ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

245

 

مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافاً

كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

245. Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir? Allah da ona o verdiğini kat kat artırır. Allah daraltır, genişletir. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.

 

Yüce Allah'ın bu buyruğuna dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız.

 

1- Ayetler Arası ilişki ve Nüzul Sebebi:

2- Ayet-i Kerimenin Buyruklarını Yerine Getirme Açısından insanlar:

3- Karz ve Allah'a Ödünç Vermek:

4- Karz (Ödünç) Alanın Karzın Ödemesi icabeder:

5- Ödünç Vermenin Sevabı:

6- Borç Aynı Miktarda Ödenir:

7- Ödünç Alan Ödünç Aldığı Kimseye Hediye Verebilir mi?

8- Mal ve Irzdan (Manevi Haklardan) Ödünç Vermek:

9- Karzın Hasen Oluşunun Anlamı:

10- Böyle Bir Ödüncün Ecri Kat Kat Verilecektir:

11- Kısan ve Daraltan Allah'tır:

 

1- Ayetler Arası ilişki ve Nüzul Sebebi:

 

Şanı Yüce Allah cihad ve hak yolunda savaşı emrettikten sonra "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir" buyruğu ile bu uğurda infakta bulunmayı teşvik etmektedir. Hak uğrunda savaşın emrediliş sebebi ise, imam Malik'in de ifade ettiği gibi, şeriatte kendisi uğrunda ve kendisini korumak maksatıyla savaşın caiz olmadığı hiçbir şey yoktur. Bunların en büyüğü ise İslam dinidir. İşte bu buyruğun kapsamına Allah yolunda savaşan kimse girmektedir. Çünkü bu uğurda savaşan kişi, sevap umudu ile bu uğurda borç vermektedir. Nitekim Hz. Osman (r.a) zorluk ordusu (diye bilinen) Tebuk gazvesi'nde (ordunun büyük bir bölümünün ihtiyaçlarını karşılarken) böyle yapmıştır.

 

"Kim" anlamındaki buyruk, mübteda olarak merfu'dur. (...) ism-i işareti onun haberi, (...) ism-i mevsulu onun sıfatıdır. Bedel de kabul edilebilir.

 

Bu ayet-i kerime nazil olunca Ebu'd-Dahdah Rabbinden sevap umarak hemen malını tasadduk etme yoluna gitti. Bize şeyh fakih, imam, muhaddis, kadı -nesebi ve mezhebiyle- Eş'ari Ebu Amir Yahya b. Ahmed b. Meni' Kurtuba'da -Allah onu tekrar İslam'ın hakimiyetine iade etsin- 628 (hicr!) yılı Rabiulahir ayında benim tarafımdan ona kıraaten haber verdi, dedi ki: Bize babam icazet yoluyla haber vererek dedi ki: Ben Ebu Bekir Abdulaziz b. Halef b. Medyen el-Ezdi'nin önünde okudu m. O Ebu Abdullah b. Sa'dun'dan onun huzurunda okunurken o da dinleyerek, dedi ki: Bize Ebu'l-Hasen Ali b. Mehran anlatarak dedi ki: Bize Ebu'l-Hasen Muhammed b. Abdullah b. Zekeriyya b. Yahya en-Neysaburl 366 yılında anlatarak dedi ki: Bize amcam Ebu Zekeriyya Yahya b. Zekeriyya bildirerek dedi ki: Bize Muhammed b. Muaviye b. Salih anlatarak dedi ki: Bize Halef b. Halife, Humeyd el-A'rec'den anlattı. Humeyd, Abdullah b. el-Haris'ten o Abdullah b. Mesud'dan rivayetle dedi ki: "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?" buyruğu nazil olunca Ebu'd-Dahdah dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, Yüce Allah bizden ödünç mü istiyor? Hz. Peygamber: "Evet ey Ebu'd-Dahdah" deyince Ebu'd-Dahdah: Bana elini göster, dedi. Hz. Peygamber ona elini uzattı. Ebu'd-Dahdah dedi ki:

 

İçinde altıyüz hurma ağacı bulunan bahçemi şüphesiz ben Allah'a ödünç verdim. Daha sonra yürüyerek yola koyuldu, nihayet bahçeye vardı. (Hanımı) Umm ed-Dahdah çocuklarıyla birlikte bahçenin içerisindeydi. Ona: Ey Ümm ed-Dahdah diye seslendi. Hanımı: Buyur efendim, deyince; Oradan çık, dedi. Ben Aziz ve Celil olan Rabbime içinde altıyüz tane hurma ağacı bulunan bahçeyi borç verdim.

 

Zeyd b. Eslem dedi ki: Yüce Allah'ın: "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?" buyruğu nazil olunca Ebu'd-Dahdah şöyle dedi: Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, Allah'ın ödünç almaya ihtiyacı olmadığı halde o bizden borç mu istiyor? Hz. Peygamber: "Evet" buyurdu. "O vereceğiniz bu ödünç ile sizi cennete koymak istiyor." Ebu'd-Dahdah dedi ki: Ben Rabbime bir ödünç verecek olursam O da bana ve benimle birlikte bulunan Dahdah çocuklarına cenneti garanti ediyor mu? Hz. Peygamber: "Evet" diye buyurunca, Ebu'd-Dahdah bana elini ver dedi. Resulullah (s.a.v.) ona elini verince şöyle dedi: İki tane bahçem var. Birisi Safile'de, öteki Aliye'de. Allah'a yemin ederim, bunlardan başkasına da sahip değilim. İşte bu iki bahçeyi de Allah'a ödünç olarak veriyorum. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Onlardan birisini Allah'a ver, ötekini de kendinin ve çoluk çocuğunun geçimi için bırak." Ancak Ebu'd-Dahdah şöyle dedi: Seni şahit tutuyorum ey Allah'ın Resulü ki, ben bunların iyilerini Yüce Allah'a tahsis ettim. Bu ise içinde altıyüz tane hurma ağacı bulunan bir bahçedir. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"O 'Vakit buna karşılık Allah da seni cennetle mükafatlandıracaktır." Ebu'd-Dahdah kalkıp Umm ed-Dahdah'ın yanına geldi. Umm ed-Dahdah çocuklarıyla birlikte hurma ağaçları altında dolaşıyordu. Ebu'd-Dahdah şu şiiri okudu: Rabbim seni doğruluk yollarına iletti, Hayrın ve istikametin yoluna, Sevinç ve arzuyla bahçeden ayrıl! Çünkü o, Kıyamet günü karşılığı alınmak üzere bir borç verildi, Ben onu Yüce Allah'a ödünç verdim itaat ile, Herhangi bir minnet ya da herhangi bir geri dönüş sözkonusu değildir; Beklediğim tek şey, Rabbimiz huzuruna döneceğimde kat kat ecir almaktır. Oradan kendin de çık, çocuklarla birlikte artık;

 

İyilik şüphesiz en hayırlı azıktır Kişinin Kıyamet gününe dünyadan göndereceği.

 

Ümm ed-Dahdah da şu cevabı verdi; Satışın karlı olsun. Allah satın aldığın şeyi sana mübarek kılsın. Daha sonra Umm ed-Dahdah da ona şu beyitlerle cevapverdi: Allah da sana hayır ve sevinç müjdesi versin.

 

Senin gibi birisi elinden geleni yapmış ve gerçekten samimi davranmıştır; Allah çoluk çocuğuma nimetler verdi, ihsanlarda bulundu Siyah güzel hurma ile ve parlak taze hurma ile; Kul ise çalışır ve onun için çalıştığı vardır, Geceler boyunca kazandığı günahlar ise aleyhinedir.

 

Daha sonra Umm ed-Dahdah çocuklarına yöneldi, ağızlarında bulunan lokmaları çıkartıp elbiselerine topladıkları hurmaları da orada dökmeye koyuldu ve sonunda öbür bahçeye geçti. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Nice ağır salkım ve geniş ev, Ebu'd-Dahdah'ın olmuştur.

 

2- Ayet-i Kerimenin Buyruklarını Yerine Getirme Açısından insanlar:

 

İbnu'l-Arabi der ki: Yaratıcının hükmü, hikmeti, kudreti, meşieti, kaza ve kaderi gereğince insanlar bu ayet-i kerimeyi işitince birkaç kısma ayrıldılar ve üç bölük oldular. Birinci bölük aşağılık kimselerdir. Bunlar: Muhammed'in Rabbi muhtaçtır, bize ihtiyacı vardır. Biz ise zengin kimseleriz, dediler. Bu ise aklı başında herkesin açıkça anlayacağı büyük bir bilgisizliktir. Yüce Allah bunlara şu buyruğu ile cevapverdi: "Elbette ki Allah: ''Muhakkak Allah fakirdir ve biz zenginiz,'' diyenlerin sözlerini işitmiştir ... " (Al-i İmran, 181)

 

İkinci kesim ise, bu buyruğu işitince cimriliği ve eli sıkı tutmayı tercih etti, mala duydukları arzuyu öne geçirdi. Allah yolunda bir infakta bulunmadı. Bir kimseyi esirlikten kurtarmadı, kimseye de herhangi bir yardımı olmadı. Bütün bunları ise, itaatte bulunmaktan yana tembellik ve bu dünya yurduna bağlılık dolayısıyla yaptı.

 

Ççüncü kesim ise bu buyruğu işitir işitmez, çabucak gereğini yerine getirmeye kalkıştı ve malı ile onun gereğini yerine getirmeyi tercih etti. Ebu'dDahdah (r.a) ve başkalarının yaptığı gibi, Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Karz ve Allah'a Ödünç Vermek:

 

Yüce Allah'ın: "Güzel bir ödünç: Karz-ı hasen" buyruğunda geçen "kan" kelimesi karşılığı beklenen, aranan herşeyin ismidir. "Filan filana bir karz verdi" denildiği zaman karşılığını alacak birşey verdi demektir. Şair Lebid şöyle demektedir:

"Sana bir karz verildiği vakit sen onun karşılığını ver! Gerçek şu ki; delikanlıdır karşılık veren, deve değil."

 

Kırz da el-Kisai'nin naklettiğine göre karzın bir başka söyleyişidir. İstikraz, karz talebinde bulunmak demektir. İkraz da karz vermek demektir. İktiraz da karz almak demek olur. ez-Zeccac der ki: Karz, sözlükte iyi sınamaya da denilir, kötüsüne de denilir. Şair Umeyye der ki: "Her kişiye yakında karzının karşılığı verilecektir, ister güzel Yahut kötü olsun ve her kişi ne şekilde borç almışsa o şekilde borçludur."

 

Bir diğer şair de şöyle der: "Karzlar misilleriyle karşılık görür Hayra karşılık hayır, şerre karşılık da şerdir."

 

el-Kisai der ki: Karz, ödünç olarak verdiğin (ya da; önceden işlediğin) iyi ya da kötü ameldir. Kelime asıl anlamı itibariyle kesmek demektir. (Makas anlamına gelen) el-Mikraz da burdan gelmektedir. Karşılığını vermek üzere malından bir parça kesip vermek anlamında "ikraZ" tabiri kullanılır. Bir kavmin inkırazı demek, onların köklerinin kesilip helak olmaları demektir.

 

Burada karz isimdir. Eğer böyle olmasaydı, burada (karz denilmeyip) ikraz denilmesi gerekirdi, Bu ayet-i kerimede karzın istenmesi, insanların anlayacakları bir şekilde buyruğun ifade edilmesi ve alışageldikleri bir uslüpla onlara hitap edilmesi içindir. Çünkü Yüce Allah Gani ve Hamid olandır. Fakat şanı Yüce Allah, mü'minin ahirette sevabını umacağı şeyler karşılığında dünyada iken verdiği şeyleri bir karza (ödünce) benzetmiştir. Nitekim insanların cenneti almaları karşılığında can ve mallarını vermesini de -ileride Yüce Allah'ın izniyle Tevbe Süresi'nde açıklanacağı üzere (et-Tevbe, 111)- alışverişe benzetmiştir.

 

Denildiğine göre ayet-i kerimeden maksat fakirlere, ihtiyaç sahiplerine, sadaka vermeye, infakta bulunmaya ve Allah yolunda dinin zaferi için infakta bulunmaya teşvik etmektir. Şanı Yüce Allah sadaka vermeyi teşvik etmek üzere her türlü ihtiyaçtan münezzeh ve Yüce zatını kinaye yoluyla fakir gibi göstermiştir. Nitekim her türlü eksiklik ve acılardan takdis edilmiş bulunan Yüce olan zatını da hasta, aç ve susuz diye kinaye yoluyla ifade etmiştir.

Sahih hadiste Yüce Allah'tan haber verilerek şöyle buyurulmaktadır: "Ey Ademoğlu, hastalandım, sen Beni ziyarete gelmedin. Senden yiyecek istedim, sen Bana yedirmedin senden su istedim Bana su vermedin." Ademoğlu der ki: Rabbim, Sen alemlerin Rabbi olduğun halde Sana nasıl su verebilirdim? Yüce Allah şöyle buyurur: "Filan kulum senden su istedi, sen de ona su vermedin. Şayet sen ona su vermiş olsaydın elbette bunu (karşılığını) nezdimde bulacaktın." Diğerleri hakkında da aynı şekilde soru sorunca Yüce Allah, o şekilde cevap verecektir. Bu hadisi Müslim ve Buhari rivayet etmiştir.

 

Bütün bunlar ise kendisinden kinaye yoluyla söz edilenin şerefine, yüceliğine dikkat çekmek ve kendisine hitap edileni teşvik etmek sadedindedir.

 

4- Karz (Ödünç) Alanın Karzın Ödemesi icabeder:

 

Ödünç alanın borcunu ödemesi gerekir. Çünkü Yüce Allah şunu beyan etmektedir: Allah yolunda infak edenin bu infakı Allah yolunda zayi olmaz. Aksine Yüce Allah kat'ı olarak bunun sevabını geri verecektir. Ancak vereceği cevabı beyan etmeyip müphem bırakmıştır. Hz, Peygamber'den gelen rivayette ise şöyle denilmektedir: "Allah yolunda yapılan bir infak yediyüz kata ve daha fazlasıyla katlanır." Nitekim buna dair açıklamalar bu surede Yüce Allah'ın: "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin hali yedi başak bitiren ve her başağındayüz tane bulunan tek bir tohum gibidir .. "(el-Bakara, 261) buyruğunu açıklarken gelecektir. Burada da Yüce Allah: "Allah da o verdiğini ona artırır" diye buyurmaktadır. Bunun ise bir sonu, bir sınırı yoktur.

 

5- Ödünç Vermenin Sevabı:

 

Ödünç vermenin sevabı büyüktür. Çünkü ödünç vermek suretiyle müslümanın darlığı genişletilir, sıkıntısı giderilir. İbn Mace Sünen'inde Enes b. Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "İsra'ya götürüldüğüm gece cennetin kapısı üzerinde şunun yazılı olduğunu gördüm: Sadaka on kat fazlasıyla mükafat görür Ödünç ise onsekiz kat fazlasıyla. Cebrail'e: Ödünç ne diye sadakadan daha faziletlidir? diye sordum. Şu cevabı verdi: Çünkü dilenci yanında birşeyler olduğu halde dilenir. Ödünç alan kimse ise ancak ihtiyacı dolayısıyla ödünç alır"

 

(İbn Mace) dedi ki: Bize Muhammed b. Halef el-Askalanı anlattı, bize Yahya anlattı, bize Süleyman b. Yuseyr, Kays b. Rumi'den anlatarak dedi ki: Süleyman b. Uzunan Alkame'ye maaşını alacağı vakte kadar bin dirhem borç verirdi. Alkame'nin maaşı gelince o borcunu ödemesini istedi. Bu hususta işi sıkı tuttu; o da borcunu ödedi. Ama sanki Alkame bundan dolayı kızar gibi oldu. Birkaç ay durdu sonra tekrar ona gidip şöyle dedi: Bana maaşım gelene kadar bin dirhem borç ver O da: Olur, memnuniyetle, dedi. Ey Utbenin annesi, yanında bulunan ağzı mühürlü o keseyi getir. Hanımı o keseyi getirdi ve şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki bunlar senin bana ödemiş olduğun dirhemlerdir Onlardan tek bir dirhemi dahi yerlerinden kıpırdatmadım. Alkame: Allah iyiliğini versin; peki beni ne diye bu kadar sıkıştırdın? dedi. Süleyman: Senden işittiğim buna sebeptir, dedi. Alkame: Benden ne işittin? deyince Süleyman şöyle dedi: Senin İbn Mesud'dan naklederek şöyle dediğini işittim: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir müslüman bir başka müslümana iki defa ödünç verirse mutlaka onu bir defa tasadduk etmiş gibi olur." Alkame: Evet İbn Mesud bana böyle bildirdi, dedi.

 

6- Borç Aynı Miktarda Ödenir:

 

Bir insanın birisine verdiği borç, bire bir alınır Yani ona verdiği ödüncün mislini geri alır. İlim ehli icma ile şunu kabul etmişlerdir: Dinar, dirhem, buğday, arpa, hurma, kuru üzüm ve misli bulunan sair bütün yiyeceklerin ödünç verilip alınması caizdir Müslümanlar Peygamberlerinden naklen icma ile şunu kabul etmişlerdir: Ödünçte fazlalık şartını koşmak ribadır (faizdir). İsterse bu -İbn Mesud'un deyimiyle- bir tutam hayvan yemi olsun yahut tek bir tane dahi olsun. Eğer bu konuda herhangi bir şart koşulmamış ise ödünç alanın aldığından daha üstününü geri vermesi caiz olur. Çünkü böyle bir davranış maruf kabilindendir Buna delil ise Ebu Hureyre'nin naklettiği genç deve ile ilgili hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in: "Sizin en hayırlılarınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir" buyruğudur. Bu hadisi hadis imamları Buhari, Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.

 

Böylelikle Peygamber (s.a.v.) borcunu güzel bir şekilde ödeyeni övmüş, bu övgüsünü de mutlak olarak zikredip belli bir nitelik ile kayıtlamamıştır. Aynı şekilde Hz. Peygamber genç ve güzel bir deveye karşılık yine genç ve güzel fakat (yaşça daha büyük) dört yaşında deve ödemiştir.

 

İşte bu hadis aynı zamanda hayvanların ödünç alınmasının caiz olduğuna delildir. Cumhurun görüşü de budur. Ancak Ebu Hanife bunu kabul etmez. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiştir.

 

7- Ödünç Alan Ödünç Aldığı Kimseye Hediye Verebilir mi?

 

Ödünç alan kimsenin ödünç aldığı kimseye hediye vermesi caiz değildir.

Ödünç verenin de bu hediyeyi kabul etmesi helal olmaz. Ancak daha önceden böyle bir şeyin aralarında alışılmış bir adet olması müstesnadır. Sünnet bu şekilde gelmiştir. İbn Mace şunu rivayet eder: Bize Hişam b. Ammar anlatarak dedi ki: Bize İsmail b. Ayyaş anlattı. Bize Ukbe b. Humeyd ed-Dabbi, Yahya b. Ebi İshak el-Hunai'den anlatarak dedi ki: Ben Enes b. Malik'e: Bizden bir kimse kardeşine bir mal ödünç verse o ödünç verene hediye verebilir mi diye sordum; dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimse kardeşine bir ödünç verdiği takdirde o da ona bir hediye verse veya bineği üstünde onu taşımak istese o hediyeyi kabul etmesin, bineğine binmesin, ancak bundan önce böyle bir şeyin aralarında cereyan edegelmiş olması müstesnadır."

 

8- Mal ve Irzdan (Manevi Haklardan) Ödünç Vermek:

 

Karz (ödünç) maldan olabilir. -Bunun hükmünü de açıklamış bulunuyoruz-. Irzdan (manevi haklardan) da olabilir. Hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle dediği sabittir: "Sizden herhangi bir kimse Ebu Damdam gibi olmaktan aciz olur mu? O evinden çıktı mı şöyle derdi: Allah'ım, ben ırzımı kullarına tasadduk ediyorum."

 

İbn Ömer'den de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Sen ırzından fakir düşeceğin gün için ödünç ver. Bununla şunu kastediyor: Sana söven kimseden sen bir hak alma ve ona bir had uygulamaya kalkışma. Ta ki kıyamet gününde büyük bir ecir almış olasın.

 

Ebu Hanife ise der ki: Irzın tasadduku caiz değildir. Çünkü o, Yüce Allah'ın bir hakkıdır. Bu görüş Malik'ten de rivayet edilmiştir.

 

İbnu'l-Arabı ise şöyle der: Bu fasid bir kanaattir. Çünkü sahih hadiste Hz.

Peygamber şöyle buyurmuştur: "Muhakkak kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize haramdır." Bu ise haram kılınan bu üç şeyin, bir insanın saygı duyulması gereken bir hakkı olması açısından aynı seviyede değerlendirmesini gerektirmektedir.

 

9- Karzın Hasen Oluşunun Anlamı:

 

Yüce Allah'ın: "Hasen: Güzel" buyruğu ile ilgili olarak el-Vakidı şöyle demektedir: Yani gönül hoşluğu ile ve ecrini umarak vermek demektir.

 

Amr b. Osman es-Sadefı de der ki: Verdiği bu ödünç dolayısıyla minnet altında tutmaz ve eziyet vermez demektir. Sehl b. Abdullah da der ki: Verdiği ödünç karşılığında bir bedel almayı düşünmez, demektir.

 

10- Böyle Bir Ödüncün Ecri Kat Kat Verilecektir:

 

Yüce Allah'ın: "Allah da o verdiğini kat kat artırır" buyruğunu Asım ve başkaları (...) şeklinde "elif"i ve (ikinci) "fa" harfini üstün olarak okumuştur. İbn Amir ve Yakub ise "elif"siz olarak "fa" harfi üstünlü, "ayn" harfini de şeddeli olarak okumuştur. İbn Kesir, Ebu Cafer ve Şeybe ise "ayn" harfini şeddeli ve "fa" harfini de ötreli olarak okumuşlardır. Diğerleri ise "elif"li ve "fe" harfini ötreli olarak okumuşlardır.

 

Bunu "fe" harfini ötreli olarak okuyan bir kimse "ödünç verecek kimdir?" buyruğuna atf-ı nesak yaparak merfu okumuştur. "O (Allah) onu kat kat artırır" takdirinde olduğu da söylenmiştir. Bunu (fa harfini) mansup olarak okuyan kimse ise, sorunun cevabının başına "fe" harfi getirmek suretiyle cevap verildiği için (kelimedeki ikinci fe'nin) nasbıyla okumuştur. Bunun gizli bir (...) sebebiyle böyle okunduğu da söylenmiştir.

 

"Ayn" harfinin şeddeli ve şeddesiz okunması iki ayrı söyleyiştir. Şeddeli okuyuşun delili: "Kat kat artırsın" ifadesidir. Çünkü şeddeli fiil çokluk ifade etmek içindir. el- Hasen ve es-Süddı der ki: Biz bu şekilde kat kat karşılık vermeyi yalnızca Yüce Allah'a ait birşeyolarak biliyoruz. Çünkü O şöyle buyurmaktadır: "Onu kat kat artırır ve karşılığında kendi lütfundan büyük bir mükafat verir." (en-Nisa, 40)

 

Ebu Hureyre der ki: Bu, cihad için infak hakkındadır. Peygamber (s.a.v.) aramızda olduğu halde bizler, kişinin kendisine, arkadaşlarına ve bineğine yaptığı harcamalarına ikiyüz bin katıyla karşılık verileceğini kabul ediyorduk.

 

11- Kısan ve Daraltan Allah'tır:

 

Yüce Allah'ın: "Allah daraltır, genişletir" buyruğu herşey hakkında umumidir. O Kabid (kısan) daraltan ve Basıt (yayan, genişlik veren)dir. Bunlara dair açıklamalarımızı "Şerhu'l-Esmai'l-Hüsna fi'l-Kitabi'l-Esna" adlı eserimizde yapmış bulunuyoruz.

"Yalnız O'na döndürüleceksiniz" buyruğu bir tehdiddir. O herkese ameline göre karşılık verecektir, anlamındadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 246

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR