ENFAL 1 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِِ يَسْأَلُونَكَ
عَنِ
الأَنفَالِ
قُلِ الأَنفَالُ
لِلّهِ
وَالرَّسُولِ
فَاتَّقُواْ
اللّهَ وَأَصْلِحُواْ
ذَاتَ
بِيْنِكُمْ
وَأَطِيعُواْ
اللّهَ
وَرَسُولَهُ
إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ |
1. Sana "enfali
soruyorlar. De ki: "Enfal Allah'ın ve Resulünündür. O halde Allah'tan
korkun ve aranızı düzeltin. Eğer mü'minler iseniz Allah'a ve Resulüne itaat
edin."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:
1- Nüzul Sebebi:
2- "Enfal'in Anlamı:
3- Enfal (Ganimetten Ayrı Olarak
Yapılacak Bağışlar) Nereden Verilir? İlim adamları enfalin nereden verileceği
hususunda dört ayrı görüş ortaya atmışlardır:
4- Ordudan Ayrılıp Ganimet Ele Geçiren
Askeri Birliğin Durumu:
5- Savaştan Önce imamın Nefel Vaadi:
6- Gazilere Nefel Olarak Neler
Verilebilir:
7- Mü'min Olanlar Takvalı Hareket Eder,
Aralarını Düzeltir, Allah'a ve Resulüne itaat Ederler:
1- Nüzul Sebebi:
Ubade b. es-Samit,
rivayetle der ki: Resulullah (s.a.v.) Bedir'e çıktı. Orada düşmanla
karşılaştılar. Allah düşmanı hezimete uğratınca, müslümanlardan bir gurup
peşlerine takılıp onları(n arasından yakaladıklarını) öldürdüler. Bir kesim de
Rasulullah (s.a.v.)'ın etrafını çevirmişlerdi. Bir başka kesim ise karargahın
etrafını dolanmış ve talana koyulmuştu.
Allah, düşmanı
uzaklaştırıp onları takip edenler döndüklerinde şöyle dediler: Nefel (ganimet)
bizimdir. Çünkü düşmanı takip edenler bizler olduk. Allah bizim vasıtamızla
onları uzaklaştırdı ve bozguna uğrattı.
Rasulullah (s.a.v.)'ın
etrafını çevirenler de şöyle dedi: Bu ganimetteki hakkınız bizden fazla
değildir. Bilakis bu ganimet bizimdir. Rasulullah (s.a.v.)'a düşman ansızın
herhangi bir zarar veremesin diye onun etrafını kuşatanlar bizler olduk.
Bu sefer askerlerin
karargahını arkadan dolananlar ve talanda bulunanlar da şöyle dediler: Siz ona
bizden daha bir hak sahibi değilsiniz. O bizimdir. Çünkü onun etrafını kuşatan
ve onu ele geçirenler bizler olduk.
Bunun üzerine Yüce
Allah: "Sana enfali soruyorlar de ki: Enfal Allah'ın ve Resulünündür. O
halde Allah'tan korkun ve aranızı düzeltin. Eğer mü'minler iseniz Allah'a ve
Resulüne itaat edin" buyruğunu indirdi. Resülullah (s.a.v.) de aradan bir
devenin iki sağımlığı arasındaki süre kadar bir zaman geçmeden ganimetleri
aralarında paylaştırdı.
Ebu Ömer der ki:
"Bir devenin iki sağımlığı arası kadar bir süre geçmeden ganimetleri
paylaştırdı" ifadesi çabucak bu ganimetleri paylaştırdığını anlatmaktadır.
Dil bilginleri derler ki: "(Bu rivayette de geçen): el-Puvak"
kelimesi, dişi devenin iki sağımlığı arasındaki süre demektir. Mesela, onu bir
dişi devenin iki sağımlığı arası kadar bir süre (fuvak) bekledi, denilir. Yani,
onu bu kadar bir süre bekledi anlamındadır. Araplar bu kelimeyi "fuvak ve
favak" şeklinde "fe" harfini ötreli ve üstün olarak kullanırlar.
Bu durum Yüce Allah'ın:
"Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a,
Rasulüne ...'' (el-Enfal, 41) buyruğu inmeden önce idi.
İlim adamlarına göre
buyruğun anlamı şöyle gibidir: Yani, bunlar hakkında hüküm vermek ve ganimet
hususunda Yüce Allah'a yakınlaştırıcı uygulamayı hükme bağlamak Allah'a ve
Rasülüne aittir.
Muhammed b. İshak der
ki: Bana Abdurrahman b. el-Haris ile arkadaşlarımızdan ondan başkaları Süleyman
b. Musa el-Eşdak'dan anlattılar. Süleyman Mekhul'den, o, Ebu Umame
el-Bahili'den dedi ki: Ben Ubade b. es-Samit'e el-Enfal'e dair soru sordum,
bana şöyle dedi: Biz, Bedir ashabı hakkında enfal hakkında anlaşmazlığa düşüp
de bu hususta kötü davranınca nazil oldu. Allah onu elimizden aldı ve Rasulünün
eline teslim etti. Rasulullah (s.a.v.) da onu eşit bir şekilde paylaştırdı.
İşte Allah'tan korkmak (takva) ve Onun Rasulüne itaat etmek ile "aramızı
düzeltmek" bu idi.
Sahih'de Sa'd b. Ebi
Vakkas'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v.)'ın ashabı
büyük bir ganimet ele geçirdi. Ganimetler arasında bir kılıç vardı. Onu alıp
Peygamber (s.a.v.)'a götürerek şöyle dedim: Bu kılıcı bana nefel olarak
(paylaştırılacak ganimetler arasına sokmadan) ver. Ben, durumunu bildiğin
kimseyim, dedim. Rasulullah (s.a.v.): "Onu aldığın yere geri götür"
dedi. Onu aldığım yere alınan ganimetler arasına bırakmak üzere geri gittim,
fakat bu sefer nefsim beni kınadı. Tekrar ona dönüp şöyle dedim. Onu bana ver.
Bana karşı sesini yükselterek: "Onu aldığın yere geri götür" dedi.
Ben de onu alınan ganimetler arasına geri bırakmak isteği ile döndüm. Tekrar
nefsim beni kınadı, yine ona dönüp bunu bana ver, dedim: Yine bana yüksek bir
sesle: "Onu aldığın yere geri götür" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah:
"Sana enfali soruyorlar." buyruğunu indirdi. Müslim'in lafzı ile
hadis bu şekildedir.
Bu husustaki rivayetler
pek çoktur. Ancak bu zikrettiklerimiz yeterlidir.
Hidayete erme başarısı
Allah'tandır.
2- "Enfal'in
Anlamı:
"Enfal"in
tekili "fe" harfi harekeli olarak "nefel"dir. Şair der ki:
"Şüphesiz Rabbimizden korkmamız (takva), en hayırlı bir bağıştır (nefel)
Benim ağır hareket etmem de, acelem de Allah'ın izniyledir."
Burada şairin
"nefel (bağış)"den kastı ganimettir. Nefl ise, yemin demektir.
Nitekim; (...): Yahudiler aralarından elli kişinin nefli (yemini) ile size
karşı beri olsunlar (sorumluluktan kurtulsunlar)". " hadisindeki "nefl"
ifadesi de bu anlamdadır.
Nefl, nefyetmek,
reddetmek manasına da gelir. "Onun çocuğunu reddetti" anlamındaki
hadiste geçen ifade de buradan gelmektedir.
Nefel (sarı yonca) ise
bilinen bir bitkidir. Nefl ise farz olandan fazla yapılan nafile tatavvu
demektir. Oğlun oğlu da "nafile" diye adlandırılır. Çünkü o da
oğuldan ayrı bir ziyadedir.
Ganimete de
"nafile" denilir. Çünkü ganimet, şanı Yüce Allah'ın daha önceki
ümmetlere haram kılındığı halde bu ümmete fazladan helal kıldığı şeyler
arasındadır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur; "Benden önceki
peygamberlere altı husus ile üstün kılındım ... " (Bunlar arasından birisi
de); "Ve ganimetler bana helal kılındı."
el-Enfal ise
ganimetlerin kendileridir. Antere der ki: "Şüphesiz bizler savaş kızıştı
mı taşırız mızrakları Ama enfal'in paylaştırılması sırasında da iffetli
davranırız,"
Burada
"enfal"den kastı ganimetlerdir.
3- Enfal (Ganimetten
Ayrı Olarak Yapılacak Bağışlar) Nereden Verilir? İlim adamları enfalin nereden
verileceği hususunda dört ayrı görüş ortaya atmışlardır:
1. Birinci görüşe göre
enfal, kafirlerden müslümanlara istisnai olarak
gelen yahut da savaşsız
olarak ele geçirilen şeylerde sözkonusu olur.
2. Enfal, ganimetin
beşte birinden verilir.
3. Enfal, beşte birin
beşte birinden verilebilir.
4. Enfal, imamın
görüşüne uygun olarak ganimetin tümünden verilir. Malik'in -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- görüşüne göre enfal, imamın kendi ictihadına uygun olarak beşte
birden yapacağı bağışlardır. Yoksa, ganimetin (gazilerin payı olan) beşte
dördünden enfal olarak kimseye birşey dağıtılamaz. Malik'in, ganimetin
genelinden enfalin verilmesini uygun görmeyişi, ganimete hak kazanan kimselerin
muayyen kimseler oluşundan dolayıdır. Bunlar ise, at ve binek üzerinde
savaşanlardır. Beşte bir ise, imamın içtihadına uygun olarak paylaştırılır. Ve
bu beşte birin hak sahipleri muayyen kimseler değildir. Peygamber (s.a.v.) da
şöyle buyurmuştur: "Allah'ın size feyy' olarak (ganimet olarak)
verdiğinden benim hakkım ancak beşte birdir. Beşte bir ise size geri
döndürülür. " Buna göre nafile olarak dağıtılacak şeylerin herhangi bir
kimsenin hakkından olmasına imkan yoktur. Bu, ancak Rasulullah (s.a.v.)'ın
hakkı olan beşte birden verilebilir. Maliki mezhebinin bilinen görüşü budur,
Yine ondan, enfal olarak dağıtılacak şeylerin beşte birin beşte birinden
olacağı görüşü de rivayet edilmiştir. Bu aynı zamanda İbnü'I-Müseyyeb, Şafii ve
Ebu Hanife'nin de görüşüdür.
Bu husustaki görüş
ayrılığının sebebi, Malik tarafından rivayet edilen İbn Ömer hadisidir. İbn
Ömer dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) Necid taraflarına bir seriyye gönderdi. Onlar
da çok sayıda deve ganimet aldılar. (Seriyye'ye katılanların) payları, ya
onikişer deve, yahut onbirer deve idi, Ayrıca onlara nafile olarak birer deve
de verildi, Bunu Malik bu şekilde Yahya'nın ondan yaptığı rivayette (onbir mi,
oniki mi hususunda) şüphe ederek rivayet etmiştir. Ayrıca bu hususta Muvatta'ın
ravilerinden bir topluluk da Yahya'ya mütabaat etmişlerdir. Ancak el-Velid b.
Müslim bu hadisi Malik'den, o, Nafi'den, o da İbn Ömer'den yoluyla rivayet
etmiş ve bu rivayetinde şöyle demiştir: Onların herbirisine düşen pay oniki
deve idi, ayrıca onlara nafile olarak birer deve de verildi. el-Velid b, Müslim
rivayetinde, (dağıtılan develerin sayısında) şüphe etmemektedir.
Yine el-Velid b, Müslim
ile el-Hakem b. Nafi', Şuayb b. Ebi Hamza'dan, o, Nafi'den, o da İbn Ömer'den
şöyle dediğini zikretmektedir: Rasulullah (s.a.v.) bizleri Necid taraflarına
bir ordu ile birlikte gönderdi. -el-Velid'in rivayetinde dörtbin kişilik bir
ordu denilmektedir- Bu ordudan bir seriyye (askeri birlik) ayrıca gönderildi.
-el-Velid'in rivayetinde, ben de bu seriyye arasında çıkanlardan idim,
denilmektedir- Ordunun (herbirisine) düşen pay onikişer deve idi. Ayrıca
seriyyeye katılanlara da birer deve verildi, Böylelikle onların payı onüç
deveye çıkmış oldu, Bunu da Ebu Davud zikretmektedir.
İşte, nafile olarak
verilecekler beşte birin genelinden verilir, diyenler bunu delil
göstermişlerdir. Bunun açıklaması da şöyledir: Bu seriyyeye ayrılanlar eğer
mesela on kişi olmuş olsalardı ve yüzelli deve ganimet alınmış olsaydı, bu
ganimetin beşte biri olan otuz deve bir kenara ayrılır, geriye onlara yüzyirmi
deve kalırdı. Bu yüzyirmi deve on kişiye payedilecek olursa, onların
herbirisine oniki deve isabet ederdi. Sonra da bunlara beşte birden ayrıca
birer deve verilmiş oldu. Çünkü beşte bir olan otuz devenin bir daha beşte
birini alacak olursak, sonuçta elimizde on deve kalmaz. Şimdi on kişiye isabet
eden deve (ganimet + nafile olarak verilen deve) sayısını bilmiş olduğumuza
göre, artık bunların yüz, bin veya daha fazla kişi olmaları halinde bunlara
kaçar deve isabet etmesi gerektiğini de bilmiş oluruz
Nafile olarak verilen
develer, beşte birin beşte birindendir, diyenler de şunu delil gösterir: Alınan
ganimetler arasında develerin dışında satılması mümkün elbiseler ve başka
eşyalar da bulunabilir. Buna göre kendisine yetişmediği için deve
verilemeyenlere devenin değeri bu diğer eşyalardan verilir.
Bu görüşü destekleyen
hususlardan birisi de Müslim'in bu hadisin bazı rivayet yollarında kaydettiği
şu ifadelerdir: Ganimet olarak develer ve koyunlar aldık. ..
Muhammed b. İshak da bu
hadiste şunu zikretmektedir: Kumandan, ganimet paylaştırılmadan önce onlara
nafileler verdi. Bu ise, nafile olarak verilen payların ganimetin tümünden
verilmiş olmasını gerektirmektedir. Ancak bu Malik'in görüşüne muhaliftir.
Bunun, (İbn İshak rivayetinin) aksini rivayet edenlerin görüşü ise daha
uygundur, çünkü onlar, hafız kimselerdir. Bu açıklamaları Ebu Ömer -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- yapmıştır.
Mekhul ve Evzai der ki:
üçte birden fazla nafile olarak dağıtılamaz. İlim adamlarının cumhurunun görüşü
de budur. Evzai der ki: Eğer onlara üçte birden fazla nafile vereceğini
vadetmiş ise, onlara verdiği sözde dursun ve bunu beşte birden versin. Şafii
ise der ki: Nefel için imamın aşması sözkonusu olmayan bir sınır
bulunmamaktadır.
4- Ordudan Ayrılıp
Ganimet Ele Geçiren Askeri Birliğin Durumu:
el-Velid ile el-Hakem'in
Şuayb'dan, onun Nafi'den, onun da İbn Ömer'den yoluyla rivayet ettiği hadis-i
şerif şunu göstermektedir: Seriyye ordudan ayrılıp ganimet ele geçirecek
olursa, diğer askerler de onların ganimetlerine ortaktır. Bu, hadis-i şerifte
Şuayb'ın Nafi'den gelen rivayet yolundan başka bir yolda rivayet edilmemiş bir
mesele ve bir hükümdür. Bununla birlikte bu hususta ilim adamlarının görüş
ayrılığı da yoktur. Cenab-ı Allah'a hamd olsun.
5- Savaştan Önce
imamın Nefel Vaadi:
Savaştan önce: "Kim
kalenin şu kadar bir bölümünü yıksa onun için şu vardır. Kim filan yere
ulaşırsa ona şu vardır. Kim filanın kafasını getirirse ona şu vardır. Kim bir
esir getirirse ona şu vardır" diyerek mücahidleri savaşa teşvik etmek
kastıyla savaştan önce imamın bu tür vaadlerde bulunmasının hükmü hususunda
ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik'den, bunu mekruh gördüğüne ve
bu, dünya için savaşmaktır, dediğine ve bunu caiz görmediğine dair rivayet
gelmiştir. es-Sevri ise der ki: Böyle bir şey caizdir ve bunda bir mahzur
yoktur.
Derim ki: Bu anlamda
merfu' olarak İbn Abbas yoluyla rivayet ulaşmış bulunmaktadır. İbn Abbas der
ki: Bedir günü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim birisini öldürürse
ona şu vardır. Kim bir esir alırsa ona da şu vardır..." diyerek hadisi uzun
uzadıya nakletmiştir.
İkrime'nin İbn Abbas'tan
rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim şunu şunu
yapar ve kim filan yere ulaşırsa ona şu vardır." Bunun üzerine gençler
çabucak ileri atıldılar, yaşlılar ise sancaklarla beraber kaldılar. Onlara
zafer müyesser olunca gençler gelip kendileri için verileceği vadolunan şeyleri
istediler. Yaşlıların onlara: Onları siz kendi başınıza alıp gidemezsiniz.
Çünkü biz arkadan sizi destekliyorduk demeleri üzerine Yüce Allah: "Ve
aranızı düzeltin" buyruğunu indirdi. Bunu, İsmail b. İshak da
zikretmiştir. Ömer b. el-Hattab'dan da Şam'a gitmek istediği sırada kavmi
arasından yanına gelen Cerir b. Abdullah el-Beceli'ye şöyle dediği rivayet
edilmiştir: Küfe'ye gidip zaptedilecek her bir araziden ve alınacak her bir
esir kafilesinden (kumandanın hakkı olan) beşte birden ayrı olarak üçte bir
almaya ne dersin?
el-Evzai, Mekhul, İbn
Hayve ve onlardan başka Şam'ın fukaha topluluğu da bu görüştedirler. Onların
görüşüne göre beşte bir ganimetin genelinden verilir, nefel ise beşte birden
sonra ayrılır, ondan sonra da savaşa katılanlar arasında ganimet paylaştırılır.
İshak, Ahmed ve Ebu Ubeyd de bu görüştedirler. Ebu Ubeyd der ki: İnsanlar bugün
beşte biri ayrılmadıkça ganimetten nefel alınmayacağı görüşünü kabul etmişlerdir.
Malik ise şöyle der:
İmam'ın herhangi bir seriyyeye: Ne alırsanız üçte biri sizindir demesi caiz
olmaz. Suhnun der ki: Bununla baştan beri böyle bir şey yapması caiz olmaz
demek istemektedir. Ama böyle birşeyolursa geçerli olur ve geri kalanda da onların
payları verilir. Yine Suhnün der ki: İmam (kumandan), bir seriyyeye: Sizin
aldıklarınızdan beşte bir pay alınmayacaktır, diyecek olursa bu caiz olmaz.
Böyle birşeyolsa, onun bu dediği uygulamaya konulmaz. Çünkü bu şaz bir hükümdür
ve buna geçerlilik kazandırılması caiz değildir.
6- Gazilere Nefel
Olarak Neler Verilebilir:
Malik (Allah'ın rahmeti
üzerine olsun), imamın ancak, sarık, at, kılıç gibi görünür şeyleri nefel
olarak vermesini müstehab görmüş, bununla birlikte birtakım ilim adamları da
imamın altın, gümüş, inci ve benzeri şeyleri nefel olarak vermesini kabul
etmemişlerdir. Kimisi de nefel her şeyde caizdir demiştir. Hz. Ömer'in sözü ve
ayet-i kerimenin muktezası dolayısı ile sahih olan da budur.
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
7- Mü'min Olanlar
Takvalı Hareket Eder, Aralarını Düzeltir, Allah'a ve Resulüne itaat Ederler:
Yüce Allah: "O
halde Allah'tan korkun ve aranızı düzeltin" buyruğu ile takvayı ve ıslahı
(arayı düzeltmeyi) emretmektedir. Yani, Allah'ım aramızı düzelt! diye dua etmek
hususunda Allah'ın emri üzere birlik olun. Bir arada bulunacağınız halde olun
(ayrılmayın).
İşte bu buyruk,
aralarında bir anlaşmazlığın yahut da nefislerde bir bencillik eğiliminin
ortaya çıktığını açıkça göstermektedir. Nitekim hadis-i şerifte de bu husus
ifade edilmiştir.
Takvanın anlamına dair
açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2. ayetin son bölümü, 5. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır. Yani, söz ve davranışlarınızda Allah'tan korkun ve aranızı
düzeltin, ganimetler ve benzeri hususlarda "eğer mü'minler iseniz Allah'a
ve Resulüne itaat edin." Yani, mü'minin izleyeceği yol, sözünü ettiğimiz
hususlara gereği gibi riayet etmesidir.
Buradaki (...) in
sebeplilik belirten; (...) anlamında olduğu da söylenmiştir. (O takdirde
buyruğun anlamı şöyle olur: "Mü'minler olduğunuz için Allah'a ve Rasulüne
itaat edin ... ").
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN