ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MERYEM

29

/

33

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيّاً {29} قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيّاً {30} وَجَعَلَنِي مُبَارَكاً أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيّاً {31} وَبَرّاً بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي

جَبَّاراً شَقِيّاً {32} وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيّاً {33}

 

29. Bunun üzerine çocuğa işaret etti. Onlar: "Beşikte bulunan bir çocuk ile nasıl konuşuruz?" dediler.

30. Dedi ki: "Ben Allah'ın kuluyum. Bana kitap vermiş ve beni peygamber kılmıştır.

31. "Nerede olursam beni mübarek kıldı. Hayatta olduğum sürece namaz kılmamı, zekat vermemi emretti.

32. "Beni valideme iyi davranan birisi kıldı. Mütekebbir, bedbaht kılmadı.

33. "Doğduğum günde, vefatım gününde ve diriltileceğim günde selam banadır."

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Hz. Meryem'in işareti:

2- isa (a.s.)'ın Konuşması:

3- isa (a.s.)'ın Bu Sözleri Kaderiyye'nin Görüşlerini Reddetmektedir:

4- işaret Söz Yerine Geçer mi?

5- Dilsizin Zina iftirası ve Lian Yapması:

 

1- Hz. Meryem'in işareti:

 

"Bunun üzerine çocuğa işaret etti. Onlar: Beşikte bulunan bir çocuk ile nasıl konuşuruz dediler." (Görüldüğü gibi) Meryem (a.s) kendisine verilen konuşmama emrine riayet etmiştir. Bu ayet-i kerimede: "Gerçekten ben Rahman'a oruç adadım"(Meryem 26) diyerek konuştuğu kastedilmemiştir. Onun işaret ettiği ifade edilmiştir. Bununla Yüce Allah ona "de" emrini vermekle işaret etmesini emretmiştir, diyenlerin görüşü de pekiştirilmiş olmaktadır.

 

Rivayet edildiğine göre Meryem (a.s) bebeğe işaret edince, onlar: Bu kadının bizi hafife alması, bizim için zina etmesinden daha ağır bir iştir. Daha sonra da ona dili ile itiraf ettirmek kastıyla: "Beşikte bulunan bir çocuk ile nasıl konuşuruz" dediler.

 

Buradaki: "İdi (mealde bulunan)" lafzından kasıt mazi değildir. Çünkü beşikte olan herkes hakkında bu fiil kullanılacak olursa maksat hal-i hazırda onun beşikte olduğudur.

Ebu Ubeyd ise bu kelimenin burada zaid (fazla) olduğunu söylemiştir. Şairin şu mısraında olduğu gibi: "Bİzİm şerefli olan komşularımız ... "

 

Bu kelimenin burada var olmak ve meydana gelmek anlamında olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın: "Ödeme zorluğu çekmekte olan birisi ise "(el-Bakara, 280) buyruğunda olduğu gibi. Buna dair açıklamalar önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

İbnu'l-Enbarı der ki: Bu kelimenin: "Çocuk" kelimesini nasbetmiş iken fazladan geldiğini söylemek mümkün olmadığı gibi; oluş, meydana geliş anlamını ifade ettiğini söylemeye de imkan yoktur. Çünkü oluş ve meydana geliş anlamına kullanılmış olsaydı, burada ayrıca haberine ihtiyaç kalmazdı. Bu gibi durumda mesela; "Sıcaktı" denilir ve bu kadarıyla yetinilir. Doğrusu şudur: " ... an" kelimesi ceza ve "Olan" kelimesi ise -muzari fiil (...) anlamındadır.

 

İfadenin takdiri de şöyledir: "Beşikte bulunan bir çocukla biz nasıl konuşuruz?" Bu da; "Bağış kabul etmeyen bir kimseye ben nasıl bağışta bulunabilirim?" ifadesinin; " ... kabul etmez birisine ... anlamındadır." (Görüldüğü gibi) mazi bazen şart cümlesinde muzari anlamında kullanılabilir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Dilerse sana bunlardan daha hayırlı) altından nehirler akan bahçeler verebilen ... Allah) yüceler yücesidir.'' (el-Furkan, 10) buyruğunda; "Dilerse ... '' şart cümlesindeki bu mazi fiil muzari olarak; (...) takdirindedir.

 

Yine "her kimin bana bir iyiliği dokunursa, benden de ona onun misli bir iyilik dokunur" cümlesinde kullandığımız mazi; (...) şartı, muzari olarak; (...) takdirindedir.

 

Burada "beşik"den kasıt denildiğine göre beşiği andıran yüksekçe bir kerevet idi. Bir başka görüşe göre burada beşik anne kucağıdır. Şöyle de açıklanmıştır: Yani biz küçük yaşından ötürü beşikte uyutulması gereken bir bebekle nasıl konuşuruz? İsa (a.s) onların bu sözlerini duyunca yattığı yerden kendilerine: "Ben Allah'ın kuluyum" dedi. Buna dair açıklamalar bir sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir:

 

2- isa (a.s.)'ın Konuşması:

 

Denildiğine göre İsa (a.s.) süt emmekte idi. Onların konuştuklarını duyunca süt emmeyi bırakıp yüzünü onlara çevirip, sol tarafına dayandı ve sağ işaret parmağı ile onlara işaret edip: "Ben Allah'ın kuluyum" dedi. Böylelikle onun ilk sözleri Yüce Allah'a kulluğunu itiraf etmek, O'nun rubübiyetini dile getirmek oldu. Bununla kendisinden sonra kendisi hakkında aşırıya kaçacak olanların kanaatlerini de reddetmiş oluyordu. Kendisine verdiğini söylediği kitap ise İncil'dir.

 

Denildiğine göre; o bu halde iken Allah ona kitabı verdi. Kitabı kavradı ve öğrendi. Ona Adem'e bütün isimleri öğrettiği gibi peygamberliği de verdi. Oruç tutar ve namaz kılardı. Ancak bu, bundan sonraki başlıkta açıklayacağımız üzere son derece zayıf bir görüştür.

 

Şöyle de açıklanmıştır: O benim hakkımda -henüz kitap üzerine indirilmiş iken ezelden beri bana kitabı vereceği ve beni peygamber kılacağı şeklinde- hüküm vermiştir. Bu açıklama daha doğru bir açıklamadır.

 

"Nerede olursam beni mübarek kıldı." Yani dinde, dine çağırmak ve dini öğretmek hususlarında beni bereketlerle donattı ve faydalı kıldı. et-Tüsteri'nin açıklamasına göre: Beni iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan, sapık kimselere doğru yolu gösteren, mazluma yardım eden, korkup dehşete kapılmış olana kucak açan kıldı.

 

"Hayatta olduğum sürece namaz kılmamı, zekat vermemi emretti."

 

Yani -son olarak aktarılan ve sahih olan görüşe göre- mükellefiyet yaşına gelip bunları eda etmek imkanını bulacağım vakit mutlaka bunları eda edeceğim.

 

"Hayatta olduğum sürece" ifadesi zarf olarak nasb mahallindedir. Hayatım boyunca ... demektir.

 

"Beni valideme iyi davranan birisi kıldı." İbn Abbas dedi ki: O "valideme iyi davranan birisi kıldı" deyip de "anne-babama" demeyince onun Yüce Allah tarafından olduğu bilinmiş oldu.

 

"Beni mütekebbir" yani gazaplandığı vakit vuran, kıran, kendisini büyük ve azametli gören -denildiğine göre; cebbar (mütekebbir) hiçbir kimsenin kendisi üzerinde hakkı bulunduğu kanaatini taşımayan demektir-; "bedbaht" yani hayırdan mahrum, ziyana uğramış "kılmadı." İbn Abbas, annesine karşı kötü davranan diye açıkladığı gibi, Rabbine isyan eden diye de açıklanmıştır. Şöyle de açıklanmıştır: O beni emrini terkederek, -İblis emrini terkettiğinde bedbaht olduğu gibi- beni bedbaht kılmadı.

 

3- isa (a.s.)'ın Bu Sözleri Kaderiyye'nin Görüşlerini Reddetmektedir:

 

Malik b. Enes -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bu ayet ile ilgili olarak der ki: Kaderiyye'nin aleyhine bu ayet ne kadar da ağır bir delildir! İsa (a.s) kendisi hakkında hükme bağlanmış, kaderi haber vermekte, ölünceye kadar olacak şeyleri bildirmektedir.

 

İbn Zeyd ve başkalarından bu ayetin kıssaları çerçevesinde rivayet edildiğine göre; İsa (a.s.)'ın sözlerini işitince kulak kesildiler ve: Şüphesiz ki bu çok büyük bir iştir, dediler.

 

Yine rivayet edildiğine göre İsa (a.s) bebekken bu ayet-i kerimeyi konuştu, Sonra bebeklerin, çocukların hali üzere yaşadı. Nihayet çocukların adeti üzere yürüdü ve çocukluğunu yaşadı. Onun o dönemdeki konuşması, annesinin temizliğini açıkça ortaya koymak içindi. Yoksa o yaşta aklı eren bir kişi olarak konuşmuş değildir. Bu, kıyamet gününde Yüce Allah'ın organları konuşturmasına benzer. Onun konuşmasının bu halden sonra devam ettiği nakledilmediği gibi, bir günlükken yahut bir aylıkken namaz kıldığına dair bir rivayet de nakledilmiş değildir. Doğuşu esnasından itibaren küçük yaşta konuşmasının, tesbihinin, öğüt verip namaz kılmasının devamı söz konusu olsaydı, şüphesiz ki bu gibi hallerin gizli saklı kalmasına imkan olmazdı. İşte bütün bunlar bu doğrultudaki görüşün tutarsızlığına delalet etmekte ve bu görüşü ileri sürenin cahilliğini açıkça ortaya koymaktadır.

 

Bu aynı zamanda İsa (a.s.)'ın yahudi ve hristiyanların kanaatlerine muhalif olarak beşikte bir bebekken konuştuğuna delildir. Buna delil de bütün fırkaların annesine zina ettiği gerekçesiyle hadd vurulmadığı üzerinde icma etmiş olmalarıdır. Onun zinadan uzak olduğu gerçeği İsa (a.s.)'ın beşikte bir bebek iken konuşması ile tahakkuk etmiştir.

 

Bu ayet-i kerime namazın, zekatın, anne ve babaya iyi davranmanın bizden önceki ümmetlere ve geçmiş nesillere de farz olduğuna delildir. Bu gibi hususlar hükmü sabit ve değişmez türdendir. Buna dair emirler hiçbir şeriatte nesh edilmiş değildir.

 

İsa (a.s) son derece mütevazi idi. Ağaç (yaprakları)nı yer, yün ve kıldan dokunmuş elbiseler giyer, toprak üzerinde oturur. Akşamı ettiği yerde uyurdu, meskeni yoktu. Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun.

 

4- işaret Söz Yerine Geçer mi?

 

İşaret söz söylemekle aynı ayardadır. Sözden anlaşılanı işaret de anlatır. Hem nasıl böyle olmasın ki? Yüce Allah Meryem (a.s) hakkında: "Bunun üzerine çocuğa işaret etti" diye buyurmakta ve orada bulunanlar onun maksadını ve ne demek istediğini anlayarak: "Beşikte bulunan bir çocuk ile nasıl konuşuruz" dediler. Buna dair yeterli açıklamalar Al-i İmran Suresi'nde (41. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

5- Dilsizin Zina iftirası ve Lian Yapması:

 

Kufeliler: Dilsizin zina iftirası da, lian yapması da sahih değildir, derler. Benzeri bir görüş eş-Şa'bi'den de rivayet edilmiştir. Evzai, Ahmed ve İshak ta bu görüştedirler. Onlara göre zina iftirası (kazif ancak sarih zina tabiri kullanılarak sahih olur. Onun anlamına gelecek ifadelerle olmaz. Dilsiz bir kimsenin böyle bir şey söylemesi ise zorunlu olarak mümkün değildir. O halde dilsiz kimse de kazif (zina iftirasında bulunan kimse) olamaz. Diğer taraftan zina işareti, helal veya şüpheli ilişki kurma işaretinden ayırt da edilemez.

Yine bu görüş sahipleri derler ki: Lian bize göre bir takım şahidliklerdir.

 

Dilsizin şahidliği ise icma ile kabul edilmez, İbnu'l-Kassar der ki: Onların, zina iftirası ancak açık ifade ile sahih olur, şeklindeki sözleri Arapça dışındaki diğer diller ile (yapılması halinde kabul edildiğinden) batıldır, Dolayısıyla dilsizin işareti de böyledir. Dilsizin şahidliği hususunda sözünü ettikleri icma' iddiası da yanlıştır. Çünkü Malik dilsizin şahidliğinin, işaretinin anlaşılması halinde kabul edileceğini ve şahidlik lafzını kullanmanın yerini tutacağını açıkça ifade etmiştir. Dil ile şahidlikte bulunmaya güç yetirmek halinde ise şahidlik, ancak lafız ile tahakkuk eder.

 

İbnu'l Münzir de der ki: Muhalif görüşü savunanlar dilsizin boşamasının, alış-verişlerinin, vesair hükümlerdeki tasarruflarının bağlayıcı olduğunu kabul ediyorlar. Zina iftirasında bulunmanın da böyle olması gerekir. el-Mühelleb dedi ki: Fıkhın bir çok meselesinde işaret, söz söylemekten daha güçlü bile olabilir. Peygamber (s.a.v.)ın: "Benim peygamber olarak gönderilişim ile kıyamet şu ikisi gibidirler" hadisi buna örnektir. Biz onun peygamber olarak gönderilişi ile kıyametin birbirine yakınlığını şehadet parmağı ile orta parmağın birbirlerine olan yakınlığından anlamaktayız, Aklın icmaı ile kabul ettiğine göre; gözle görmek haberden daha kuvvetli olduğunun kabul edilmesi, işaretin bazı konularda söz söylemekten daha güçlü olduğunun da delilidir.

 

"Doğduğum günde" yani dünyada -Al-i İmran Süresi'nde (35-36. ayetler, 8. başlıkta) geçtiği gibi şeytanın dürtmesinden esenlikteyim diye de açıklanmıştır.- "Vefatım gününde" yani kabirde "ve diriltileceğim günde" yani ahirette "selam" yani Yüce Allah'tan esenlik "banadır." ez-Zeccac dedi ki: Bundan önce "selam", "elif"siz ve "lam"sız olarak zikredilmiş idi. O bakımdan bu ikincisinde "es-selam" şeklinde "elif" ve "lam"lı olarak zikredilmesi uygun düşmüştür.

 

Bu üç halin söz konusu edilmesine gelince dünyada hayatta iken, kabirde ölü iken, ahirette de ölümden sonra dirilişi halinde bütün bu hallerde kendisine selam dilemiştir. el-Kelbi'nin konu ile ilgili açıklamasının anlamı budur.

 

Bundan sonra beşikteki konuşması, çocukların konuşma yaşına ulaşıncaya kadar kesildi.

Katade dedi ki: Bize anlatıldığına göre İsa (a.s)'ı bir kadın ölüleri diriltiyor, anadan doğma körü ve abraşı iyileştiriyor ve bir takım mucizeleri gösteriyor görünce şunları söyledi: Seni taşıyan karna, sana süt emziren memeye ne mutlu! Bunun üzerine İsa (a.s) ona şöyle dedi: Yüce Allah'ın kitabını okuyan, ondaki hükümlere uyan ve gereğince amel edene ne mutlu!

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Meryem 34-40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR