NİSA 81 / 82 |
وَيَقُولُونَ
طَاعَةٌ
فَإِذَا
بَرَزُواْ مِنْ عِندِكَ
بَيَّتَ
طَآئِفَةٌ
مِّنْهُمْ
غَيْرَ
الَّذِي
تَقُولُ
وَاللّهُ
يَكْتُبُ مَا
يُبَيِّتُونَ
فَأَعْرِضْ
عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ
عَلَى
اللّهِ
وَكَفَى
بِاللّهِ وَكِيلاً81 أَفَلاَ
يَتَدَبَّرُونَ
الْقُرْآنَ
وَلَوْ
كَانَ مِنْ عِندِ
غَيْرِ
اللّهِ
لَوَجَدُواْ فِيهِ
اخْتِلاَفاً
كَثِيراً 82 |
81.
"İtaat ederiz" derler. Fakat yanından ayrılınca içlerinden bir grup
söylediklerinin aksine geceleyin plan kurarlar. Allah onların geceleyin kurdukları
planlarını yazıyor. Artık yüz çevir onlardan ve Allah'a tevekkül et. Vekil
olarak Allah yeter.
82. Hala
onlar Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, (Kur'an) Allah'tan
başkasından gelseydi, elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler
bulurlardı.
İtaatin Mahiyeti:
Yüce Allah'ın:
"İtaat ederiz, derler. Fakat yanından ayrılınca içlerinden bir grup
(huzurundayken) söylediklerinin aksine geceleyin plan kurarlar" buyruğunda
yer alan "İtaat ederiz" buyruğunun anlamı, işimiz itaat etmektir,
şeklindedir. Bunun mansub olarak (...) şeklinde okunması da uygundur. Yani biz
bir itaatte bulunuruz, demektir. Bu da Nasr b. Asım ile elHasen'in ve
el-Cahder'i'nin kıraatidir.
Bu buyruk, müfessirlerin
çoğunluğunun görüşüne göre münafıklar hakkındadır. Yani bu münafıklar senin
yanında bulunduklarında: İşimiz itaat etmektir veya biz bir itaatte bulunuruz
derler. Ancak onların bu sözlerinin bir faydası yoktur. Zira itaat etme
gerektiğine inanmayan bir kimse gerçekte itaat eden bir kimse değildir. Çünkü
Yüce Allah, onların açığa vurduklarıyla gerçekten itaat ettiklerini kabul
etmemektedir. Şayet buna dair inanç olmaksızın itaat mümkün olsaydı, onların
gerçekten itaat ettiklerine hüküm verirdi. O halde itaatin fiilen var olmakla
birlikte gereğine de inanılarak yapılması halinde itaat olduğu ortaya
çıkmaktadır.
"Fakat yanından
ayrılınca" yanından çıkıp gittiklerinde "içlerinden bir grup
söylediklerinin aksine geceleyin pilan kurarlar." Burada "grup"
(taife) , kelimesini müzekker olarak kabul etmesi bunun bir takım erkekler
anlamına geldiğinden dolayıdır. Kufeliler (...) buyruğundaki "te" ile
"tı" harflerini birbirine idğam ile okurlar. Çünkü her ikisinin de
mahreci birdir Ancak Kisa), fiilde böyle bir idğamın yapılmasını çirkin görmüştür.
Basralılara göre ise bu çirkin değildir.
(...): Geceleyin plan
kurarlar buyruğu, geceleyin uydururlar ve olmadık şekilde gösterirler,
demektir. Bunun değiştirmek, tebdil etmek ve tahrif etmek anlamında olduğu da söylenmiştir.
Yani, Peygamber (s.a.v.)'ın kendilerine söylediği ve verdiği emirleri
değiştirirler demektir. Buna göre tebyit, tebdil anlamındadır. Şair'in şu
beyiti de bu kabildendir: "Geldiler bana, fakat ben onların yaptıkları
değişikliği kabul etmedim. Onlar bana olmadık bir işi yapmak teklifi ile
gelmişler
Onların aralarında bekar
bulunanı Münzir'e nikahlıyayım diye (Sorarım size) hiç hür oğlu hür olan bir
kişi, köleyi nikahlar mı?"
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Abdulmelik sözümü tahrif etti Allah kahretsin onu, o nankör
kulu."
Bu kelime geceleyin
düzenlemek, planlamak anlamına da gelir. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Halbuki onlar, onun razı olmayacağı sözü geceleyin konuşup
düzenledikleri zaman ... " (enNisa, 108)
Araplarda bir iş
sağlamca planlanıp kurulduğu zaman "Geceden hazırlanıp planlanmış bir
iş" tabirini kullanırlar.
Bunu anlatmak için özel
olarak
Geceleyin oruç tutmaya
niyet etmek için de bu kelimenin kullanılması buradan gelmektedir. (...) ise,
üzerinden
Düşmanın geceleyin gelip
baskın yapmasına da; (...) denilir. Bir işi geceleyin yapmayı ifade etmek üzere
de: (...) tabiri kullanılır.
Nitekim gündüzün yapılan
işi ifade etmek üzere de; (...) tabiri kullanılır. Bir şeyi takdir etmek
anlamında da kullanılır.
Önce onların
söyledikleri sözü zikredip sonra da: "İçlerinden bir gurup dediklerinin
aksine geceleyin plan kurarlar" diye onlardan söz etmesinin hikmeti nedir,
diye sorulacak olursa, şöyle cevap verilir: Burada Yüce Allah, küfür ve
münafıklığı üzere kalacağını bildiği kimselerin halini ifade etmekte, bir süre
sonra döneceğini bildiği kimseleri de affetmiş bulunmaktadır.
Şöyle de denilmiştir:
Yüce Allah burada, hazır bulunup da ne yapacağını şaşıran kimselerin halini
ifade etmiştir. Emri işitip de sesini çıkarmayan itaat eden kimselerden ise
sözetmemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
'Malı onların geceleyin
kurdukları planlarını yazıyor." Yani, şanı Yüce Allah bunu, karşılığında
onları cezalandırmak üzere amel defterlerine tesbit etmektedir. ez-Zeccac der
ki: Bunun anlamı Kitab-ı Keriminde bunu da sana inzal buyuruyor, şeklindedir.
Bu ayet-i kerimede
belirtmiş olduğumuz gibi mücerred söz söylemenin birşey ifade etmeyeceğine
delil vardır, Çünkü onlar "itaat ederiz" deyip bunu sözlü olarak
söyledikleri halde, Allah onların gerçekten itaat ettiklerini kabul etmemekte
ve itaatlerinin doğru olduğu şeklinde lehlerine hüküm vermemektedir. Çünkü
onlar, Hz. Peygambere itaat etme gerektiğine inanmıyorlardı. Böylelikle fiilen
itaat etmekle birlikte itaatın gereğine inanılmadıkça itaat eden kimsenin itaat
etmiş olmayacağı sabit olmaktadır.
Yüce Allah'ın:
"Artık yüzçevir onlardan ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
Hala onlar Kur'anı gereği gibi düşünmeyecekler mi" buyruğundaki:
"Artık yüz çevir onlardan" buyruğu, onların isimlerini bildirme,
haber verme anlamındadır. Bu açıklama ed-Dahhak'tan nakledilmiştir ki,
kastettiği kimseler de münafıklardır. Onları cezalandırma anlamında olduğu da
söylenmiştir. Daha sonra Yüce Allah, düşmanına karşı yardım ve zafer ihsan
edeceği hususunda yalnızca kendisine tevekkül edip, yalnızca kendisine
güvenmesini emr etmektedir. Denildiğine göre bu, Yüce Allah'ın: "Ey
Peygamber, kafirlerle ve münafıklarla cihad et" (et-Tevbe, 83) buyruğu ile
nesh edilmiştir.
Daha sonra Yüce Allah,
Kur'an-ı Kerim üzerinde dikkatle düşünmek, onun hakkında ve manaları üzerinde
tefekkür etmekten yüz çevirdiklerinden dolayı münafıkları ayıplamaktadır.
Birşey üzerinde tedebbür etmek, onun akibeti üzerinde tefekkür edip düşünmek
demektir.
Hadis-i şerifte de (aynı
kökten olmak üzere): (...) diye buyurulmaktadır. Ki, birbirinize arkanızı
dönmeyiniz, demektir. (...): İşleri sonuna vardı, anlamındadır. Tedbır ise,
insanın adeta akibetinin nereye varacağını görüyormuşçasına işini düzenlemesi
demektir.
Bu ayet-i kerime ile
Yüce Allah'ın: "Onlar hala Kur'anı tefekkür etmezler mi. Yoksa kalpleri
üzerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 24) buyruğu, anlamının bilinmesi
için Kur'an üzerinde tefekkür etmenin vücubuna delil teşkil etmektedir.
Böylelikle bu: Kur'an tefsirinden ancak Peygamber (s.a.v.)'dan sabit olan
rivayetler alınır deyip de Arap diline uygun bir şekilde tevil yapmayı yasak
kabul edenlerin görüşlerinin de yanlışlığını ortaya koymakta ve onların
görüşlerini reddetmektedir. Bu buyrukta, düşünme ve istidlalin emredildiğine,
taklid'in yanlışlığına dair delil bulunduğu gibi, kıyasın da delil olarak kabul
olunduğuna dair delil vardır.
Yüce Allah'ın:
"Eğer O, Allah'tan başkasından gelseydi, elbette içinde birbirini tutmayan
birçok şeyler bulurlardı" buyruğuna gelince; Elbette onda farklılıklar ve
çelişkiler bulurlardı, demektir. Bu açıklama İbn Abbas, Katade ve İbn Zeyd'den
rivayet edilmiştir. Kıraat lafızlarının farklılığı, misallerin lafızları,
delaletler, Surelerin miktarları ve ayetler arasındaki farklılıklar ise bunun
kapsamına girmemektedir. Buradaki farklılıktan kasıt ise, çelişki ve birbirini
tutmayan şeylerdir.
Şöyle de denilmiştir:
Buyruğun anlamı şudur: Size bu bildirilen buyruklar, Allah'tan başkasından
gelmiş olsaydı, bunlar arasında tutarsızlıklar olurdu.
Yine şöyle denilmiştir:
Çokça söz söyleyen kim varsa mutlaka onun sözünde pek çok tutarsızlıklar olur
ya sözün niteliklerinde ve lafızlarında olur yahut da mananın güzelliğinde olur
ya çelişkilerinde görülür yada yalan söz olur. Ancak Yüce Allah, Kur'an-ı
Kerimi indirerek onun üzerinde dikkatle düşünmelerini emretmektedir. Çünkü
onlar, ne sözlerin niteliğinde ne de farklılık görmektedirler, ne de herhangi
bir şekilde onu reddedecek imkanları vardır. Ne onda bir çelişki buluyorlar, ne
de kendilerine haber verilen ve bildirilen gaybi haberlerde herhangi bir yalana
rastlıyorlar.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN