NEML 76 / 81 |
|
76.
Gerçekten bu Kur'an, İsrailoğullarına hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeylerin
çoğunu anlatır.
77. Muhakkak
o, mü'minlere bir hidayet ve bir rahmettir.
78.
Elbette Rabbin aralarında hükmünü verecektir. Ve O, Aziz'dir, herşeyi bilendir.
79. O
halde sen Allah'a tevekkül et! Çünkü sen şüphesiz apaçık hak üzeresin.
80.
Çünkü sen davetini ölülere de işittiremezsin, arkalarını dönüp gittikleri
takdirde sağırlara da işittiremezsin.
81.
Körleri de sapıklıklarından doğru yola erdiremezsin. Sen ancak ayetlerimize
iman edip teslimiyette olanlara dinletirsin.
"Gerçekten bu Kur'an,
İsrailoğullarına hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeylerin çoğunu
anlatır." Çünkü onlar bir çok hususlarda anlaşmazlığa düşmüşlerdir ve
nihayet biri diğerine lanet okuyacak hale gelmiştir. Ayet bunun üzerine nazil
olmuştur. Buyruğun anlamı şudur: Bu Kur'an eğer onun gereğini kabul edecek
olurlarsa, onlara hakkında ihtilafa düştükleri bütün hususları açık açık
bildirmektedir. Anlaşmazlığa düştükleri hususlar ise Tevrat ve İncil'deki
tahrifleri ile kitaplarında (tahrif sonucu) kaldırılmış olan hükümlerdir.
"Muhakkak o"
yani Kur'an-ı Kerim "mü'minlere bir hidayet ve bir rahmettir."
Özellikle mü'minleri söz konusu etmesi yararlananların onlar olmasından
dolayıdır.
"Elbette Rabbin
aralarında hükmünü verecektir." Yani İsrailoğulları arasında, hakkında
anlaşmazlığa düştükleri hususlarda ahirette hüküm verecek ve haklı olana da,
haksız olup batılın peşinden gidene de hakettiği karşılığı verecektir.
Şöyle de açıklanmıştır;
Dünyada aralarında hüküm verecek ve böylelikle onların yaptıkları tahrifler
ortaya çıkacaktır.
"O, Azizdir"
emrine karşı konulamayan, kendisine zarar verilemeyen mutlak galibdir,
kendisine hiçbir şey gizli kalmayan "herşeyi bilendir."
"O halde sen
Allah'a tevekkül et." Yani sen işini O'na havale et, O'na güven, sana O yardım
edecektir. "Çünkü sen şüphesiz apaçık hak üzeresin." Düşünen
kimselere doğruyu gösterensin diye de açıklanmıştır.
"Çünkü sen davetini
ölülere de işittiremezsin." Maksat düşünmeyi terkettikleri için
kafirlerdir. Çünkü onlar duyuları, akılları bulunmayan ölü gibidirler. Bu
buyruğun Yüce Allah tarafından iman etmeyecekleri bilinen kimseler hakkında
olduğu da söylenmiştir.
"Arkalarını dönüp
gittikleri takdirde sağırlara da işittiremezsin." Yani verilen öğütleri
kabul etmemek suretiyle sağır durumunda bulunan kafirlere işittiremezsin.
Bunlar hayra davet olunduklarında yüzlerini çevirirler ve hiç işitmemiş gibi
arkalarını dönüp giderler. Önceden de geçtiği üzere Yüce Allah'ın: "Onlar
sağırdırlar, dilsizdirler ... " (el- Bakara, 18) buyruğu da buna benzemektedir.
İbn Muhaysın, Humeyd,
İbn Kesir, İbn Ebi İshak ve Abbas, Ebu Amr'dan -"işittiremezsin"
anlamında ki- buyruğu; "İşitmez" şeklinde "ya" ile
"mim" harfi üstün; "sağırlara" anlamındaki buyruğu da;
"Sağırlar (işitmez)" şeklinde, fail olmak üzere merfu okumuşlardır.
Diğerleri ise;
"İşittirmezsin" şeklinde; "İşittirdin" şeklinden muzari
fiil olarak; "Sağırlara" lafzını da nasb ile okumuşlardır.
Hz. Aişenin Bedir'de
Öldürülen Müşriklerin Peygamber Efendimizin Seslenmesini işittiğini Kabul
Etmemesi ve Dayanağı:
Aişe (r.anha) Bedir'de
öldürülüp kuyuya atıldıktan sonra Peygamber (s.a.v.)'ın sesini onlara
işittirmesini kabul etmezken, bu ayeti delil göstermektedir. O meseleye aklı
bir kıyas ile bakmış ve bu ayet-i kerimenin hükmünü benimsemiştir. Halbuki
Peygamber (s.a.v.)'ın: "Sizler onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz"
diye buyurmuştur. İbn Atiyye dedi ki: Göründüğü kadarıyla Bedir'de cereyan eden
bu olay Muhammed (s.a.v.) için olağanüstü bir olay (bir mucize)dir. Çünkü Yüce
Allah müşriklere idraklerini geri çevirmiş ve onun söylediği sözü bu yolla
işitmişlerdir. Eğer Rasulullah (s.a.v.) bizlere söylediği sözleri işittiklerini
haber vermemiş olsaydı, onun kendilerine seslenişini geri kalan kafirlere
azarlamak ve mü'minlerin gönüllerini rahatlatmak anlamında bir davranış olarak
yorumlayacaktık.
Derim ki: Buhari rivayet
ediyor: Bana Abdullah b. Muhammed anlattı, o Ravh b. Ubade'yi şöyle derken
dinlemiş: Bize Said b. Ebu Arube, Katade'den anlattı, dedi ki: Enes b. Malik'in
bize Ebu Talha'dan zikrettiğine göre Allah'ın peygamberi (s.a.v.) Bedir günü
Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmidört kişinin Bedir'deki susuz kuyulardan,
pis mi pis bir kuyuya atılmalarını emretti. Bir kavme karşı zafer kazandı mı
orada üç gün ikamet ederdi. Bedir'de üçüncü günde yük devesinin getirilmesini
ermetti ve onun üzerine yükleri bağlandı. Sonra yürüyerek yola koyuldu, ashabı
da arkasından gitti. Zannederiz, o bir ihtiyacını görmek üzere gitmektedir,
diye düşündüler. Nihayet kuyunun ağzına gelip durdu, onların ve atalarının isimlerini
zikrederek:
"Ey filan oğlu
filan, ey filan oğlu filan Allah'a ve resulüne itaat etmiş olmanız sizin için
daha iyi olmaz mıydı?" diye sesleniyordu. "Çünkü biz Rabbimizin bize
vaadettiğinin hak olduğunu gördük. Sizler de Rabbinizin size vaadettiğini hak
olarak gördünüz mü?" Bu sefer Ömer (r.a): Ey Allah'ın Rasülü dedi, sen
ancak ruhları bulunmayan cesetlerle konuşuyorsun. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Muhammedin nefsi elinde olana yemin olsun ki, sizler benim bu
sözlerimi onlardan daha iyi işitmiyorsunuz." Katade dedi ki: Yüce Allah
onları söylediği sözleri işittirinceye kadar -onlara azar olsun, onları
küçültsün, onlara bir musibet, bir hasret ve bir pişmanlık olsun diye- sözünü
onlara işittirdi. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiştir.
Buhari dedi ki: Bize
Osman anlattı, dedi ki: Bize Abde anlattı, o Hişam'dan, o babasından, o İbn
Ömer'den dedi ki: Peygamber (s.a.v.) Bedir kuyusunun başında durup şöyle
buyurdu: "Rabbinizin size vaadettiğini hak olarak buldunuz mu?" Daha
sonra dedi ki: "Şu anda onlar hiç şüphesiz vaktiyle benim kendilerine
söylemiş olduklarımın halilim kendisi olduğunu bilmektedirler." Sonra
(Aişe) şu: "Çünkü sen davetini ölülere de işittiremezsin" ayetini
bitirinceye kadar okudu.
Bu ayet-i kerime Bedir
kıssası ile, kabirdekilere selam vermek ile ilgili hadislerle çelişki
halindedir. Ayrıca bu hususta ruhların belli bir takım vakitlerde kabirlerin
kenarlarında bulunduklarına, ölünün yakınları kendilerini bırakıp gittikten
sonra ayak seslerini duyduğunu belirten rivayetler ve benzeri rivayetlerle de
çelişki halindedir. Çünkü eğer ölü işitmese ona selam verilmezdi, bu da açık
bir husustur. Biz bunları 'et-Tezkire" adlı eserimizde açıklamış
bulunuyoruz.
"Körleri de
sapıklıklarından" yani küfürlerinden "doğru yola erdiremezsin."
Yani sen kalplerinde imanı yaratabilecek güce sahip değilsin .
Hamza bu buyrukları;
"Sen körleri sapıklıklarından hidayete iletemezsin" şeklinde; (...):
Körlere doğru yolu sen gösterebilir misin?" (Yunus, 45) gibi okumuştur.
Diğerleri ise "Körleri de." doğru yola erdiremezsin" diye
okumuşlardır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim'in tercih ettiği okuyuş da budur. er-Rum
Süresi'nde (53. ayette) de bunun gibidir. Hepsi; (...) kelimesi üzerinde vakıf
yaptıkları takdirde, bu sürede "ya' ile vakıf yaparlar. er-Rum Süresi'nde
ise Mushaf'a tabi olarak "ya"sız vakıf yaparlar, ancak Ya'kub her iki
yerde de "ya" ile vakıf yapmıştır. el-Ferra ile Ebu Hatim ise; (...)
şeklindeki okuyuşu da caiz kabul etmişlerdir. Abdullah (b. Mesud)'un kıraatinde
ise; (...) şeklindedir.
"Sen ancak,
ayetlerimize iman edip teslimiyette olanlara dinletirsin."
İbn Abbas dedi ki: Ancak
benim mutlu olması için yarattığım kimselere işittirirsin, işte onlar tevhidde
ihlas sahibi olan kimselerdir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN