FURKAN 17 / 19 |
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
وَمَا يَعْبُدُونَ
مِن دُونِ
اللَّهِ فَيَقُولُ
أَأَنتُمْ
أَضْلَلْتُمْ
عِبَادِي هَؤُلَاء
أَمْ هُمْ
ضَلُّوا
السَّبِيلَ {17}
قَالُوا
سُبْحَانَكَ
مَا كَانَ يَنبَغِي
لَنَا أَن
نَّتَّخِذَ
مِن دُونِكَ
مِنْ
أَوْلِيَاء
وَلَكِن
مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءهُمْ
حَتَّى
نَسُوا
الذِّكْرَ
وَكَانُوا
قَوْماً
بُوراً {18}
فَقَدْ كَذَّبُوكُم
بِمَا
تَقُولُونَ
فَمَا تَسْتَطِيعُونَ
صَرْفاً
وَلَا نَصْراً
وَمَن
يَظْلِم
مِّنكُمْ
نُذِقْهُ عَذَاباً
كَبِيراً {19} |
17.
Onları ve Allah'tan başka ibadet ettiklerini haşredip toplayacağı gün der ki:
"Benim bu kullarımı siz mi saptırdınız? Yoksa kendileri mi yoldan
saptılar?
18.
Derler ki: "Seni tenzih ederiz. Senden başkalarını veliler edinmek bize
yaraşmaz. Fakat Sen onları ve babalarını faydalandırdın. Sonunda Zikri
unuttular ve helak olan bir kavim oldular."
19. İşte
söylediklerinizde sizi yalanladılar. Artık ne üzerinizdeki azabı defedebilirsiniz,
ne de bir yardıma güç yetirirsiniz. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azabı
tattırırız.
"Onları ...
haşredip, toplayacağı gün" buyruğunu İbn Muhaysın, Humeyd, İbn Kesır,
Hafs, Ya'kub ve ed-Durı'den gelen rivayete göre Ebu Amr "ya" ile
okumuşlardır. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim de bu okuyuşu tercih etmişlerdir. Çünkü
bundan önce: "Bu Rabbinin yerine getirmesi istenen bir vaadidir"
denildiği gibi, bundan sonra da: "Benim bu kullarımı siz mi saptırdınız?
... " diye buyurulmaktadır. Diğerleri ise; (Allah'ın, kendi zatını) ta'zim
anlamını ifade etmek üzere ("haşredeceğimiz" anlamında)
"nun" ile okumuşlardır.
"Ve Allah'tan
başka" Mücahid ve İbn Cüreyc'e göre melek, insan, cin, Mesih ve Uzeyr
gibileridir. ed-Dahhak ve İkrime'ye göre ise putları kastedilmektedir.
"İbadet ettiklerini haşredip, toplayacağı gün der ki.... " buyruğunda
geçen: "Der ki" lafzını genel olarak "ya" ile okumuşlardır.
Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim'in tercihi de budur. İbn Amir ile Ebu Hayve ta'zim
ifade etmek üzere "nun" ile ederiz ki anlamında) okumuşlardır.
"Benim bu kullarımı
siz mi saptırdınız? yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" Bu, kafirlere
azarlayıcı bir üslupla sorulacak bir sorudur.
"Derler ki ..
" Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan mabudlar: "Seni tenzih
ederiz, Senden başkalarını veliler edinmek bize yaraşmaz" diyecekler,
demektir.
Allah'tan başka
kendisine ibadet olunan putlar bir araya getirilip toplanacak olursa, cansız
oldukları halde nasıl konuşacaklardır? diye sorulsa şöyle cevap verilir: Yüce
Allah elleri ve ayakları konuşturacağı gibi, kıyamet gününde bunları da
konuşturacaktır.
el-Hasen ve Ebu Ca'fer:
("edinmemiz" buyruğunu) "nun" harfini ötreli,
"hı" harfini üstün meçhul bir fiil olarak: "Edinilmemiz ...
" diye okumuşlardır. Bu kıraat ile ilgili olarak nahivciler bir takım
açıklamalarda bulunmuşlardır. Ebu Amr b. el-A'la ile İsa b. Ömer bu kıraatin
caiz olmadığını söylemişlerdir. Ebu Amr ayrıca der ki: Eğer bu
"edinilmemiz" anlamında meçhul bir fiil olsaydı, buyrukta ikinci
olarak geçen (...) in hazfedilmesi ve: "Senden başka veliler edinilmemiz
... " şeklinde olması gerekirdi. Ebu Ubeyde de aynı şekilde bu edatın iki
defa zikredilmiş olması dolayısıyla fiilin meçhul okunmasının caiz olmadığını
söylemiştir. Eğer (el-Hasen ve Ebu Ca'fer'in) okudukları gibi olsaydı, bu
takdirde ikinci defa (...) in gelmemesi gerekirdi. Bununla birlikte bu ikinci
edatın sıla (zaid) olduğu da söylenmiştir.
en-Nehhas der ki: Ebu
Amr gibi değerli bir ilim adamının ve üstün konumu dolayısıyla söylediğinin güzel
kabul edilmesi gerekir. Çünkü o ayrıca buna dair delil de getirmiştir. Onun
söylediğini şöyle de açıklayabiliriz: "Ben hiçbir kimseyi veli
edinmedim" denilir. Bu ifadenin muayyen bir kimse hakkında kullanılması
mümkündür. Diğer taraftan: "Ben herhangi bir kimseyi veli edinmiş
değilim" denilerek umumi bir nefy kullanılmış olur. Burada
"veli" lafzı kendisinden önce geçen kelimeye tabidir. O bakımdan
bunun başına; (...) in edatının gelmesi caiz olmaz. Çünkü bunun herhangi bir
faydası yoktur.
"Fakat Sen onları
ve babalarını faydalandırdın" yani resullerin (Allah'ın salat ve selamları
onlara olsun) vefatından sonra onları dünyada sağlık, zenginlik ve uzun ömür
vererek faydalandırdın.
"Sonunda Zikr'i
unuttular." Yani seni anmayı, hatırlamayı bıraktılar. Azgınlığa kapılarak
ve cahillikle Sana ortak koştular. Biz bu hususu kendilerine emretmediğimiz
halde kalkıp bize ibadet ettiler.
Buradaki
"Zikr"in mahiyeti hakkında iki görüş vardır. Birincisine göre bundan
kasıt peygamberlere indirilmiş ve onlara okunan ilahi kitaplardır. Onlar bu
kitap gereğince amel etmeyi terkettiler. Bu açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır.
İkinci görüşe göre de
burda Zikir'den maksat onlara yapılan iyiliklere ve ilahi nimetlere karşı
şükürdür. (Onlar şükrü terkettiler.)
"Ve" çünkü onlar
"helak olan bir kavim oldular." Burada ''Helak olan bir kavim"
ifadesinde "helak" demek olan; (...)'dan alınmıştır. Ebu'd-Derda
(r.a) Hıms ahalisinin karşısına çıkarak şöyle demişti; Ey Hıms ahalisi size
samimiyetle öğüt veren kardeşinizin yanına geliniz. Hıms ahalisi etrafında
toplanınca şöyle dedi; Ne diye utanmıyorsunuz? İçinde kalmayacağınız binalar
yapıyorsunuz, yemeyeceğiniz şeyleri topluyorsunuz; elde edemeyeceğiniz şeyleri
umuyorsunuz? Şüphesiz sizden öncekiler çok yüksek binalar yaptılar. Pek çok
köleleri oldu, çok uzun zamanlarda gerçekleşecek umutlara kapıldılar. Onların
hepsi de artık helak oldular. Emelleri, umutları bir aldanış, meskenleri kabir
oldu.
O halde Yüce Allah'ın;
(...) buyruğu, helak edilenler (oldular), demektir.
Diğer rivayette
"meskenleri kabirler oldu" ifadesi; "Meskenleri içinde hiçbir
şey bulunmayan bomboş yerler haline geldi" şeklindedir.
el-Hasen der ki:
"Helak olan" ifadesi onlarda hayır namına hiçbir şey kalmamış
anlamındadır. Bu da; "Yerin hiçbir veriminin olmaması" tabirinden
alınmıştır ki, herhangi bir ekinin oraya ekilmemesi demektir. Bu durumda ondan
hiçbir hayır ve hiçbir verim alınmaz.
Şehr b. Havşeb dedi ki:
Burada helak olmak (el-bevar), bozulmak ve durgunlaşmak (kesad) anlamındadır.
Arapların işi bozacak şekilde durgunlaşmasını anlatmak üzere: "Mal
bozulup, kesada uğradı" ifadelerinden alınmıştır. Hadis-i şerifteki;
"Kendisi ile evlenilmek istenmeyen dul kadın gibi kalmaktan Allah'a
sığınırız" ifadesi de buradan gelmektedir.
"Buğr" lafzı
"zuğr: yalan, iftira" gibi mastar isimdir. Tekil, ikil, çoğul,
müzekker ve müennes arasında fark yoktur. İbnu'z-Ziba'ri der ki: "Ey
mutlak malikin elçisi, şüphesiz benim dilim, Açmak istedikçe (ağzım) bağlıdır,
çünkü ben helak olmuşum. Zira ben sapıklık yollarında şeytanla yarışıyorum.
Onun sapması gibi sapan kimse ise helak olur."
Kimisi de bunun
tekilinin (...), çoğulunun da -ayette olduğu gibi-: (...) şeklinde geldiğini
söylemiştir. "Sığınan kimse, sığınan kimseler; dönen kimse ve dönen
kimseler" gibi. "Helak olan" lafzının hakka karşı kör kimseler,
anlamına geldiği de söylenmiştir.
"İşte
söylediklerinizde sizi yalanladılar." Yani Yüce Allah, kendisine ibadet
olunan mabudlara bu işten uzak olduklarını söyleyecekleri vakit, onlara tapınan
kimselere: İşte sizin ilah olduklarını iddia ettikleriniz, bu hususta
"söylediklerinizde sizi yalanladılar" diye buyuracaktır.
"Artık ne
üzerinizdeki azabı defedebilirsiniz, ne de bir yardıma güç yetirirsiniz. ''
Yani sizin ilah
edindikleriniz sizden azabı önleyemedikleri gibi, size yardım da edemezler. Bir
diğer açıklamaya göre bu kafirler -mabudları kendilerini yalanlayınca herhangi
bir şekilde azabı kendilerinden uzakİaştıramayacakları gibi Allah'a karşı bir
yardım da alamazlar.
İbn Zeyd dedi ki: Anlam şudur:
Ey mü'minler! Şu kafirler, Muhammed'in getirdikleri hususunda sizi yalanlamış
bulunuyorlar. Buna göre "söylediklerinizde" buyruğu; söylediğiniz hak
olan şeylerde ... demek olur. Ebu Ubeyd de şöyle demektedir: Yani onlar sizin
söylediğiniz hususunda sizleri yalanladılar. O bakımdan onlar Yüce Allah'ın
sizleri kendisine iletmiş olduğu haktan, sizleri geri çeviremezler. Ayrıca
sizleri yalanladıkları için başlarına inecek olan azaba karşı kendilerine
hiçbir yardımları da dokunmayacaktır.
genel olarak "söylediklerinizde"
şeklinde muhatap te'si ile okunmuştur. Bunun anlamını da açıklamış bulunuyoruz.
el-Ferra'nın naklettiğine göre bu buyruk, "zel'' harfi şeddesiz olarak;
"(...): "Size yalan söylediler" şeklinde ve "Söylediklerinde"
yalanlayıcıydılar diye de okunmuştur. Mücahid ve el-Bezzı de aynı şekilde gaib
anlamını veren "ya" ile okumuşlardır. Bu durumda: (...):
Söylediklerinde (yalanlayıcılar)" demek olur. Ebu Hayve de
"söyledikleriyle" diye "ya" ile okumuştur. "Güç
yetiremezsiniz" şeklinde "te" ile okuyuş, Allah ile birlikte
ortak edinen kimselere hitaptır. "Ya" ile okuyanların kıraatine göre
de anlam: Ortaklar buna güç yetiremez, şeklindedir.
"Sizden kim
zulmederse" İbn Abbas'a göre sizden kim şirk koşar da, şirk üzere ölürse
"ona" ahirette "büyük" oldukça şiddetli ve çetin "bir
azabı tattırırız." Yüce Allah "muhakkak alabildiğine
büyükleneceksiniz" buyruğundaki "büyük" (mealde alabildiğine)
lafzı da şiddetli ve çetin anlamındadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN