şöyle
buyurmuştur: "Muhakkak kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize
haramdır." Bu ise haram kılınan bu üç şeyin, bir insanın saygı duyulması
gereken bir hakkı olması açısından aynı seviyede değerlendirmesini
gerektirmektedir.
9- Karzın Hasen
Oluşunun Anlamı:
Yüce Allah'ın:
"Hasen: Güzel" buyruğu ile ilgili olarak el-Vakidı şöyle demektedir:
Yani gönül hoşluğu ile ve ecrini umarak vermek demektir.
Amr b. Osman es-Sadefı
de der ki: Verdiği bu ödünç dolayısıyla minnet altında tutmaz ve eziyet vermez
demektir. Sehl b. Abdullah da der ki: Verdiği ödünç karşılığında bir bedel
almayı düşünmez, demektir.
10- Böyle Bir Ödüncün
Ecri Kat Kat Verilecektir:
Yüce Allah'ın:
"Allah da o verdiğini kat kat artırır" buyruğunu Asım ve başkaları
(...) şeklinde "elif"i ve (ikinci) "fa" harfini üstün
olarak okumuştur. İbn Amir ve Yakub ise "elif"siz olarak
"fa" harfi üstünlü, "ayn" harfini de şeddeli olarak
okumuştur. İbn Kesir, Ebu Cafer ve Şeybe ise "ayn" harfini şeddeli ve
"fa" harfini de ötreli olarak okumuşlardır. Diğerleri ise
"elif"li ve "fe" harfini ötreli olarak okumuşlardır.
Bunu "fe"
harfini ötreli olarak okuyan bir kimse "ödünç verecek kimdir?"
buyruğuna atf-ı nesak yaparak merfu okumuştur. "O (Allah) onu kat kat
artırır" takdirinde olduğu da söylenmiştir. Bunu (fa harfini) mansup
olarak okuyan kimse ise, sorunun cevabının başına "fe" harfi getirmek
suretiyle cevap verildiği için (kelimedeki ikinci fe'nin) nasbıyla okumuştur.
Bunun gizli bir (...) sebebiyle böyle okunduğu da söylenmiştir.
"Ayn" harfinin
şeddeli ve şeddesiz okunması iki ayrı söyleyiştir. Şeddeli okuyuşun delili:
"Kat kat artırsın" ifadesidir. Çünkü şeddeli fiil çokluk ifade etmek
içindir. el- Hasen ve es-Süddı der ki: Biz bu şekilde kat kat karşılık vermeyi
yalnızca Yüce Allah'a ait birşeyolarak biliyoruz. Çünkü O şöyle buyurmaktadır:
"Onu kat kat artırır ve karşılığında kendi lütfundan büyük bir mükafat
verir." (en-Nisa, 40)
Ebu Hureyre der ki: Bu,
cihad için infak hakkındadır. Peygamber (s.a.v.) aramızda olduğu halde bizler,
kişinin kendisine, arkadaşlarına ve bineğine yaptığı harcamalarına ikiyüz bin
katıyla karşılık verileceğini kabul ediyorduk.
11- Kısan ve Daraltan
Allah'tır:
Yüce Allah'ın:
"Allah daraltır, genişletir" buyruğu herşey hakkında umumidir. O
Kabid (kısan) daraltan ve Basıt (yayan, genişlik veren)dir. Bunlara dair
açıklamalarımızı "Şerhu'l-Esmai'l-Hüsna fi'l-Kitabi'l-Esna" adlı
eserimizde yapmış bulunuyoruz.
"Yalnız O'na
döndürüleceksiniz" buyruğu bir tehdiddir. O herkese ameline göre karşılık
verecektir, anlamındadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN