ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEVBE

2

فَسِيحُواْ فِي الأَرْضِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي

اللّهِ وَأَنَّ اللّهَ مُخْزِي الْكَافِرِينَ

 

2. Yeryüzünde dört ay rahat rahat dolaşın. Biliniz ki siz Allah'ı aciz bırakamazsınız ve herhalde Allah kafirleri rüsvay edendir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- Antlaşmaların Bozulacağı Vakit Başlayıncaya Kadar:

2- Tanınan Süre ile ilgili Görüşler ve Tebuk Gazvesini Hazırlayan Olaylar:

3- Müşrikler ile Antlaşmaların Bozulması:

 

1- Antlaşmaların Bozulacağı Vakit Başlayıncaya Kadar:

 

"Rahat rahat dolaşın" buyruğu ile Yüce Allah haberden hitaba geçmektedir. Yani onlara de ki: Yeryüzünde gidin, gelin, yol alın. Müslümanlardan herhangi bir kimsenin size karşı savaş açmasından, mallarınızı alacağından, sizi öldürmesinden, esir etmesinden korkmaksızın güvenlik içerisinde gidiniz geliniz, demektir. "Filan kişi arzda güvenlik içerisinde dolaştı," denilir. Yere genişçe yayılmış akan su hakkında; (...) tabiri de buradan gelmektedir. Şair Tarafe b. el-Abd'in şu beyiti de bu kabildendir:

 

"Ben senden böyle -bir şeyden- korkmuş olsaydım, bana zarar veremezdin Sen, önümde atlar koşup gidiyor görmedikçe."

 

2- Tanınan Süre ile ilgili Görüşler ve Tebuk Gazvesini Hazırlayan Olaylar:

 

İlim adamları tanınan sürenin keyfiyeti ile Allah'ın ve Rasulünün kendilerinden ilişkilerini kestiklerinin kim oldukları hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Muhammed b. İshak ve başkaları derler ki: Bunlar, müşriklerden iki ayrı guruptur. Bunlardan birisinin antlaşma süresi dört aydan daha az idi. Bunlara tam dört ay mühlet verildi. Diğerlerinin ise antlaşmalarının belli bir süreleri yoktu. Bunların da antlaşmaları durumlarını düşünüp değerlendirmeleri için dört ay ile sınırlandırıldı. Artık bundan sonra bu gibi kimseler Allah'a, Rasulüne ve mü'minlere karşı savaş açmış kimseler kabul edilecekti. Bulundukları yerlerde öldürülecek veya esir alınacaktı. Tevbe etmesi müstesna. Bu sürenin başlangıcı ise, hacc-ı ekber günü idi. Sona ereceği tarih ise Rabiu'l-ahir ayının onu idi. Herhangi bir antlaşmaya taraf olmayanlara gelince, bunların da süresi haram ayların bitmesi ile sona erecekti. Bu da yirmisi Zülhicce'den olmak üzere Muharrem ay'ı ile birlikte elli günlük bir süre idi.

el-Kelbi der ki: Dört aylık süre, kendileri ile Peygamber (s.a.v.) arasında dört aydan daha aşağı bir süre antlaşma bulunan kimseler içindi. Antlaşma süreleri dört aydan fazla olanlara gelince, Yüce Allah'ın, Rasulüne; ''O halde onların süreleri bitinceye kadar ahidlerini tamamlayın" (et - Tevbe, 4) buyruğunda sürelerini tamamlamasını emrettiği kimselerdir. Taberi ve başkalarının tercih ettiği de budur.

 

Muhammed. b. İshak, Mücahid ve başkaları da şunu nakletmektedirler: Bu ayet-i kerime Mekkeliler hakkında inmiştir. Şöyle ki: Resulullah (s.a.v.) Hudeybiye yılı Kureyşliler ile on yıl süreyle savaşmamak üzere barış yapmıştı. Bu süre içerisinde insanlar güvenlik altında bulunacak, birbirlerine ilişmeyeceklerdi. Buna bağlı olarak Huzaalılar Resulullah (s.a.v.)'ın tarafında, Bekroğulları ise Kureyş tarafında antlaşma da yer aldılar. Bekroğulları Huzaalılara saldırıda bulunarak ahidlerini bozdular. Buna sebep ise, İslamdan bir süre önce Bekroğullarının Huzaa'dan almak istedikleri bir kan davalarının bulunması idi. Hudeybiye günü yapılan barış antlaşması ile insanlar birbirlerine karşı güven duydular. İşte, kan davalarının sahibi bulunan Bekroğullarından Deyloğulları bu fırsatı ganimet bilerek Huzaalıların gafletlerinden yararlanmak ve böylelikle Huzaalıların öldürmüş olduğu el-Esved b. Rezn oğullarının intikamını almak istediler. Bunun için Deyloğullarından Nevfel b. Muaviye, Bekroğullarının Abdumenaf kolundan kendisine itaat edenlerle birlikte yola çıktılar ve geceleyin Huzaalılara baskın düzenleyerek onlarla savaştılar. Kureyşliler de Bekroğullarına silah yardımında bulundular. Hatta Kureyşten bazı kimseler bizzat onlara yardımcı oldu. Huzaalılar da meşhur olduğu ve (ilgili kaynaklarda) yazılı olduğu üzere Harem bölgesine çekildiler. Yapılan bu iş, Hudeybiye günü barışını bozmaktı. O bakımdan, Huzaalı Amr b. Salim ile Budeyl b. Verta, bir gurup Huzaalı ile birlikte Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna gittiler ve Bekroğulları ile Kureyşlilerin başlarına getirdikleri bu musibete karşı Hz. Peygamber'den yardım istediler. Amr b. Salim Hz. Peygambere şu şiiri okudu:

 

"Rabbim, ben Muhammed'e bizim atamızın ve onun atasının eskiden beri devam eden antlaşmasını hatırlatıyorum. Bize baba oldun sen, biz de evlat durumundaydık Orada teslim olmuştuk ve itaatten el çekmemiştik Yardıma koş, Allah sana hidayet veresice, güçlü bir yardıma Ve çağır Allah'ın kullarını yardım için gelsinler Aralarında kılıcını kınından sıyırmış Resulullah da olsun, Güneş gibi yükselip duran o bembeyaz yüzlü Eğer onu küçük düşürücü bir iş yapılırsa hemen suratı asılır Köpürerek akan coşkun deniz gibi büyük bir ordu arasında Gerçek şu ki, Kureyşliler sana verdikleri sözü bozdular Ve seninle pekiştirdikleri ahidlerini nakzettiler Senin kimseyi (yardıma) çağırmayacağını zannettiler Onlar ise en zelil ve sayıları en az olanlardır Biz Vetir denilen suyumuzun kenarında gece uyurken bize baskın düzenlediler Rüku ederken, secdelerde iken bizi öldürdüler."

 

Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Eğer Ka'boğullarına yardım etmeyecek olursam, ben de yardımsız kalayım." Daha sonra bir buluta bakarak şöyle dedi: "Şüphesiz ki bu bulut, Ka'boğullarının zaferini müjdeliyor." Ka'boğullarından kastı ise Huzaalılardır. Ayrıca Rasülullah (s.a.v.) Budeyl b. Verka ile beraberindekilere de şöyle dedi: "Şüphesiz, Ebu Süfyan kısa bir süre sonra yeniden akdi bağlamak ve barış süresini artırmak için gelecektir. Fakat maksadını gerçekleştiremeden geri dönecektir."

 

Gerçekten de Kureyş, yaptıklarına pişman oldu. Ebu Süfyan akdi devam ettirmek, barış süresini daha da artırmak üzere Medine'ye çıkıp geldi. Tıpkı Rasülullah (s.a.v.)'ın haber verdiği gibi. Ancak bilindiği gibi arzusunu gerçekleştiremeden geri döndü. Rasülullah (s.a.v.) da Mekke üzerine yürümek üzere hazırlandı, Allah da Mekke fethini müyesser kıldı. Bu ise hicretin sekizinci yılında oldu. Hevazinliler, Mekke'nin fethedildiği haberini alınca, Malik b. Avf en-Nasrı -Huneyn gazası ile ilgili bilinen ünlü haberlerde belirtildiği üzre- Hevazinlileri bir araya getirdi. -İleride bu hususta kısmen açıklamalar gelecektir- Ve müslümanlar kafirlere karşı muzaffer oldular, yardıma mazhar oldular.

 

Hevazin vak'ası, Huneyn günü hicretin sekizinci yılı Şevval ayının başında olmuştu. Rasülullah (s.a.v.) da ganimet olarak alınan malları ve kadınları Taif'e varıncaya kadar paylaştırmadı. Taiflileri yirmi küsür gün muhasara etti. Başka süreler de söylenmiştir. Onlara karşı mancınıklar yaptı ve mancınıklarla -bu gaza ile ilgili bilindiği gibi- atış yaptı. Daha sonra Rasülullah (s.a.v.) Ci'rane'ye gitti ve bu hususta bilinen haberlerde belirtildiği üzere Huneyn ganimetlerini paylaştırdı. Daha sonra Rasülullah (s.a.v.) geri döndü ve beraberindekiler de (yerlerine gitmek üzere) dağıldılar. O yıl, insanların hac yönetimini Attab b. Esid yaptı. İslam tarihinde haccı yöneten ilk hac emiri odur. Müşrikler de kendi ibadet anlayışlarına göre haccettiler. Attab b. Esid hayırlı, faziletli ve vera sahibi bir zat idi. Ka'b b. Züheyr b. Ebi Sülma da Rasülullah (s.a.v.)'ın huzuruna gelip onu övdü ve onun başı ucunda:

 

"Suad'dan ayrıldım o sebepten kalbim bugün üzgün ve kırgındır" diye başlayan kasidesini sonuna kadar okudu. Bu kasidesinde Muhacirleri sözkonusu etti, onlardan da övgüyle sözetti. Bundan önceleri ise, Peygamber (s.a.v.)'ı yeren şiirleri ezberlenmiş idi. Ensar, kendilerinden söz etmediği için onu ayıplayınca, bu sefer, Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda Ensardan övgüyle sözettiği (ve şu mealdeki) kasidesini şöylece okudu: "Hayatın keremiyle sevinmek isteyen kimse, Ensarın salihlerinden bir süvari topluluğu arasında yer alır Onlar babadan oğula üstün değerleri miras aldılar Şüphesiz onlar hayırlı olanlardır ve hayırlıların oğullarıdır.

 

Uzun mızraklar ellerinde kısacık gibi gelir Kor gibi kızarmış gözlerle bakarlar

Fakat görmeleri zayıf değildir Canlarını Peygamberlerine satmışlardır onlar Onun için savaş alanında hücum ve baskın günlerinde Kafirlerden ellerine geçirdikleri kimselerin kanlarıyla Temizlenir onlar ve bunu kendileri için bir ibadet bilirler Arslanı bol Hafiye vadisinde bulunan kalın enseli Yırtıcı arslanların alıştıkları gibi bunlar da (insan öldürmeye) alışmışlardır Konaklayacak olursan engellerler senin kendilerine ulaşmanı Ve sen dağ keçilerinin tırmandıkları sarp tepeler yanında kendini bulursun Onlar Bedir günü Ali (b. Bekr b. Vail veya bir başkası)'ye öyle bir darbe indirdiler ki, Bütün Nizarlılar onun etkisi dolayısıyla boyun eğdiler Eğer herkes benim onlara dair bildiklerimin tümünü bilseydi Elbette benimle tartışanlar da beni tasdik ederdi Bunlar öyle bir toplulukturlar ki, yıldızlar yağmur yağdırmazsa onlar Gelip kendilerine konuk olan yolculara ikramda kusur etmezler."

 

Rasülullah Taif dönüşünden sonra Medine'de Zülhicce, Muharrem, Safer, Rabiülevvel, Rabiülahir, Cumadelula ve Cumadelahire ayları kaldı, hicretin dokuzuncu yılı Recep ayında ise, müslümanlarla birlikte Bizanslılarla savaşa yani Tebuk gazvesine çıktı. Bu da onun son gazvesi idi. İbn Cüreyc, Mücahid'den naklen dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) Tebuk'den dönünce haccetmek istedi, sonra da şöyle dedi: "Şüphesiz Beyt'e, Beyti tavaf etmek üzere çıplak müşrikler gelir. Ben böyle bir şey kaldırılmadan haccetmeyi arzu etmiyorum." Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir'i hac emiri olarak gönderdi. Onunla birlikte de hacca katılanlara karşı okumak üzere Berae Süresi'nin baş tarafından kırk ayet gönderdi.

 

Hz. Ebu Bekir yola çıktıktan sonra Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali'yi çağırarak: "Sen de Tevbe Süresi'nin baş tarafından şu hususları anlatan buyrukları al ve bir araya gelip toplanacakları vakit herkese karşı bunları ilan et" diye buyurdu.

 

Hz. Ali de Peygamber (s.a.v.)'ın el-Adba diye bilinen dişi devesi üzerinde yola çıktı ve sonunda Zül-Huleyfe denilen yerde Ebü Bekir -Allah ikisinden de razı olsun-'e ulaştı. Hz. Ebu Bekir onu görünce; Emir olarak mı geldin, yoksa memur olarak mı dedi. Hz. Ali hayır, memur olarak geldim dedi ve hep birlikte yola koyuldular. Hz. Ebu Bekir daha önce cahiliyye döneminde vakfe yaptıkları yerlerde onlara hac yaptırdı. Nesai'nin kitabında (S üneninde) Hz. Cabir'den şöyle dediği nakledilmektedir: Ali (r.a) da insanlara karşı Tevbe Suresi'ni terviye (Zülhicce'nin sekizinci) gününden bir gün önce, Arefe gününde ve Nahr gününde (Kurban bayramı birinci gününde) Ebu Bekir'in hutbesi sona erdikten sonra üç gün boyunca sonuna kadar okudu. Birinci Nefr günü olunca, Ebu Bekir kalktı, insanlara hutbe irad etti. Nasıl Nefr edeceklerini ve nasıl taş atacaklarını onlara anlattı, hac ibadetlerini onlara öğretti. Yine hutbesini bitirince Ali kalktı ve insanlara karşı Tevbe Suresi'ni(n bu bölümlerini) sonuna kadar okudu.

 

Süleyman b. Musa da dedi ki: Ebu Bekir Arefe'de hutbe okuyunca şöyle dedi: Kalk ey Ali, Rasulullah (s.a.v.)'ın mesajının gereğini yerine getir. Hz. Ali de kalktı ve bunu yaptı. Sonra benim içime, herkesin Ebu Bekir'in hutbesinde hazır bulunmadığı kanaati doğdu. O bakımdan, Kurban Bayramı birinci günü çadırları tek tek dolaşmaya başladım.

 

Tirmizi de Zeyd b. Yusey"den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben, Ali'ye, hacda seninle gönderilen şey neydi diye sordum o, benimle dört şey gönderildi, dedi: Beytullahı çıplak bir kimse tavaf edemeyecek, her kiminle Peygamber (s.a.v.) arasında bir antlaşma varsa o, süresi sona erinceye kadar geçerlidir. Kimin bir antlaşması yoksa da onun süresi dört aydır. Cennete ancak müslüman bir can girecektir. Artık bu yıldan sonra müslümanlarla müşrikler (hacda) bir arada bulunmayacaklardır. Tirmizi der ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Bunu Nesai de rivayet etmiş ve şu ifadeleri zikretmiştir: Ve dedi ki: Sesim kısılıncaya kadar seslenip duruyordum."

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) dedi ki: Ali (r.a) her ahid sahibinin ahdinin bozulduğunu anlatmak, artık bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccedemeyecek ve Beytullahı çıplak tavaf edemeyecek diye ilan etmek üzere gitmişti. O yıl yani, hicretin dokuzuncu yılı haccını, Ebu Bekir (r.a) idare etti. Daha sonraki sene Resulullah (s.a.v.) Medine'den haccını yaptı ki, bundan başka hac yapmadı. Onun bu haccı da Zülhicce ayına tesadüf etmiş ve: "Şüphesiz zaman ilk haline dönüp gelmiş bulunuyor" diye buyurmuştu. Nitekim ileride buna dair açıklamalar Nesi' (ayların ertelenmesi) ayetinin (9/37. ayetin) tefsirinde gelecektir. Hac, kıyamet gününe kadar Zülhicce ayında böylelikle yerleşmiş oldu. Mücahid nakleder ki: Hz. Ebu Bekir ise dokuzuncu yıl Zülkade ayında haccetmişti.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Tevbe Suresi'nin Hz. Ali'ye verilişindeki hikmet şudur: Tevbe Suresi, Peygamber (s.a.v.)'ın akdetmiş olduğu ahidleri bozmayı ihtiva ediyordu. Arapların uygulamasına göre, akdi ancak yapan kişi, yahut da onun ehl-i beytinden olan bir kişi bozabilirdi. Peygamber (s.a.v.) da kesin bir delil ile Arapların dil uzatmalarını önlemek istemiş ve ahdi bozmak üzere kendi aile halkından, Haşimoğullarından amcasının oğlunu göndermişti ki, kimsenin bu konuda söyleyecek bir sözü kalmasın. ez-Zeccac da bu manada bir açıklamada bulunmuştur.

 

3- Müşrikler ile Antlaşmaların Bozulması:

 

İlim adamları derler ki; Ayet-i kerime, bizimle müşrikler arasındaki antlaşmayı bozmanın caiz olduğu hükmünü ihtiva etmektedir.

 

Bunun da iki hali vardır: Birisi, bizimle onlar arasındaki antlaşma süresinin sona ermesi hali, bu durumda onlara savaş ilan edebiliriz. Savaş ilan ettiğimizi bildirmek ise ihtiyaridir.

 

İkincisi ise, onların ahidlerini bozacaklarından korkarsak, önceden geçtiği üzere biz de onlara ahidlerini bozduğumuzu bildiririz.

 

İbn Abbas der ki: Ayet-i kerime nesh olunmuştur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) önce ahid yaptı, fakat ona savaşma emri verilince bu ahdi bozduğunu bildirdi.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tevbe 3

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR