YUNUS 35 |
قُلْ
هَلْ مِن
شُرَكَآئِكُم
مَّن
يَهْدِي إِلَى
الْحَقِّ
قُلِ اللّهُ
يَهْدِي
لِلْحَقِّ
أَفَمَن
يَهْدِي
إِلَى
الْحَقِّ أَحَقُّ
أَن يُتَّبَعَ
أَمَّن لاَّ
يَهِدِّي
إِلاَّ أَن
يُهْدَى
فَمَا
لَكُمْ
كَيْفَ
تَحْكُمُونَ |
35. De ki: "Ortak
koştuklarınızdan hakkı gösterecek bir kimse var mıdır?" De ki: "Hakkı
gösterecek Allah'tır. Acaba hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa hidayet
verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Ne oluyor size, nasıl
hükmediyorsunuz?"
"De ki: Ortak
koştuklarınızdan hakkı gösterecek bir kimse var mıdır?" buyruğunda geçen:
"gösterecek" anlamındaki lafızla aynı kökten:
"Onu yola iletti, ona
yolu gösterdi" denilir. Hideyet'e (yol göstermeye) dair açıklamalar daha
önceden (el-Fatiha, 6. ayetin tefsiri ile el-Bakara, 2. ayet, 3 başlıkta)
geçmiş bulunmaktadır. Yani, sizin koştuğunuz ortaklar arasından İslam dinine
doğru iletecek bir kimse var mı? Onlar: Hayır diyecek olurlarsa, -ki, böyle
demeleri kaçınılmazdır- sen de onlara "de ki: Hakkı gösterecek
Allah'tır." Sonra onlara, azarlayan ve gerçeği söyleten bir uslüpla de ki:
"Acaba hakka ileten mi," hakkı gösteren mi -ki O da Şanı Yüce ve
eksikliklerden münezzeh olan Allah'tır- "uyulmaya daha layıktır, yoksa
hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı?"
Bununla hiçbir kimseyi
doğru yola iletemeyen, kendileri taşınmadıkça kendiliklerinden yürüyemeyen,
başka yere konulmadıkça yönlerini değiştiremeyen putları kastetmektedir. Şair
de der ki; "Gencin kendisiyle yaşadığı bir aklı vardır Ayağı, bacaklarını
nereye götürürse oraya (gider)."
Burada kendileri doğruya
iletilmedikçe kendi kendilerini dahi doğruya iletemeyen başkan ve saptırıcıların
kastedildiği de söylenmiştir. "Kendi kendine doğru yolu buldu"
lafzında altı ayrı kıraat vardır:
1- Verş dışında
Medineliler bu kelimeyi "ye" harfini üstün, "he" harfini
sakin, "dal" harfini de şeddeli olarak; (...) şeklinde okumuşlar ve böylelikle
Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi kıraatlerinde sakin iki harfi bir
araya getirmişlerdir: "Aşırı gitmeyin" (Nisa, 154) ile;
"Çekişirler ... "(Yasın, 49)
en-Nehhas der ki: İki
sakin harfi bir arada hiçbir kimse telaffuz edemez.
Muhammed b. Yezid de der
ki: Bu şekilde okumaya çalışan bir kimsenin esreye doğru hafif bir hareke
vermesi kaçınılmazdır. Sibeveyh ise harekeyi bu şekilde çıkartmayı
"İhtilasu'l-Hareke" diye adlandırır.
2- Ebü Amr ile bir
rivayete göre Kalün ihfa ve ihtilastaki mezhebine uygun olarak fetha ile sükün
arasında okumuşlardır.
3- İbn Amir, İbn Kesir,
Verş ve İbn Muhaysın, "ye" harfini üstün, "he" harfini
üstün, "dal" harfini de şeddeli olarak, (...) diye okumuşlardır.
en-Nehhas der ki: Böyle bir kıraat Arapçada açık ve belirgin bir kıraattir. Bu
kıraatte asıl; (...) şeklinde olup, "te" harfi "dal"
harfine idğam edilmiş ve harekesi "he"ye kalbedilmiştir.
4- Hafs, Yakub ve Ebu
Bekr'den rivayetle el-A'meş, İbn Kesir gibi okumuşlardır. Ancak bunlar,
"he" harfini esreli okurlar ve şöyle derler: Çünkü cezimli olan bir
harfi harekelemek zorunluluğu ortaya çıkarsa, esre ile harekelenir. Ebu Hatim
der ki: Bu, aşağı MudarlıIarın şivesidir.
5- Ebü Bekir, Asım'dan,
"ye" ve "he" harfini esreli, "dal" harfini de
şeddeli olarak; (...) diye okumuştur. Bunun böyle olması ise, daha önce
elBakara Süresi'nde "Kapıp alıverir" (el-Bakara, 20) buyruğunda
geçtiği gibi esreyi esreye tabi kılmaktan ötürüdür. Bunun; "Yardım
dileriz" (el-Fatiha, 5) ile; "Bize ateş asla dokunmaz"
(el-Bakara, 80) ve benzeri şekilde okuyanların şivesi olduğu da söylenmiştir.
Ancak Sibeveyh, (...) şeklinde "ye" ile okuyuşta esreyi caiz kabul
etmemekle birlikte; (...) şeklindeki okuyuşları caiz kabul eder ve şöyle der:
Çünkü "ye" harfinde esre ağır gelir.
6- Hamza, el-Kisai,
Halef, Yahya b. Vessab ve el-A'meş ise "ye" harfini üstün,
"he" harfini sakin, "dal" harfini de şeddesiz olarak; (...)
şeklinde; "İletti, iletir"den gelen bir kelime olarak okumuşlardır.
en-Nehhas der ki: Her ne
kadar bu okuyuşun doğruluğu uzak bir ihtimal ise de bunun Arapça'da iki türlü
açıklaması vardır. Bu iki açıklamadan birisi şudur: el-Kisai ve el-Ferra;
"İletir" kelimesi; "Hidayet bulur" ile aynı anlama gelir.
Ancak Ebu'l-Abbas dedi ki: Bu ikisinin aynı anlama geldiği bilinen bir şey
değildir. Bunun yerine ifade: "Yoksa başkasına hidayet veremeyen mi?"
takdirinde olup burada sona ermektedir. Daha sonra yeni bir cümle ile:
"Kendisine hidayet verilmedikçe" diye istisna yapılmaktadır. Yani,
ama kendisinin hidayete iletilmeye ihtiyacı vardır, demektir.
O halde bu münkati' bir
istisna olup; "Filan kişi başkasına işittiremez. Ancak, kendisine
işittirilmesi hali müstesna." Yani, kendisinin işittirilmeye ihtiyacı
vardır, anlamındadır.
Ebu İshak da der ki:
"Ne oluyor size" ifadesi tam bir ifadedir. Yani: Siz ne diye putlara
ibadet ediyorsunuz, bundan ne bekliyorsunuz demektir. Sonra da onlara:
"Nasıl hükmediyorsunuz" diye sorulmaktadır. Kendiniz hakkında nasıl
böyle bir hüküm verebiliyorsunuz, apaçık batıl olan böyle bir şey hakkında
nasıl bu hükmü verebiliyorsunuz? Kendilerine birşeyler yapılmadıkça bizzat
kendilerine hiçbir fayda sağlayamayan putlara tapıyorsunuz. Ve dilediğini yapan
Allah'a ibadeti terk ediyorsunuz? Buna göre: "nasıl" buyruğu;
"Hükmediyorsunuz" fiili ile nasb mahallindedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN