ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NAHL

69

ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا

شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

 

69. "Sonra, her üründen ye de Rabbinin kolaylıklar gösterdiği yollara git." Karınlarından çeşitli renklerde içecek çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. işte bunda da düşünen bir topluluk için elbette bir ayet vardır.

 

"Sonra her üründen ye." Çünkü arı, ancak çiçekli bitkilerden (ve ağaçlardan) yer.

"Ye de Rabbinin kolaylıklar gösterdiği yollara git." Rabbinin yollarından yürü. Burada yolların Yüce Allah'a izafe edilmesi, o yolları yaratanın O oluşundan dolayıdır. Yani, dağlarda ve ağaçlar arasında rızık talebi için Rabbinin yollarından geç.

 

"Kolaylıklar gösterdiği" kelimesi (...)'ın çoğulu olup inkıyad eden demektir. Yani, itaat eden ve müsahhar kılınmış olarak Rabbinin yollarından git, demektir. Bu durumda bu kelime "arı"nın halini açıklamaktadır. Yani arı, arkadaşlarının gittiği yere itaat ile uyarak gider ve gelir. Çünkü arı, gittikleri yerlerde arkadaşlarının arkasından gider. Bu açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır.

 

"Kolaylıklar gösterdiği" buyruğunun, yollar ile alakalı olduğu da söylenmiştir. Yani, Yüce Allah arının izlediği yolları kolaylaştırmış ve oradan gidip gelmeleri için bu yolları kolay izlenir hale getirmiştir. Bu açıklamayı et-Taberi tercih etmiştir. Bu durumda bu anlamdaki kelime "yollar"ın halidir. Ya'sub (beyarı), arıların efendisidir. Onun durduğu yerde dururlar, yürüdüğü yerde yürürler.

 

 

[ - ]

Yüce Allah'ın: "Karınlarından çeşitli renklerde içecek çıkar. Onda insanlar için şifa vardır" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:

 

1- Arıların Karınlarından Çıkan:

2- Çeşitli Renklerdeki Bal:

3- Baldaki Şıfa:

4- Balın Şıfa Oluşu ile ilgili ilim Adamlarının Görüşleri:

5- Bal insanlara Nasıl Şıfadır:

6- ishal ve Bazı Rahatsızlıklara Karşı Bal:

7- Tedavinin Hükmü İle ilgili Açıklamalar:

8- Balda Zekat:

9- Düşünen Topluluklar:

 

1- Arıların Karınlarından Çıkan:

 

Burada hitab, nimetlerin sayılıp dökülmesi ve ibret almaya dikkatlerin çekilmesi için yine haber kipine dönmekte ve: "Karınlarından çeşitli renklerde içecek çıkar" yani, bal çıkar diye buyurmaktadır. İnsanların büyük çoğunluğu balın, arının ağzından çıktığı görüşündedir. Ali b. Ebi Talib (r.a) da, dünyayı küçümseyid ifadeler ile sözkonusu ederken şunları söylemektedir:

 

Ademoğlunun bu dünyada giyindiği en şerefli elbise, bir kurtçuğun tükrüğüdür. İçtiklerinin en şereflisi ise, bir arının çıkardığı pisliktir.

 

Bu ifadenin zahirinden, balın ağızdan başka bir yerden çıktığı anlaşılmaktadır. Özetle, bal arıdan çıkmakta, ancak ağzından mı, alt tarafından mı çıktığı bilinememektedir. Ancak, güzel bir balın ortaya çıkabilmesi, arıların kendilerini himaye etmeleri halinde mümkün olabilmektedir. el-Gaznevi'nin naklettiğine göre Aristoteles, arının ne şekilde bal yaptığını görmek üzere camdan bir kovan yapmış. Ancak arı, camın iç tarafını çamur ile sıvamadıkça, bir türlü çalışmamış.

 

Yüce Allah: Arının yediklerinin, sadece karnında (bala) dönüşmesinden dolayı "karınlarından" diye buyurmuştur.

 

2- Çeşitli Renklerdeki Bal:

 

Yüce Allah'ın: "Çeşitli renklerde ... " buyruğu, balın kırmızı, beyaz, sarı, katı, daha sıvı gibi çeşitlerini kastetmektedir. Ana bir, fakat yavrular farklı farklıdır. İşte bu, gıdaların çeşitliliğine göre ilahi kudretin balı çeşit çeşit kıldığının delilidir. Tıpkı arıların kondukları yerlerin farklı oluşuna göre ballarının da farklı tadı vermesi gibi. İşte Hz. Zeyneb'in, Peygamber (s.a.v.)'a: "Bu balı yapan arılar Urfut (Muğaylan) ağacından yemiş" sözlerinin anlamı budur. O, bu sözlerini balın kokusunu mağafir kokusuna benzetmesi münasebetiyle söylemişti.

 

3- Baldaki Şıfa:

 

Yüce Allah'ın: "Onda, insanlar için şifa vardır" buyruğundaki zamir, cumhurun görüşüne göre bala aittir. Yani, balda insanlar için şifa vardır. İbn Abbas, el-Hasen, Mücahid, ed-Dahhak, el-Ferra ve İbn Keysan'dan gelen rivayete göre, zamir Kur'an-ı Kerim'e racidir. Kur'an-ı Kerim'de insanlara şifa vardır, demektir. en-Nehhas der ki: Bu, güzel bir açıklamadır. Yahut da, size anlattığımız bunca ayet ve kesin delillerde insanlar için bir şifa vardır anlamındadır. Balda şifa vardır, diye de açıklanmıştır. Bu açıklama da aynı şekilde açıkça anlaşılan bir açıklamadır. Çünkü, tedavide kullanılan macun ve içeceklerin pek çoğunun aslı baldandır. Kadı Ebu Bekir İbnu'l-A'rabi der ki: Zamirin Kur'an-ı Kerim'e ait olduğunu söyleyenlerin görüşü bana göre uzak bir ihtimaldir. Onlardan bu görüşün sahih olarak nakledildiği görüşünde değilim. Bu görüş, naklen sahih olsa dahi, aklen sahih değildir. Çünkü, bütün açıklamalar bal ile ilgilidir. Burada Kur'an-ı Kerim'den söz edilmemektedir.

 

İbn Atiyye der ki: Cahil bazı kimseler, bu ayet-i kerime ile Ehli Beyt ile Haşimoğullarının kastedildiği kanaatindedirler. Arı diye bunlar kastedilmektedir. İçecek ise, Kur'an-ı Kerim ve hikmettir. Bu cahillerden birisi bunu, Abbasi hükümdarı Ebu Cafer el-Mansur'un meclisinde sözkonusu ettiğinde, orada hazır bulunanlardan birisi şöyle demiş: Allah senin yiyecek ve içeceğini Haşimoğullarının karınlarından çıkanlar kılsın emi. Bu sözleriyle hazır bulunanları güldürdüğü gibi, öbür iddiayı ileri süren kişi de şaşırıp kaldı ve bu sözünün de ne kadar gülünç olduğu ortaya çıkmış oldu.

 

4- Balın Şıfa Oluşu ile ilgili ilim Adamlarının Görüşleri:

 

Yüce Allah'ın: "Onda, insanlar için şifa vardır" buyruğunun, genel ve kapsamlı olup olmadığı hususunda görüş ayrılıkları vardır. Bir kesim, bu buyruğun her durum ve herkes için umumi olduğu görüşündedir. Mesela, İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o, herhangi bir yara veya başka bir şeyden şikayet edip rahatsızlandı mı, mutlaka onun üzerine bal koyardı. Hatta, vücudunda bir yer irin toplayacak olursa, onun üzerine bile bal sürerdi.

 

en-Nakkaş, Ebu Vecra'den, balı sürme olarak gözlerine çektiğini, bal ın ishal yapıcı olarak kullanıldığını ve bal ile tedavi olduğunu nakletmektedir. Rivayete göre, Avf b. Malik el-Eşcai, hastalanınca ona sana ilaç vermeyelim mi diye sorulunca o da bana su getirin demiş. Çünkü Yüce Allah: "Ve Biz gök ten bereketli bir su indirdik" (Kaf, 9) diye buyurmaktadır. Sonra da: Şimdi de bana bal getirin, demiş. Çünkü Yüce Allah: "Onda insanlar için şifa vardır" diye buyurmuştur. Bir de bana zeytinyağı getirin. Çünkü Yüce Allah: "Mübarek bir ağaçtandır" (en-Nur, 35) diye buyurmaktadır. Ona bütün bu dediklerini getirdiler, hepsini birbirine karıştırıp içti ve iyileşti.

 

Kimi ilim adamı da: Bu buyruk umumidir. Sirke ile bal karıştırılıp birlikte pişirilecek olursa, bütün hastalıklara karşı her durumda kendisinden yararlanılabilecek bir tedavi karışımı olur.

 

Bir başka kesim de şöyle demektedir: Bu, hususi bir mana ifade etmektedir. Her hastalıkta ve herkeste umumi olarak şifa olmasını gerektirmemektedir. Aksine bu, şifa verdiğine dair bir haberdir. Tıpkı diğer ilaçların kimi kimselerde ve bazı hallerde şifa olmaları gibi; o da öyle bir şifadır. Ayet-i kerime balın bir ilaç olduğunu haber vermektedir. Çünkü bal, çokça şifa veren birşeydir. Gerek içilerek, gerek macun halinde kullanılan bütün ilaçlarda bir karışım ve bir yardımcı unsurdur. Bu, ilk olarak tahsis edilen umumi bir lafız da değildir. Kur'an-ı Kerim, bu kabilden ifadelerle doludur. Arap dilinde de hususi bir mana ifade eden, umumi lafızlar, umumi bir mana ifade eden hususi lafızlar çokça kullanılır.

 

Bu buyruğun, umuma delalet etmediğini gösteren hususlardan birisi de "şifa" kelimesinin olumlu bir cümle içerisinde nekire (belirtisiz) olmasıdır. Dilcilerin ve ilim ehlinin muhakkıkları ile, çeşitli usul alimlerinin ittifakı ile böyle bir ifade umum teşkil etmez. Ama, sıdk ve azimet ehli bir kesim bu buyruğu umumi ifadesiyle kabul etmişler ve bütün ağrı ve hastalıklar için bal vasıtasıyla şifa aramışlardır. Kur'an-ı Kerim'in bereketi ve sağlam tasdik ve yakinleri sayesinde de hastalıklarından şifa buluyorlardı. İbnü'l-Arabi der ki: Kimin niyeti zayıf düşer ve onun adet ve alışkanlıkları dini yakinine galip gelirse o, bu buyruğu tabiplerin sözlerine göre anlamaya çalışır. Halbuki hepsi de dilediğini yapanın hikmetlerindendir.

 

5- Bal insanlara Nasıl Şıfadır:

 

Bir kimse: Biz, balın faydalı olduğu kimseleri de gördük, zarar verdiği kimseleri de gördük. Bal nasıl olur da bütün insanlara şifa olabilir? diyecek olursa, ona şöyle cevap verilir: Su, her şeyin hayatının sebebidir. Halbuki biz, suyu bedendeki bir rahatsızlık halinde kullanılması gereken şeklin zıddına kullanıldığı taktirde, sudan ölen kimseleri de gördük. Bununla birlikte içilen ilaçların birçoğunda bal ın şifa verici olduğunu da gördük. Bu anlamdaki bir açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

Doktorlar, "sikencübin" denilen ilacın, hertürlü hastalıkta genel olarak faydalı olduğunu söz birliği halinde söylüyor ve öve öve bitiremiyorlar. Bunun aslı ise, baldır. Sair macunlar da böyledir. üstelik Peygamber (s.a.v.) da bu konudaki müşkil ve rahatsızlık verici hali sona erdirmiş ve ihtimal anlamını ortadan kaldırmış bulunuyor. Hz. Peygamber, karnındaki bir rahatsızlıktan şikayet eden kimseye bal içmesini emretmesi üzerine, bu rahatsız kişinin kardeşi, Hz. Peygamber'e, bal içtiğinden dolayı daha bir ishal oldu, diye haber verince, Hz. Peygamber, yine bal içmeye devam etmesini emretti ve sonunda iyileşti. Hz. Peygamber de: "Allah doğru söylemiştir, fakat kardeşinin karnı yalan söyledi."

 

6- ishal ve Bazı Rahatsızlıklara Karşı Bal:

 

Zındık doktorlardan kimisi, bu hadise itiraz ederek şöyle demiştir: Tabibler, balınishal yaptığını itifakla kabul etmişlerdir. nasıl olur da ishal olan bir kimseye bal tavsiye edilebilir?

 

Buna cevap: Bu söz, Peygamberine tam bir tasdik ile inanan kimse için bizatihi haktır. Bu kimse, Peygamberin tayin ettiği ve emrettiği şekilde samimi bir niyet ile ve inanarak balı kullanacak olursa, hiç şüphesiz onun menfaatini görür ve bereketinden yararlanır. Tıpkı hadiste sözü geçen bal içen bu kimse ve başkalarının karşı karşıya kaldığı gibi.

 

Tabiplerin bu hususta nakledilen ittifaklarına gelince, bunun ittifakla kabul edilen bir husus olduğunu söyleyen kimse bilgisizliğini ortaya koymaktadır. Çünkü o bu konuda herhangi bir kayıt getirmemiş ve mutlak bir ifade kullanmıştır. Oysa İmam Ebu Abdullah el-Mazerı der ki: Şunun bilinmesi gerekir ki: İshal, pekçok sebeplerden dolayı arız olur. Kimi ishal, çokça yemekten ve ishal yapıcı şeylerden meydana gelir. Doktorlar, böyle bir ishale karşı kullanılacak ilacın kişiyi tabiatıyla ve ondaki etkileriyle başbaşa bırakmasından ibarettir.

 

Eğer onun bu tabii durumu ishale karşı yardımcı bir tedaviye gerek duyulursa, gücü kaldığı sürece bu konuda ona yardımcı olunur. Çünkü bu durumdaki birisinin ishalini durdurmak zararlıdır, derler. Bu husus açıklık kazandığına göre şöyle deriz: Hadiste sözü geçen kimsenin, karnını tıka basa doldurmasından ve çokça yemesinden dolayı ishal olma ihtimali vardır. Bu bakımdan, Peygamber (s.a.v.) ona bal içmesini emretti. İshal olmasını gerektiren maddi sebep tamamiyle yok oluncaya kadar bal içmeye devam etmesini söyledi. Sonunda ishali durdu ve böylelikle bal içme ona uygun gelmiş oldu. Bu, bizzat tıp mesleğiyle tesbit edilen birşeyolduğuna göre, o halde bu mesleğe istinaden itiraz eden kimsenin cahilliği ortaya çıkmış olur. (el-Mazeri devamla) der ki: Biz, doktorların onu tasdik etmesi suretiyle Peygamberimizin söylediği bir sözü güçlendirme yoluna gidecek değiliz. Aksine, doktorlar onu yalanlamaya kalkışacak olursa, biz de onları yalanlarız ve onların kafirliklerini dile getiririz. Diğer taraftan Peygamberimizi de tasdik etmekten geri durmayız.

 

Eğer, söylediklerinin doğruluğunu müşahedeler ile bize ispat etmeye kalkışacak olurlarsa, o takdirde Resulullah (s.a.v.)'ın sözünü uygun şekliyle tevil etmek ve sahih bir şekilde onu açıklamak yoluna gideriz. Çünkü onun hiçbir şekilde yalan söylemediğinin delilleri açıkça ortadadır.

 

7- Tedavinin Hükmü İle ilgili Açıklamalar:

 

Yüce Allah'ın: "Onda insanlar için şifa vardır" buyruğunda, ilaç içmek ve buna benzer vesilelerle ilaç kullanmanın caiz olduğuna delil vardır. İleri gelen ilim adamlarından bunu mekruh gören kimselerin kanaatine muhalif olmakla birlikte bu böyledir. Aynı zamanda bu buyruk, bir kimsenin ancak başına gelecek bütün belalara razı olması ile veliliğinin tamam olabileceğine ve böyle bir kimsenin tedavi yoluna başvurmasının caiz olmadığını söyleyen sufilerin görüşlerini de reddetmektedir. Tedavi olmayı inkar edip kabul etmeyenlerin bu tutumlarının bir anlamı yoktur.

 

Sahih hadiste, Hz. Cabir'den rivayete göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her bir hastalığın bir ilacı vardır. O hastalığın ilacı isabet etti mi, Allah'ın izniyle iyileşir. ''

 

Ebu Davud ve Tirmizi de, Usame b. Şureyk yoluyla gelen şöyle bir rivayeti kaydederler. Usame dedi ki: Bedevi Araplar, Ey Allah'ın Rasulü, tedavi olmayalım mı? dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Olun ey Allah'ın kulları! Tedavi olunuz. Çünkü Allah, ne kadar hastalık koyduysa, mutlaka onun için de bir şifa veya bir ilaç koymuştur. Tek bir hastalık müstesna." Ey Allah'ın Rasulü, o hangisidir? dediler. O: "Yaşlanmak" diye buyurdu. Bu lafız Tirmizi'nindir. Tirmizi: Hasen, sahih bir hadistir demiştir.

 

Tirmizi'nin Ebu Huzame'den rivayetine göre o da babasından, şöyle dediğini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.)'a şöyle sordum: Ey Allah'ın Rasulü! Okuduğunuz bir rukye (dua, zikir), kendisiyle tedavi olduğunuz bir ilaç ve bizim herhangi bir sakınmamız, acaba Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi, ne dersin? Hz. Peygamber: "Bu da Allah'ın kaderindendir" diye buyurdu. Tirmizi der ki: Bu, hasen bir hadistir. Ve Ebu Huzame'nin bundan başka bir hadisi de bilinmemektedir.

 

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizin ilaçlarınızın herhangi birisinde eğer hayır namına birşey varsa, bu ya bir hacamat bıçağının açtığı bir yarada, yahut bir içim balda, yahut da bir ateş ile dağlamadadır. Bununla birlikte ben, dağlanmayı pek sevmiyorum." Bu hadisi, Sahih (-i Buhari ve Müslim) rivayet etmiştir.

 

Bu konudaki hadisler, sayılmayacak kadar pek çoktur. Tedavinin ve rukye yapmanın mübah olduğunu ilim adamlarının cumhuru kabul etmiştir.

 

Rivayete göre İbn Ömer, yüzünün bir tarafına isabet eden hafif bir felç dolayısıyla dağlanmış ve akrep sokmasından dolayı rukye ile tedavi olmuştur.

 

İbn Sirin'den nakledildiğine göre, İbn Ömer, çocuklarına tiryak içirirmiş. Malik de: Bunda bir beis yoktur demiştir. Ancak, bunların mekruh olduğu görüşünde olanlar, Ebu Hureyre'nin naklettiği şu rivayetini delil gösterirler. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir millet, küçüğü ile büyüğü ile cennete girmiştir. Bunlar (dünyada) ne kendilerine rukye yapılmasını isterler, ne dağlanırlar, ne herhangi bir şeyin uğursuzluğuna inanırlardı. Bunlar, Rabblerine tevekkül ederlerdi. "

 

Bu kanaati savunanlar derler ki: O halde mü'mine düşen Allah'a güvenerek, O'na tevekkül ederek, O'na dayanarak ve yalnız O'na yönelerek bu gibi şeyleri terketmektir. Çünkü Yüce Allah, kişinin hastalıklı günlerini de, sağlıklı günlerini de bilmiştir. Bütün insanlar bunu azaltmaya, ya da arttırmaya bütün gayretleriyle çalışacak olsalar dahi buna güçleri yetmez. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ''ister yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen herbir musibet, mutlaka Bizim onu yaratmamızdan önce o bir ki taptadır.'' (el-Hadid, 22)

 

Bu kanaate sahip olanlar arasında fazilet sahibi ve esere (rivayete) bağlılıklarıyla meşhur bir topluluk da vardır. Aynı zamanda bu, İbn Mes'ud'un ve Ebu'd-Derda'nın da -Allah ikisinden razı olsun- görüşüdür.

 

Osman b. Affan, vefatıyla sonuçlanan hastalığında Abdullah b. Mes'ud'un yanına gelmiş. Hz. Osman ona: Şikayetin ne diye sormuş, o, günahlarım diye cevap vermiş. Hz. Osman, canın birşey çekiyor mu diye sormuş, o, Rabbbimin rahmetini, diye cevap vermiş. Hz. Osman: Sana doktor çağırmayayım mı diye sorunca, o da; zaten beni hastalandıran o tabibtir diye cevap vermiş ... hadisin geri kalan kısmı ileride bütünüyle, Yüce Allah'ın izniyle el-Vakıa Suresi'nin faziletine dair açıklamalar sırasında (bk. el-Vakıa, 56. Sure'nin mukaddimesi) gelecektir.

 

Veki' dedi ki: Bize, Ebu Hilal, Muaviye b. Kurra'dan anlattı, Muaviye dedi ki: Ebu'd-Derda hastalandı. Onu ziyarete gittiler ve: Sana bir tabib çağırmayalım mı dediler, o, beni yatağa düşüren tabiptir dedi. er-Rabi' b. Haysem de bu görüştedir. Said b. Cübeyr rukye yapmayı mekruh görmüştür. el-Hasen de süt ve bal dışında bütün ilaçların içilmesini mekruh görürdü.

 

Ancak birinci görüşü benimseyenler, hadis ile ilgili olarak; bunda tedavi olmamaya dair bir delil bulunmadığını söyleyerek cevap vermişlerdir. Çünkü, bu konuda Hz. Peygamber'in, mekruh olan bir dağlama türünü kastetmiş olma ihtimali vardır. Zira, Peygamber (s.a.v.), Ahzab gününde isabet aldığı ok dolayısıyla kolunun dağlanmasını emir buyurup şöyle demiştir: "Şifa üç şeydedir." Az önce geçtiği gibi. Diğer taraftan Hz. Peygamber rukye ile tedaviden Allah'ın Kitabı'nda olmayan şeyleri okumak ile tedavi yoluna gitmeyi kastetmiş olabilir. Çünkü Yüce Allah, ileride açıklaması geleceği üzere: "Kuran 'dan mü'minler için bir şıfa ve rahmet olanı kısım kısım indiririz" (el-İsra, 82) diye buyurmaktadır. Kendisi de ashabına rukye yapmış ve onlara rukye yapmalarını da emretmiştir. İleride geleceği üzere.

 

8- Balda Zekat:

 

Malik ve mezhebine mensup bir grup ilim adamının kanaatine göre bal, her ne kadar yenilen ve gıda olarak kullanılan bir mahsul ise de onda zekat yoktur. Bu konuda Şafii'nin farklı görüşleri vardır. Yeni mezhebinde kesin olarak ifade ettiği husus, balda zekat olmadığıdır. Ebu Hanife ise, az olsun, çok olsun balda zekatın vacib olduğu görüşündedir. Çünkü ona göre balda nisab şartı yoktur. Muhammed b. el-Hasen de şöyle demiştir: Bal, sekiz feraka ulaşmadıkça ona zekat düşmez. Bir ferak ise otuzaltı Irak rıtlına tekabül eder.

 

Ebu Yusuf da der ki: Her on tulumda bir tulum zekat düşer. Bu görüşünde, Tirmizi'nin İbn Ömer'den yaptığı rivayeti delil gösterir. İbn Ömer dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Balın, her on tulumunda bir tulum zekat vardır." Ebu İsa (et-Tirmizi) dedi ki: Bu hadisin isnadı tenkid edilmiştir. Peygamber (s.a.v.)'dan bu hususta sahih pek birşey bulunmamaktadır. İlim ehlinin çoğunluğunun kanaatine göre de uygulama buna göredir. Ahmed ve İshak da bu görüştedirler. Kimi ilim adamı da bala zekat düşmez demiştir.

 

9- Düşünen Topluluklar:

 

"İşte bunda da düşünen" yani ibret alan "bir topluluk için elbette bir ayet vardır." Arı üzerinde dikkatle düşünmek ve onun bu hayret verici durumları üzerinde inceden inceye tefekkür etmek, bu ibretin bir parçasıdır. Bünyesinin zayıflığına rağmen ona bu incelikli sanatı ilham edenin, farklı durumlarında maharetli bir şekilde çeşitli yollara başvurma ilhamını verenin kesin olarak Yüce Allah olduğuna kesinlikle inanılır. Tıpkı: "Rabbin bal arısına şunu vahyetti ... " ayetinde dile getirildiği gibi. Diğer taraftan arı, ekşi, acı, tatlı, tuzlu ve hatta zararlı otlardan bile yemektedir. Şanı Yüce Allah ise bunları tatlı ve şifalı bir bal halinde yaratmaktadır. İşte bunda da O'nun Yüce kudretine bir delil vardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nahl 70

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR