YUNUS 22 / 23 |
هُوَ
الَّذِي
يُسَيِّرُكُمْ
فِي
الْبَرِّ وَالْبَحْرِ
حَتَّى
إِذَا
كُنتُمْ فِي
الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ
بِهِم
بِرِيحٍ
طَيِّبَةٍ
وَفَرِحُواْ
بِهَا
جَاءتْهَا
رِيحٌ
عَاصِفٌ وَجَاءهُمُ
الْمَوْجُ
مِن كُلِّ
مَكَانٍ وَظَنُّواْ
أَنَّهُمْ
أُحِيطَ
بِهِمْ دَعَوُاْ اللّهَ
مُخْلِصِينَ
لَهُ
الدِّينَ
لَئِنْ أَنجَيْتَنَا
مِنْ
هَـذِهِ
لَنَكُونَنَّ
مِنَ الشَّاكِرِينَ
{22} فَلَمَّا
أَنجَاهُمْ
إِذَا هُمْ
يَبْغُونَ
فِي
الأَرْضِ
بِغَيْرِ الْحَقِّ
يَا
أَيُّهَا
النَّاسُ
إِنَّمَا بَغْيُكُمْ
عَلَى
أَنفُسِكُم
مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
ثُمَّ
إِلَينَا
مَرْجِعُكُمْ
فَنُنَبِّئُكُم
بِمَا
كُنتُمْ
تَعْمَلُونَ
{23} |
22. Sizi
karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz, gemilerde bulunduğunuz zaman,
onlar da içindekileri güzel bir rüzgar ile götürüp kendileri de bununla
sevindikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her taraftan
da şiddetli dalgalar onlara hücum etmeye başlayıp kendilerinin çepeçevre
kuşatıldıklarını sandıkları bir sırada dinlerini yalnızca Allah'a halis
kılanlar olarak O'na şöyle dua ederler: "Andolsun ki, eğer bizi bundan
kurtarırsan muhakkak şükredicilerden oluruz."
23.
Fakat onları kurtarınca hemen arkasından yeryüzünde haksız yere taşkınlıklarda
bulunurlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. Yapabileceğiniz
dünya hayatından faydalanmaktan ibarettir. Nihayet dönüşünüz ancak Bizedir.
Yaptıklarınızı size bildireceğiz.
"Sizi karada ve
denizde gezdiren O'dur. Hatta siz, gemilerde bulunduğunuz zaman, onlar da
içindekileri güzel bir rüzgar ile götürüp ... " Yani, karada canlı
binekler üzerinde, denizde de gemiler üzerinde sizi taşıyan O'dur. el-Kelbı der
ki: Yolculuğunuz esnasında sizi koruyan O'dur. Ayet-i kerime insanların canlı
hayvanlara binerek ve denizde yolculuk yaparak mevcut hallerindeki nimetlerini
saymayı ihtiva etmektedir. Denizde yolculuk yapmaya dair açıklamalar daha önce
el-Bakara Süresi'nde (164. ayet, 3 ve 4. başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır.
Genel olarak kıraat
alimleri "Sizi ... gezdiren" diye okumuşlardır.
İbn Amir ise, "sizi
etrafa dağıtan ve yayan" anlamında olmak üzere "nün" ve
"şın" harfi ile (...) şeklinde okumuştur.
"Gemi"
anlamındaki (...) kelimesi ise hem tekil olarak, hem de çoğul olarak böylece
kullanılır, müzekkeri ve müennesi de böyledir. Yine buna dair açıklamalar daha
önce (el-Bakara, 164. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın:
"Onlar da içindekileri ... götürüp" buyruğu ise, hitaptan gaibe
geçiştir. Bu şekildeki bir anlatım, hem Kur'an-ı Kerımde, hem de Arap
şiirlerinde pek çoktur. Şair Nabiğa der ki:
"Ey el-Alya ve
es-Sened'de (yahut da vadinin dağa doğru yüksekçe bölümündeki) Meyye diyarı!
Artık bomboş kalmıştır ve onun üzerinden (bu haliyle) çok uzun bir zaman
geçmiştir."
İbnü'I-Enbari der ki:
Dilde gaibe hitaptan, yüz yüze hitaba geçiş de caizdir. Nitekim Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: 'Ve Rabbleri onlara son derece temiz bir şarap içirmiştir.
işte bu, gerçekten sizin için bir mükafattır, yaptıklarınızın karşılığını da
fazlasıyla görmüşsünüzdür. "(el-İnsan, 21-22) Görüldüğü gibi burada önce
gaibten söz edilmiş, ondan sonra da karşılıklı olarak hitap zikredilmiştir.
"Güzel bir rüzgar
ile götürüp, kendileri de bununla sevindikleri sırada. .. " Bu hususa dair
açıklamalar daha önce el-Bakara Süresi'nde (164. ayet 9. başlık ve devamında)
geçmiş bulunmaktadır.
"O gemilere
şiddetli bir fırtına gelip çatar" buyruğundaki; "Onlara gelip
çatar"daki zamir gemilere aittir.
"Güzel
rüzgar"a ait olduğu da söylenmiştir. (...) şiddetli rüzgar demektir.
"Rüzgar esti"
denilir, ism-i failleri ise; (...) şeklinde gelir. Şair de der ki:
"Nihayet
beraberinde yağmur da getiren, toprak üzerindeki her şeyi yerinden oynatan
Şiddetli bir rüzgar esip de yüksek sesli gök gürültüsü de (işitilince)."
Yüce Allah'ın:
"Şiddetli" diye müzekker olarak buyurması, "rüzgar"
anlamındaki "rih" kelimesinin de müzekker olmasından dolayıdır.
Şiddetli fırtına ve rüzgara aynı zamanda; (...) da denilir, ikisi de aynı
şeydir. "Güzel rüzgar" ise, ne şiddetli ve hızlı ne de ağır esene
denir. (Mutedil rüzgar).
"Her taraftan da şiddetli
dalgalar onlara hücum etmeye başlayıp" buyruğunda geçen "dalga"
yükselen su demektir.
"Kendilerinin
çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları" yani, belanın etraflarını tümüyle
kuşattığına inandıkları ... Çünkü Arapçada bir bela ve musibete düşen kimse
hakkında; "Etrafı kuşatıldı, sarıldı" denilir. Adeta bu bela onu
çepeçevre kuşatmış gibi kabul edilir. Bu ifadenin de aslı şurdan gelmektedir:
Düşman bir yerin etrafını çevreleyip kuşatacak olursa, orada bulunan ahaliyi
yok eder. .. İşte böyle bir sırada "dinlerini yalnızca Allah'a halis
kılanlar olarak O'na şöyle dua ederler ... " Yalnızca O'na dua eder ve
daha önce taptıklarını bir kenara bırakırlar, terkederler.
İşte bu buyrukta
insanların sıkıntılı zamanlarında Allah'a dönmek fıtratı üzere yaratıldıklarının,
sıkıntı içerisinde bulunan kimsenin -kafir dahi olsa duasının kabul olunduğunun
delilidir Çünkü, bütün sebepler ortadan kalkmış ve kişi rabler Rabbi bir ve tek
olana dönmüş olur. Nitekim Yüce Allah'ın izniyle ileride buna dair açıklamalar
en-NemI Süresi'nde (62-64. ayetlerin tefsirinde) gelecektir
Kimi müfessir de şöyle
demiştir: Onlar, bu dualarında Arap olmayanların dilinde: Ey Hay, ey Kayyum
anlamına gelen "Ahiya Şerahiya" isimleri ile dua etmişlerdir
Denizde Yolculuk:
Bu ayet-i kerime mutlak
olarak denizde yolculuk yapılabileceğine delil teşkil etmektedir. Sünnet-i
seniyyede de Ebü Hureyre yoluyla gelen bir hadis vardır ki, o hadiste şu
ifadeler yer alır: Biz denize biniyor ve beraberimizde az su taşıyoruz ... Enes
yoluyla gelen Um Haram ile ilgili hadiste de savaş esnasında denizde yolculuk
yapmanın caiz oluşuna delil vardır Bu anlamdaki yeterli açıklamalar önceden
el-Bakara Süresi'nde (164. ayet, 4 ve 5 başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır Yüce
Allah'a hamd olsun.
el-A'raf Süresi'nin
sonlarında da denizin coşup dalgalanması esnasında denize binenin hükmüne dair
açıklamalar geçmiş idi. Böyle bir kimsenin durumu sağlıklı bir kimsenin durumu
gibi midir, yoksa hacr altında bulunan kimsenin durumu gibi midir;
açıklamıştık. Buna dair açıklamaları oradan takip edebilirsiniz. (Bk. el-A'raf,
189-190. ayet, 7. başlık).
"Andolsun ki, eğer
bizi bundan kurtarırsan" bizi bu şiddetli hallerden ve dehşetlerden
kurtarırsan ... el-Kelbi ise, bu fırtınadan kurtarırsan diye açıklamıştır
"Muhakkak şükredicilerden oluruz." Kurtarma nimetine karşılık sana
itaat ile amel ederiz. "Fakat onları" bu fırtınalardan, tehlikelerden
"kurtarınca, hemen arkasından yeryüzünde haksız yere taşkınlıklarda
bulunurlar." Yani, yeryüzünde fesat çıkartırlar, masiyet işlerler
"Taşkınlık:
bağy" fesat ve şirk demektir. Bu kelime de kötüye giden yaranın etrafa
yayılmasından alınmıştır Asıl anlamı ise, talepte bulunma demektir Yani, fesat
çıkartmak suretiyle üstünlük kurmaya, yükselmeye çalışırlar anlamına gelir.
"Haksız yere" ise, yalanlamak suretiyle anlamındadır Nitekim bir
kadın kocasından başkalarıyla oturup kalktığı vakit kullanılan; "Kadın
fahişe oldu" tabiri de buradan gelmektedir
"Ey insanlar! Sizin
taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir." Bunun vebali size aittir. ifade
burada tamam olmaktadır. Daha sonra Yüce Allah yeni bir cümle (ibtida) olarak
şöyle buyurmaktadır: "Yapabileceğiniz dünya hayatından faydalanmaktan
ibarettir." Yani, hepsi bu dünya hayatının faydasıdır. Bunun ise
kalıcılığı yoktur.
en-Nehhas der ki: "Sizin
taşkınlığınız" buyruğu, mübteda olarak merfu'dur. Haberi ise, "dünya
hayatından faydalanmaktan ibarettir" anlamındaki buyruktur. "Kendi
aleyhinizedir" anlamındaki buyruk ise, "taşkınlığına" fiilinin
ihtiva ettiği mananın mef'ulüdür. Bununla birlikte haberinin "kendi
aleyhinizedir" anlamındaki ifadenin olması da mümkündür, o takdirde
mübteda mahzuf demektir. Yani, bu dünya hayatından faydalanmaktır.
Bu iki anlam arasında
ince bir fark vardır. Şöyle ki: "Faydalanma" anlamındaki
"meta" kelimesi, şayet "sizin taşkınlığınız" buyruğunun
haberi kabul edilirse, anlam şöyle olur: Sizin birbirinize karşı yaptığınız
taşkınlık (kendi aleyhinizedir). Bu da Yüce Allah'ın: "Kendi kendinize
(yani birbirinize) selam veriniz"(en-Nür, 61) buyruğuna benzer. Aynı
şekilde: "Andolsun ki, sıze kendi nefislerinizden (içinizden, aranızdan)
bir peygamber gelmiştir ki ... "(et-Tevbe, 128) buyruğu da böyledir.
Eğer haber, "ancak
kendi aleyhinizedir" buyruğu kabul edilirse, o takdirde mana şöyle olur:
Sizin bozgunculuğunuzun zararı size döner. Yüce Allah'ın: "Ve eğer kötülük
yaparsanız, kendinize yaparsınız" (el-İsra, 7) buyruğu gibi.
Süfyan b. Uyeyne'den
şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yüce Allah bu buyruğu ile azgınlığın dünya
hayatının bir metaı olduğunu kastetmektedir. Yani, azgınlığın cezası, dünya
hayatında o azgınlığı yapana acilen verilir. Nitekim: "Azgınlık yok
oluştur" ifadesi de bu anlamdadır.
İbn Ebi İshak;
"faydalanmak" anlamındaki "meta" buyruğunu mastar olmak
üzere; (...) diye okumuştur ki, bu da; "Nihayet bütün yapabileceğiniz
dünya hayatının metaı ile faydalanmaktan ibarettir," demek olur. Yahut da;
(...) anlamında cer harfinin kaldırılması dolayısıyla nasb edilmiştir. (Dünya
hayatının metaı gelip geçici olduğundan dolayı azgınlığınız kendi aleyhinizedir,
demektir). Yahut da hal olarak mef'ul anlamında olmak üzere mastardır. Yani,
siz ancak dünya hayatından faydalananlar olarak (birbirinize karşı azgınlık
edersiniz).
Ya da zarf olarak nasb
edilmiştir. Yani, siz ancak dünya hayatında faydalanırsınız, anlamında olur.
Zarfın car ve mecrurun ve halin taalluk ettiği yer ise, "taşkınlık"
daki fiil manasıdır. "Ancak kendi aleyhinizedir" anlamındaki buyruk
da bu mananın mef'ülü olur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN