HUD 114 |
وَأَقِمِ
الصَّلاَةَ
طَرَفَيِ
النَّهَارِ
وَزُلَفاً
مِّنَ اللَّيْلِ
إِنَّ
الْحَسَنَاتِ
يُذْهِبْنَ
السَّـيِّئَاتِ
ذَلِكَ ذِكْرَى
لِلذَّاكِرِينَ |
114. Gündüzün iki
tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl! Çünkü
iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, iyi düşünenler için bir öğüttür.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:
1- Namaz Vakitleri:
2- Gündüzün iki Tarafı:
3- Gecenin Yakın Vakitleri:
4- Kötülükleri Gideren iyilikler:
5- Haddi Gerektirmeyen Haramlar:
6- Kuran-ı Kerim 'de Namaz ve Namaz
Fiillerinin Söz Konusu Edildiği Bazı Buyruklar:
1- Namaz Vakitleri:
"Gündüzün iki
tarafında ... dosdoğru namaz kıl" buyruğu ile ilgili olarak te'vil
ehlinden hiçbir kimse, bu ayet-i kerimede sözü edilen namazdan, farz olan
namazların kastedildiği hususunda ihtilaf etmemiştir. Özellikle namazın
zikredilmesi imandan sonraki ikinci esas olmasından dolayıdır. Musibetlerde ona
sığınılmasından ötürüdür. Nitekim Peygamber (s.a.v.) herhangi bir sıkıntı ile
karşılaştığında hemen namaza koşardı.
Sufi şeyhleri de derler
ki: Bu ayetten kasıt bütün vakitlerin farz ve nafile olmak üzere ibadetlerle
doldurulmasıdır. İbnu'l-Arabi ise şöyle der: Bu zayıf bir görüştür. Çünkü
buradaki emir ancak -nafileleri değil de- yalnızca farzları kapsamına
almaktadır. Çünkü vird'ler (düzenli devamlı ibadetler)in ne olduğu
bilinmektedir. Teşvik edilmiş nafilelerin vakitleri de münhasırdır. Bunların
dışında kalan vakitler ise, bedellerin (yani zamanında yapılmamış nafile
ibadetlerin) yerine getirilmesi için değerlendirilir. Yoksa bütün vakitlerin bu
şekilde ibadetlerle doldurulması hiçbir insanın takati içerisinde değildir.
2- Gündüzün iki
Tarafı:
"Gündüzün iki
tarafında" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid der ki: Birinci tarafı sabah
namazı, ikinci tarafı ise öğle ve ikindi namazlarıdır. Bunu İbn Atiyye tercih etmiştir.
İki tarafın sabah ve akşam olduğu da söylenmiştir ki, bu görüş İbn Abbas ile
el-Hasen'e aittir. Yine el-Hasen'den nakledildiğine göre ikinci taraf yalnızca
ikindi vaktidir. Katade ve ed-Dahhak ta böyle demişlerdir.
İki tarafın öğle ve
ikindi olduğu da söylenmiştir.
"Gecenin birbirine
yakın saatleri"ne gelince bunlar da akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır. Bu
görüşün sahibi ise sanki farz namazlarda kıraatin cehri olup olmamasını göz
önünde bulundurmuş gibidir. el-Maverdi'nin de naklettiğine göre birinci tarafın
sabah namazının olduğu ittifakla kabul edilmiştir.
Derim ki: Ancak bundan
önceki görüş bu ittifakın söz konusu olmadığını göstermektedir. Taberi'nin
tercihine göre iki tarafın birisi sabah, diğeri de akşam namazıdır. Bu görüş
açıktır. İbn Atiyye der ki: Taberi'nin bu görüşü akşam namazının gündüze dahil
olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Çünkü akşam namazı geceleyin kılınması
istenen namazlar arasındadır.
İbnu'l-Arabi der ki:
Gündüzün iki tarafının sabah ve akşam olduğu görüşünde olan Taberi'ye hayret
doğrusu! Halbuki bunların ikisi de gecenin iki tarafıdır. O bu görüşüyle yayını
aksi istikamete çevirmiş ve mızrağın ucuna yerleştirilen hedeften tam bir ok
atımlığı mesafe uzak düşmüştür. Taberi der ki: Buna delil ise, herkesin iki taraftan
birisinin sabah namazı olduğu hususunda icma etmiş olmasıdır. İşte bu da diğer
tarafının akşam olduğunun delilidir. Ancak bu konuda hiçbir kimse onunla
birlikte icma etmiş değildir.
Derim ki: Bu
İbnu'l-Arabi'nin, Taberi'nin görüşünü reddetmekteki zorlama bir hamlesidir. Bu
konuda kimsenin onunla icma'a katılmadığı kanaati de yanlış bir iddiadır. Daha
önce Mücahid'in birinci tarafın sabah namazı olduğuna dair görüşünü nakletmiş
bulunuyoruz. -İstisnalar hariç- tan yerinin ağırmasından sonra kasti olarak
yemek yiyen yahut cima eden kimsenin o gününün oruçsuz olacağı kabul edilmiştir
ve böyle bir kimsenin o gününü kaza etmesi ve keffaretde bulunması gerekir.
Bunun tek sebebi ise bu işini gündüzün tan yerinin ağırmasından sonra
yapmasıdır. İşte bu, Taberi'nin sabah namazı ile ilgili görüşünün doğruluğuna
delildir. Geriye akşam namazı ile ilgili (İbnu'l-Arabi'nin, Taberi'ye) yaptığı
itirazı kalıyor ki; bu hususta da onun görüşünün cevabı az önce geçtiği
şekildedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Gecenin Yakın
Vakitleri:
"Gecenin de
birbirine yakın saatlerinde" buyruğundaki "yakın saatler"
birbirine yakın vakitler demektir. "Müzdelife" kelimesi de
"yakınlar" anlamındaki "ez-zülef"den gelmektedir.
Müzdelife'ye bu ismin veriliş sebebi, Arafat'tan sonra Mekke'ye yakın bir yer
olmasından dolayıdır.
İbnu'l-Ka'ka, ve İbn Ebi
İshak ile başkaları bu kelimeyi; (...) şeklinde "lam" harfi ötreli
ve: (...) )in çoğulu olarak okumuşlardır. Çünkü bu kelime, bu şekilde de
kullanılmıştır. Bununla birlikte tekilinin bir şiveye göre; (...) şeklinde
olması da mümkündür, tıpkı "Taze hurma, taze hurmalar gibi." Bu da
"sin" harfini ötreli olarak kullananların şivesinde böyledir.
İbn Muhaysın ise
"lam" harfini sakin olarak; (...) diye okumuştur ki bunun da tekili;
(...) şeklinde gelir ve herbirisi ayrı bir birim olabilen cins isimlerin çoğulu
gibi; "İnci, inciler, bir buğday tanesi, buğdaylar" kelimelerinde
olduğu gibi.
Mücahid ve yine İbn
Muhaysın; (...) diye de okumuşlardır. "Yakınlar" gibi. Diğerleri ise
"lam" harfini üstün olarak; (...) şeklinde okumuşlardır. "Köşk
(oda), köşkler" gibi.
İbnu'l-Arabi der ki:
"Zülef" saatler demektir, tekili de "zülfeh" diye gelir.
Bazıları da şöyle
demiştir: Zülfe güneşin batışından sonra gecenin ilk vaktidir. Buna göre
gecenin yakın saatleri ile akşam namazı kastedilmiş olur, bunu da İbn Abbas
söylemiştir. el-Hasen ise akşam ve yatsı namazıdır, demiştir. Bir diğer görüşe
göre akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır, bu görüş daha önceden geçti. el-Ahfeş
ise muayyen olarak bir namaz zikretmeksizin gece namazı diye ifade etmiştir.
4- Kötülükleri Gideren
iyilikler:
Ashab ve tabiinden
-Allah hepsinden razı olsun- te'vil bilginlerinin çoğunluğunun kanaatine göre
Yüce Allah'ın:"Çünkü iyilikler kötülükleri giderir" buyruğunda sözü
edilen "iyilikler" beş vakit namazdır.
Mücahid der ki:
İyiliklerden kasıt, kişinin "subhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe
illallahu vallahu ekber: Allah'ı eksikliklerden tenzih ederim, Allah'a hamd
ederim. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur, Allah en büyüktür" demesidir.
İbn Atiyye der ki: Bu,
iyiliklere bir misal vermek kabilindendir. Ancak zahiren anlaşılan şu ki: Bu
lafız, iyilikler (hasenat) hakkında umumi, kötülükler (seyyiat) hakkında ise
hususidir. Çünkü Hz. Peygamber: "Büyük günahlardan sakındığın sürece ...
'' diye buyurmuştur.
Derim ki: Nüzul sebebi
cumhurun görüşünü desteklemektedir. Çünkü ayeti kerime bir görüşe göre
Ebu'l-Yeser b. Amr, bir diğer görüşe göre Abbad adında Ensar'dan birisi
hakkında nazil olmuştur. Bu kişi bir kadın ile başbaşa kalmış, öpmüş ve cima
dışında ondan murad almıştı.
Tirmizi'nin, Abdullah
(b. Mes'ud)dan rivayetine göre o şöyle demiştir: Bir adam Peygamber (s.a.v.)e
gelerek dedi ki: Medine'nin uzakça bir yerinde bir kadın ile başbaşa kaldım.
Ben ona temas etmeksizin ondan murad aldım. İşte ben huzurundayım, hakkımda
dilediğin hükmü ver. Ömer (r.a) ona: Allah seni setretmişken, sen de kendini
setretseydin ya, dedi. Resulullah (s.a.v.) da ona hiçbir karşılık vermedi. Adam
gitti, Resulullah (s.a.v.) ardından birisini göndererek onu çağırttı ve ona:
"Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru
namaz kıl. Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, iyi düşünenler için bir
öğüttür" ayetini sonuna kadar ona okudu. Hazır bulunanlardan birisi bu yalnız
ona özel mi? diye sordu. Hz. Peygamber: "Hayır, bütün insanlar için"
diye buyurdu. Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.
Yine Tirmizi'nin, İbn
Mes'ud'dan rivayetine göre bir adam kendisine haram olan bir kadını öpmüş, daha
sonra Peygamber (s.a.v.)e gelerek bunun keffareti hakkında soruşturunca
şu:"Gündüzün iki tarafında gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru
namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir." Ayeti nazil oldu. Adam:
Ey Allah'ın Rasülü! Bu yalnız benim için mi? diye sorunca, Hz. Peygamber:
"Senin ve senin bu yaptığını ümmetimden yapan başka kimseler için"
diye cevap verdi. Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.
Ebu'l-Yeser'den de şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Bir kadın hurma almak üzere bana geldi. Ben ona:
Evin içinde bundan daha güzel hurma var, dedim. O da benimle beraber içeri
girdi, ben de kadının üzerine abanarak onu öptüm. Sonra Ebu Bekir'in yanına
gittim, durumu ona anlattım. O bana:
Kendini setret ve tevbe
et, kimseye de haber verme, dedi. Ancak ben dayanamadım, sonra Ömer'e gittim.
Ona da aynı şeyi anlattım, o da bana: Kendini setret, tevbe et, kimseye de
haber verme, dedi. Fakat ben dayanamadım, Rasulullah (s.a.v.)ın yanına gittim
ve bu hususu ona zikrettim, şöyle buyurdu:
"Allah yolunda
gazaya çıkmış bir kimsenin arkasında ailesine böyle bir şey yaptın ha!" O
kadar ki, o saate kadar keşke müslüman olmasaydı diye temenni etti. Hatta
kendisinin cehennemliklerden olduğunu sandı. Rasülullah (s.a.v.) da başını
önüne eğdi, nihayet Yüce Allah ona: "Gündüzün iki tarafında, gecenin de
birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri
giderir, bu iyi düşünenler için bir öğüttür." buyruğunu vahyetti.
Ebu'l-Yeser dedi ki: Ben Hz. Peygamber'in yanına gittim. Rasülullah (s.a.v.)
bana bu ayeti okudu. Ashab'ı: Ey Allah'ın Rasülü! dediler, bu yalnız ona mı
hastır? Yoksa genel olarak bütün insanlar için midir? Hz. Peygamber:
"Hayır, bütün insanlar içindir" diye buyurdu. Ebu İsa (Tirmizi:) dedi
ki: Bu hasen, garib bir hadistir. (Hadisin senedindeki ravilerden birisi olan)
Kays b. er-Rabi'i ise Veki' ve başkaları zayıf bir ravi olarak
nitelendirmişlerdir.
Yine rivayet edildiğine
göre Peygamber (s.a.v.) kendisinden yüz çevirmiş.
Bu arada ikindi namazı
için ikamet getirilmiş, namaz bittikten sonra Cebrail (a.s) ayet-i kerimeyi
indirince Hz. Peygamber onu çağırtarak şöyle demiş:
"Sen bizimle
birlikte bu namazda hazır bulundun mu?" Adam: Evet deyince, Hz. Peygamber
de: "Haydi git, o yaptığına bir keffarettir" diye buyurmuş.
Yine rivayet edildiğine
göre Peygamber (s.a.v.) ona bu ayet-i kerımeyi okuduktan sonra, ona: "Kalk
ve dört rek'at namaz kıl" diye emretmiştir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
Tirmizı el-Hakim de,
''Nevadiru'l-Usul" adlı eserinde İbn Abbas'ın, Rasülullah (s.a.v.)dan
şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ben yeni yapılan bir hasenenin, eskiden
işlenmiş bir günahı takib ettiğinden daha güzel bir şeyin bir şeyi takib
ettiğini ve hasenenin günahı yetiştiğinden daha çabuk bir şeyin, bir şeyi
yetiştiğini görmedim. Çünkü, "iyilikler kötülükleri giderir. Bu iyi
düşünenler için bir öğüttür."
5- Haddi Gerektirmeyen
Haramlar:
Bu ayet-i kerıme
zikrettiğimiz bu hadislerle birlikte haram öpmeden ve haram dokunmadan dolayı had
gerekmediğine delildir. Yine bu, bir örtü altında bulunacak olsalar dahi erkek
ve kadın için haddin de, te'dib cezasının da gerekmediğine delil
gösterilebilir. İbnu'l-Munzir'in tercih ettiği görüş de budur. Çünkü o bu
mesele ile ilgili olarak ilim adamlarının farklı görüşlerini zikrettikten sonra
bu hadisi de böyle bir erkek ve kadına hiçbir ceza gerekmediğine işaret etmek
üzere zikretmektedir. İleride bu hususta ilim adamlarının farklı görüşleri Yüce
Allah'ın izniyle Nür Süresi'nde (2. ayet, 7. başlıkta) gelecektir.
6- Kuran-ı Kerim 'de
Namaz ve Namaz Fiillerinin Söz Konusu Edildiği Bazı Buyruklar:
Şanı Yüce Allah Kitab-ı
Kerım'inde namazı rüküuyla, sücüduyla, kıyamıyla, kıraatiyle ve isimleriyle söz
konusu ederek: "-Gündüzün iki tarafında. .. dosdoğru namaz kıl" diye
buyurmuştur. Yine: "Güneşin kaymasından ... namazı dosdoğru kıl"
(İsra, 78) diye buyurduğu gibi, bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:
"Akşamladığınız zaman ve sabahladığınızda Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve
yerde hamd yalnız O'nundur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine vardığınızda da
" (er-Rüm, 17-18); "Vegüneşin doğmasın dan ve batmasından önce
Rabbini hamd ile tesbih et. "(Ta-Ha, 130); "Rüku edin, secde edin.
"(el-Hac, 77); "Namazı ve özellikle orta namazı koruyunuz. Gönülden
gelerek, saygı ve itaat ile Allah'ın huzurunda durun. " (el-Bakara, 238);
"Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki mer hamet olunasınız.
"(el-A'raf, 204)
-Önceden de geçtiği
üzere- yine şöyle buyurmaktadır: "Namazında sesini ne pek yükselt, ne de
pek kıs ... "(el-İsra, 110) Yani namazda Kur'an okuduğun zaman demektir.
Bütün bunlar Yüce
Allah'ın Kitab-ı Kerim'inde mücmel olarak zikrettiği ve beyanını peygamberine
havale ettiği buyruklardır. Nitekim şanı Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"insanlara kendilerine ne indirildiğini açıklaya sın ... diye sana da bu
Zikri (Kuran'ı) indirdik. "(en-Nahl, 44) Bunun üzerine Hz. Peygamber de
namaz vakitlerini, rek'atlerinin ve secdelerinin sayısını, farzlarıyla
sünnetleriyle bütün namazların sıfatlarını, kendileri olmaksızın namazın sahih
olmayacağı farzlarını, namazda müstehab olan sünnet ve fezaili hep beyan
etmiştir. Buhari'nin, Sahih inde Hz. Peygamber'in: "Benim nasıl namaz
kıldığı mı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız" diye buyurduğu
kaydedilmektedir.
Bilindiği üzere herkes,
herkesten (tevatüren) bu hususu nakletmiş ve Peygamber (s.a.v.) insanların
ihtiyaç duyacakları herşeyi gereği gibi beyan etmedikçe vefat etmemiştir.
Böylelikle din kemale ermiş ve yolu gereği gibi açıklanmış oldu.
Nitekim Yüce Allah da
şöyle buyurmaktadır: "Bugün sizin için dim'nizi kemale erdirdim.
üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak islam'ı beğenip seçtim.
"(el-Maide, 3)
"Bu, iyi düşünenler
için bir öğüttür. " Yani Kur'an-ı Kerim öğüt ve ibret alan kimseler için bir
öğüt ve bir tevbe yoludur. Özellikle öğüt alanların öğüt ve ibret almak
özelliğine sahip olduklarının zikredilmesi, öğütlerden yararlananların onlar
olmasından dolayıdır.
Öğüt (ez-Zikra) sonuna
te'nis elifi gelmiş bir mastardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN