SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’S SALAT

<< 268 >>

باب: المساجد في البيوت.

46. Evlerdeki Mescıdler (Namazgahlar)

 

-وصلى البراء بن عازب في مسجده في داره جماعة.

Berâ İbn Azib, evindeki mescidinde cemaatle namaz kılmıştır.

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث قال: حدثني عقيل، عن ابن شهاب قال: أخبرني محمود بن الربيع الأنصاري:

 أن عتبان بن مالك، وهو من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم، ممن شهد بدرا من الأنصار: أنه أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: يا رسول الله، قد أنكرت بصري، وأنا أصلي لقومي، فإذا كانت الأمطار، سال الوادي الذي بيني وبينهم، لم أستطع أن آتي مسجدهم فأصلي بهم، ووددت يا رسول الله، أنك تأتيني فتصلي في بيتي، فأتخذه مصلى، قال: فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم: (سأفعل إن شاء الله). قال عتبان: فغدا رسول الله صلى الله عليه وسلم وأبو بكر حين ارتفع النهار، فاستأذن رسول الله صلى الله عليه وسلم فأذنت له، فلم يجلس حتى دخل البيت، ثم قال: (أين تحب أن أصلي من بيتك). قال: فأشرت إلى ناحية من البيت، فقام رسول الله صلى الله عليه وسلم فكبر، فقمنا فصصفنا، فصلى ركعتين ثم سلم، قال: وحبسناه على خزيرة صنعناها له، قال: فثاب في البيت رجال من أهل الدار ذوو عدد، فاجتمعوا، فقال قائل منهم: أين مالك بن الدخيش أو ابن الدخيش؟ فقال بعضه: ذلك منافق لا يحب الله ورسوله، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لا تقل ذلك، ألا تراه قد قال لا إله إلا الله، يريد بذلك وجه الله). قال: الله ورسوله أعلم، قال: فإنا نرى وجهه ونصحيته إلى المنافقين، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (فإن الله قد حرم على النار من قال لا إله إلا الله، يبتغي بذلك وجه الله).قال ابن شهاب، ثم سألت الحصين بن محمد الأنصاري، وهو أحد بني سالم، وهو من سراتهم، عن حديث محمود بن الربيع، فصدقه بذلك.

 

[-425-] İbn Şihâb'dan şöyle nakledilmiştir: "Mahmud İbn er-Rabî' el-Ensârî bize şöyle anlattı: Ashâb-ı kiram'ın ensâr kolundan Bedir savaşına katılmış İtbân İbn Mâlik bir gün Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Ey Allah'ın elçisi! Akrabalarıma namaz kıldırıyorum. Ama artık gözlerim fonksiyonunu yitirmeye başladı. Yağmur yağıp onlarla evim arasındaki vadiden seller akınca camilerine gidip onlara namaz kıldıramıyorum. Ey Allah'ın elçisi istedim ki, gelip evimde bana namaz kıldırasın. Sonra ben de orayı namazgah edineyim' dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona: İnşallah, gelirim' diyerek karşılık verdi."

 

İtban olayın bundan sonraki kısmını şu şekilde anlatır: "Bir sabah güneş yükselince Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir ile birlikte çıkageldi. Rasûiullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem eve girmek için izin istedi, ben de kabul ettim. Eve girince oturmadı. Sonra: 'Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?' diye sordu. Ona evin bir köşesini gösterdim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaz'a durup tekbir aldı. Biz de arkasında durup saf tuttuk. İki rekat namaz kıldırıp selâm verdi."

 

İtban daha sonra şöyle devam etti: "Onun için hazırladığımız hazire aşına kalması için gitmesine müsaade etmedik. (Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in burada olduğunu duyan) çok sayıda mahalle sakini eve akın etti. Nihayet herkes evde toplandı. İçlerinden biri 'Mâlik İbn Duhşin veya İbn Duhayşun nerede?' diye sordu. Bir başkası 'O münafıktır. Allah'ı ve Nebi'ini sevmez' diyerek karşılık verdi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Böyle demeyin! Onun Allah rızasını gözeterek lâ ilahe illallah dediğini görmediniz mi?' şeklinde tepki gösterdi. Bu defa ona münafık diyen sahâbî: 'Allah ve Nebi'i daha iyi bilir' dedi."

 

İtban şöyle devam etti: "Hep Allah Resûlü'nün münafıklara karşı teveccüh gösterip onların iyiliğini istediğine şahit olduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz Allah, kendi rızasını gözeterek la ilahe illallah diyen kimseye ateşi haram kılmıştır' buyurdu.

 

İbn Şihâb şöyle dedi: "Ensâr'dan hayırda ön plana çıkan Salim'in oğullarından biri olan Husayn İbn Muhammed'e Mahmud İbn Rabi' hadisinin sıhhatini sordum. O da, sahih olduğunu belirtti."

 

 

AÇIKLAMA:     (Artık gözlerim fonksiyonunu yitirmeye başladı); Bir başka rivayette "Artık gözlerim yoruldu" şeklinde geçmektedir. Her iki rivayet de, o sırada İtbân'ın henüz kör olmadığını gösterir. Ancak İmam Buharı, "Yağmurlu Zamanlarda Verilen İzin" konusunda şu haberi nakletmiştir: "İtban, âmâ olduğu halde kav­mine namaz kıldırırdı. Nebi s.a.v.e  hava karanlık oluyor, yağmur yağıyor, ben ise gözleri görmeyen bir adamım' dedi."

 

İbn Huzeyme iki rivayeti şu şekilde uzlaştırmıştır: .... ifadesi henüz görme yeteneğini yitirmeyen ama iyi göremeyen kimseler için kullanıldığı gibi hiçbir şeyi göremeyen kimseler için de kullanılır. Burada en uygunu, şöyle de­mektir: İtban gözleri git gide görmez hale geldiği, ayrıca bu tabir, sıhhat halinde gördüğü bazı şeyleri görme duyusunu yitirenler hakkında kullanıldığı için âmâ olduğunu söylemiştir. Böylece iki rivayet arasındaki çelişki giderilir.

 

(Hazire); Bir tür yemektir. İbn Kuteybe (Ö.276) bu yemeği şöyle tarif etmiş­tir: "Küçük küçük doğranmış etler, bol miktarda suya konur ve pişinceye kadar kaynatılır. Sonra üzerine un serpilir."

 

(Hayırda ön plana çıkan); "Nafile Namazları Cemaatle Kılmak" konusunda Ebu Eyyub el-Ensârî'nin Mahmud İbn Rabînin Itbân'dan naklettiği bu haberi, kelime-i tevhidi söyleyenlerin tamamının yanmayacağını ifade ettiği gerekçe­siyle, inkar ettiğini gösteren rivayet aktarılacaktır. Nitekim şefaate ilişkin hadisler, kelime-i tevhidi söyleyen bazı kimselerin de, azab göreceğini bildirir. Alimler bu itiraza şu şekilde cevap vermişlerdir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1- İmam Müslim'in naklettiği hadis. Bu hadise göre, İbn Şihâb bu konudaki rivayetten sonra "Bu olayın ardından farzlar ve diğer hususlara ilişkin vahiy gel­di. Bize göre bundan böyle, cehennemde azap görmek, bunlara riayet edip et­memeye bağlıdır. Artık kendini aldatmamayı başaran, kendisini aldatmasın!" demiştir. Ancak onun bu sözü, pek de isabetli değildir. Çünkü beş vakit namaz, tartışmasız olarak bu olaydan çok önce farz kılınmıştı. Bu başlık altında verilen hadisten ilk akla gelen mana ise, beş vakit namazı terk eden muvahhidlerin azap görmeyeceğidir.

 

2- İhlaslı bir şekilde kelime-i tevhidi söyleyenler azap görmez. Çünkü her kim ihlash bir şekilde la ilahe illallah derse farzları terk etmez. İhlas, insanın ödevlerini yerine getirmesini sağlar. Bu cevap, İhlasın böyle bir sonuca götürme­sinin kesin olmadığı belirtilerek eleştirilmiştir.

 

3- Burada muvahhidlerin ebedî olarak cehennemde kalmayacakları bildilmiş-tir.

 

4- Burada muvahhidlerin Müslüman günahkârlar için hazırlanmış ateşe de­ğil de, kafirler için hazırlanmış ateşe girmelerinin haram olduğu kasdedilmiştir.

 

5- Muvahhidlerin ateşe girmelerinin haram kılınması, salih amellerinin kabul edilip kötü amellerinin bağışlanmasına bağlanmıştır.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Ama’lar imam olabilir.

2- Bunaklık dahil insan kendisindeki bir takım kusurlardan bahsedebilir. Böyle yapması şikayet ettiği anlamına gelmez.

3- Medine'de Nebi s.a.v.'in mescidinin dışında cema­atle namaz kılınan başka camilerin de olduğu bu hadisten anlaşılır.

 

4- Yağmur ve karanlık gibi nedenlerden dolayı cemaate gidilmeyebilir.

5- Namaz için belli bir yer edinilebilir. Ebu Davud'un rivayet ettiği hadis ile yasaklanan, camide belli bir yeri işgal etmek, riya vs. gibi dinin hoş karşılamadığı sebeplerden ötürüdür.

 

6- Safların düzgün hale getirilmesi gerekir.

7- Misafirin ev sahibine namaz kıldırmasını yasaklayan genel hüküm, ziya­reti gerçekleştirenin emiru'l-mü'minin / halife olması veya ev sahibinin müsaade etmesi halinde geçerli değildir. Hatta bu durumda namaz kıldırmaları mekruh bile değildir. Yani bu umumi hüküm, böylesi durumlarda tahsise uğrar.

 

8-  Nebi s.a.v.'in namaz kıldığı veya bastığı yerler mü­barek kabul edilir.

9- Salih kimseler, kendilerinin bereketinden istifade etmek üzere çağrıldıkları zaman fitneden emin oldukları sürece davete icabet eder. İtbân, Hz. Peygam­ber'in namaz kıldırmasını, belki de kıbleyi tam olarak tespit etmek için istemiş olabilir.

 

10- Faziletli kimseler, kendilerinden aşağıda olan kimselerin davetine icabet eder.

11- Verilen sözü tutmak gerekir.

12- Davet sahibinin rahatsız olmayacağını bildiği takdirde, misafir arkadaş­larını da davete götürebilir.

13- Davet edenin evine girmek için ondan izin istenir.

14- Evin bir köşesinde edinilen namazgahlara her ne kadar mescid adı ve­rilse de, buraların vakfedilmesi gerekmez.

 

15- Mahalle sakinleri komşularından birinin evine gelen imamdan veya âlim bir zattan istifade edip ondan feyz almak için o evde toplanabilir.

 

16- Dini bakımdan düzgün olmadığı zannedilen kimselerden devlet başkanı nezdinde uyarı şeklinde bahsedilmesi, gıybet sayılmaz. Hatta devlet başkanının bizzat kendisi bu durumu araştırabilir ve meseleyi güzel  bir şekilde çözüme ka­vuşturur.

 

17- Herhangi mazeret olmadan cemaate gelmeyen kimselerin neden gel­medikleri araştırılır.

18- İnanç olmadan söz ile iman gerçekleşmez.

19- Tevhîd inancı üzere ölen kimse, ebedî olarak cehennemde kalmaz.

 

İmam Buhârî bu olayı, bu ve bundan önceki başlık dışında şu konularda da zikretmiştir:

 

Yağmur yağdığı zaman binek üzerinde namaz kılmaya izin verilmiştir

Nafile namazların cemaatle kılınması İmam ve me'mumun selamı

Devlet başkanı bir topluğu ziyaret ederse onlara namaz kıldırır.

Itbân'ın Bedir savaşma katılması ve domuz eti yemek.

Allah rızası için yapılan amel kabul edilirse sahibini kurtarır.

Bir delile dayanarak başkasının münafık olduğunu iddia eden kimsenin durumu

 

باب: التيمن في دخول المسجد وغيره.

47. Camiye Girerken Ve Diğer Hayırlı İşlerde Sağdan Başlamak

 

-وكان ابن عمر يبدأ برجله اليمنى، فإذا خرج بدأ برجله اليسرى.

İbn Ömer, sağ ayağı ile girer sol ayağı ile çıkardı.

 

حدثنا سليمان بن حرب قال: حدثنا شعبة، عن الأشعث بن سلم، عن أبيه، عن مسروق، عن عائشة قالت:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم يحب التيمن ما استطاع، في شأنه كله، في طهوره وترجله وتنعله.

 

[-426-] Aişe validemizden şöyle nakledilmiştir: "Temizlik yaparken, taranırken, ayakkabısını giyerken, hasılı bütün işlerinde mümkün olduğu kadar sağ'dan başlamak, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hoşuna giderdi."

 

 

AÇIKLAMA:     Hakim'in "Müstedrek"inde Enes İbn Mâlik'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Camiye girmeye niyet ettiğin zaman, sağ adımını atman sünnettir. Camiden çı­kınca ise, sol ayağını atarsın." Sahabînin "Sünnet bu şekildedir " sözü, bu rivaye­tin merfû' şeklinde anlaşılması gerektiğini gösterir. Doğru olan da budur.