ENFAL 57 |
فَإِمَّا
تَثْقَفَنَّهُمْ
فِي
الْحَرْبِ فَشَرِّدْ
بِهِم مَّنْ
خَلْفَهُمْ
لَعَلَّهُمْ
يَذَّكَّرُونَ |
57. Eğer bunları
savaşta yakalarsan, onlara yaptıklarınla arkalarındakileri dağıt da ibret
alsınlar.
Bu buyruk, şart ve onun
cevabını ihtiva etmektedir. Başa (...) geldiğinden te'kid için "nun" gelmiştir.
Basra'lı nahivcilerin görüşü budur. Kufeliler ise şöyle derler: Şeddeli ve
şeddesiz "nun" (...) ile birlikte şart ve ceza cümlesinde fiilde yer
alır. Böylelikle şartın cevabı olan ceza ve muhayyerliğin arasındaki fark
ortaya çıkmış olur.
"Bunları
yakalarsan"ın anlamı ise, onları esir edip bağlayacak olursan, yahut da
onları kendilerine güç yetirip yenik düşürecek ve zaaf hallerinde bulacak
olursan ... demektir. Bu anlam, lafızdan anlaşılan manadır. Çünkü, burada
"savaşta" ifadesi de yer almaktadır.
Kimileri de şöyle
açıklamıştır: Onlara rastlar ve onlarla karşılaşırsan ... Nitekim; "Onu
buldum" demektir. (...) ise, ele geçirmek istediği ve yapmak istediği şeyi
çabucak gerçekleştiren kişi demektir. Ancak, açıklamış olduğumuz gibi, ayet-i kerimeye
uygun düşmesi dolayısıyla birinci görüş daha uygundur. Bir kimse ile rastlaşan
kişinin galip gelerek, bu suretle başkalarını dağıtması mümkün olabileceği
gibi, galip gelemeyebilir de. (...); sözlükte, içi boş mızı"ağın ve
benzeri şeylerin kendisi ile bağlandığı bağ demektir. Nabiğa'nın şu beyiti de
bu anlamdadır: "Sen, Kuaynlıları (yardıma) çağırıyorsun. Halbuki onlara
vurulan zincirler, Mızrakların ucuna bağlanmış bağlar gibi (bileklerinde) iz
bırakmıştır."
"Onlara
yaptıklarınla arkalarındakileri dağıt." Said b. Cübeyr der ki: Yani,
onlara yaptıklarınla arkalarında bulunanları korkutup uyar. Ebu Ubeyd der ki:
Bu kelime, Kureyşlilerin kullandıkları bir kelime olup onlara yaptıklarını
başkaları da işitsin demektir. ed-Dahhak, onları ibretli bir şekilde cezalandır
diye açıklarken, ez-Zeccac da, onları öldür ki, geriye kalanları bundan dolayı
darmadağın olsunlar, diye açıklamıştır.
Sözlükte "Dağıtmak
ve ayırıp birbirinden uzaklaştırmak" demektir. Mesela (...) ifadesi, onları
yerlerinden kopardım ve ayrılmak zorunda bırakacak şekilde filanoğulları oradan
kovdum, demektir. Tek kişi hakkında da aynı anlamda kullanılır. Mesela,
"Ben onu vatanından ve akrabalarından ayrı ve uzak koydum," demek
olur. Huzeyllilerden bir şair de şöyle demektedir: "Hergün (Mekke'nin)
vadilerinde dolaşıp dururum (Beyinsizleri yakalamakla görevli) Hakim (adlı
kişi) beni duyar da beni uzaklaştırıp kovar korkusuyla."
Sahibinden ayrılıp
uzaklaşması halinde, deve ve binek için kullanılan, (...) tabiri de buradan
gelmektedir. Ayet-i kerimedeki; "Kimse, kimseler," (...)
anlamındadır. Bu açıklamayı el-Kisai yapmıştır.
İbn Mes'ud'dan da bu
kelimeyi noktalı "zel" ile; (...) şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir
ki, (dal ile okunuşu ile birlikte) iki ayrı söyleyiştir. Kutrub ise şöyle
demektedir: "Zel" ile okuyuş, ibretli bir şekilde cezalandırmak.
"Dal" ile okuyuş ise, darmadağın etmek demektir. Bu açıklamayı da
es-Sa'lebi nakletmiştir. el-Mehdevi ise der ki: "Zel" ile okuyuşun
açıklanabilir bir tarafı yoktur. Ancak birbirlerine yakınlıkları dolayısıyla
"dal" harfinin yerine kullanılmış olması hali müstesna. Çünkü dilde,
"zel" harfi ile bu kelimenin kullanıldığı bilinmemektedir.
"Arkalarındakiler"
anlamındaki kelime; "Arkalarından" (anlamında) "mim ile fe"
harfi esreli olarak da okunmuştur. " ... da ibret alsınlar." Yani,
senin onlara vermiş olduğun sözü hatırlasınlar.
Şöyle de açıklanmıştır:
Bu, dağıtılan kimselerin arkalarında bulunanlar ile alakalıdır. Çünkü,
öldürülen kimsenin herhangi bir şekilde ibret alması sözkonusu olmayacağına
göre anlamı, o halde sen bunlara yaptıklarınla onlar gibi davranan ve
gerilerinde bulunan kimseleri dağıt, demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN