ENBİYA 83 / 84 |
وَأَيُّوبَ
إِذْ نَادَى
رَبَّهُ
أَنِّي
مَسَّنِيَ
الضُّرُّ
وَأَنتَ
أَرْحَمُ
الرَّاحِمِينَ
{83} فَاسْتَجَبْنَا
لَهُ فَكَشَفْنَا
مَا بِهِ مِن
ضُرٍّ
وَآتَيْنَاهُ
أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم
مَّعَهُمْ
رَحْمَةً
مِّنْ عِندِنَا
وَذِكْرَى
لِلْعَابِدِينَ
{84} |
83.
Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Rabbim, başıma bu bela gelip çattı ve Sen
merhametlilerin merhametlisisin" diye seslenmişti.
84. Biz
onun duasını kabul ettik ve başındaki sıkıntıyı açıp giderdik. Ayrıca ona hem
katımızdan bir rahmet hem de iyi kullukta bulunanlara bir ibret olmak üzere,
aile ve çocuklarını ve onlarla birlikte bir o kadarını da verdik.
"Eyyub'u da"
an. "Hani Rabbine! Rabbim başıma bu bela gelip çattı ... diye
seslenmişti." Yani benim bedenimde bir bela, malımda ve aile halkımda bir
musibet gelip beni buldu.
İbn Abbas dedi ki: Ona
"Eyyub" adının veriliş sebebi, her durumda Yüce Allah'a dönüşünden
dolayıdır.
Rivayet edildiğine göre
Eyyub (a.s.) oldukça büyük serveti bulunan Rumiardan bir adam idi. Oldukça iyi,
takva sahibi, yoksullara merhametli idi. Yetimleri ve dulları görüp gözetiyor,
ihtiyaçlarını karşılıyor, misafire ikramlarda bulunuyor, yolda kalmışı gideceği
yere kadar ulaştırıyor, Yüce Allah'ın nimetlerine şükrediyordu. Kavmi ile
birlikte zorba olan büyüklerinin huzuruna girdiler ve bir hususta onunla
konuştular. Eyyub kendisine ait olan bir ekin dolayısıyla onunla yumuşak
konuşmaya başladı. Yüce Allah da kendisini, malını ve ailesini kaybetmekle
bedeninde de hastalıkla imtihan etti. Öyle ki eti parça parça döküldü, bedeni
kurtlandı. Sonunda onun hemşehrileri kendisini kasabanın dışına çıkardılar.
Hanımı kendisine hizmet ederdi.
el-Hasen dedi ki: Bu
şekilde dokuz yıl, altı ay kaldı. Yüce Allah onu kurtarmayı murad edince
kendisine: "Ayağını yere vur. Bu hem yıkanacak, hem içilecek soğuk bir
sudur." (Sad, 42); bu senin için şifa kaynağı olacaktır. Ben sana aile
halkını, malını, çocuklarını ve onlarla beraber bir o kadarını geri bağışladım,
diye buyurdu. İleride Sad Süresi'nde (41. ayet ve devamının tefsirinde)
müfessirlerin Eyyüb kıssası ile ilgili olarak şeytanın kendisine musallat
kılınması ve bu kanaati savunanların görüşlerinin reddedilmesi ile ilgili
açıklamalar -yüce Allah'ın izniyle- gelecektir.
Eyyüb (a.s.)ın:
"Rabbim, başıma bu bela gelip çattı" buyruğu ile ilgili olarak farklı
onbeş (görüleceği gibi onyedi) görüş ileri sürülmüştür.
1. O namaz kılmak üzere
ayağa kalkmak istedi, kalkacak gücü kendisinde bulamayınca belası dolayısıyla
şikayet etmek kastıyla değil, halini bildirmek üzere "başıma bu bela gelip
çattı" dedi. Bu açıklamayı Enes, (peygambere) merfu olarak rivayet
etmiştir.
2. Bu buyruk, onun
aczini ifade ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla bu sabra aykırı değildir.
3. Şanı Yüce Allah bu
sözleri söylemesini sağladı. Ta ki başlarına gelen musibetleri açıklamak
hususunda ondan sonra gelecek bela ehline delil olsun.
4. Ademoğlu niteliği ile
belaya katlanmaktaki zaafını ortaya koymasını sağlamak üzere, Yüce Allah bu
sözleri ona söyletti.
5. Kırk gün süreyle ona
vahiy gelmez oldu. Rabbinin kendisinden uzaklaşacağından korkarak: "Bu
bela başıma gelip çattı" dedi. Bu da Ca'fer b. Muhammed'in görüşüdür.
6. Onun söylediklerini
yazan öğrencileri bu hale ulaştığını görmeleri üzerine ondan yazdıklarını
sildiler ve: Bu adamın Allah nezdinde bir değeri yoktur, dediler. O da vahyin
ve dinin, insanların elinden gitmesi şeklindeki bu beladan Allah'a şikayette
bulundu. Bu açıklama, senedi sahih olmayan açıklamalardandır. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır. Bu görüşü İbnu'l-Arabı ifade etmiştir.
7. Bir kurt onun etinden
yere düştü, onu yerden alıp yerine koydu. Bu kurt onu sokunca bu sefer:
"Başıma bu bela gelip çattı" diye bağırdı. Bu sefer ona: Sen bize
karşı mı sabır gösterisinde bulunuyorsun, denildi. İbnu'l-Arabı dedi ki: Bu,
sahih bir nakle ihtiyacı olmakla birlikte oldukça uzak bir ihtimaldir. Bu
şekilde sahih bir naklin varlığına da imkan yoktur.
8. Kurtlar onun bedenini
yiyip duruyorlardı. O buna sabretti, nihayet bir kurt kalbine, diğeri onun
diline daldı. Bu sefer: "Başıma bu bela gelip çattı" dedi. Çünkü
böylelikle Allah'ı anmaktan başka şeylerle meşgul olacaktı. İbnu'l-Arabi dedi
ki: Eğer bunun bir senedi bulunsaydı ve gelişigüzel bir iddia olmasaydı, ne
kadar da güzel olurdu!
9. Ona bu belanın hangi
sebeb ve maksatla verildiği açıklanmadı, bunu da anlamasına fırsat verilmedi.
Acaba bu bela bir tehdit miydi, bir azaplandırmamıydı, bir özellik miydi, bir arındırmamıydı,
bir azık yahut bir temizleme miydi? O bakımdan o: "Başıma bu bela gelip
çattı" dedi. Yani hangi sebebten ötürü bu sıkıntıların geldiği benim için
içinden çıkılamaz bir hal olarak musibete dönüştü. İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu
gereksiz bir aşırıya kaçmaktır.
10. Ona: Allah'tan
afiyet vermesini dile, denildi. O da şöyle dedi: Ben yetmiş yıl boyunca
nimetler içinde yüzdüm. Yedi yıl da bela içerisinde kalabilirim. İşte o vakit
ondan dilekte bulunurum. Bunun için: "Başıma bu bela gelip çattı"
dedi. İbnu'l-Arabi dedi ki: Böyle bir şey mümkündür fakat onun belada kaldığı
süre ile ilgili sahih bir haber bulunmadığı gibi bu kıssa hakkında da sahih bir
rivayet yoktur.
11. Onun belası İblis'in
hanımına: Bana secde et, demesi idi. O hanımının imanının gideceğinden,
böylelikle helak olacağından ve kendisine bakacak kimse kalmayacağından korktu.
12. Onun belaya uğradığı
üzerinde görülmeye başlayınca kavmi: Onun bizimle birlikte kalması pislikleri
bize zarar vermeye başladı. Haydi bizim yanımızdan uzaklaşıp çıksın, dediler.
Hanımı onu alıp şehrin dış taraflarına çıkardı. Şehrin dışına çıktıklarında onu
görürler ve onu görmeyi bir uğursuzluk sayarlardı. Bunun üzerine: onu
göremeyeceğimiz bir yere kadar uzaklaşıp gitsin, dediler. O da kasabadan uzakça
bir yere çıkıp gitti. Hanımı onun işlerini görüyor ve günlük gıdasını ona
götürüyordu. Bu sefer şöyle dediler:
O ona değiyor, gelip
bizimle oturup kalkıyor. Bu sebebten de onun belası da bize bulaşıyor. O
bakımdan hanımını ondan büsbütün koparıp uzaklaştırmak istediler. O da:
"Başıma bu bela gelip çattı" dedi.
13. Abdullah b. Ubeyd b.
Umeyr dedi ki: Eyyub'un iki kardeşi vardı. Yanına geldiler, uzakta bir yerde
ayakta durdular. Aşırı kokusundan ötürü ona yaklaşamadılar. Onlardan birisi
şöyle dedi: Allah Eyyub'un hayırlı bir kimse olduğunu bilseydi, ona böyle bir
belayı vermezdi. O kendisi için bu sözden daha ağır bir söz işitmemişti. Tam bu
esnada: "Başıma bu bela gelip çattı" dedi. Sonra şöyle dua
etti:" Allah'ım eğer Sen benim herhangi bir yerde aç bir kimse olduğunu
bildiğim halde asla tok bir karınla gecelememiş olduğumu biliyor isen beni
tasdik et." Semada bir münadi: "Benim kulum doğru söyledi" diye
seslendi. Kardeşleri de bu sesi işittiler, hemen secdeye kapandılar.
14. "Başıma bu bela
gelip çattı" ifadesi, düşmanların benim bu halime sevinmeleri belası
demektir. Bundan dolayı kendisine: Başına gelen belada sana en ağır gelen ne
oldu? diye soruldu. Kendisi de: Düşmanların halime sevinmeleri, diye cevap
verdi. İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu mümkündür, çünkü kelimullah Musa'dan kardeşi
kendisini bu hale düşmekten kurtarmasını istemiş ve şöyle demişti: "Bu
kavim beni gerçekten zayıf buldular. Neredeyse beni öldüreceklerdi. Sen de bana
düşmanları sevindirecek bir iş yapma!" (el-A'raf, 150)
15. Hanımının uzunca
zülüfleri vardı. Eyyub'a ihtiyacı olan bir faydayı sağlamak maksadı ile bu
zülüflerini kesmiş ve bunların bedeli ile yiyecek bazı şeyler alıp, bunları ona
getirmişti. O ise hareket ederken, bir yerden başka bir yere giderken onun
zülüflerine tutunuyor idi. Yerinden kalkıp başka yere gitmek isteyince bunları
bulamayınca buna güç yetiremedi ve bu sefer: "Başıma bu bela gelip
çattı" dedi.
Bir diğer görüşe göre
hanımı sattığı zülüfleri karşılığında yiyecek satın alınca İblis bir adam
suretinde ona geldi ve: Senin hanımın hayasızlık işledi ve bunun karşılığında
ücret aldı, saçlarını kestirdi, dedi. Eyyub da ona sopa vuracağına dair yemin
etti. Bu sebeble hanımının kalbinin uğradığı bela ve sıkıntı, Eyyub'un
kalbindeki bela ve sıkıntıdan daha ağır idi.
16. Derim ki: Burada İbn
el-Mubarek'in söz konusu ettiği onaltıncı bir görüş daha vardır: Bize Yunus b.
Yezid, Akil'den haber verdi. O İbn Şihab'dan naklettiğine göre Resulullah
(s.a.v.) bir gün peygamber Eyyub (a.s.)ı ve ona isabet eden belayı söz konusu
etti ... deyip hadisi zikretti. Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: Ona
sabrı tavsiye eden ve onun yanından ayrılmayan yakın arkadaşlarından birisi ona
dedi ki: Ey Allah'ın Peygamberi! Senin halin beni hayrete düşürmüştür ve ben
bunu senin kardeşin ve arkadaşına zikretmiş bulunuyorum: Allah seni, hanımını,
malını kaybetmekle belaya düşürdüğü gibi, cesedinde de seni belaya uğrattı. Bu
onsekiz yıldan beri böylece devam ediyor ve sonunda şu gördüğün hale kadar
geldi. Allah sana merhamet edip senin bu bela ve sıkıntılarını gidermeli değil
mi? Sen öyle bir günah işlemiş olmalısın ki, kimsenin böyle bir günah işlemiş
olduğunu sanmıyorum. Bunun üzerine Eyyub (a.s.) dedi ki: "Ben onların
neler söylediklerini bilmiyorum. Ancak aziz ve celil olan Rabbim biliyor ki ben
karşılıklı iddialarda bulunan ve her birisi Allah adına yemin eden -yahut ta
karşılıklı olarak birbirine kızarak iddialarda bulunan ve her birisi Allah
adına yemin eden- iki kişi yanımdan geçiyor, ben de ailemin yanına geri
dönüyor, onların yeminlerinin keffaretini ödüyordum. Bundan maksadım ise, onun
adını anan herhangi bir kimsenin günaha girmesini; kimsenin hak olmayan bir
maksatla adını anmayışını isteyişimdi." Bunun üzerine Rabbine:
"Rabbim, başıma bu bela gelip çattı ve Sen merhametlilerin
merhametlisisin" diye seslenmişti. Onun bu duası şanı Yüce ve mübarek olan
Allah'a halini arzetmesinden ibaretti. O, durumunun ulaştığı noktayı haber
veriyordu. Şanı Yüce ve mübarek olan Allah'tan gelenlere O'nun uğrunda
sabrediyordu ... deyip hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.
17. Birilerinden
işittiğim fakat tesbit edemediğim bir görüş de şudur: Bir kurtçuk bedeninden
yere düştü. Onu yerine iade etmek için aradıysa da bulamadı. Bu sefer:
"Başıma bu bela gelip çattı" dedi. Bunu söylemesi ise o kurtçuğu
bulamamaktan ötürü kaçırdığı ecir idi. İyileşeceği vakte kadar ecrinin tam ve
eksiksiz kalmasını istemişti. Bu güzel bir açıklamadır, ama senede ihtiyacı
vardır.
İlim adamları dediler
ki: Onun "başıma bu bela gelip çattı." sözleri tahammülsüzlükten
dolayı söylenmiş sözler değildi. Çünkü Yüce Allah: "Biz onu sabredici
bulduk" (Sad, 44) diye buyurmaktadır. Aksine o bu sözlerini dua olarak
söylemişti. Şikayette sabırsızlık ise, Yüce Allah'a değil, mahlukata
yapılandır. Allah'a dua etmek, kaderine rızaya aykırı değildir.
es-Sa'lebi dedi ki: Ben
hocamız Ebu'l-Kasım b. Habib'i şöyle derken dinledim: Sultanın sarayında fukaha
ve ediblerle dopdolu bir mecliste bulunmuştum. Onlar Eyyüb (a.s.)ın bu
sözlerinin şikayet yolu ile söylendiği üzerinde icma ettiklerinden sonra bu
ayet hakkında bana soru soruldu. Halbuki Yüce Allah: "Gerçekten Biz onu
sabredici bulduk" diye buyurmaktadır. Ben şu cevabı verdim: Onun bu
sözleri bir şikayet olsun diye söylenmemiştir. O bu sözlerini dua maksadıyla
söylemiştir. Bunun açıklayıcı ifadesi ise "Biz onun duasını kabul
ettik" buyruğudur. Duanın kabul edilmesi ise şikayette bulunmanın
arkasından değil, duanın arkasından gelir. Orada bulunanlar benim bu açıklamamı
güzel buldular, beğendiler.
Cüneyd'e bu ayet-i
kerime hakkında soru sorulmuş, o da şöyle demiş: Kendisine yaptığı bol lütuf ve
ihsanları dolayısıyla, Allah'a minnet duygularını beslemesi için ona dilemenin
fakirliğini, dilenciliğin muhtaçlığını öğretti.
"Ve başındaki
sıkıntıyı açıp giderdik. Ayrıca ona ... aile ve çocuklarını ve onlarla birlikte
bir o kadarını da verdik." Mücahid ve İkrime dedi ki: Eyyüb (a.s.)a
denildi ki: Biz aile halkını sana cennette verdik. Dilersen onları senin için
cennette bırakırız, dilersen onları sana dünyada veririz. Mücahid dedi ki: Yüce
Allah onları onun adına cennette bıraktı ve dünyada da onların bir benzerini
verdi. en-Nehhas dedi ki: Bu hususta onlardan gelen sened sahihtir.
Derim ki: el-Mehdevi de
bunu İbn Abbas'tan nakletmektedir. ed-Dahhak dedi ki: Abdullah b. Mes'ud dedi
ki: Eyyub'un hanımı dışında aile halkı vefat etmişti. Yüce Allah onları göz
açıp kırpacak kadar bir süreden daha kısa bir süre zarfında diriltti ve ona
onlarla birlikte bir o kadarını daha verdi.
Yine İbn Abbas'tan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Çocukları vefat etmişti. Diriltildiler ve onlarla
birlikte bir o kadar daha çocukları oldu. Katade, Ka'b el-Ahbar, el-Kelbi ve
başkaları da böyle demiştir. İbn Mes'ud dedi ki: Onun yedisi erkek, yedisi kız
olmak üzere bütün çocukları vefat etmişti. Ona şifa verildikten sonra hepsi de
diriltildiler. Hanımı yedi erkek, yedi kız çocuk daha doğurdu. es-Sa'lebi dedi
ki: Ayetin zahirine daha yakın görülen bu görüştür.
Derim ki: Çünkü onlar
daha önce el-Bakara Suresi'nde (243. ayetin tefsirinde); "Binlerce kişi
oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi?"
(el-Bakara, 243) ayetinin kıssasında açıklandığı üzere; ecelleri gelmeden önce
imtihan olmak üzere ölmüşlerdi. Yine benzeri bir açıklama (Musa -as- ile
birlikte bulunup) yıldırım çarpması sonucu ölen, sonra da diriltilen kişilerin
kıssasında (bk. el-Bakara, 55-56. ayetler, 3. başlık ve el-A'raf, 155.
ayetlerin tefsiri) geçmiş bulunmaktadır. Bunlar hep ecellerinden önce vefat
etmişlerdi. Burada da durum böyledir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Mücahid ve İkrime'nin
görüşüne göre buyruğun anlamı şöyle olur: "Ona aile ve çocuklarını"
ahirette; "ve onlarla birlikte bir o kadarını da" dünyada
"verdik."
Nakledildiğine göre Yüce
Allah'ın emri üzerine ayağını yere bir defa vurup sıcak bir su pınarı kaynayınca
eliyle bir avuç su alıp, bir defa silkeleyince kurtçuklar üzerinden etrafa
yayıldı. Suya bir defa dalınca eti geldi ve yerli yerine oturdu. Yüce Allah ona
ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını geri verdi. Evinin temelleri
ölçüsünde bir bulut ortaya çıktı. Gece, gündüz üç gün süreyle altın çekirgeler
yağdırıp durdu. Yüce Allah ona Cebrail (a.s.)ı gönderdi ve ona; Doydun mu?
dedi. O, Allah'tan (O'nun lutfundan) kim doyar ki? dedi. Yüce Allah ona şunu
vahyetti: Sen belaya düşmeden önce de, düştükten sonra da seni sabırlı diye
övdüm. Eğer Ben senin her bir saç telinin altına sabrı koymamış olsaydım, sen
sabredemezdin.
"Hem katımızdan bir
rahmet" yani Biz bunu nezdimizden bir rahmet olmak üzere ona yaptık. Bir
görüşe göre de yarın mükafatı daha büyük olsun diye Biz onu böylece sınadık.
"Hem de iyi
kullukta bulunanlara bir ibret olmak üzere" kullara hatırlatmak üzere
"onu böylece sınadık." Çünkü onlar çağdaşlarının en faziletlisi
olmakla birlikte Eyyub'un uğradığı belayı, bu belaya sabrını ve Allah
tarafından imtihan edilişini hatırlayacak olurlarsa, dünyanın zorluk ve
sıkıntılarına sabredip katlanmak noktasında Eyyub (a.s.)ın yaptığına benzer bir
tutum takınmaya kendilerini hazırlarlar. Böylelikle bu ibadetlerini sürdürmek
ve zorluklara tahammül etmek noktasında onlar için bir uyarıcı olur.
Eyyub (a.s.)ın bu
belasının devam ettiği süre hususunda farklı görüşler vardır. İbn Abbas: Bu
belası yedi yıl, yedi ay, yedi gün ve gece devam etmiştir derken, Vehb otuz
sene devam etmiştir der, el-Hasen yedi yıl, altı ay devam etmiştir, demiştir.
Derim ki: Bundan daha
sahih olanı -doğruyu en iyi bilen Allah'tır- onsekiz senedir. Bunu da İbn Şihab
Peygamber (s.a.v.)'den rivayet etmiş olup önceden geçtiği üzere İbnu'l-Mubarek
bunu zikretmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN