ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

20

 

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ

 

20. Onu düşük bir fiyata, sayılı bir kaç dirheme sattılar. Bunların ona rağbetleri yoktu.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı da altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Hz. Yusuf'un Satılması:

2- Altın ve Gümüş Paralarda asl olan Tartı mıdır? Sayı mıdır?

3- Dinar ve Dirhemlerin Muayyen Olmaları Şart mıdır?

4- Buluntu Çocuk Hür müdür Değil midir?

5- Hz. Yusuf'a Rağbet Edilmeyişin Sebebi:

6- Değerli Şeyi Az Bir Bedele Satın Almak:

 

1- Hz. Yusuf'un Satılması:

 

Allah'ın: "Onu ... sattılar" buyruğu ile aynı kökten hem "satın aldım" hem de "sattım" anlamında olmak üzere sözlükte; (...) kullanılır. Şair der ki:

 

"Ve ben Burd'u sattım, keşke Burd'u sattıktan sonra Geceleyin kabirlere tüneyen bir kuş olsaydım."

 

Burada "satmak" anlamında kullanılmıştır. Bir başka şair de şöyle demektedir: "Onu (yayını) satınca, gözlerinden yaşlar taştı, kalbinde de bu işi Kınamaktan dolayı oldukça yakıcı bir elem olduğu halde."

 

"Düşük bir fiyata" eksik bir fiyata sattılar, demektir. (...) kelimesi burada mastar olup isim yerine kullanılmıştır. Yani onu düşük bir değere, eksik bir pahaya sattılar.

 

Kardeşleri onun bedelinden faydalanmak maksadında değildi. Onların asıl maksadı babalarının yalnızca kendilerine teveccüh edecek (sevecek) hale gelmesini sağlamaktı.

 

Denildiğine göre Yehuda uzak bir yerden Yusuf'un kuyudan çıkarıldığını görünce, kardeşlerine haber verdi. Onlar da, gelip geçen yolcu kafilesine onu sattılar.

 

Bir diğer görüşe göre durum böyle değildir. Aksine onlar üç gün sonra durumu öğrenmek üzere kuyuya geldiler, orada yolcu kafilesinin izlerini görünce onları takib ettiler ve: Bu bizim kaçmış bir kölemizdir, diyerek onu yolcu kafilesine sattılar.

 

Katade der ki: "Düşükfiyat"dan kasıt zulüm ile sattılar demektir. ed-Dehhak, Mukatil, es-Süddi: ve İbn Ata ise "düşük fiyat"tan kasıt, onu haram bir bedel karşılığında sattıklarıdır, demişlerdir.

 

İbnu'l-Arabi: der ki: Bu tefsirlerin açıklanabilir bir tarafı yoktur. Bununla sadece Yusuf'a karşılık verilen fiyatın gerçek değeri olmadığına işaret edilmektedir. Çünkü kardeşleri her ne kadar onu sattı iseler de, onlar onun karşılığında alacakları bedelden yararlanmak maksadını gütmüyorlardı. Onların bütün maksatları Yusuf'un uzaklaşması suretiyle babalarının yalnızca kendilerine teveccüh etmesi suretiyle elde edecekleri faydadan ibaretti. Şayet onu "satın alanlar" (çünkü kelime, hem satmak hem satın almak anlamındadır) gelen kafile idiyse, onu diğer arkadaşlarından gizleyerek yalnız kendilerinin olsun istediklerinden böyle yapmışlardı, demektir. Ya da (aynı maksatla): Bu bizimle birlikte bir ticaret malı olarak gönderildi, demişlerdi. Böylelikle kendilerine göre, karşılığında herhangi bir bedel ödemiş olmuyor, bedelleri karşılığında aldıklarının bütünüyle kar olduğunu anlatmış oluyorlardı.

 

Derim ki: İbnu'l-Arabi'nin: "Bununla ona karşılık alınan bedelin onun gerçek kıymeti olmadığına işaret edilmektedir" şeklindeki ifadesi şuna delildir:

 

Şayet kardeşleri onun tam değerini almış olsalardı, bu da caiz olurdu. Ancak durum böyle değildir. O halde bu, es-Süddi'nin ve diğerlerinin söylediklerinin doğruluğuna delildir. Çünkü kardeşleri satılması caiz olmayan bir kişi üzerinde satış akdi yaptılar. Bundan dolayı kardeşlerinin onun bedelini yemeleri helal olmazdı.

 

İkrime ve eş-Şa'bi: ise az, bir pahaya sattılar, diye açıklamışlardır. İbn Hayyan ise bozuk ve kalp paraya sattılar, diye açıklamıştır.

 

İbn Abbas ve İbn Mes'ud'dan nakledildiğine göre Yusuf'u yirmi dirhem karşılığında sattılar. Kardeşlerinden herbirisi iki dirhem aldı, (çünkü) on kardeş idiler. Katade ve es-Süddi: de böyle demişlerdir.

 

Ebu'l-Aliye ve Mukatil der ki: Yirmi iki dirheme sattılar, onlar onbir kişi idiler. Herbirisi ikişer dirhem aldı. Mücahid de böyle demiştir.

 

İkrime de kırk dirheme sattılar demektedir. Ancak sahabiden gelen rivayet daha uygundur.

 

"Düşük" anlamındaki kelime "fiyat" anlamındaki kelimenin sıfatıdır. "Dirhem(ler)" ise onun bedeli ve açıklaması (tefsiri yani temyizi)dir. "Dirhemler" şeklindeki çoğulu tekilinin, (...) olmasına göredir. Bu Sibeveyh'e göre çoğul isim de olabilir, aynı şekilde "he"nin esresinin uzatılması sonucu "ya"ya dönüşmesi de olabilir. Buradaki med, maksur elifin meddi türünden değildir. Çünkü maksur elifin meddi Basralılara göre şiirde olsun, başka şekilde olsun caiz değildir. Nahivciler şu beyiti naklederler: "Onun (devenin) ön ayakları bütün öğle sıcaklarında çakıl taşlarını (çok hızlı yürüdüğünden dolayı) Sarrafların dirhemleri sayıp ödedikleri gibi uzaklaştırır."

 

"Sayılı" anlamındaki kelime de dirhemlerin sıfatıdır. Bu da şuna delildir:

Paralar onlar nezdinde ağırlık ile değil, sayı ile kullanılıyordu.

 

Bunun, verilen bedelin azlığını anlatmak için kullanılan bir ifade olduğu da söylenmiştir. Çünkü verilen bu dirhemler azlığından dolayı tartılacak miktarı bulamamıştı. Çünkü onlar bir ukiyeden daha aşağı miktardaki bedelleri tartmazdı ki, bir ukiye de kırk dirhemdir.

 

2- Altın ve Gümüş Paralarda asl olan Tartı mıdır? Sayı mıdır?

 

Kadı İbnu'l-Arabi der ki: İki nakitte (altın ve gümüş paralarda) asl olan tartıdır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Altını altına karşılık, gümüşü gümüşe karşılık ancak eşit tartılarda satınız. Kim daha fazla verir veya daha fazlasını isterse o kimse faize düşmüş olur. ''

 

Tartının faydası, ancak miktarın tesbitinde ortaya çıkar. Aynı olmasının bir faydası yoktur. Şu kadar var ki, işlemlerin çokluğu dolayısıyla tartı zor ve ağır geleceğinden insanların yükünü hafifletmek kastı ile bu vakitlerde sayı itibar edilegelmiştir. Öyle ki eğer herhangi bir eksiklikleri veya fazlalıkları söz konusu olmadan miskal veya dirhemler sikke olarak vurulacak olursa, sayı ile bunların biribirleriyle değiştirilmeleri (satımları) caiz olur. Eğer bunların ağırlıkları eksilecek olursa, yine durum tartıya avdet eder. İşte bundan dolayı -önceden de geçtiği gibi- kullanılan paraların kırılmaları veya kenarlarının kırpılması yeryüzünde fesat çıkartmaktan sayılmıştır.

 

3- Dinar ve Dirhemlerin Muayyen Olmaları Şart mıdır?

 

Dinar ve dirhemlerin tayin ile belirlenip belirlenmeyecekleri hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Bu hususta Malik'ten gelen rivayet de farklıdır. Eşheb bunlar için tayin söz konusu olmayacağı görüşündedir. Malik'in kuvvetli olan görüşü de budur, Ebu Hanife de böyle demiştir. Ancak ibnu'l-Kasım bunların tayin edileceği kanaatindedir. el-Kerhi'den de bu görüş nakledilmiştir, Şafii de böyle demiştir.

 

Bu konudaki görüş ayrılığının sonucu şu şekilde ortaya çıkar: Bizler dinar ve dirhemlerin tayin edilmeyeceği görüşünü kabul edecek olursak, birisi: Ben sana bu dinarları, şu dirhemlere karşılık satıyorum, diyecek olursa (ve bu arada bunlar telef olursa) dinarlar o miktarda dinar sahibinin zimmetine, dirhemler de o miktarda dirhem sahibinin zimmetine taalluk eder. Şayet (tayin edileceğini kabul edersek) bu dirhemler tayin edildikten sonra, telef olurlarsa sahiplerinin zimmetine herhangi bir şey taalluk etmez ve akit batıl olur. Tıpkı ticaret malları ve buna benzer sair ayn ların satışında olduğu gibi.

 

4- Buluntu Çocuk Hür müdür Değil midir?

 

el-Hasen b. Ali (r.a)dan buluntu çocuğun hür olduğuna hükmettiği rivayet edilmiştir. Buna delil olarak da: "Onu düşük bir fiyata, sayılı bir kaç dirheme sattılar" buyruğunu okumuştur. Bu husustaki açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

5- Hz. Yusuf'a Rağbet Edilmeyişin Sebebi:

 

"Bunların ona rağbetleri yoktu" buyruğu ile ilgili olarak rağbet etmeyenlerin kardeşleri olduğu, yolcu kafilesinin olduğu, yolcu kafilesinden su almak üzere kuyuya gidenlerin olduğu söylenmiştir. Durum ne olursa olsun, Yusuf onların nazarında değer verilmesi gereken birisi değildi.

 

Kardeşlerinin nazarında değerli değildi. Çünkü onların maksadı karşılığında alınacak olan mal değil, babalarından uzaklaşmasıydı. Kafile nezdinde değerli değildi. Çünkü kardeşleri onun kaçkın bir köle olduğunu söylemişlerdi. Su almaya gelenlerin nezdinde rağbet edilen bir şey değildi. Çünkü arkadaşlarının da kendilerine onda ortak olacaklarından korktular ve karşılığında verilecek az bir bedelin yalnız kendileri tarafından verilmesinin daha uygun olduğunu gördüler.

 

6- Değerli Şeyi Az Bir Bedele Satın Almak:

 

Bu ayet-i kerimede değerli bir şeyi az bir bedele satın almanın caiz olduğuna ve satışın bağlayıcı olduğuna açık bir delil vardır. Bundan dolayı Malik şöyle demiştir: Bir kimse oldukça değerli bir inciyi bir tek dirheme satacak olsa, sonra da kişi: Ben onun inci olduğunu bilmiyordum, onu inciye benzeyen beyaz boncuk sanmıştım, dese bu satışı onun için bağlayıcı olur ve bu sözüne bakılmaz,

 

"Bunların ona rağbetleri yoktu" buyruğunun, güzelliğine rağbetleri yoktu, anlamına geldiği de söylenmiştir. Çünkü Yüce Allah, Hz. Yusuf'a her ne kadar güzelliğin yarısını vermiş idi ise de ona ikram ve lütuf olmak üzere onu satın alanların nefislerinin onu arzulamalarını gerektirecek sebepleri de bertaraf etmişti.

 

"Bunların ona rağbetleri yoktu" buyruğunun, Allah nezdindeki yüksek makamını bilmiyorlardı, demek olduğu da söylenmiştir.

 

Sibeveyh ve el-Kisai "rağbet etmedim" anlamında; (...) şeklinde "he" harfinin esreli ve üstün okunuşu ile kullanıldığını nakletmişlerdir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 21

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR