NUR 58 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ
الَّذِينَ
مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ
وَالَّذِينَ
لَمْ
يَبْلُغُوا
الْحُلُمَ
مِنكُمْ ثَلَاثَ
مَرَّاتٍ
مِن قَبْلِ
صَلَاةِ
الْفَجْرِ
وَحِينَ
تَضَعُونَ
ثِيَابَكُم
مِّنَ
الظَّهِيرَةِ وَمِن
بَعْدِ
صَلَاةِ
الْعِشَاء
ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ
لَّكُمْ
لَيْسَ
عَلَيْكُمْ وَلَا
عَلَيْهِمْ
جُنَاحٌ
بَعْدَهُنَّ
طَوَّافُونَ
عَلَيْكُم
بَعْضُكُمْ
عَلَى بَعْضٍ
كَذَلِكَ
يُبَيِّنُ
اللَّهُ
لَكُمُ
الْآيَاتِ
وَاللَّهُ
عَلِيمٌ
حَكِيمٌ |
58. Ey iman edenler!
Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız, sizden üç
defa izin istesinler. Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz
vakit ve yatsı namazından sonra ... Bunlar sizin elbisesiz olabileceğiniz üç
vakittir. Bu üç vakitten sonra size de bir vebal yoktur, onlara da. Onlar da
yanınıza girip çıkarlar, herbiriniz de diğerinin yanına girip çıkar. Allah
ayetleri size böyle açıklar. Allah çok iyi bilendir, Hakim'dir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Bu Ayet-i kerime ile izin istemeye
Dair Bundan Önceki 27. Ayet Arasındaki ilgi:
2- izin istemeleri istenen Kimseler:
3- üç Defa izin istemek:
4- Yüce Allah'ın Kullarına Edeb
Öğretmesi:
5- İzin Alacak Kimseler ve İzin
Alacakları Vakitler:
6- İzinsiz Girilebilecek Vakitler:
7- Yatsı Namazı ve AdlandırıIması:
8- Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın
Fazileti:
1- Bu Ayet-i kerime ile
izin istemeye Dair Bundan Önceki 27. Ayet Arasındaki ilgi:
İlim adamları derler ki:
Bu ayet-i kerime hasstır, bundan önceki ayet-i kerime ise umumidir. Zira Yüce
Allah orada: ''Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp o ev
halkına selam vermeden girmeyin" (enNur, 27) diye buyurmaktadır. Daha
sonra Yüce Allah burada hitabı tahsis ederek, şöyle buyurmaktadır: "Sağ
ellerinizin sahip olduğu kimseler ... sizden üç defa izin istesinler." Bu
ayet-i kerime ile özellikle izin isteyen bazı kimseleri söz konusu etmektedir.
Aynı şekilde birinci ayet-i kerimede zaman itibariyle bütün zamanları umumi
olarak kapsamaktadır. Bu ayet-i kerimede ise bir takım vakitler özellikle söz
konusu edilmiştir. Bu vakitler içerisinde ister köle, ister cariye, ister
çirkin, ister güzel görünümlü olsun ancak izin istedikten sonra girebilecektir.
Mukatil dedi ki: Ayet-i
kerime Mersed kızı Esma hakkında nazil olmuştur.
Onun bulunduğu yere
yaşlıca olan kölesi girmişti. Rasülullah (s.a.v.)a bundan şikayetçi olunca, bu
ayet-i kerime nazil oldu. Ayetin iniş sebebinin Mudlic'in, Ömer (r.a)ın yanına
girmesi olduğu da söylenmiştir ki, ileride gelecektir.
2- izin istemeleri
istenen Kimseler:
Yüce Allah'ın:
"Sizden üç defa izin istesinler" buyruğu ile kimlerin kastedildiği
hususunda ilim adamlarının altı ayrı görüşü vardır:
1. Ayet-i kerime
neshedilmiştir. Bu görüş İbnu'l-Müseyyeb ve İbn Cübeyr'e aittir.
2. İzin isteme
menduptur, ancak vacib değildir. Bu görüş, Ebu Kılabe'ye aittir. O: Onların
iyilikleri açısından bu emir kendilerine verilmiştir, demektedir.
3. Bundan kasıt
kadınlardır. Bu görüş de Ebu Abdu'r-Rahman es-Sülemi'nin görüşüdür.
4. İbn Ömer: Bu ayet-i
kerime kadınlar hakkında değil de erkekler hakkındadır, demiştir. Bu da
dördüncü görüştür.
5. Bu önceleri vacib
idi. Zira ne kilitleri, ne de kapıları vardı. Eğer aynı durum söz konusu
olursa, yine vacib olan izin isteme hükmü söz konusu olur. Bu açıklamayı da
el-Mehdevi, İbn Abbas'tan nakletmektedir.
6. Bu ayet-i kerime
muhkemdir, farzdır, sabittir. Erkekler hakkında da, kadınlar hakkındada.
İlim ehlinin çoğunluğu
bu görüştedir. el-Kasım, Cabir b. Zeyd ve eş-Şa'bi de bunlar arasındadır. En
zayıf görüş ise es-Sülemi'nin görüşüdür. Zira; "(...) ... ler" Arap
dilinde kadınlar için kullanılmaz. Kadınlar için bunun yerine; (...)
kullanılır. Kıyas ve re'y sahipleri İbn Ömer'in görüşünü güzel kabul
etmektedirler.
Çünkü; (...); Arap
dilinde erkekler hakkında kullanılır. Her ne kadar kadınlar da onlarla birlikte
buyruğun kapsamına girebiliyor ise de bu bir delil ile olabilir. İfade ise
zahiri üzere kabul edilir. Şu kadar var ki bu görüşün isnadında Leys b. Ebi
Süleym vardır.
İbn Abbas'ın görüşüne
gelince, bunu Ebu Davud, Ubeydullah b. Ebi Yezid'den rivayet etmektedir. Buna
göre Ubeydullah, İbn Abbas'ı şöyle derken dinlemiş: Bir ayet var ki insanların
çoğu onun gereğini emretmemektedirler. Bu izin isteme ayetidir. Ben şu cariyeme
dahi emrediyorum, o da yanıma girmek için izin ister. Ebu Davud dedi ki: Ata
bunu bu şekilde İbn Abbas'tan "onu(n gereğini) emreder" lafzı ile
rivayet etmiştir.
İkrime'nin rivayetine
göre Iraklılardan bir grub: Ey İbn Abbas dediler. Bize izin alma emri verilen
fakat kimsenin kendisi ile amel etmediği şu ayeti kerime hakkındaki görüşün
nedir? Aziz ve celil olan Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin
sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız, sizden üç defa izin
istesinler. Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz vakit
ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir.
Bu üç vakitten sonra size de bir vebal yoktur, onlara da. Onlar da yanınıza
girip, çıkarlar ... " diye buyurmaktadır. Ebu Davud dedi ki: el-Ka'nebi
buyruğu; "Allah çok iyi bilendir, Hakim'dir" buyruğuna kadar okudu.
İbn Abbas dedi ki: "Şüphesiz Allah Halim'dir, mü'minlere karşı çok
merhametlidir ve O, ayıp hallerin görülmemesini (setri) sever. İnsanların
evlerinin ne perdeleri, ne de başkalarına karşı örten örtüleri vardı. Bazen
hizmetçi ya da çocuk, yahut kişinin himayesindeki yetim bir kız, adamın yanına
o ailesi üzerinde iken girebiliyordu. Allah onlara bu elbisesiz olunabilecek
vakitlerde izin istemelerini emretti. Yüce Allah böylelikle onlara bu gibi
hallerinin, başkalarının görmesine karşı korunmasını ve hayrı getirdi. Ondan
sonra da bununla (gereğince) amel eden kimseyi görmedim. ''
Derim ki: Bu güzel bir
metindir. Said'in ve İbn Cübeyr'in görüşlerini reddetmektedir. Çünkü burada
ayetin nesh olduğuna dair bir delil bulunmamaktadır. Ancak bu ayetin indiği zaman
belli bir hal vardı, sonradan bu hal ortadan kalktı. Eğer benzeri hal tekrar
görülecek olursa, hükmü aynen bakidir. Hatta hükmü bugün için çöllerde,
sahralarda ve benzeri yerlerde müslümanların meskenlerinin bir çoğu hakkında
sabittir. Veki', Süfyan'dan, o Musa b. Ebi Aişe'den, onun da eş-Şa'bi'den
rivayetine göre Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin sahip
olduğu kimseler ... Sizden üç defa izin istesinler" ayeti hakkında
eş-Şa'bi; Mensuh değildir, demiştir. Ben de:
Ama insanlar gereğince
amel etmiyorlar, deyince: Buna karşı Allah'ın yardımını taleb ederiz, dedi.
3- üç Defa izin
istemek:
Kimi ilim adamı şöyle
demektedir: üç defa izin istemek Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ
ellerinizin sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız sizden üç defa
izin istesinler" buyruğundan alınmıştır. Bu ilim adamı der ki: Bu buyrukla
Yüce Allah, üç defa izin istemeyi kastetmiştir. Bu buyruk Kur'an-ı Kerim'de
kölelerle, çocuklar hakkında varid olmuştur. Rasulullah (s.a.v.)ın sünneti ise
herkes hakkında umumidir.
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Bu ilim adamının bu kabilden söylediklerinin her ne kadar açıklanabilir bir
tarafı varsa da kendisinin istidlal ettiği şekilde bu ayetin tefsirinde ilim
adamlarının yaptıkları açıklamalar arasında bilinen böyle bir görüş yoktur.
İlim adamlarının çoğunluğunun "üç defa" buyruğu hakkında
söylediklerinden kasıt, üç vakitte izin alsınlar şeklinde olduğudur. Bu
görüşlerinin doğruluğuna da bu ayet-i kerimede Yüce Allah'ın bu üç vakti
zikrederek: "Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz
vakit ve yatsı namazından sonra" buyruğu delil teşkil etmektedir.
4- Yüce Allah'ın
Kullarına Edeb Öğretmesi:
Yüce Allah, bu ayet-i
kerime ile kullarını edeblendirmekte ve kölelerin onların giriş çıkışlarına aldırılmadığı
için- ve henüz ergenleşmemiş olmakla birlikte açılmanın ve benzeri hallerin ne
demek olduğunu kavrayacak yaştaki çocukların sözü edilen bu üç vakitte
yakınlarının odalarına girecekleri zamanda izin almalarını isteyerek
edeblendirmektedir. Bu üç vakitlerde insanlar adeten açılırlar ve elbisesiz
bulunurlar. Fecirden önceki zaman, uykunun bittiği vakittir. Artık uyku
elbiseleri çıkartılır, gündüz elbiseleri giyilir. Öğle sıcağında istirahate
çekilme zamanı da, aynı şekilde elbiselerin çıkartılacağı bir vakittir. Çünkü
bu vakitte gündüzün ışığı parlak, harareti şiddetlidir. Yatsı namazından
sonrası da uyumak için elbiselerin çıkarılacağı vakittir. İşte bu üç vakitte
insanlar çoğunlukla açık bulunabilirler.
Rivayete göre Resulullah
(s.a.v.) ensardan Müdlic diye anılan bir köleyi Ömer b. el-Hattab'a onu
çağırmak üzere öğle vakti göndermişti. Uyumakta olduğunu ve üzerinde kapıyı
kapatmış olduğunu gördü. Köle kapıyı çaldı, ona seslenip içeri girdi. Ömer
(r.a) uyanınca oturdu ve avreti kısmen açılınca şöyle dedi: Yüce Allah'ın
oğullarımıza, kadınlarımıza, hizmetçilerimize bu saatlerde izin almadan
girmelerini yasaklamış olmasını ne kadar da arzu ederdim. Daha sonra Resulullah
(s.a.v.)ın huzuruna vardığında bu ayet-i kerimenin inmiş olduğunu gördü. Yüce Allah'a
şükür olmak üzere secdeye kapandı.
Halbuki bu ayet-i kerime
Mekki'dir.
5- İzin Alacak
Kimseler ve İzin Alacakları Vakitler:
Yüce Allah'ın: "Ve
sizden baliğ olmayanlarınız" buyruğu, sizden hür olup da henüz ergenlik
çağına gelmemiş olanlar kastedilmektir. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır.
Nakledildiğine göre İsmail b. İshak şöyle dermiş: Sağ ellerinizin sahip olduğu
kimseler arasından henüz ergenlik yaşına gelmemiş olanlar sizden izin
istesinler. Buna göre ifade de takdim ve te'hir vardır. Ayet-i kerime de
cariyeler hakkındadır.
Cumhur "el-hulum
(baliğ olmak)" kelimesini "lam" harfi ötreli okumuştur. el-Hasen
b. Ebi'l-Hasen ise bunu sakin olarak (el-hulm şeklinde) okumuştur. Buna sebeb
ise ötrenin telaffuzunun ağırlığıdır. Ebu Amr da bu okuyuşu güzel bulurdu.
"Üç defa"
kelimesi zarf olarak nasb edilmiştir. Çünkü onlara üç defa izin istemeleri
emredilmemiştir, onlara üç durumda izin istemeleri emredilmiştir.
"üç" lafzındaki zarf oluşu "sabah namazından önce, öğle vaktinde
elbisesiz olabileceğiniz vakit ve yatsı namazından sonra" buyruğu
açıklamaktadır. Bunun manası daha önceden geçmiş bulunmaktadır, yoksa her
seferinde üç defa izin istemek vacib değildir.
"Bunlar sizin
elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir" buyruğunu yedi kıraat imamının
çoğunluğu "üç" anlamındaki kelimeyi ref' ile okumuşlardır. Ancak
Hamza, el-Kisai ve Asım'dan Ebu Bekir Yüce Allah'ın; "üç defa"
buyruğundaki zarftan bedel olmak üzere nasb ile okumuştur. Ebu Hatim der ki:
Burada nasb ile okuyuş zayıf ve merduttur. el-Ferra ise: Merfu' okuyuşu daha
çok severim demiş ve şöyle devam etmiştir: Merfu' okuyuşu tercih edişimin
sebebi şudur: Burada mana bu üç hal elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir,
şeklindedir.
el-Kisai'ye göre ise
merfu' olması mübteda olduğu içindir. Ona göre haber sonraki ifadelerdir. O
buyruğun aid olduğu görüşünü (daha önce geçen "üç defa" ile ilgili
olduğunu) kabul etmeyerek açıktan açığa bunun mübteda olduğunu ifade etmiş ve
şöyle demiştir. "Avretler" kelimesi kişinin avretinin açık olabileceği
zaman demektir. Ancak o burada "üç" kelimesini nasb ile okumuştur.
Nasb hakkında da iki
görüş vardır: Birincisine göre bu daha önce geçen "üç defa" buyruğu
ile alakalıdır. el-ferra'nın bunu uzak bir ihtimal görmesinin sebebi de budur.
ez-Zeccac ise şöyle demektedir:
Yani; "Elbisesiz olabileceğiniz üç vakitte sizden izin istesinler"
anlamında olup burada muzaf hazfedilmiş, muzafun-ileyh de onun yerine
geçirilmiştir.
"Elbisesiz olunacak
vakitler" kelimesi, (...) in çoğuludur. Bu türden kelimelerin sahih olanları
(illetli harfi bulunmayanları) çoğulu "fe'alat" şeklinde -ayn harfi
üstün olarak- gelir. "Çanak, çanaklar" ve benzerlerinde olduğu gibi.
İlletli olan kelimelerde ise ayn (kelimenin mücerred halinin ikinci harfi) i
sakin kullanırlar. "Yumurta, yumurtalar" gibi. Çünkü ikinci harf
(olan "ya")in üstün olarak okunması illetli olduğundan dolayı söz
konusu değildir. Şairin şu beyitinde üstün okumak ise istisnaidir: "O
yumurtalar sahibi, gider ve gelir, Omuzları sıvazlarken o şefkatlidir, dolaşır
durur."
6- İzinsiz
Girilebilecek Vakitler:
"Bu üç vakitten
sonra size de bir vebal yoktur, onlara da." Yani sizler üstünüz, başınız
açık bulunsa dahi, izin almadan bulunduğunuz yere girebilirler.
"Girip,
çıkarlar" buyruğu "onlar girip çıkarlar" anlamındadır. elferra
der ki: Bu konuşma esnasında: Onlar sizin hizmetçilerinizdir, yanınıza girip
çıkarlar, demek gibidir. Bu kelimenin nasb ile okunmasını el-ferra caiz kabul
etmektedir. Çünkü bu kelime nekredir. Buna karşılık "üzerinize"
lafzındaki zamir ise marife dir. Basralılar ise "üzerinize" ve
"birbirinize"ki iki zamirden -amillerin farklılığı dolayısıyla- hal
olmasını caiz kabul etmemektedirler. Çünkü "aklı başında iki kişi olan
Zeyd'e uğradım ve Amr'ın yanında konakladım" anlamında olmak üzere ve
"aklı başında iki kişi" anlamındaki kelime Zeyd ile Amr'ın sıfatı
olmak üzere; (...) demek uygun değildir. Buna göre "onlar da yanınıza
girip çıkarlar" buyruğu onlar yanınıza girip çıkarlar, siz de onların
yanına girip çıkarsınız, anlamındadır. Peygamber efendimizin kedi hakkındaki:
"O sizin üzerinize girip çıkanlardandır" hadisinde bu lafız
geçmektedir.
Yüce Allah bu buyrukta
açık bulunabileceğimiz üç vakitte izinsiz girmelerini yasaklamış bulunmaktadır.
Çünkü "avret" kelimesi aslında karşısında engel bulunmayan herşey
demektir. Yüce Allah'ın: "Gerçekten evlerimiz avrettir
(korumasızdır)" (el-Ahzab, 13) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır ki,
oraya girmek kolaydır, anlamındadır. Yüce Allah izin istemeyi gerektiren sebebi
de açıklamaktadır ki, bu da açık olunabilecek halde kişinin ailesiyle başbaşa
olması halidir. Buna göre, bu emrin yerine getirilmesi kaçınılmaz bir hal
almakta ve bu buyruğun neshi imkansız olmaktadır.
Daha sonra Yüce Allah şu
buyruğu ile (diğer vakitlerde) izin istememenin vebalini kaldırmaktadır: "Bu
üç vakitten sonra size de vebal yoktur, onlara da. Onlar da yanınıza girip
çıkarlar, herbiriniz de diğerinin yanına girip çıkar." Yani kiminiz,
kiminizin yanına girip çıkar.
"Allah, ayetleri
size böyle açıklar" buyruğundaki; "Böylece" lafzındaki
"kef" harfi nasb konumundadır. Yani Yüce Allah, kendisine nasıl
ibadet edileceğine delalet eden ayetleri sizlere bu gibi hususları açıkça beyan
ettiği gibi, beyan etmektedir.
"Allah, çok iyi
bilendir, Hakim'dir" buyruğuna dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara,
32. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
7- Yatsı Namazı ve
AdlandırıIması:
Yüce Allah: "Yatsı
namazından sonra" buyruğunda "salatu'l-işa'''den kasıt, el-ateme
(gecenin kararma vakti) namazıdır. Müslim'in, Sahih'inde Abdullah b. Ömer
(r.a)ın şöyle dediği kaydedilmektedir: Resulullah (s.a.v.)ı şöyle buyururken
dinledim: "Sakın Bedevi Araplar, namazınızın adı hususunda size galip
gelmesinler. Şunu biliniz ki bunun adı "el-işa'''dır. Onlar ise (bu
vakitte) develeri sebebiyle karanlıkta bulunurlar." Diğer rivayette de
şöyle denilmektedir: "(Bu vaktin adı) Allah'ın Kitabında işadır. Onlar
(Bedevi Araplar) develeri bu karanlık vakitte sağarlar. ''
Buhari'de de, Ebu
Berze'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'in işa' (yatsı
namazını)yı te'hir ettiği olurdu.
Enes de der ki:
Peygamber (s.a.v.) yatsı (işa') namazını geciktirdi.
Bu ilk işa'ya delalet
etmektedir. Sahih'te de: O namazı kıldı, yani ikindi namazını iki işa' vakti
olan akşam ile yatsı arasında kıldı.
Muvatta'da ve başkalarında
şöyle denilmektedir: Eğer onlar ateme (yatsı) namazı ile sabah namazında neler
olduğunu bilselerdi, emekleyerek dahi olsa bu namazlara gelirlerdi.
Müslim'in, Sahih'inde de
Cabir b. Semura'dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Resulullah (s.a.v.)
namazları sizin namazınıza yakın bir şekilde kılardı. Ancak yatsı namazını
(el-ateme) sizin bu vakiti kıldığınızdan bir parça daha sonra kılardı ve o
namazı hafifletirdi.
Ebu Bekr İbnu'l-Arabi
der ki: Bu haberler birbirleriyle tearuz (çatışma) halindedir. Tarih itibariyle
bunların hangisinin önce, hangisinin sonra olduğu bilinmemektedir. Peygamber
(s.a.v.)ın akşam namazına işa' demeyi, işa' (yatsı) namazına da ateme demeyi
yasakladığı sabittir. Ashab'ın -diğerleri bir tarafa- görüşlerinden bunu reddeden
bir görüş bulunmamaktadır. İbn Ömer de şöyle derdi: Ateme namazı diyen günahkar
olur. İbnu'l-Kasım dedi ki: Malik dedi ki: Yüce Allah'ın: "Yatsı (el-İşa')
namazından sonra" buyruğunda Yüce Allah bu namaza işa' adını vermektedir.
Peygamber (s.a.v.) da bu namaza Yüce Allah'ın verdiği ismin verilerek
anılmasını güzel görmüştür. Kişi bunu aile halkına ve çocuklarına öğretmelidir.
(Yatsı namazı kastedilerek) ateme, ancak bunu (işa'yı) anlamayan kimseye hitab
ederken kullanılabilir. Hassan b. Sabit şöyle demiştir: "Hala orada
teselli eden olurdu, Oranın meraları arasında develer ve koyunlar, Sen bırak
bunu ama söyle bana, yatsı vakti gittikten sonra, Uykumu kaçıran bir hayale
karşı kim bana yardım edebilir?"
Şöyle de açıklanmıştır:
Buradaki yasak yatsı namazına "ateme" adını veren Bedevi Araplara
uymayı yasaklamayı ihtiva eder. Bunun sebebi de Yüce Allah'ın bu namaza Kitab-ı
Kerım'inde vermiş olduğu ismin terkedilmemesidir. Çünkü o: "Yatsı
(el-işa') namazından sonra" diye buyurmaktadır. Sanki bu buyruklardaki yasaklama,
evla olanı gösteren bir nehiy mahiyetindedir, yoksa haramlık ifade eden bir
nehy değildir; yatsı namazına "el-ateme" adını vermenin caiz
olmayacağı anlamında değildir. Nitekim Peygamber (s.a.v.)ın bu namaza
"el-ateme" adını verdiğinin de sabit olduğu görülmektedir. Ebu Bekir
ve Ömer (r.a) da bu namaza, bu ismin verilmesini mübah görmüşlerdir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Bunun yasaklanış sebebi, bu şekildeki şerefli ve dini bir ibadete dünyevı bir
işin adı olan o ismin kullanılışından insanları uzaklaştırmaktır. Bu ise Bedevi
Arapların o vakitte "el-ateme" adını verdikleri süt sağma işidir.
Peygamber (s.a.v.)ın: "Çünkü develerin sağılması o akşam vaktinde
olur" ifadesi buna tanıklık etmektedir.
8- Yatsı Namazını
Cemaatle Kılmanın Fazileti:
İbn Mace, Sünen'inde şu
rivayeti zikretmektedir: Bize Osman b. Ebi Şeybe anlattı: Bize İsmail b. Ayyaş,
Umare b. Gaziyye'den anlattı: Umare, Enes b. Malik'ten, onun Ömer b.
el-Hattab'dan rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyururmuş: "Kim,
kırk gece yatsı namazının ilk rek'atini kaçırmadan cemaatle kılacak olursa, bu
sebeb dolayısıyla Yüce Allah, onun için cehennem ateşinden azadlık yazar.''
Müslim'in, Sahih'indeki
rivayete göre Osman b. Affan (r.a) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Kim yatsı namazını cemaatle kılacak olursa, gecenin yarısını namaz
kılmış gibi olur. Kim de sabah namazını cemaatle birlikte kılarsa, o da gecenin
tamamını namazla geçirmiş gibi olur. ''
Darakutni de Sünen'inde
şu rivayeti kaydetmektedir: Sübey' ya da Tubey', Ka'b'dan dedi ki: Kim güzelce
abdest alır, son işa'yı (yatsıyı) kılar, ondan sonra da dört rek'at kılıp
bunların rüku' ve sucudlarını mükemmel yapar, bu rek'atlerde neler okuduğunu
(manasını) bilirse, bunlar onun için Kadir gecesi seviyesinde olur.(Darakatni, III,
194)
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN