AL-İ İMRAN 13 |
قَدْ
كَانَ لَكُمْ
آيَةٌ فِي
فِئَتَيْنِ
الْتَقَتَا
فِئَةٌ
تُقَاتِلُ
فِي سَبِيلِ
اللّهِ وَأُخْرَى
كَافِرَةٌ
يَرَوْنَهُم
مِّثْلَيْهِمْ
رَأْيَ
الْعَيْنِ
وَاللّهُ يُؤَيِّدُ
بِنَصْرِهِ
مَن يَشَاءُ
إِنَّ فِي
ذَلِكَ
لَعِبْرَةً
لَّأُوْلِي الأَبْصَارِ |
13. Karşılaşan iki
topluluğun durumunda sizin için bir ibret vardır.
Biri Allah yolunda çarpışıyordu,
diğeri ise kafirdi. Öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle
görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret
sahipleri için ibretler vardır.
Yüce Allah'ın:
"Karşılaşan iki topluluğun ... bir ibret (yani alamet) vardır."
Burada (...) denilerek (...) denilmeyişinin sebebi "ayet: ibret,
alamet" kelimesinin müennesliğinin hakiki olmayışındandır. Bunun beyan
anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani bu, sizin için bir beyan bir açıklama
idi. Bu görüşte olanlar manayı göz önünde bulundurup lafza riayet
etmemişlerdir. İmrmı'l-Kays'ın şu beyitinde olduğu gibi: "Dümdüz, yumuşak
tenli, genç ve güzel, yumuşak huylu Taptaze yaprakları tomurcuklanmak üzere
dalları kabarmış sorgun ağacının çubuğu gibi ..."
Burada şairin (...)
demeyişinin sebebi, sıfatın (lafzen müzekker olan -önceden geçmiş- asa
anlamındaki kelimeye) ait olmasıdır.
el-Ferra der ki: Ayet-i
kerimede fiilin müzekker gelmesi, fiil ile isim arasında sıfatın girmesinden
dolayıdır. Sıfat, fiil ile isim arasına girdiğinden fiil müzekker gelmiştir. Bu
anlamdaki açıklamalar, Bakara Süresi'nde Yüce Allah'ın: "üzerinize yazıldı
ki: Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman eğer bir hayır (mal) bırakacaksa ...
vasıyette bulunsun "(el-Bakara, 180. ayet 2. başlıkta) buyruğu
açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.
"Karşılaşan iki
topluluğun" Bedir günü karşı karşıya gelen müslümanlarla müşriklerin
"durumunda sizin için bir ibret vardır." Cumhür: (...): Biri"
kelimesini onlardan birisi, anlamında olmak üzere ötreli okumuştur. elHasen ve
Mücahid ise bunu esreli olarak (...) şeklinde, daha sonra da:
"Diğeri ise
kafirdi" diye bedel olmak üzere okumuştur. İbn Ebi Able ise bu her iki
kelimeyi de nasb ile okumuştur, Ahmed b, Yahya der ki: Hal olmak üzere nasb ile
okumak caizdir. Yani her iki fırka, birbirinden ayrı ve birileri. Mü'min
diğerleri kafir olmak üzere iki fırka idiler.
ez-Zeccac der ki: Nasb
ile okunması; yani ben şu iki topluluğu kastediyorum, anlamına gelir.
Bir insan topluluğuna
"fie" denilmesinin sebebi, ona fey' edilmesi yanı sıkıntılı
zamanlarda ona dönülmesi dolayısıyladır.
ez-Zeccac der ki
"fie" fırka, topluluk demektir, Başı gövdeden ayrıldığını ifade etmek
üzere "kılıçla başını fe'vetti" tabirinden alınmıştır.
Bu "iki
topluluk" ile Bedir günü karşılaşan topluluklara işaret edildiğinde görüş
ayrılığı yoktur. Ancak bunun muhatabının kim olduğu hususunda farklı kanaatler
vardır. Bir görüşe göre bununla mü'minlere hitap edilmiş olması muhtemel olduğu
gibi, bütün kafirlere olması da muhtemeldir. Medine yahudilerinin muhatab
alınmış olması da muhtemeldir, Her bir ihtimali bir grup ileri sürmüştür,
Mü'minlere hitabın faydası, ruhlarına sebat vermek, onlarda kahramanlık
duygularını uyandırarak; -fiilen gerçekleştiği gibi- kendilerinin iki misli
hatta birçok kat fazlası olan düşmanları üzerine atılacak hale gelmeleridir.
Yüce Allah'ın:
"Öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı.
Allah dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için
ibretler vardır."
Ebü Ali der ki: Bu ayet
-i kerimedeki "görmek" göz ile görmektir. Bundan dolayı tek bir
mef'ule geçiş yapmıştır. Mekki ve el-Mehdevi der ki: Buna
"gözleriyle" buyruğu da delalet etmektedir.
Nafi' burada
"görüyorlardı" anlamına gelen kelimeyi (...) diye (ya ile) okumayıp
"te" ile: (...): onları görüyordu" şeklinde okumuştur. Diğerleri
ise bunu "ya" ile okumuşlardır.
"Kendilerinin iki
katı" buyruğu ise "onları görüyordunuz" buyruğunda bulunan
"siz görüyordunuz"dan hal olmak üzere nasb mahallindedir. Cumhura
göre ise burada "görüyordunuz" buyruğunun faili mü'minlerin
kendileridir. (Yani: Ey mü'minler! Siz kendiniz görüyordunuz). "Onları
görüyordunuz" buyruğundaki "hum: onları" zamiri ise kafirlere
aittir. Ancak Ebu Amr, bu kelimenin "te" harfi ile (...) şeklinde
okunmasını kabul etmeyip şöyle der: Eğer durum böyle olsaydı bunun yerine:
"Onları kendinizin iki katı görüyordunuz" denmesi gerekirdi.
en-Nehhas der ki: Bu
gerekmeyebilir. Fakat; arkadaşlarınızın iki katı, anlamında olması mümkündür.
Mekki der ki:
"Onları görüyordunuz" şeklinde "te" ile okunuş "sizin
için" buyruğundaki hitaba uygundur. O bakımdan burada hitabın müslümanlara
"onları" zamirinin de müşriklere ait olması güzeldir. "Te"
ile bu kelimeyi okuyanların "sizin iki katınız" anlamında (...)
şeklinde okumaları gerekirdi. Böyle bir okuyuş ise hatta muhalefet dolayısıyla
caiz değildir. Fakat hitaptan gaibe yönelmek şeklindeki konuşma ve söz
söyleyişleri görülegelmiş bir üsluptur. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu
gibi: "Hatta siz gemilerde bulunduğunuz zaman onlar da güzel bir rüzgarla
gemilerigötürdüklerinde" (Yunus, 22); "Verdiğiniz her bir zekat"
(er-Rum, 39) buyruğunda (mü'minlere) hitap ettikten sonra gaib zamir
kullanılarak: "işte onlar kat kat mükafat alanlardır" (er-Rum, 39)
diye buyurmaktadır.
Buna göre
"kendilerinin iki katı" anlamındaki (...) kelimesindeki
"ha" ve "mim" harflerinden oluşan zamirin müşriklere ait
olması muhtemeldir. Yani ey müslümanlar, siz müşrikleri gerçek sayılarının iki
katı kadar görüyordunuz. Bu ise mana itibariyle uzak bir ihtimaldir. Çünkü Yüce
Allah, müslümanların gözlerinde müşriklerin sayısını çoğaltmaz. Aksine O,
bizlere müşriklerin sayısını mü'minlerin gözünde az gösterdiğini haber
vermektedir. Buna göre mana şöyle olur: Ey mü'minler, sizler müşrikleri sayıca
kendinizin iki katı görüyordunuz. Gerçekte ise onlar mü'minlerin üç katı
idiler.
Yüce Allah böylelikle
müşriklerin sayısını mü'minlerin gözünde azaltarak müşrikleri kendilerine,
kendilerinin iki katı gösterdi ki, manen güçlensinler ve cesaretleri artsın.
Zaten onlara mü'minlerden yüz kişinin ikiyüz kafiri yeneceği bildirilmişti.
Diğer taraftan müslümanların sayısını müşriklerin gözünde azaltarak gösterdi
ki, müşrikler müslümanlara karşı cesaretlensinler ve böylelikle Allah'ın onlar hakkındaki
hükmü yerini bulsun diye,
Buradaki
"kendilerinin iki katı" buyruğundaki zamirin müslümanlara ait olması
da muhtemeldir, Yani siz ey müslümanlar, müslümanları sahip olduğunuz gerçek
sayının iki katı gibi görüyordunuz. Yani siz bizzat kendinizi gerçektekinin iki
katı gibi görüyordunuz.
Allah'ın bunu bu şekilde
onlara göstermesinin sebebi, müşriklerle karşılaşmaya karşı maneviyatlarını
güçlendirmekti.
Fakat birinci te'vil
daha uygundur. Buna Yüce Allah'ın şu buyrukları da delalet etmektedir: ''HaniAllah
onları rüyanda sana azgöstermişti...'' (Enfal, 43); ''Hani siz karşılaştığınız
zaman onları gözlerinize az gösteriyordu ..'' (el-Enfal, 44)
İbn Mes'ud'dan da şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Yanımda bulunan bir adama: Onları yetmiş kişi
kadar görebiliyor musun? O: Zannederim onlar yüz kişidirler, demişti. Fakat
esirleri aldıktan sonra bizlere bin kişi olduklarını haber verdiler.
Taberi'nin bazılarından
naklettiğine göre şöyle demişler: Allah, kafirlerin gözlerinde mü'minlerin
sayısını çok gösterdi. Öyle ki kafirler mü'minleri kendilerinin iki katı
zannettiler. Ancak Taberi bu görüşün zayıf olduğunu belirtmektedir. İbn Atiyye
ise der ki: Evet, bu görüş çeşitli açılardan reddedilir. Aksine Allah,
müşriklerin sayısını (az önce de geçtiği üzere) mü'minlerin gözünde az
göstermiştir. Bu te'vile göre "görüyordunuz" şeklindeki okuyuşta
görenler, kafirler olur. Yani siz ey kafirler, mü'minleri kendilerinin iki katı
olarak görüyordunuz. Önceden de geçtiği üzere kendinizin iki katı olarak görüyordunuz
anlamına gelme ihtimali de vardır.
el-Ferra ise bunun
anlamının, kendilerini kendilerinin iki katı yani üç misli olarak görüyordunuz.
Ancak bu uzak bir ihtimaldir. Dilde böyle bir anlatım şekli bilinmemektedir. ez-Zeccac
der ki: Bu bir yanlışlıktır. Bütün ölçülere göre burada yanlışlık vardır. Çünkü
bizler birşeyin mislini aklen ona eşit olarak biliyoruz. Onun iki mislini de
onun iki katına eşit olarak aklımızla kavrıyoruz.
İbn Keysan der ki:
el-Ferra, görüşünü şu sözleriyle açıklar: Sen yanında bir köle varken: Bunun
gibi bir köleye ihtiyacım vardır, dediğin takdirde senin hem o köleye, hem onun
gibi başka bir köleye ihtiyacın olduğunu ifade ediyorsun. Aynı şekilde, ben
bunun gibi iki kişiye muhtacım, dediğin vakit senin üç köleye ihtiyacın var,
demektir. Ancak kelimenin anlamı onun söylediği gibi değildir, dildeki kullanış
da öyle değildir. el-ferra'yı böyle bir yanlışlığa düşüren ise müşriklerin
Bedir gününde mü'minlerin üç misli olmalarıdır. Böylelikle o, müşrikleri ancak
bu şekilde gerçek sayıları kadar görmelerinin mümkün olacağı vehmine
kapılmıştır. Böyle bir ihtimal ise uzaktır, mana da bu şekilde değildir. Aksine
şu iki sebepten dolayı Allah müşrikleri mü'minlere gerçek sayılarından başka
şekilde göstermiştir. Bu sebeplerden birisi şudur: Yüce Allah, bunun daha uygun
olduğunu görmüştür. Çünkü bu şekilde mü'minlerin kalpleri güç kazanmıştır.
Diğer sebep ise bu, Peygamber (s.a.v.)'e bir ayet (mucize ve alamet)tir.
İleride -yüce Allah'ın izniyle- Bedir vak'asına dair açıklamalar (Al-i İmran,
123-125. ayetlerin tefsirinde) gelecektir.
Bu kelimenin
"ye" ile okunuşuna gelince İbn Keysan der ki: "Onları
görüyorlardı" kelimesindeki "he" ve "mim" (onlar)
zamiri "diğeri ise kafirdi" buyruğuna aittir. "Kendilerinin iki
katı" buyruğundaki zamir ise "biri Allah yolunda çarpışıyordu"
buyruğuna aittir. Bu ise ifadelerin akışının delalet ettiğine uygun olarak
zamir kullanmak kabilindendir. Bu da Yüce Allah'ın: "Allah dilediğini
yardımıyla destekler" buyruğudur. İşte bu da kafirlerin gözle görme
itibariyle müslümanların iki katı olduklarını, fakat sayıca onların üç misli
olduklarını göstermektedir. (İbn Keysan devamla) der ki: Burada görme,
yahudilere aittir.
Mekki ise der ki: Görmek
Allah yolunda çarpışan kesim hakkındadır. Görünen ise kafir topluluktur. Yani
Allah yolunda çarpışan topluluk, kafirler topluluğunu mü'min topluluğunun iki
katı olarak görüyorlardı. Halbuki kafirler topluluğu mü'min topluluğunun üç
katı idi. Önceden de geçtiği üzere Allah kafirlerim sayısını mü'minlerin
gözünde azaltmıştır. Burada "sizin için bir ibret vardır"
buyruğundaki hitap yahudileredir.
İbn Abbas ve Talha ise
"Onları görüyorlardı" buyruğunu "te" harfini ötreli olarak
(...): Size iki katı oldukları gösteriliyordu" okumuşlardır. es-Sülemi de
meçhul fiil olarak "te" harfi ötreli okumuştur.
"Allah dilediğini
yardımıyla destekler, şüphesiz bunda basiret sahipleri için ibretler
vardır." Bu buyruğun anlamı önceden geçmiş bulunmaktadır. Allah'a
hamdolsun.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN