KEHF 74 / 76 |
فَانطَلَقَا
حَتَّى
إِذَا
لَقِيَا
غُلَاماً
فَقَتَلَهُ قَالَ
أَقَتَلْتَ
نَفْساً
زَكِيَّةً
بِغَيْرِ نَفْسٍ
لَّقَدْ
جِئْتَ
شَيْئاً
نُّكْراً {74} قَالَ
أَلَمْ
أَقُل لَّكَ
إِنَّكَ لَن
تَسْتَطِيعَ
مَعِي
صَبْراً {75} قَالَ
إِن سَأَلْتُكَ
عَن شَيْءٍ
بَعْدَهَا
فَلَا تُصَاحِبْنِي
قَدْ
بَلَغْتَ
مِن
لَّدُنِّي عُذْراً {76} |
74. Yine
yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocuğa rastgeldiler. O hemen çocuğu öldürdü.
(Musa) dedi ki: "Tertemiz bir cana, başka bir can karşılığında olmaksızın
kıydın öyle mi? Gerçekten sen çok kötü bir şey yaptın."
75. Dedi
ki: "Ben sana benimle beraberliğe asla dayanamazsın demedimmi?"
76.
"Eğer bundan sonra sana birşey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık
etme. O takdirde tarafımdan mazur sayılırsın" dedi.
"Yine yola koyuldular.
Nihayet bir erkek çocuğa rastgeldiler. O hemen çocuğu öldürdü." Buhari'de
şöyle denilmektedir: Ya'la dedi ki: Said dedi ki:
Oyun oynamakta olan
çocuklar gördü. Kafir bir çocuğu alıp yere yatırdıktan sonra onu bıçakla kesti.
"(Musa) Dedi ki: Tertemiz" hiç günah işlememiş "bir cana, başka
bir can karşılığında olmaksızın kıydın öyle mi?''
Buhari, Müslim ve
Tirmizi'nin Sahih'inde de şöyle denilmektedir: Sonra gemiden çıktılar. Kıyıda
yürüyorlarken Hızır başka çocuklarla oynayan bir çocuk gördü. Hızır eliyle
kafasını tuttu ve kafasını koparıp onu öldürdü. Musa ona dedi ki:
"Tertemiz bir cana, başka bir can karşılığında olmaksızın kıydın öyle mi?
Gerçekten sen kötü bir şey yaptın. Dedi ki: Ben sana benimle beraberliğe asla
dayanamazsın demedim mi?" (Süfyan b. Uyeyne) Dedi ki: Bu ise birincisinden
daha ağır idi. "Eğer bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık
benimle arkadaşlık etme. O takdirde tarafımdan mazur sayılırsın, dedi."
Bu, Buhari'nin lafzıdır.
Tefsir'de de şöyle
denilmektedir: Hızır, oynamakta olan çocukların yanından geçti. Bir çocuğu
yakaladı, aralarında ondan daha güzeli yoktu. Bir taş aldı, kafasını kırıp,
beynini parçalayıncaya kadar o taşla kafasını dövdü ve onu öldürdü. Ebu'l-Aliye
der ki: Onu Musa'dan başkası görmüyordu. Görmüş olsalardı bu işi yapmasına
engel olurlardı.
Derim ki: Bu üç durum
arasında herhangi bir tutarsızlık yoktur. Çünkü önce taşla kafasını kırmış
olması, sonra onu yatırıp kesmiş, sonra da kafasını koparmış olması
muhtemeldir. Bunların hangisinin olduğunu en iyi bilen Allah'tır. Sahih
rivayetlerde yer alan bize yeter.
Cumhur "tertemiz
(günahsız)" anlamındaki kelimeyi; (...) şeklinde "elif" ile
okumuşlardır. Küfelilerle, İbn Amir ise "elif"siz ve "ya"
harfini şeddeli olarak; (...) diye okumuşlardır. Anlamın bir olduğu
söylenmiştir. Bunu da el-Kisai demiştir. Sa'leb der ki: "Elif"siz ve
"ya"nın şeddeli okunuşu daha beliğdir. Ebu Amr da der ki:
"Elif"le okuyuş, hiç bir şekilde günah işlememiş demektir.
"Elif"siz ve "ya"nın şeddelisi şeklindeki okuyuş ise günah
işlemiş, sonra tevbe etmiş kişi demektir.
Yüce Allah'ın: "Bir
erkek çocuk" buyruğunda geçen "çocuğun" baliğ olup olmadığı
hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. el-Kelbi der ki: Bu çocuk
baliğ idi ve iki kasaba arasında yol kesicilik yapardı. Babası da bu iki
kasabadan birisinin büyükleri arasında idi. Annesi ise öbür kasabanın büyükleri
arasında yer alıyordu. Hızır bu çocuğu alıp yere yıktı ve kafasını bedeninden
kopardı.
el-Kelbı der ki: Bu
çocuğun adı Şemun idi. ed-Dahhak adının Haysun olduğunu söyler. Vehb ise der
ki: Babasının adı Sülas, annesinin adı da Ruhma idi.
Süheylı'nin naklettiğine
göre babasının adı Kazır, annesinin adı da Sehva imiş.
Cumhur ise der ki: Çocuk
henüz baliğ değildi. Bundan dolayı Musa; hiç günah işlememiş, tertemiz bir cana
kıydın, diye itiraz etti. Diğer taraftan "ğulam" lafzının
gerektirdiği budur. Çünkü baliğ olmamış erkek çocuğa ğulam denilir. Aynı
durumdaki kız çocuğa ise cariye denilir. Hızır'ın onu öldürmesi, onun iç yüzünü
ve sahih hadiste belirtildiği üzere kafir tabiatlı oluşunu bilmesinden idi.
Diğer taraftan eğer yetişmiş olsaydı, anne- babasını küfre zorlayacaktı. Eğer
bu hususta Allah'ın izni varsa, küçük bir çocuğun öldürülmesi de imkansız bir
şey değildir. Çünkü dilediğini yapan ve dilediğine kadir olan Yüce Allah'tır.
''el-Arais''adlı eserde
belirtildiğine göre Musa, Hızır'a: "Tertemiz bir cana başka bir can
karşılığında olmaksızın kıydın öyle mi?" deyince, Hızır kızdı ve çocuğun
sol kolunu kopartıp, üzerinden eti sıyırdı. Kolunun kemiği üzerinde şunların
yazılı olduğunu gördü: Bu bir kafirdir, ebediyyen Allah'a iman etmeyecektir.
Birinci görüşün
sahipleri, Araplar, ğulam adını genç delikanlı hakkında da kullanmaya devam
ettiklerini söyleyerek, görüşlerine delil getirirler. Leyla elAhyeliyye'nin şu
beyiti de bu kabildendir:
"Kendisinde bulunan
o onulmaz hastalıktan şifaya kavuşturdu onu, Bir delikanlı ki (ğulam) mızrağını
salladığında orayı (kanla) sular."
Safvan da Hassan'a şöyle
demiştir: "Benden karşılık olarak kılıcın sivri ucunu al, çünkü ben,
Kendisi ile hicivleşildiği zaman şair olmayan bir delikanlıyım (ğulam)."
Haberde nakledildiğine
göre; bu genç yeryüzünde fesad çıkartıyor. Anne-babasına ise böyle bir şey yapmadığına
dair yemin ediyordu. Onlar da çocuklarının yeminine güvenerek, yemin ediyor ve
kendisini cezalandırmak isteyenlere karşı himaye ediyorlardı. Karşıt
görüştekiler derler ki: Yüce Allah'ın:
Eğer bunun yaptığı
kötülükler birilerini öldürmek olsaydı, "Başka bir can karşılığında
olmaksızın" buyruğu gereği öldürülmesinde bir sakınca olmaması gerekirdi.
İşte bu da bu gencin yaşça büyük olduğunun delilidir. Yoksa baliğ olmamış
olsaydı bir başkasını öldürmesi karşılığında öldürülmesi gerekmezdi. Onun öldürülmesinin
caiz oluşu isyankar ve baliğ olduğundandı.
İbn Abbas der ki: Bu yol
kesen bir genç idi. İbn Cübeyr'in kanaatine göre de bu kişi teklif yaşına
ulaşmıştı. Çünkü Ubeyy ve İbn Abbas'ın kıraati şu şekildedir: "Çocuğa
gelince o bir kafirdi. Anne-babası ise mü'min idiler. " Küfür ve iman ise
mükelleflerin niteliklerindendir. Mükellef olmayan kimse hakkında ancak
anne-babasına tabi olarak bu hükümlerden birisi verilir. Bu çocuğun anne ve
babası ise nass ile mü'min idiler. Onun hakkında kafir adının kullanılması
ancak baliğ olması halinde söz konusu olur. O halde bu görüşün kabul
edilmesinden başka yol yoktur.
"Gulam: Çocuk"
kelimesi karşı cinse aşırı şehvet ve düşkünlük duymak anlamına gelen
"iğtilam"den türemiştir.
"Çok kötü"
kelimesi ile "Büyük bir iş" (71. ayetin sonu) kelimelerinden
hangisinin daha beliğ olduğu hususunda insanlar arasında görüş ayrılığı vardır.
Bir kesim şöyle demiştir: Burada açıkça bir öldürme vardır. Öbüründe ise
ileride gerçekleşmesi beklenen muhtemel bir öldürme vardır. O bakımdan buradaki
ifade daha beliğdir.
Bir başka kesim şöyle
demektedir: Burada bir kişinin öldürülmesi; öbür tarafta bir topluluğun
öldürülmesi söz konusudur. O bakımdan oradaki ifade daha beliğdir.
İbn Atiyye der ki:
Kanaatimce bunlar iki ayrı mana içindir. Yüce Allah'ın: "Büyük bir
iş" buyruğu beklenen ve gerçekleşmesi umulan olayın büyüklüğü bakımından
daha korkunç ve daha dehşetlidir. Diğer taraftan "çok kötü bir şey"
anlamındaki kelime de ise apaçık bir fesat görülmektedir. Çünkü onun
hoşlanmadığı iş, fiilen meydana gelmiş bulunuyor. Bu da açıkça anlaşılan bir
husustur.
"Eğer bundan sonra
sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme" buyruğunda
koşulmuş bir şart vardır ve bu şart bağlayıcıdır. Müslümanlar şartlarına bağlı
kalırlar. Yerine getirilmesi en çok gerekli şart ise peygamberlerin bağlı
kalmayı taahhüt ettikleri şartlardır. Peygamberlerin şartlarına bağlı kalmaları
bir yükümlülüktür.
"O takdirde
tarafımdan mazur sayılırsın" buyruğu kayıtsız ve şartsız olarak tek bir
defa ile kişinin mazur sayılabileceğine ve ikinci defadan itibaren delilin
ortaya konulmuş olacağına delil teşkil etmektedir. Bu açıklamayı İbnu'l-Arabi
yapmıştır. İbn Atiyye der ki: Aynı şekilde bu kıssa bekleme süreleri üç gün
olarak öngörülmüş bir takım hükümlerdeki vadelere de dayanak olabilir. Bunu
dikkatle düşünmek gerekir.
"Artık benimle
arkadaşlık etme" buyruğunu, Cumhur bu şekilde okumuş olup bana tabi olma,
benimle birlikte gelme, demektir. el-A'rec ise "Kesinlikle benimle
arkadaşlık etme" şeklinde "te" ve "be" harflerini
fethalı, "nun" harfini de şeddeli olarak okumuştur. Bu kelime
"Bana tabi olma, bana arkadaşlık etme" şeklinde de okunmuştur. Ya'kub
ise; (...) şeklinde "te" harfini ötreli "ha" harfini de
esreli okumuştur. Bu okuyuşu da Sehl, Ebu Amr'dan rivayet etmiştir. el-Kisai
der ki: Benim seninle arkadaşlık etmeme, seninle beraberliğime müsaade etme,
demektir.
"O takdirde
tarafımdan mazur sayılırsın" yani benimle arkadaşlık etmeyi terketmekte
mazur görüleceğin bir noktaya varmış olacaksın.
Cumhur
"Tarafımdan" kelimesini "dal" harfini ötreli okumuş olmakla
birlikte Nafi' ve Asım "nun" harfini şeddesiz okumuşlardır. Çünkü
sonuna mütekellim "ya"sı gelmiş, bir; "Taraf" kelimesidir.
Ve bundan dolayı da "ya"dan önceki harf benzeri diğer kelimelerde olduğu
gibi esreli gelmiştir. Ancak Ebu Bekr'in rivayetine göre Asım, "lam"
harfini üstün, "dal" harfini sakin, "nun" harfini de
şeddesiz olarak okumuştur. Yine Asım'dan "lam" harfini ötreli,
"dal" harfini de sakin okuduğu da rivayet edilmiştir. İbn Mücahid der
ki: Bu yanlıştır. Ebu Ali der ki: Böyle bir yanlışlık iddiasının rivayet
cihetinden olma ihtimali vardır. Arapçadaki kıyasa göre doğrudur.
Cumhur "Mazur"
şeklinde okumuşlardır. Ancak İsa buradaki "zel" harfini ötreli
okumuştur. ed-Dani'nin naklettiğine göre Ubeyy, Peygamber (s.a.v.)dan
"re" harfini esreli ve ondan sonra da bir harf-i med olan
"ya" ile: (...) diye okuduğunu rivayet etmektedir.
Duaya Dair Bir Mesele:
Taberi senedini
kaydederek der ki: Rasulullah (s.a.v.) birisine dua etti mi kendisine dua
etmekle başlardı. Bir gün buyurdu ki: "Allah'ın rahmeti bizim ve Musa'nın
üzerine olsun. Eğer arkadaşının yaptıklarına sabretmiş olsaydı, hayret edilecek
şeyler görecekti. Ancak o: "Artık benimle arkadaşlık etme. O takdirde
tarafımdan mazur sayılırsın" dedi."
Müslim'in, Sahih'indeki
ifade ise şu şekildedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah'ın rahmeti
bizim ve Musa'nın üzerine olsun. Eğer acele etmemiş olsaydı, hayret edilecek şeyler
görürdü. Fakat o arkadaşından utandı, sabretmiş olsaydı hayret edilecek şeyler
görecekti." (Ravi devamla) Dedi ki: Peygamberlerden birisini andı mı önce
kendisine (dua etmekle) başlardı: Allah'ın rahmeti üzerimize ve şu kardeşimin
üzerine olsun (derdi)
Buhari'de de şöyle
denilmektedir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah, Musa'ya rahmet
eylesin. Arzu ederdik ki daha da sabretsin; ta ki (yüce Allah) bize onların
başlarından geçeni anlatmış olsun. ''
Sanki Musa (a.s.) ona
tekrar muhalefet edip ters düşmekten ve ağır bir şekilde yaptıklarına tepki
göstermekten utanmış gibiydi .
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN