SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İMAN

<< 26 >>

باب: إذا لم يكن الإسلام على الحقيقة، وكان على الاستسلام أو الخوف من القتل.

19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak. Müslüman olmanın; teslim olma veya öldürülmekten korkmaya dayanması.

 

-لقوله تعالى: {قالت الأعراب آمنا قل لم تؤمنوا ولكن قولوا أسلمنا} /الحجرات: 14/. فإذا كان على الحقيقة، فهو على قوله جل ذكره: {إن الدين عند الله الإسلام} /آل عمران: 19/.

Allah Teala buyurduki: "Bedeviler iman ettik dediler. De ki siz İman etmediniz, ancak 'teslim olduk' deyiniz.[Hucurat 14] Müslümanlık gerçek anlamda olduğunda şu ayetteki gibi olur: "Şüphesiz ki Allah katında din, İslam'dır.[Al-i İmran 19]

 

حدثنا أبو اليمان قال: أخبرنا شعيب عن الزهري قال: أخبرني عامر بن سعد بن أبي وقاص، عن سعد رضي الله عنه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أعطى رهطا وسعد جالس، فترك رسول الله صلى الله عليه وسلم رجلا هو أعجبهم إلي، فقلت: يا رسول الله، ما لك عن فلان؟ فوالله إني لأراه مؤمنا، فقال: (أو مسلما). فسكت قليلا، ثم غلبني ما أعلم منه، فعدت لمقالتي فقلت: مالك عن فلان؟ فوالله إني لأراه مؤمنا، فقال: (أو مسلما)، ثم غلبني ما أعلم منه فعدت لمقالتي، وعاد رسول الله صلى الله عليه وسلم، ثم قال: (يا سعد إني لأعطي الرجل، وغيره أحب إلي منه، خشية أن يكبه الله في النار).ورواه يونس وصالح ومعمر وابن أخي الزهري عن الزهري.

 

[-27-] Sa'd b. Ebu Vakkas'ın oğlu Amir babasından şunu rivayet etmiştir: Sa'd'ın oturduğu bir sırada Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir grup insana (zekat malından) bir şeyler verdi, benim en beğendiğim adama ise bir şey vermedi.

 

Ey Allah'ın elçisi! Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mu'min olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü: 'Yahut müslümandır" buyurdu.

 

Ben bir süre sustum. Sonra o adam hakkındaki bilgim sebebiyle dayanamadım ve bir kez daha: "Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mu'min olarak görüyorum" dedim.

 

Allah Resulü yine: Yahut müslümandır" buyurdu.

 

Sonra yine dayanamadım ve aynı şeyleri tekrarladım, Hz. Peygamber de aynı şeyi tekrarladı. Sonra da şöyle buyurdu: "Sa'd! Başkasını daha çok sevdiğim halde bir adama, Allah onu yüz üstü ateşe atmasın diye mal verdiğim olur.

 

Tekrar: 1478.

 

AÇIKLAMA:     Buharı konu başlığında şart cümlesi kullanmış fakat bunun cevabını, zaten bilinmesi sebebiyle zikretmemiştir. Burada kasdedilen, bu şekilde Müslüman olma halinde ahirette bunun bir yararının olmayacağıdır.

 

Buhari'nin belirttiği ve delil getirdiği şey özetle şudur: İslam kelimesi bazen seri hakikat anlamında kullanılır ki bu anlamda imanın eş anlamlısı olup, Allah katında yarar sağlar. Yüce Allah'ın şu ayetleri de bu anlamdadır: "Şüphesiz ki Al­lah katında din İslam'dır", "Orada Müslüman bir ev halkından başkasını bulamadık".[Zariyat 36] İslam kelimesi bazen de sözlük anlamında kullanılır ki bununla itaat ve teslim olma kasdedilir. Burada Buhari'nin kasdettiği anlam şer'i anlamdır.

 

Hadisin konu ile uyumu şu açıdan açıktır: Müslüman kelimesi, iç durumu bilinmese bile Müslüman olduğunu açıklayan kişi hakkında kullanılır. Oysa bu kişi gerçek anlamda mümin olmayabilir. Çünkü bu kişi hakkında İslam kelimesi­nin sözlük anlamı uygun olsa bile, dini anlamı uygun olmayabilir.

 

Hz. Peygamberin Yahut müslümandır" sözünün tenvi' ve teşrik için olduğu söylenmiştir. Teşrik için olması halinde Hz. Peygamber Sa'd'a "Ben onu mümin yahut Müslüman olarak görüyorum" deme­sini emretmiştir. Çünkü bu ihtiyata daha uygundur. İbnü'l-Arabi'nin bu hadisi Mu'cem'inde şu şekilde rivayet etmesi bu görüşü reddetmektedir: "Mümin deme, bilakis o müslümandır". Bundan anlaşılmaktadır ki Hz. Peygamber'in bu sözü ıdrabtır (sözü bırakıp başka bir yere dönmektir). O zaman bu söz Sa'd'm sözünü reddetmek olmayıp, "İç yüzünü gizli bir deneme ile denemediğin kişi hakkında Müslüman kelimesini kullanmak, mümin kelimesini kullanmaktan daha evladır" anlamına gelir. Çünkü kişinin Müslüman olduğu zahir hükümle bilinir. Hadisin konu ile ilgisini daha önce açıklamıştık.

 

Bu hadiste yer alan olayın aslı şudur: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem )Müslüman olduğunu söyleyenlere, onların kalbini ısındırmak için bolca bağışta bulunurdu. Bu durumda olan bir grup insan Hz. Peygamber'den s^ikn bağış talebinde bulunmuş o da onlara mal verirken muhacirlerden olan Cuayl adında bir adama vermemiştir. Sa'd, o adam hakkında Hz. Peygamber'le konuşmuştur. Çünkü o, Cuayl'ı yakından tanıdığından, onun bu bağışa diğerlerinden daha layık olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Sa'd, Hz. Peygamber'e birden fazla müracaatta bulunmuştur. Hz. Peygamber de ona şu iki konuda yol göstermiştir:

 

1- Cuayl'i onlardan çok sevdiği halde onlara bağışta bulunup Cuayl'e ver­memesinin sebebini bildirmek. Çünkü Hz. Peygamber kalple­rini Müslümanlığa ısındırmak İstediği bu kişilere bağışta bulunmamış olsaydı, onların dinden dönerek cehenneme gitmeyeceklerinden emin olunamazdı.

 

2- İç yüzü kesin olarak bilinmeyen bir konuda kişiyi övmemek, yalnızca dış­tan bildiği şeyi söylemek. Bununla Hz. Peygamber'in Sa'dın sözünü reddetmesinin sebebi anlaşılmış olur. Bu, Sa'dın sözünü tamamen red­dettiği anlamına gelmez. Hz. Peygamber'in Sa'd'a söylemiş olduğu sözün sebebi ile ilgili İki cevaptan biri, onun Sa'd'a daha iyi olan hakkında görüşünü söylediğini belirtirken, diğeri de Sa'd'a Hz. Peygamber'in sözünün gerekçesini açıklamaktadır.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

Bu konu ile ilgili hadisten çıkan önemli bazı sonuçlar bulunmaktadır:

İman ve İslam, mahiyet itibarıyla birbirinden farklıdır.

 

Olgun mümin olduğuna dair hakkında ayet-hadis bulunmayan kişilerin olgun mümin olduğuna dair kesin görüş belirtmekten kaçınmak gerekir.

 

Bazı yorumcular bu hadisten yola çıkarak "Cennetlik olduklarına dair hak­larında ayet-hadis bulunanlar dışında kimsenin kesin olarak cennetlik olduğu söylenemez" sonucunu çikarmışlarsa da bu, hadisten açık olarak anlaşılmaz. Evet hakkında nass bulunmayan kişi hakkında bu böyledir. (Ne varki bu hu­sus, bu hadisten çıkmaz).

 

Bu hadis iman etmek olmak için kelime-i şehadeti dille söylemiş olmayı yeterli sayan Mürcie mezhebinin aşırılarını da reddetmektedir.

 

Devlet başkanı kamu yararı için ayrılmış mallarda tasarrufta bulunur. Bu tasarrufunda bazı kimseler işin iç yüzünü bilmiyor olsa bile o, öncelik sırasına riayet eder.

 

Bir kimse, aracılığın caiz olduğuna inanıyorsa, devlet başkanı yanında başkaları için aracılık yapabilir.

 

Alt konumda bulunan bir kişi, üst konumda bulunan bir kimsenin hata yaptığını düşündüğünde ona uyarıda bulunabilir.

 

Şayet bir kötülüğe yol açmayacaksa, katında aracılık yapılan kişiye bir ko­nu hakkında müracaat etmek.

 

Zekat bölümünde Sa'dın "Kalkıp Hz.Peygamber'le gizlice konuştum" şek­lindeki rivayetinde de geleceği üzere, nasihati gizli yapmak, açık yapmaktan daha evladır. Hatta açıktan nasihat yapmak bir kötülüğe yol açacaksa, nasihati gizli yapmak zorunlu hale gelir. Bir konuda kendisine görüş belirtilen kişi, karşı tarafın görüşünü yadırga­maz, doğru görüşün delilini ona açıklar. Şayet maslahat aracılık eden kişinin görüşünü terk etmekte ise, aracılık eden kişiye bunun gerekçesi anlatılır. Aracılık eden kişinin görüşünün reddedil­mesi onun için bir kusur sayılmaz.

 

Soru sorma (veya bir şey isteme) konusunda ısrarlı olmamak müstehaptır.

 

Zühri şöyle demiştir: "Bu hadisten, İslam'ın söz, imanın ise amel olduğunu anlıyoruz. "Bu, Cibril hadisine göre müşkildir. Çünkü bunun zahiri Cibril hadisi İle çelişmektedir. Zühri'nin kastı şu olabilir: Kelime-i şehadeti getiren kişinin Müslüman oldu­ğuna hükmedilir. Bu kişi amelde bulunmadıkça kendisine mümin denmez. Amel hem kalp hem organlarla yapılan amelleri kapsar. Organların ameli kişinin Müs­lümanlık sözünün doğru olduğunu gösterir. Cibril hadisinde zikredilen İslam ise şu ayette kasdedilen kamil Müslümanlık anlamında seri hakikattir: "Kim İslam'­dan başka bir din ararsa bu kendisinden asla kabul edilmez".[Al-i İmran 85]

 

 

باب: إفشاء السلام من الإسلام.

20. Selamı Yaymak İmandandır

 

-وقال عمار: ثلاث من جمعهن فقد جمع الإيمان: الإنصاف من نفسك، وبذل السلام للعلم، والإنفاق من الإقتار.

Ammar şöyle demiştir: "Üç şeyi bir arada bulunduran imanı elde etmiş olur: 1- Kendi nefsine insaf etmek, 2- Selamı tüm aleme yaymak, 3- Darlıkta infak etmek."

 

28حدثنا قتيبة قال: حدثنا الليث، عن يزيد بن أبي حبيب، عن أبي الخير، عن عبد الله بن عمرو: أن رجلا سأل رسول الله صلى الله عليه وسلم: أي الإسلام خير؟ قال: (تطعم الطعام، وتقرأ السلام على من عرفت ومن لم تعرف).

 

[-28-] Abdullah bin Amr'dan rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın elçisi İslam'ın (İslam'daki amellerin) hangisi en hayırlıdır? diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Yemek yedirmen ve tanıyıp tanımadığın kişilere selam vermendir.

 

 

AÇIKLAMA:     "Selamı yaymak' ifadesinden kasıt, selamı gizli ve açık olarak yaymaktır. Bu "tanıyıp tanımadığın kişiye selam vermendir" şeklindeki merfu (Hz. Peygamber'e nisbet edilen) rivayete de uymaktadır.

 

Burada "alem" sözcüğü ile bütün insanlar kasdedilmektedir.

 

Ebu'z-Zinad b. Sirac şöyle demiştir: Bu üç şartı bir arada bulunduran kişinin imanı tamamlamış olma sebebi şudur: İmanın üzerinde dönüp dolaştığı üç temel husus bunlardır. Çünkü kişi insaflı olduğunda, kendisi üzerinde Rabbi tarafından farz kılınan bütün hakları yerine getirir, O'nun yasakladığı şeylerin tümünden de kaçınır. Bu, imanın rükünlerini (şartlarını) kapsar. Selamı yaymak ise; güzel ah­lak, alçak gönüllü olma ve başkalarını küçümsememeyi içerir. Bununla insanlar arasında kaynaşma ve sevgi gerçekleşir. Darlık halinde infak etmek cömertlikte son sınırı ifade eder. Çünkü ihtiyaç halinde iken de infak edebilen kişi bolluk anında daha çok infak eder. Buradaki infak farz veya mendup olarak aileye yahut misafirlere ve ziyaretçilere yapılan infaktan daha geneldir. Darlık anında infakın yapılması; Allah'a güvenmeyi, dünya hususunda zühd sahibi olmayı, emelini uzatmamayı (dünyada çok uzun yaşamayı arzulamamayı) vb. ahirete ilişkin önemli hususları içerir.