ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

42

 

وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

 

42. Kendiniz bilip dururken hakkı batıla karıştırıp hakkı da gizlemeyiniz.

 

Yüce Allah'ın: "Hakkı batıla karıştırıp ... " buyruğunda yer alan: "lebs" mastarı karıştırmak demektir. Apaçık olan birşey içinden çıkılmaz birşey ile karıştırıldığında, birşeyin hakkı batılına karıştırıldığında bu tabir kullanılır. Yüce Allah da -aynı kökten gelen kelimelerle- şöyle buyurmaktadır:

 

"Onları yine düşmekte oldukları şüpheye düşürürdük. "(el-En'am, 9) Açık olmayan bir iş hakkında da bu tabir kullanılır. Hz. Ali'nin Haris b. Havt'a söylediği şu sözlerde de bu anlam gözetilmiştir: "Ey Haris, senin için iş, çıkılmaz bir hal almıştır. Hak, kişilerle bilinmez, fakat hakkı bil ki hak ehlini de bilesin."

 

el-Hansa der ki: "Seninle oturanın hak söylediğini görürsün zannedersin ki O doğrudur, fakat heyhat, onun hakka ne karıştırdığına bir bak Sözünü doğrula, düşmanlığından sakın Ve o sana nasıl karışık göstermişse sen de birtakım işleri karışık göster ona"

 

el-Accac da der ki: "O kadınlar, hakkı cinayetle karıştırınca Varlık bulup Zeyd'i benden satın aldılar."

 

Said'in rivayetine göre Katade Yüce Allah'ın: "Hakkı batıla karıştırmayınız" buyruğunu şöyle açıklamaktadır: Yani Yahudiliği Hıristiyanlığa karıştırmayınız. Siz Yüce Allah'ın başkasını kabul etmediğini ve ancak ona karşılık mükafat verdiğini bildiğiniz Allah'ın dininin İslam olduğunu biliyorsunuz. Diğer taraftan Yahudilik ve Hıristiyanlığın sonradan uydurulmuş ve Allah'tan gelmemiş dinler olduğunu bilmektesiniz. Antere'nin; "Ve bir bölüğü bir başka bölüğe katıp karıştırdım"

 

Sözü de zahiren bu anlamdadır. Bunun (elbise giymek) anlamına gelen ''libas'ten gelmiş olma ihtimali de vardır. Bir görüşe göre ayet-i kerimede de bu anlam sözkonusudur.

Hakkı batıl ile örtmeyiniz demektir. Elbise giymek de burdan gelmektedir.

Erkeğin libası onun zevcesidir. Koca da hanımının libasıdır. el-Ca'di derki: "Onunla yatan, boynunu büktüğünde O da üzerine bükülür ve bir libas olur."

 

el-Ahtal da şöyle demiştir: "Ben zaman boyunca bu iş için giyindim Nihayet başım ağardı ve beyazlarla tutuştu."

 

(Aynı kökten gelen) el-lebus: Elbise veya zırh türünden giyilen herşey hakkında kullanılır. Nitekim Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ve ona sizin içingiyecek (zırh) yapmak sanatını öğrettık "(el-Enbiya, 80)

 

Bir kişinin iç yüzünü tanıyıncaya kadar onunla birlikte olmak hakkında da (aynı kökten): "Labese" fiili kullanılır. Sözü dinlenebilir gibi olan kimse hakkında da (yine aynı kökten): "melbes" kelimesi kullanılır. Şair der ki: "Şunu bil ki kişi için yokluktan sonra bir kazanç olur Ve saçın ağarmasından, uzun ömürden sonra da sözü dinlenir."

 

Ka'be ve hevdec (devenin üzerinde kadınların oturacağı yer) üzerindeki örtülere de "libs" denilir. "Batıl" Arap dilinde hakkın muhalifi olan demektir. Anlamı zail olup yok olan demektir. Nitekim şair Lebid şöyle demiştir: "Şunu bil ki Allah dışında herşey batıldır."

 

Bir kişinin kanı boşuna gittiği ve karşılıksız kaldığı zaman "butul" tabiri kullanılır. "BatıI" şeytan, "batal" kahraman demektir. Çünkü kahraman bir kimse karşısında bulunan diğer kahramanı ibtal eder. Şair Nabiğa der ki: "Sancakları vardır onların, şerefli kahraman birisinin ellerinde Genişçe vadileri gözünü kırpmadan geçer." Kadın için "batalatu" denilir. İşsiz kalma haline de "bitale" denilir. Tefsir alimleri, Yüce Allah'ın: "Hakkı batıla karıştırmayın" buyruğunun anlamı hakkında farklı kanaatler ortaya atmışlardır. İbn Abbas ve başkasından rivayet edildiğine göre: Siz de Kitap'ta bulunan hakkı batıla karıştırmayınız. Bu değiştirmek ve değişikliğe uğratmaktır.

 

Ebu'l-Aliye de der ki: Yahudiler şöyle dediler: Evet, Muhammed gönderilmiş bir peygamberdir, fakat bizden başkasına. Onların Hz. Peygamber'in gönderilmiş bir peygamber olduğunu kabul etmeleri bir haktır, fakat kendilerine gönderildiğini inkar etmeleri ise bir batıldır. İbn Zeyd de der ki: Haktan kasıt Tevrat'tır, batıldan kasıt ise onların Tevrat'ta bulunup da değiştirdikleri Muhammed (s.a.v.)'e ve başka doğru şeylere dair bilgilerdir.

 

Mücahid de der ki: Yahudiliği ve Hıristiyanlığı İslam'a karıştırmayınız demektir. Aynı açıklamayı Katade de yapmıştır. Daha önce buna işaret ettik.

 

Derim ki: İbn Abbas'ın açıklaması daha doğrudur. Çünkü bu genel bir ifade olup, bu konuda ileri sürülmüş bütün görüşler kapsamına girmektedir. Yardımı Allah'tan talep ederiz.

"Hakkı da gizlemeyiniz" anlamındaki buyruk, "karıştırmayın"anlamındaki buyruğa ait olabilir. O tek türde meczumdur. Bununla birlikte hazfedilmiş bir (...) edatı ile nasb edildiği de kabul edilebilir. O zaman ifadenin takdiri: Sizden hakkı karıştırmak ve onu gizlemek işleri sadır olmasın, şeklinde olur. İbn Abbas der ki: Burada onların bile bile Peygamber (s.a.v.)'ın durumunu gizlemeleri kastedilmektedir. Muhammed b. Sırin de der ki: Düşmanların onlara üstünlük sağlaması ve zillete düçar olmaları esnasında İsrailoğullarının müsibete uğramaları üzerine Hz. Harun soyundan gelen bir grup Yesrib'e gelip yerleşti. Bu grup o günlerde Tevrat'ı bilen kimseler idi. Yesrib'de ikamet ettiler ve Muhammed (s.a.v.)'ın aralarından çıkmasını bekleyip durdular. Bu halleriyle peygamberliğine iman ediyor, tasdik ediyorlardı. Bu ilk atalar Hz. Peygamber'e iman ederek gittiler. Daha sonra soylarından gelen nesiller arka arkaya geldiler ve nihayet onların soyundan gelenler Muhammed (s.a.v.)a yetiştiler. Onun peygamber olduğunu bile bile onu inkar ettiler. İşte Yüce Allah'ın: ''işte, o tanıdıkları, kendilerine gelince onu inkar et tiler." (el-Bakara, 89) buyruğunun kastettiği budur.

 

"Kendiniz bilip dururken." Bu, hal cümlesidir. Yani Muhammed (s.a.v.) haktır. Onu inkar etmeleri inadı bir küfürdür. Yüce Allah, burada bilgi sahibi olduklarına tanıklık etmiyor. Bildiklerini gizlemelerini yasaklıyor. Bu, bilip durduğu halde günah işleyen kimsenin günahının daha ağır olduğunun ve isyanının bilmeyen bir cahilin isyanından daha ileri olduğunun delilidir. Buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın: "Siz insanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?" (el-Bakara, 44) buyruğunu açıklarken gelecektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 43

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR