TEVBE 91 / 92 |
لَّيْسَ
عَلَى
الضُّعَفَاء
وَلاَ عَلَى
الْمَرْضَى
وَلاَ عَلَى
الَّذِينَ لاَ
يَجِدُونَ
مَا
يُنفِقُونَ
حَرَجٌ إِذَا
نَصَحُواْ
لِلّهِ
وَرَسُولِهِ مَا
عَلَى
الْمُحْسِنِينَ
مِن سَبِيلٍ
وَاللّهُ
غَفُورٌ
رَّحِيمٌ {91} وَلاَ
عَلَى
الَّذِينَ
إِذَا مَا
أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ
قُلْتَ لاَ
أَجِدُ مَا
أَحْمِلُكُمْ
عَلَيْهِ
تَوَلَّواْ
وَّأَعْيُنُهُمْ
تَفِيضُ
مِنَ
الدَّمْعِ حَزَناً
أَلاَّ يَجِدُواْ
مَا
يُنفِقُونَ {92} |
91.
Allah'a ve Resulüne karşı samimi olmak şartı ile zayıflara, hastalara ve
harcayacak birşey bulamayanlara bir günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhine bir
yol yoktur. Allah, bağışlayandır, Rahimdir.
92. Bir de
sana kendilerine binek temin etmen için gelip de: "Size bir binek
bulamıyorum" dediğin zaman, harcayacak birşey bulamadıklarından üzülerek
gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere de (bir vebal yoktur).
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:
1- Acizlik Halinde Mükellefiyetin
Düşmesi:
2- Samimi Olmak (Nasihat):
3- iyi Davrananların Aleyhine Yol
Yoktur:
4- Kendilerine Binek Bulunamadığı ve
Cihadın Masraflarını Karşılayamadığı için Cihada Çıkamayanlar:
5- Cihad Masrafı Bulamayan Kimsenin
Durumu:
6- Hal Karinesi:
1- Acizlik Halinde
Mükellefiyetin Düşmesi:
Yüce Allah'ın: "
... zayıflara ... bir günah yoktur" ayet-i kerimesi, teklifin aciz olandan
sakıt olacağı hususunda asli bir dayanaktır. Herhangi bir şeyi yerine getirmekten
acze düşen her kişiden o şey düşer. Bu, kimi zaman fiil olarak onun bedelinin
yerine getirilmesi şeklinde olur, kimi zaman da ödeme şeklinde bedele dönüşür.
Güç bakımından aciz olmak ile mal yönünden aciz olmak arasında da fark yoktur.
Bu ayetin bir benzeri de
Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Allah, hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden
başkasını yüklemez. "(el-Bakara, 186) Diğer benzeri de şu buyruktur:
''Gözleri görmeyene günah yoktur" topala günah yoktur, hastaya günah
yoktur ... "(el-Feth, 17)
Ebü Davüd'un Enes'den
gelen bir rivayetine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Medine'de öyle bir takım kimseleri geri bıraktınız ki, siz ne kadar yol
aldıysanız, neyi harcadıysanız, ne kadar vadi katettiyseniz, mutlaka onlar onda
sizinle birliktedirler." Ey Allah'ın Rasülü, dediler, Medine'de
bulundukları halde nasıl bizimle beraber olabilirler? Hz. Peygamber:
"Mazeretleri onları alıkoydu" diye buyurdu.
Böylelikle bu ayet-i
kerime, zikrettiğmiz benzeri diğer ayetlerle birlikte özür sahibi olanlar aleyhine
yol ve vebal olmadığını beyan etmektedir. Bunlar ise, kötürümlük, kocamışlık,
körlük, topallık gibi özür sahibi oldukları bilinen ile harcayacakları birşey
bulamayan kimselerdir. İşte Yüce Allah böyleleri için günah olmadığını ifade
buyurmaktadır. "Allah'a ve Resulüne karşı samimi olmak şartı ile."
Yani, hakkı bildikleri, hakkın dostlarını sevdikleri, düşmanlarına da
buğzettikleri takdirde.
İlim adamları derler ki:
Cenab-ı Hak, mazereti bulunanları mazur görmekle birlikte onların kalpleri buna
tahammül edemedi. İbn Um Mektum, Uhud'a çıktı ve kendisine sancağın verilmesini
istedi. Ancak sancağı Mus'ab b. Umeyr almıştı. Kafirlerden birisi geldi,
Mus'ab'ın sancağı tutan eline vurdu ve kesti. Diğer eliyle onu yakaladı. Öbür
eline de vurdu, bu sefer göğsü arasına sıkıştırıp yakaladı ve: "Muhammed
ancak bir peygamberdir. Ondan evvel nice peygamberler gelip geçmiştir"
(Al-i İmran, 144) buyruğunu okudu.
İşte onların
kararlılıkları ve gayretleri böyle idi. Cenab-ı Hak ise: "Gözü görmeyene
günah yoktur" diye buyurmaktadır. İşte bu, birincisi (İbn Um Mektum)
hakkındadır. Yine Yüce Allah: "Topala da günah yoktur" diye
buyurmuştur. Ensar'ın nakiblerinden Amr b. el-Cemüh topaldı, O, ordunun ilk
saflarında idi. Resulullah (s.a.v.) kendisine: "Allah senin özür sahibi
olduğunu belirtmiş (mazeretini kabul buyurmuştur)" deyince, şu cevabı
vermişti: Allah'a yemin ederim, bu topallığımla yürüyüp cennette iz yapacağım.
Sürenin baş taraflarında
bunların benzerlerine dair yaptığımız diğer açıklamalar da buna eklenebilir.
Abdullah b. Mes'ud da der ki: Andolsun kişi, koltuğuna giren iki kişi
tarafından sürüklenerek getirilir ve nihayet safta durdurulurdu.
2- Samimi Olmak
(Nasihat):
Yüce Allah'ın:
"Samimi olmak şartı ile" anlamındaki buyruğunda geçen
"nush," yapılan işin hertürlü aldatmadan uzak ve arınmış olması
demektir. Nasüh tevbe tabiri de buradan gelmektedir. Neftaveyh der ki: Bir
şeyin nush bulması, onun halis, arı, duru olması demektir. Bir kimsenin
birisine nush ile söz söylemesi, ona samimi ve ihlaslı olarak söz söylemesi
demektir. Müslim'in Sahih'inde Temim ed-Dari'den nakledildiğine göre, Peygamber
(s.a.v.): -üç defa- "Din nasihattır" diye buyurmuştur. Biz: Kime diye
sorduk, o: "Allah'a, Kitabına, Rasülüne, müslümanların yöneticilerine ve
hepsine" diye buyurdu.
İlim adamları der ki:
Allah'a nasihat, vahdaniyetine itikadda ihlaslı olmak, O'nu uluhiyet sıfatları
ile nitelemek, her türlü eksikliklerden O'nu tenzih etmek, O'nun sevdiği
şeyleri yapma arzusunu taşımak ve O'nu gazaplandıran şeylerden uzak kalmak
demektir.
Rasülüne nasihat ise,
Peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarında ona itaate bağlı kalmak, onu
dost edinenleri dost bilip ona düşmanlık edenlere düşmanlık etmek, ona gereken
saygı ve ta'zimi göstermek, onu ve al-i beytini sevmek, onu ve onun sünnetini
ta'zim etmek, vefatından sonra özel olarak araştırarak sünnetini ihya etmek,
sünnetinin inceliklerini bilmek (tefakkuh), onu savunmak, onu yaymak, ümmetine
davet etmek, onun üstün ve Yüce ahlakıyla ahlaklanmaktır.
Allah'ın Kitabına
nasihat ise; onu okumak, o Kitabın bilgisini edinmek (tefakkuh), savunmak, onu
öğretmek, ona gereken ikram ve saygıyı göstermek, öngördüğü ahlak ile
ahlaklanmaktır.
Müslüman yöneticilere
nasihat ise; onlara karşı hurucu terketmek, onlara hakkı göstermek,
müslümanların gözlerinden kaçan işlerine, ihmal ettikleri işlerine dikkatlerini
çekmek, onlara itaate devam edip yerine getirilmesi gereken haklarını ifa etmek
demektir.
Genel olarak bütün
müslümanlara nasihat ise, onlara düşmanlık beslemeyi terk edip onları doğruya
iletmek, salih olanlarını sevmek, hepsine dua etmek ve hepsi için hayır
dileklerde bulunmaktır.
Sahih hadiste de şöyle
buyrulmaktadır: "Birbirlerini sevmelerinde karşılıklı merhametlerinde ve
birbirlerine atıfetlerinde mü'minlerin misali bir vücuda benzer. Onun bir
organı rahatsızlandı mı, vücudun diğer kesimleri de uykusuzlukla ve ateşinin
yükselmesiyle ona katılır."
3- iyi Davrananların
Aleyhine Yol Yoktur:
Yüce Allah'ın:
"İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur" anlamındaki buyruğunda yer
alan; "Bir yol" ifadesi (...)'ın ismi olarak ref' mahallindedir.
Onları cezalandırmaya bir yol yoktur, demektir.
Bu ayet-i kerime iyi
davranan her kimsenin cezasının kaldırılması hususunda asli bir dayanaktır.
Bundan dolayı (Mezhebimize mensup) ilim adamlarımıza göre, elini kesen bir
kimseye kısas uygulayıp da kısas uygulananın ölümü ile sonuçlanırsa, kısas
uygulayanın diyet ödemesi gerekmez. Çünkü o, kendisine haksız tecavüzde
bulunana kısas uygulamakla iyi davranmıştır. (Kötü bir iş yapmış değildir) Ebu
Hanife ise diyet ödemesi gerekir, der.
Aynı şekilde bir kimseye
ait bir erkek deve, birisi üzerine saldırıp hücum ettiğinde nefsini müdafaa
ederken deveyi öldürürse, tazminat ödemesi gerekmez. Şafii de bu görüştedir.
Ebu Hanife ise, deve sahibine o devenin kıymetini ödemesi gerekir, demektedir.
İbnü'I-Arabi der ki:
İşte bütün şer'i meselelerde de görüş bu şekildedir.
4- Kendilerine Binek
Bulunamadığı ve Cihadın Masraflarını Karşılayamadığı için Cihada Çıkamayanlar:
Yüce Allah'ın: "Bir
de sana kendilerine binek temin etmen için gelip de ... " buyruğu, rivayet
edildiğine göre İrbad b. Sariye hakkında inmiştir. Aiz b. Amr hakkında indiği
söylendiği gibi, Mukarrin'in oğulları hakkında indiği de söylenmiştir.
Müfessirlerin çoğunluğu da bu görüştedir. Mukarrin'in yedi oğlu vardı. Hepsi de
Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından idiler. Ashab arasında onların dışında yedi
kardeş kimse yoktur. Bunlar ise en-Nu'man, Ma'kil, Akil, Suveyd ve Sinan ve
isimleri belirtilmeyen bir yedinci kişi daha. Bunlar, Mukarrin'in oğulları olup
Müzeyneli yedi kardeştirler. Hepsi de hicret etmiş, Resulullah (s.a.v.)'ın
sohbetinde bulunmuşlardır. İbn Abdi'l-Berr ve bir topluluğun naklettiğine göre,
bu şerefli özelliği onlarla birlikte paylaşan başka bir kimse yoktur. Hepsinin
Hendek gazvesinde bulundukları da söylenmiştir.
Bir diğer görüşe göre,
bu ayet-i kerime çeşitli kabile kollarına mensup yedi kişi hakkında inmiştir.
Bunlar, "el-Bekkaun (ağlayanlar, ağlayıcılar)" diye bilinen kişilerdir.
Tebuk gazvesinde Resulullah (s.a.v.)'a kendilerine binek temin etsin diye
gelmişlerdi de, Hz. Peygamber onları taşıyacak binek temin edememişti. Bunun
üzerine onlar da "harcayacak birşey bulamadıklarından üzülerek, gözleri
yaş döke döke" geri dönmüşlerdi. O bakımdan onlara "ağlayıcılar"
adı verilmişti. Bunlar ise Amr b. Avfoğullarından Salim b. Umeyr,
Hariseoğullarından Ulbe b. Zeyd, Mazin b. en-Neccaroğullarından Ebu Leyla
Abdurrahman b. Ka'b, Selemeoğullarından Amr b. el-Humam, Müzeynelilerden
Abdullah b. el-Muğaffel -bunun Abdullah b. Amr el-Müzenı olduğu da
söylenmiştir- Vakifoğullarından Herami b. Abdullah, Fezarelilerden İrbad b.
Sariye'dirler.
Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) ''ed-Dürer'' adlı eserinde isimlerini böyle vermektedir. Bununla
birlikte isimleri hususunda farklı görüşler vardır. el-Kuşeyrı der ki: Bunlar,
Makil b. Yesar, Sahr b. Hansa, Ensardan Abdullah b. Ka'b, Salim b. Umeyr,
Sa'lebe b. Ganeme ve Abdullah b. Muğaffel ile bir diğer kişiden ibarettir.
Bunlar gelip: Ey Allah'ın Peygamberi demişlerdi. Bizi, seninle birlikte gazaya
çıkmak üzere çağırdın. O bakımdan sen bizi develerin üzerinde ve atların
sırtında taşı, biz de seninle birlikte gaza edelim. Bunun üzerine Hz.
Peygamber: "Size bir binek bulamıyorum" deyince, ağlayarak geri dönmüşlerdi.
İbn Abbas ise der ki:
Hz. Peygamberden kendilerine binek temin etmesini istediler. Yolun uzaklığı
dolayısıyla her bir kişinin, birisine binmek, diğeri üzerinde de su ve azığını
taşımak maksadıyla iki deveye ihtiyacı vardı.
el-Hasen der ki: Ayet-i
kerime, Ebu Musa ve arkadaşları hakkında inmiştir. Bunlar kendilerine binek
temin etmek üzere Peygamber (s.a.v.)'e geldiler. Bu gelişleri Hz. Peygamberin
kızgın olduğu bir zamana rastlamıştı. O: "Allah'a andolsun ki, ne sizi
taşıyacak binek veririm, ne de sizi taşıyacak binek bulabilirim" bunun
üzerine ağlayarak geri döndüler. Resulullah (s.a.v.) onları geri çağırdı ve
kendilerine üç ile on yaş arasında bir deve verdi. Ebu Musa: Ey Allah'ın
Rasülü, sen yemin etmedin mi deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şüphe
yok ki ben Allah'ın izniyle herhangi bir hususa yemin eder de, ondan başkasının
o yemin ettiğim şeyden hayırlı olduğunu görürsem mutlaka hayırlı olanı yaparım
ve yeminimin keffaretini yerine getiririm.''
Derim ki: Bu, sahih bir
hadis olup, Buhari de, Müslim de bu hadisi hem lafzıyla, hem manasıyla rivayet
etmişlerdir. Müslim'de şöyle de denilmektedir: Peygamber bizi çağırttı ve bize
hörgüçleri beyaz beş tane üç ile on yaş arasında deve verilmesini emr etti.
Hadisin sonunda da: "Haydi gidiniz, Allah size binek buldu" diye
buyurduğu belirtilmektedir.
Yine el-Hasen ile Bekr
b. Abdullah şöyle derler: ayet-i kerime Müzeyneli Abdullah b. Muğaffel hakkında
inmiştir Abdullah, Peygamber (s.a.v.)'e gelip, kendisinden binek istedi.
el-Cürcani der ki: Bir
de sana kendilerine binek temin etmen için gelip; size bir binek bulamıyorum,
dediğin kimseler aleyhine bir yol yoktur, takdirindedir Buna göre bu, mübteda
olup, "vav"sız olarak makabline atfedilmiş, cevabı ise: "Gözleri
yaş döke döke geri döndüler" takdirindedir
"Gözleri yaş döke
döke" cümlesi ise, hal olarak nasb mahallindedir "üzülerek"
anlamındaki (...) ise, mastardır. "Bulamadıkları" lafzı, (...) ile
nasb edilmiştir en-Nehhas der ki: el-Ferra dedi ki: Bunun; "Bulamamaları"
şeklinde olması da mümkündür Bu durumda o, (-la-) edatını (-leyse-) anlamında
(olumsuz, nefiy edatı) olarak kabul etmektedir Basralılara göre ise;
"Onlar bulamıyorlar diye" anlamındadır.
5- Cihad Masrafı
Bulamayan Kimsenin Durumu:
ilim adamlarının
çoğunluğu, çıkacağı gazada harcamalarını karşılayacak mal bulamayan kimsenin
gazaya çıkmasının vacib olmadığı görüşündedir
(Mezhebimize mensup)
ilim adamlarımız da derler ki: Eğer böyle bir kimsenin dilenmek adeti varsa,
onun hacca gitmesi mükellefiyeti vardır Ve adeti üzere yola çıkar Çünkü onun
halinde eğer bir değişiklik olmayacaksa, bu farz hüküm masrafını
karşılayabilecek durumda olana nasıl yönelikse, ona da öylece yöneliktir
6- Hal Karinesi:
Yüce Allah'ın:
"üzülerek gözleri yaş döke döke ... " buyruğunda halin karinesine
delil olabilecek bir taraf vardır. Diğer taraftan kimi hal karinesi kesin bir
bilgi ifade eder, kimisi ise muhtemel ve tereddüt doğurur. Birincisine örnek:
Bir kimse yüksek sesle feryad getirilen, yüzlerin tırmalanıp yırtıldığı,
saçların tıraş edildiği, aşırı derecede seslerin yükseltildiği, yakaların
yırtıldığı bir evin yanından geçip de ev sahibinin öldüğüne dair ifadeler
kullanıldığını da işitirse, bu durumda o evin sahibinin öldüğü bilinir.
İkincisine örnek ise,
yöneticilerin kapılarında yetimlerin göz yaşı dökmeleridir. Şanı Yüce Allah,
Yusuf (a.s)'ın kardeşlerinin durumunu haber verirken: ''Akşam ağlaya ağlaya
babalarına geldiler"(Yusuf, 16) diye buyurmakta ve durumlarını haber
vermektedir. Halbuki onlar yalancı idiler. Yine Yüce Allah onların durumlarını:
"üstüne yalancıktan kanlı gömleğinigetirdiler" (Yusuf, 18) diye haber
vermektedir. Bununla birlikte bütün bunlar çoğunlukla delil olarak
kullanılabilen karinelerdir. Hallerin zahirlerine ve çoğunlukla delaletlerine
binaen şahidlikler de bu karinelere binaen kabul veya red edilir. Şair de der
ki:
"Gözyaşları
yanakların üzerinde birbirine karıştı mı, Gerçekten ağlayan ile ağlar gibi
yapan açıkça belli olur."
Bu hususa dair
açıklamalar, Yüce Allah'ın izniyle Yusuf Süresi'nde yeterince gelecektir.
SONRAKİ SAYFA VE DAHİ YUKARIDAKİ
AYETLERİN
DEVAMI NİTELİĞİNDEKİ AYET: