SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-CEMAAT VE’L-İMAME

<< 388 >>

DEVAM: 39. Cemaatle Namaz Kılmaya Engel Olan Hastalığın Ölçüsü

 

حدثنا إبراهيم بن موسى قال: أخبرنا هشام بن يوسف، عن معمر، عن الزهري قال: أخبرني عبيد الله بن عبد الله قال: قالت عائشة: لما ثقل النبي صلى الله عليه وسلم واشتد وجعه، استأذن أزواجه أن يمرض في بيتي فأذن له، فخرج بين رجلين تخط رجلاه الأرض، وكان بين العباس ورجل آخر .قال عبيد الله: فذكرت ذلك لابن عباس ما قالت عائشة: فقال لي: وهل تدري من الرجل الذي لم تسم عائشة؟ قلت: لا، قال: هو علي بن أبي طالب.

 

[-665-] Aişe (r.anha)'dan nakledilen bir rivayet şöyledir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı ilerleyip ıztırabı artınca eşlerinden izin alarak hastalığını benim yanımda geçirmek istedi. Onlar Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu isteğini kırmayıp kabul ettiler. Bunun üzerine iki kişinin kolları arasında çıkıp odama gelen Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem yürümekte zorlandığı için ayaklarını yere sürüyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abbas (r.a.) ile ashabtan başka birisinin kolları arasında gelmişti."

 

Aişe (r.a.)'nın sözünü İbn Abbas'a anlatan Ubeydullah bin Abdullah ile Ibn Abbas arasında şöyle bir konuşma geçmiştir: Aişe'nin addını zikretmediği kişinin kim olduğunu biliyor musun?

 

Hayır. O zat Ali İbn Ebu Talibtir.

 

 

AÇIKLAMA:     Konu başlığında geçen ..... kelimesinin anlamıyla ilgili olarak yapılan açıkla­malar şöyledir: İbn Battal ve İbnüt-Tîn şöyle demiştir: Bu kelime teşvik etmek anlamına gelir.

 

İbn Reşîd şöyle demiştir: Burada kastedilen cemaatle namaz kılmaya engel olan veya olmayan hastalığın ölçüsü ve sınırıdır. Bir kimse Resûlullah'ın durumunda olduğu gibi, başkalarının yardımı olmadan yerinden kalkamayacak kadar hasta ise cemaatle namaz kılmak için mescide ayaklarını sürterek gitmesi gerekmez. Resûlullah hastalığı dolayısıyla zayi düşmüş ve cemaate ashabın yardımıyla katılabilmiştir. İşte hastalığı bu noktaya gelen bir kimsenin cemaate katılabilmek için kendisini zorlaması ve meşakkat çekmesi doğru değildir. Ancak kendisine yardım edecek birilerini bulabiliyorsa cemaatle namaza devam edebilir.

 

(Hadiste geçen ve yufka yürekli şeklinde tercüme ettiğimiz) .... kelimesi hüzünlü, ince duygulu, duygusal gibi anlamlara gelir. İleride açıklayacağımız gibi bu ifade ile Hz. Ebû Bekir'in çok duygulu ve ince kalpli biri olduğu vurgulanmak istenmiştir. Nitekim Hz. Aişe'den nakledilen bu olayı İbn Ömer de rivayet etmiş­tir ve bu rivayette Hz. Aişe şöyle demiştir: "O, çok narin, yufka yürekli biridir. Namazda Kur'an okuduğunda ağlamaya başlar..."

 

Nebi s.a.v.'in sözünü üçüncü kez tekrarlayarak "Yusufun başını derde sokan kadınlar da siz değil misiniz zaten!?" demesi şu an­lama gelir: Nebi s.a.v. burada eşlerini Hz. Yûsuf'un mu­hatap olmak zorunda kaldığı kadınlara benzetmiştir. Benzetme yönü ise, asıl maksadı gizleyen farklı bir tutum içinde olmaktır. Nitekim Züleyha, Mısır'da önde gelen ve kendisi hakkında ileri geri konuşan kadınları davet ettiğinde bu kadınlar çok büyük bir ziyafete çağırıldıklarını düşünüyorlardı. Zaten Züleyha da onlara böyle bir izlenim vermişti. Fakat asıl amacı kadınlara İkramda bulunmak değildi; tek düşüncesi o kadınların Yûsuf'un güzelliğini görmelerini ve artık dedikoduyu kesmelerini sağlamaktı. Böylece o kadınlar da Züleyha'nm melek yüzlü Yûsuf'a olan aşkını mazur göreceklerdi. İşte Hz. Aişe de babasının imamlığa geçmesini engellemeye çalışırken "O namaz kıldırırken devamlı ağlar ve bu yüzden cemaat sesini duyamaz" diyordu ama asıl düşüncesi farklı idi; O, Resûlullah'ın yerine geçecek olan babası hakkında İnsanların kötü düşüncelere kapılmasından endişe ediyordu. Nitekim bu düşüncesini daha sonra kendisi de açıkça dile getirmiştir: "Resûlullah Ebû Bekir namazı kıldırsın, dedikten sonra O'nu bu emrinden vazgeçirmek için çok çabaladım. Böyle davrandım, çünkü Resû­lullah (s.a.v.) vefat ettikten sonra O'nun yerine geçecek olan kişiyi halkın asla sevmeyeceğine dair kalbime bir kuşku doğmuştu."

 

Kurtubî şöyle demiştir: "Bu rivayetten çıkarılan derslerden biri de şudur; Namaz kıldırmak üzere görevlendirilen bir kimse başka birisini bu iş için görev­lendirebilir. Bunun için ilk olarak namaz kıldırma görevini devreden kimsenin özel iznine gerek yoktur.

 

İki kişinin kolları arasında mescide gitti şeklinde tercüme ettiğimiz ifadede geçen ... kelimesi aşırı derecede zayıf düştüğü ve takatten kesildiği için iki kişiye dayanarak zorla yürümek anlamına gelir.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1.Kasm, Resûlullah için vaciptir. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama yeri geldiğinde yapılacaktır.

2. Hz. Ebû Bekir ashâb-ı kiram içinde en önde gelen ve en üstün sahâbîdir. En üstün sahâbîler sıralamasında Hz. Ebû Bekir'den sonra Hz. Ömer gelir.

 

3. Kendisini beğenme duygusuna ve kibre kapılmayacağından emin olunan bir kimse yüzüne karşı övülebilir.

4. Nebi s.a.v. başta Hz. Aişe olmak üzere eşlerine hep nazik ve sevecen davranırdı.

5. Yaş veya makam bakımından küçük olan bir kimse kendisinden üstün olan bir kimse ile görüş alış verişinde bulunabilir, toplumun genelini İlgilendiren konularda istişare edebilir.

 

6. Büyüklere ve faziletli insanlara karşı saygıda kusur etmemek ve edepten tyrümamak gerekir. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Resûlullah'ın gelliğini fark edince saftan geri çekilmiş ve O'nunla aynı safta yer almak istemiştir. Fakat Nebi s.a.v. onun yerinden aynlnamasını işaret buyurmuştur.

 

7. Bir kimse namazda hıçkıra hıçkıra ağlasa bile namazı bozulmaz. Çünkü Hz. Ebû Bekir'in yufka yürekli, bağrı yanık ve gözü aslı bir insan olduğunu öğrendikten sonra bile isteğinden vazgeçmemiş ve ona ağlama şeklinde bir emir de vermemiştir.

 

8.  Ne kastedildiği anlaşılabilen işaretler sözlü anlatım gibi değerlendirilir.

9. Mümkün olduğu ölçüde cemaate devam etmek gerekir. Hatta bu konuda dşi olanca gücünü sarf etmeli, haklı bir mazereti ve hastalığı olsa bile cemaate çağırmak için bütün gayretini göstermelidir.

 

10. İmam herhangi bir zorunluluk bulunmasa bile kendi yerine imamlık /apması için birisini görevlendirebilir. Nitekim Hz. Ebû Bekir böyle yapmıştır.

 

11. Namazı ayakta kılabilecek durumda olan bir kimse, takati olmadığı için oturarak namaz kılan bir kimseye uyabilir. Mâlikîler bu görüşü kabul etmezler. İbn Hanbel ise, bir kimse oturarak namaz kılamıyorsa cemaatin de oturarak ona uyması gerekir, demiştir.

 

Bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalar, Allah (c.c) İzin verirse "İmam kendi­sine uyulmak üzere başa geçmiştir" başlığı altında ele alınacaktır.