NAHL 69 |
ثُمَّ
كُلِي مِن
كُلِّ
الثَّمَرَاتِ
فَاسْلُكِي
سُبُلَ
رَبِّكِ
ذُلُلاً
يَخْرُجُ
مِن
بُطُونِهَا شَرَابٌ
مُّخْتَلِفٌ
أَلْوَانُهُ
فِيهِ شِفَاء
لِلنَّاسِ
إِنَّ فِي
ذَلِكَ
لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
69. "Sonra, her
üründen ye de Rabbinin kolaylıklar gösterdiği yollara git." Karınlarından
çeşitli renklerde içecek çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. işte bunda da
düşünen bir topluluk için elbette bir ayet vardır.
"Sonra her üründen
ye." Çünkü arı, ancak çiçekli bitkilerden (ve ağaçlardan) yer.
"Ye de Rabbinin
kolaylıklar gösterdiği yollara git." Rabbinin yollarından yürü. Burada
yolların Yüce Allah'a izafe edilmesi, o yolları yaratanın O oluşundan
dolayıdır. Yani, dağlarda ve ağaçlar arasında rızık talebi için Rabbinin
yollarından geç.
"Kolaylıklar
gösterdiği" kelimesi (...)'ın çoğulu olup inkıyad eden demektir. Yani,
itaat eden ve müsahhar kılınmış olarak Rabbinin yollarından git, demektir. Bu
durumda bu kelime "arı"nın halini açıklamaktadır. Yani arı,
arkadaşlarının gittiği yere itaat ile uyarak gider ve gelir. Çünkü arı,
gittikleri yerlerde arkadaşlarının arkasından gider. Bu açıklamayı İbn Zeyd
yapmıştır.
"Kolaylıklar
gösterdiği" buyruğunun, yollar ile alakalı olduğu da söylenmiştir. Yani,
Yüce Allah arının izlediği yolları kolaylaştırmış ve oradan gidip gelmeleri
için bu yolları kolay izlenir hale getirmiştir. Bu açıklamayı et-Taberi tercih
etmiştir. Bu durumda bu anlamdaki kelime "yollar"ın halidir. Ya'sub (beyarı),
arıların efendisidir. Onun durduğu yerde dururlar, yürüdüğü yerde yürürler.
[ - ]
Yüce Allah'ın:
"Karınlarından çeşitli renklerde içecek çıkar. Onda insanlar için şifa
vardır" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı dokuz başlık halinde
sunacağız:
1- Arıların Karınlarından Çıkan:
2- Çeşitli Renklerdeki Bal:
3- Baldaki Şıfa:
4- Balın Şıfa Oluşu ile ilgili ilim
Adamlarının Görüşleri:
5- Bal insanlara Nasıl Şıfadır:
6- ishal ve Bazı Rahatsızlıklara Karşı
Bal:
7- Tedavinin Hükmü İle ilgili Açıklamalar:
8- Balda Zekat:
9- Düşünen Topluluklar:
1- Arıların
Karınlarından Çıkan:
Burada hitab, nimetlerin
sayılıp dökülmesi ve ibret almaya dikkatlerin çekilmesi için yine haber kipine
dönmekte ve: "Karınlarından çeşitli renklerde içecek çıkar" yani, bal
çıkar diye buyurmaktadır. İnsanların büyük çoğunluğu balın, arının ağzından
çıktığı görüşündedir. Ali b. Ebi Talib (r.a) da, dünyayı küçümseyid ifadeler
ile sözkonusu ederken şunları söylemektedir:
Ademoğlunun bu dünyada
giyindiği en şerefli elbise, bir kurtçuğun tükrüğüdür. İçtiklerinin en
şereflisi ise, bir arının çıkardığı pisliktir.
Bu ifadenin zahirinden,
balın ağızdan başka bir yerden çıktığı anlaşılmaktadır. Özetle, bal arıdan
çıkmakta, ancak ağzından mı, alt tarafından mı çıktığı bilinememektedir. Ancak,
güzel bir balın ortaya çıkabilmesi, arıların kendilerini himaye etmeleri
halinde mümkün olabilmektedir. el-Gaznevi'nin naklettiğine göre Aristoteles,
arının ne şekilde bal yaptığını görmek üzere camdan bir kovan yapmış. Ancak
arı, camın iç tarafını çamur ile sıvamadıkça, bir türlü çalışmamış.
Yüce Allah: Arının
yediklerinin, sadece karnında (bala) dönüşmesinden dolayı
"karınlarından" diye buyurmuştur.
2- Çeşitli Renklerdeki
Bal:
Yüce Allah'ın:
"Çeşitli renklerde ... " buyruğu, balın kırmızı, beyaz, sarı, katı,
daha sıvı gibi çeşitlerini kastetmektedir. Ana bir, fakat yavrular farklı
farklıdır. İşte bu, gıdaların çeşitliliğine göre ilahi kudretin balı çeşit
çeşit kıldığının delilidir. Tıpkı arıların kondukları yerlerin farklı oluşuna
göre ballarının da farklı tadı vermesi gibi. İşte Hz. Zeyneb'in, Peygamber
(s.a.v.)'a: "Bu balı yapan arılar Urfut (Muğaylan) ağacından yemiş"
sözlerinin anlamı budur. O, bu sözlerini balın kokusunu mağafir kokusuna
benzetmesi münasebetiyle söylemişti.
3- Baldaki Şıfa:
Yüce Allah'ın:
"Onda, insanlar için şifa vardır" buyruğundaki zamir, cumhurun
görüşüne göre bala aittir. Yani, balda insanlar için şifa vardır. İbn Abbas,
el-Hasen, Mücahid, ed-Dahhak, el-Ferra ve İbn Keysan'dan gelen rivayete göre,
zamir Kur'an-ı Kerim'e racidir. Kur'an-ı Kerim'de insanlara şifa vardır,
demektir. en-Nehhas der ki: Bu, güzel bir açıklamadır. Yahut da, size
anlattığımız bunca ayet ve kesin delillerde insanlar için bir şifa vardır
anlamındadır. Balda şifa vardır, diye de açıklanmıştır. Bu açıklama da aynı
şekilde açıkça anlaşılan bir açıklamadır. Çünkü, tedavide kullanılan macun ve
içeceklerin pek çoğunun aslı baldandır. Kadı Ebu Bekir İbnu'l-A'rabi der ki:
Zamirin Kur'an-ı Kerim'e ait olduğunu söyleyenlerin görüşü bana göre uzak bir
ihtimaldir. Onlardan bu görüşün sahih olarak nakledildiği görüşünde değilim. Bu
görüş, naklen sahih olsa dahi, aklen sahih değildir. Çünkü, bütün açıklamalar
bal ile ilgilidir. Burada Kur'an-ı Kerim'den söz edilmemektedir.
İbn Atiyye der ki: Cahil
bazı kimseler, bu ayet-i kerime ile Ehli Beyt ile Haşimoğullarının kastedildiği
kanaatindedirler. Arı diye bunlar kastedilmektedir. İçecek ise, Kur'an-ı Kerim
ve hikmettir. Bu cahillerden birisi bunu, Abbasi hükümdarı Ebu Cafer
el-Mansur'un meclisinde sözkonusu ettiğinde, orada hazır bulunanlardan birisi
şöyle demiş: Allah senin yiyecek ve içeceğini Haşimoğullarının karınlarından
çıkanlar kılsın emi. Bu sözleriyle hazır bulunanları güldürdüğü gibi, öbür
iddiayı ileri süren kişi de şaşırıp kaldı ve bu sözünün de ne kadar gülünç
olduğu ortaya çıkmış oldu.
4- Balın Şıfa Oluşu
ile ilgili ilim Adamlarının Görüşleri:
Yüce Allah'ın:
"Onda, insanlar için şifa vardır" buyruğunun, genel ve kapsamlı olup olmadığı
hususunda görüş ayrılıkları vardır. Bir kesim, bu buyruğun her durum ve herkes
için umumi olduğu görüşündedir. Mesela, İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o,
herhangi bir yara veya başka bir şeyden şikayet edip rahatsızlandı mı, mutlaka
onun üzerine bal koyardı. Hatta, vücudunda bir yer irin toplayacak olursa, onun
üzerine bile bal sürerdi.
en-Nakkaş, Ebu
Vecra'den, balı sürme olarak gözlerine çektiğini, bal ın ishal yapıcı olarak
kullanıldığını ve bal ile tedavi olduğunu nakletmektedir. Rivayete göre, Avf b.
Malik el-Eşcai, hastalanınca ona sana ilaç vermeyelim mi diye sorulunca o da
bana su getirin demiş. Çünkü Yüce Allah: "Ve Biz gök ten bereketli bir su
indirdik" (Kaf, 9) diye buyurmaktadır. Sonra da: Şimdi de bana bal
getirin, demiş. Çünkü Yüce Allah: "Onda insanlar için şifa vardır"
diye buyurmuştur. Bir de bana zeytinyağı getirin. Çünkü Yüce Allah:
"Mübarek bir ağaçtandır" (en-Nur, 35) diye buyurmaktadır. Ona bütün
bu dediklerini getirdiler, hepsini birbirine karıştırıp içti ve iyileşti.
Kimi ilim adamı da: Bu
buyruk umumidir. Sirke ile bal karıştırılıp birlikte pişirilecek olursa, bütün
hastalıklara karşı her durumda kendisinden yararlanılabilecek bir tedavi
karışımı olur.
Bir başka kesim de şöyle
demektedir: Bu, hususi bir mana ifade etmektedir. Her hastalıkta ve herkeste
umumi olarak şifa olmasını gerektirmemektedir. Aksine bu, şifa verdiğine dair
bir haberdir. Tıpkı diğer ilaçların kimi kimselerde ve bazı hallerde şifa
olmaları gibi; o da öyle bir şifadır. Ayet-i kerime balın bir ilaç olduğunu
haber vermektedir. Çünkü bal, çokça şifa veren birşeydir. Gerek içilerek, gerek
macun halinde kullanılan bütün ilaçlarda bir karışım ve bir yardımcı unsurdur.
Bu, ilk olarak tahsis edilen umumi bir lafız da değildir. Kur'an-ı Kerim, bu
kabilden ifadelerle doludur. Arap dilinde de hususi bir mana ifade eden, umumi
lafızlar, umumi bir mana ifade eden hususi lafızlar çokça kullanılır.
Bu buyruğun, umuma
delalet etmediğini gösteren hususlardan birisi de "şifa" kelimesinin
olumlu bir cümle içerisinde nekire (belirtisiz) olmasıdır. Dilcilerin ve ilim
ehlinin muhakkıkları ile, çeşitli usul alimlerinin ittifakı ile böyle bir ifade
umum teşkil etmez. Ama, sıdk ve azimet ehli bir kesim bu buyruğu umumi
ifadesiyle kabul etmişler ve bütün ağrı ve hastalıklar için bal vasıtasıyla
şifa aramışlardır. Kur'an-ı Kerim'in bereketi ve sağlam tasdik ve yakinleri
sayesinde de hastalıklarından şifa buluyorlardı. İbnü'l-Arabi der ki: Kimin
niyeti zayıf düşer ve onun adet ve alışkanlıkları dini yakinine galip gelirse o,
bu buyruğu tabiplerin sözlerine göre anlamaya çalışır. Halbuki hepsi de
dilediğini yapanın hikmetlerindendir.
5- Bal insanlara Nasıl
Şıfadır:
Bir kimse: Biz, balın
faydalı olduğu kimseleri de gördük, zarar verdiği kimseleri de gördük. Bal
nasıl olur da bütün insanlara şifa olabilir? diyecek olursa, ona şöyle cevap
verilir: Su, her şeyin hayatının sebebidir. Halbuki biz, suyu bedendeki bir
rahatsızlık halinde kullanılması gereken şeklin zıddına kullanıldığı taktirde,
sudan ölen kimseleri de gördük. Bununla birlikte içilen ilaçların birçoğunda
bal ın şifa verici olduğunu da gördük. Bu anlamdaki bir açıklamayı ez-Zeccac
yapmıştır.
Doktorlar,
"sikencübin" denilen ilacın, hertürlü hastalıkta genel olarak faydalı
olduğunu söz birliği halinde söylüyor ve öve öve bitiremiyorlar. Bunun aslı
ise, baldır. Sair macunlar da böyledir. üstelik Peygamber (s.a.v.) da bu
konudaki müşkil ve rahatsızlık verici hali sona erdirmiş ve ihtimal anlamını
ortadan kaldırmış bulunuyor. Hz. Peygamber, karnındaki bir rahatsızlıktan şikayet
eden kimseye bal içmesini emretmesi üzerine, bu rahatsız kişinin kardeşi, Hz.
Peygamber'e, bal içtiğinden dolayı daha bir ishal oldu, diye haber verince, Hz.
Peygamber, yine bal içmeye devam etmesini emretti ve sonunda iyileşti. Hz.
Peygamber de: "Allah doğru söylemiştir, fakat kardeşinin karnı yalan
söyledi."
6- ishal ve Bazı
Rahatsızlıklara Karşı Bal:
Zındık doktorlardan
kimisi, bu hadise itiraz ederek şöyle demiştir: Tabibler, balınishal yaptığını
itifakla kabul etmişlerdir. nasıl olur da ishal olan bir kimseye bal tavsiye
edilebilir?
Buna cevap: Bu söz,
Peygamberine tam bir tasdik ile inanan kimse için bizatihi haktır. Bu kimse,
Peygamberin tayin ettiği ve emrettiği şekilde samimi bir niyet ile ve inanarak
balı kullanacak olursa, hiç şüphesiz onun menfaatini görür ve bereketinden
yararlanır. Tıpkı hadiste sözü geçen bal içen bu kimse ve başkalarının karşı
karşıya kaldığı gibi.
Tabiplerin bu hususta
nakledilen ittifaklarına gelince, bunun ittifakla kabul edilen bir husus
olduğunu söyleyen kimse bilgisizliğini ortaya koymaktadır. Çünkü o bu konuda
herhangi bir kayıt getirmemiş ve mutlak bir ifade kullanmıştır. Oysa İmam Ebu
Abdullah el-Mazerı der ki: Şunun bilinmesi gerekir ki: İshal, pekçok
sebeplerden dolayı arız olur. Kimi ishal, çokça yemekten ve ishal yapıcı
şeylerden meydana gelir. Doktorlar, böyle bir ishale karşı kullanılacak ilacın
kişiyi tabiatıyla ve ondaki etkileriyle başbaşa bırakmasından ibarettir.
Eğer onun bu tabii
durumu ishale karşı yardımcı bir tedaviye gerek duyulursa, gücü kaldığı sürece
bu konuda ona yardımcı olunur. Çünkü bu durumdaki birisinin ishalini durdurmak
zararlıdır, derler. Bu husus açıklık kazandığına göre şöyle deriz: Hadiste sözü
geçen kimsenin, karnını tıka basa doldurmasından ve çokça yemesinden dolayı ishal
olma ihtimali vardır. Bu bakımdan, Peygamber (s.a.v.) ona bal içmesini emretti.
İshal olmasını gerektiren maddi sebep tamamiyle yok oluncaya kadar bal içmeye
devam etmesini söyledi. Sonunda ishali durdu ve böylelikle bal içme ona uygun
gelmiş oldu. Bu, bizzat tıp mesleğiyle tesbit edilen birşeyolduğuna göre, o
halde bu mesleğe istinaden itiraz eden kimsenin cahilliği ortaya çıkmış olur.
(el-Mazeri devamla) der ki: Biz, doktorların onu tasdik etmesi suretiyle
Peygamberimizin söylediği bir sözü güçlendirme yoluna gidecek değiliz. Aksine,
doktorlar onu yalanlamaya kalkışacak olursa, biz de onları yalanlarız ve
onların kafirliklerini dile getiririz. Diğer taraftan Peygamberimizi de tasdik
etmekten geri durmayız.
Eğer, söylediklerinin
doğruluğunu müşahedeler ile bize ispat etmeye kalkışacak olurlarsa, o takdirde
Resulullah (s.a.v.)'ın sözünü uygun şekliyle tevil etmek ve sahih bir şekilde
onu açıklamak yoluna gideriz. Çünkü onun hiçbir şekilde yalan söylemediğinin
delilleri açıkça ortadadır.
7- Tedavinin Hükmü İle
ilgili Açıklamalar:
Yüce Allah'ın:
"Onda insanlar için şifa vardır" buyruğunda, ilaç içmek ve buna
benzer vesilelerle ilaç kullanmanın caiz olduğuna delil vardır. İleri gelen
ilim adamlarından bunu mekruh gören kimselerin kanaatine muhalif olmakla
birlikte bu böyledir. Aynı zamanda bu buyruk, bir kimsenin ancak başına gelecek
bütün belalara razı olması ile veliliğinin tamam olabileceğine ve böyle bir
kimsenin tedavi yoluna başvurmasının caiz olmadığını söyleyen sufilerin
görüşlerini de reddetmektedir. Tedavi olmayı inkar edip kabul etmeyenlerin bu
tutumlarının bir anlamı yoktur.
Sahih hadiste, Hz.
Cabir'den rivayete göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her bir
hastalığın bir ilacı vardır. O hastalığın ilacı isabet etti mi, Allah'ın izniyle
iyileşir. ''
Ebu Davud ve Tirmizi de,
Usame b. Şureyk yoluyla gelen şöyle bir rivayeti kaydederler. Usame dedi ki:
Bedevi Araplar, Ey Allah'ın Rasulü, tedavi olmayalım mı? dediler. Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: Olun ey Allah'ın kulları! Tedavi olunuz. Çünkü Allah, ne kadar
hastalık koyduysa, mutlaka onun için de bir şifa veya bir ilaç koymuştur. Tek
bir hastalık müstesna." Ey Allah'ın Rasulü, o hangisidir? dediler. O:
"Yaşlanmak" diye buyurdu. Bu lafız Tirmizi'nindir. Tirmizi: Hasen,
sahih bir hadistir demiştir.
Tirmizi'nin Ebu
Huzame'den rivayetine göre o da babasından, şöyle dediğini nakletmektedir:
Resulullah (s.a.v.)'a şöyle sordum: Ey Allah'ın Rasulü! Okuduğunuz bir rukye
(dua, zikir), kendisiyle tedavi olduğunuz bir ilaç ve bizim herhangi bir sakınmamız,
acaba Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi, ne dersin? Hz. Peygamber:
"Bu da Allah'ın kaderindendir" diye buyurdu. Tirmizi der ki: Bu,
hasen bir hadistir. Ve Ebu Huzame'nin bundan başka bir hadisi de
bilinmemektedir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sizin ilaçlarınızın herhangi birisinde eğer hayır namına birşey varsa, bu
ya bir hacamat bıçağının açtığı bir yarada, yahut bir içim balda, yahut da bir
ateş ile dağlamadadır. Bununla birlikte ben, dağlanmayı pek sevmiyorum."
Bu hadisi, Sahih (-i Buhari ve Müslim) rivayet etmiştir.
Bu konudaki hadisler,
sayılmayacak kadar pek çoktur. Tedavinin ve rukye yapmanın mübah olduğunu ilim
adamlarının cumhuru kabul etmiştir.
Rivayete göre İbn Ömer,
yüzünün bir tarafına isabet eden hafif bir felç dolayısıyla dağlanmış ve akrep
sokmasından dolayı rukye ile tedavi olmuştur.
İbn Sirin'den
nakledildiğine göre, İbn Ömer, çocuklarına tiryak içirirmiş. Malik de: Bunda
bir beis yoktur demiştir. Ancak, bunların mekruh olduğu görüşünde olanlar, Ebu
Hureyre'nin naklettiği şu rivayetini delil gösterirler. Rasulullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Bir millet, küçüğü ile büyüğü ile cennete girmiştir. Bunlar
(dünyada) ne kendilerine rukye yapılmasını isterler, ne dağlanırlar, ne
herhangi bir şeyin uğursuzluğuna inanırlardı. Bunlar, Rabblerine tevekkül
ederlerdi. "
Bu kanaati savunanlar
derler ki: O halde mü'mine düşen Allah'a güvenerek, O'na tevekkül ederek, O'na
dayanarak ve yalnız O'na yönelerek bu gibi şeyleri terketmektir. Çünkü Yüce
Allah, kişinin hastalıklı günlerini de, sağlıklı günlerini de bilmiştir. Bütün
insanlar bunu azaltmaya, ya da arttırmaya bütün gayretleriyle çalışacak olsalar
dahi buna güçleri yetmez. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ''ister
yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen herbir musibet, mutlaka Bizim
onu yaratmamızdan önce o bir ki taptadır.'' (el-Hadid, 22)
Bu kanaate sahip olanlar
arasında fazilet sahibi ve esere (rivayete) bağlılıklarıyla meşhur bir topluluk
da vardır. Aynı zamanda bu, İbn Mes'ud'un ve Ebu'd-Derda'nın da -Allah ikisinden
razı olsun- görüşüdür.
Osman b. Affan,
vefatıyla sonuçlanan hastalığında Abdullah b. Mes'ud'un yanına gelmiş. Hz.
Osman ona: Şikayetin ne diye sormuş, o, günahlarım diye cevap vermiş. Hz.
Osman, canın birşey çekiyor mu diye sormuş, o, Rabbbimin rahmetini, diye cevap
vermiş. Hz. Osman: Sana doktor çağırmayayım mı diye sorunca, o da; zaten beni
hastalandıran o tabibtir diye cevap vermiş ... hadisin geri kalan kısmı ileride
bütünüyle, Yüce Allah'ın izniyle el-Vakıa Suresi'nin faziletine dair açıklamalar
sırasında (bk. el-Vakıa, 56. Sure'nin mukaddimesi) gelecektir.
Veki' dedi ki: Bize, Ebu
Hilal, Muaviye b. Kurra'dan anlattı, Muaviye dedi ki: Ebu'd-Derda hastalandı.
Onu ziyarete gittiler ve: Sana bir tabib çağırmayalım mı dediler, o, beni
yatağa düşüren tabiptir dedi. er-Rabi' b. Haysem de bu görüştedir. Said b.
Cübeyr rukye yapmayı mekruh görmüştür. el-Hasen de süt ve bal dışında bütün
ilaçların içilmesini mekruh görürdü.
Ancak birinci görüşü
benimseyenler, hadis ile ilgili olarak; bunda tedavi olmamaya dair bir delil
bulunmadığını söyleyerek cevap vermişlerdir. Çünkü, bu konuda Hz. Peygamber'in,
mekruh olan bir dağlama türünü kastetmiş olma ihtimali vardır. Zira, Peygamber
(s.a.v.), Ahzab gününde isabet aldığı ok dolayısıyla kolunun dağlanmasını emir buyurup
şöyle demiştir: "Şifa üç şeydedir." Az önce geçtiği gibi. Diğer
taraftan Hz. Peygamber rukye ile tedaviden Allah'ın Kitabı'nda olmayan şeyleri
okumak ile tedavi yoluna gitmeyi kastetmiş olabilir. Çünkü Yüce Allah, ileride
açıklaması geleceği üzere: "Kuran 'dan mü'minler için bir şıfa ve rahmet
olanı kısım kısım indiririz" (el-İsra, 82) diye buyurmaktadır. Kendisi de
ashabına rukye yapmış ve onlara rukye yapmalarını da emretmiştir. İleride
geleceği üzere.
8- Balda Zekat:
Malik ve mezhebine mensup
bir grup ilim adamının kanaatine göre bal, her ne kadar yenilen ve gıda olarak
kullanılan bir mahsul ise de onda zekat yoktur. Bu konuda Şafii'nin farklı
görüşleri vardır. Yeni mezhebinde kesin olarak ifade ettiği husus, balda zekat
olmadığıdır. Ebu Hanife ise, az olsun, çok olsun balda zekatın vacib olduğu
görüşündedir. Çünkü ona göre balda nisab şartı yoktur. Muhammed b. el-Hasen de
şöyle demiştir: Bal, sekiz feraka ulaşmadıkça ona zekat düşmez. Bir ferak ise
otuzaltı Irak rıtlına tekabül eder.
Ebu Yusuf da der ki: Her
on tulumda bir tulum zekat düşer. Bu görüşünde, Tirmizi'nin İbn Ömer'den
yaptığı rivayeti delil gösterir. İbn Ömer dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Balın, her on tulumunda bir tulum zekat vardır." Ebu İsa
(et-Tirmizi) dedi ki: Bu hadisin isnadı tenkid edilmiştir. Peygamber
(s.a.v.)'dan bu hususta sahih pek birşey bulunmamaktadır. İlim ehlinin
çoğunluğunun kanaatine göre de uygulama buna göredir. Ahmed ve İshak da bu
görüştedirler. Kimi ilim adamı da bala zekat düşmez demiştir.
9- Düşünen
Topluluklar:
"İşte bunda da
düşünen" yani ibret alan "bir topluluk için elbette bir ayet
vardır." Arı üzerinde dikkatle düşünmek ve onun bu hayret verici durumları
üzerinde inceden inceye tefekkür etmek, bu ibretin bir parçasıdır. Bünyesinin
zayıflığına rağmen ona bu incelikli sanatı ilham edenin, farklı durumlarında
maharetli bir şekilde çeşitli yollara başvurma ilhamını verenin kesin olarak
Yüce Allah olduğuna kesinlikle inanılır. Tıpkı: "Rabbin bal arısına şunu
vahyetti ... " ayetinde dile getirildiği gibi. Diğer taraftan arı, ekşi,
acı, tatlı, tuzlu ve hatta zararlı otlardan bile yemektedir. Şanı Yüce Allah
ise bunları tatlı ve şifalı bir bal halinde yaratmaktadır. İşte bunda da O'nun
Yüce kudretine bir delil vardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN