KASAS 62 / 67 |
|
62.
Onlara sesleneceği o gün şöyle diyecektir: "İddia ettiğiniz ortaklarım
hani nerede?"
63. Aleyhlerine
söz hak olanlar diyecekler ki: "Rabbimiz, işte azdırdığımız kimseler
bunlardır. Biz azdığımız gibi, onları da azdırdık. Biz, Sana onlardan uzak
olduğumuzu bildiriyoruz. Onlar bize ibadet etmiyorlardı."
64. Ve
onlara: "Ortaklarınızı çağırın" denilecek. Bunun üzerine onları
çağıranlar da kendilerine cevap vermezler. üstelik azabı da görürler. Keşke
hidayet bulmuş olsalardı ...
65. O
gün onları çağırıp buyuracak ki: "Peygamberlere ne cevap verdiniz?"
66. O
günde onlara haberler kapanacak. Birbirlerine soru da sormayacaklar.
67. Ama
kim tevbe edip imana gelir ve salih amel işlerse, onun felah bulanlardan olması
umulur.
"Onlara sesleneceği
o gün" yani Yüce Allah'ın şu müşriklere sesleneceği o kıyamet gününde
"şöyle diyecektir:" Kendi iddianıza göre size yardım edeceklerini,
size şefaat edeceklerini kabul ettiğiniz "iddia ettiğiniz ortaklarım hani
nerede?"
"Aleyhlerine söz
hak olanlar" -el-Kelbi'ye göre- haklarında azab sözü hak olmuş olan ileri
gelenler; Katade'ye göre de şeytanlar "diyecekler ki: Rabbimiz işte
azdırdığımız" yani kendilerini azgınlığa davet ettiğimiz"kimseler
bunlardır." Onlara: Siz gerçekten bunları azdırdınız mı? diye sorulacak,
onlar da:
"Biz azdığımız gibi
onları da azdırdık." Yani biz nasıl sapık idiysek onları da öylece
saptırdık. "Biz sana onlardan uzak olduğumuzu bildiriyoruz." Yani
kimisi kimisinden uzaklığını ilan edecek. Şeytanlar kendilerine itaat
edenlerden uzaklıklarını bildirecek; başkanlar kendilerinin söylediklerini
kabul edenlerden uzak olduklarını bildirecek. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "O gün dostlar birbirlerine düşmandır, takva sahipleri müs
tesna." (ez-Zuhruf, 67)
"Ve onlara"
kafirlere ": ortaklarınızı çağırın" yani dünyada iken kendilerine
ibadet ettiğiniz ilahlarınızı size yardım etsinler ve sizden azabı
uzaklaştırsınlar diye yardımınıza gelmelerini isteyin "denilecek. Bunun
üzerine onları çağırırlar" yardımlarını isterler "da kendilerine
cevap vermezler." Onlardan cevap almayacaklar ve onların faydalarını
göremeyecekler.
"üstelik azabı da
görürler, keşke hidayet bulmuş olsalardı." ez-Zeccac dedi ki:
"Keşke"nin cevabı hazfedilmiştir, yani eğer onlar hidayet bulmuş
olsalardı, elbetteki hidayet onları kurtarırdı ve sonunda azaba düçar
olmazlardı. Şöyle de açıklanmıştır: Yani eğer onlar hidayet bulmuş olsalardı,
onları çağırmazlardı. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Azabı
göreceklerinde, kıyamet günündeki azabı görecekleri vakit keşke dünyada iken
hidayet bulsalardı, diye arzu edeceklerdir.
"O gün onları
çağırıp buyuracak ki: peygamberlere ne şekilde cevap verdiniz?" Yani Yüce
Allah onlara: Size gönderilmiş olan peygamberlere benim mesajlarımı tebliğ
ettiklerinde cevabınız ne oldu? diyecektir.
"O günde onlara
haberler kapanacak." Yani ne gibi bir delil getireceklerini bilemeyecekler.
Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. Çünkü Yüce Allah dünya hayatında iken onların
ileri sürebilecekleri bir mazeretlerini bırakmamıştır. Dolayısıyla kıyamet
gününde de onların ileri sürebilecekleri bir mazeret ve bir delilleri de
olmayacaktır.
"Haberler"
demektir. Onların getirecekleri deliHere bu şekilde" haberler"
denilmesi, onların bunları haber diye bildireceklerinden dolayıdır.
"Birbirlerine soru
da sormayacaklar." Biri diğerine deliller ile ilgili bir şey soramayacak.
Çünkü Yüce Allah onların delillerini çürütmüş bulunmaktadır. Bu açıklamayı
ed-Dahhak yapmıştır. İbn Abbas da şöyle demektedir:
"Birbirlerine soru
soramayacaklar" yani onlar hiçbir delil ileri sürüp konuşamayacaklardır. O
saatte, o vakitte "birbirlerine soru soramayacaklar" ve o anın
dehşetinden dolayı ne cevap vereceklerini bilemeyeceklerdir.
Daha sonra ise Yüce
Allah'ın onların: "Rabbimiz olan Allah hakkı için biz müşriklerden
olmadık." (el-En'am, 23) diyeceklerini haber verdiği üzere cevap
vereceklerdir, diye de açıklanmıştır.
Mücahid de dedi ki:
Nesebleri ileri sürerek biribirlerinden bir şey isteyemeyeceklerdir. Biri
diğerinden günahlarının bir bölümünü taşımasını isteyemeyecektir diye de
açıklanmıştır ki, bu açıklamayı İbn İsa nakletmiştir.
"Ama kim"
şirkten "tevbe edip imana gelir" tasdik eder "ve salih amel
işlerse" farzları eda edip çokça da nafile işlerse "onun felah
bulanlardan" yani bahtiyarlığa erenlerden "olması umulur."
Yüce Allah'ın kendi zatı
hakkında kullandığı; "Umulur" lafzı vücub ifade eder. (Yani böyleleri
kurtuluşa ereceklerdir).
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN