SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU SIFATU’S-SALAT

<< 435 >>

باب جهر الإمام بالتأمين.

111. İMAM'IN AÇIKTAN ÂMİN DEMESİ

 

-وقال عطاء آمين الدعاء، أمن ابن الزبير ومن وراءه، حتى إن للمسجد للجة، وكان أبو هريرة ينادي الإمام: لا تفتني بآمين. وقال نافع: كان ابن عمر لا يدعه، ويحضهم، وسمعت منه في ذلك خيرا.

Ata şöyle demiştir: "Âmîn demek bir duadır. Abdullah İbnü'z-Zübeyr namaz kıldırdığında hem kendisi hem de cemaat 'Âmîn' derdi. Hatta yükselen ses mescidde yankılanırdı. Ebu Hureyre namaz kıldıran imam'a: 'Benden önce hareket edip de beni seninle birlikte Âmîn demekten mahrum bırakma!' derdi."   Nafi' şöyle demiştir: "Abdullah İbn Ömer 'Âmîn' demeyi terk etmezdi ve cemaati de bunu söylemeye teşvik ederdi. Ben ondan Âmîn' demenin çok hayırlı olduğuyla ilgili pek çok söz işittim."

 

حدثنا عبد الله بن يوسف قال: أخبرنا مالك، / عن ابن شهاب، عن سعيد بن المسيب، وأبي سلمة بن عبد الرحمن: أنهما أخبراه، عن أبي هريرة: أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (إذا أمن الإمام فأمنوا، فإنه من وافق تأمينه تأمين الملائكة، غفر له ما تقدم من ذنبه). وقال ابن شهاب: وكان الرسول صلى الله عليه وسلم يقول: (آمين).

 

[-780-] Ebu Hureyre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İmam 'Amîn' dediği zaman siz de 'Âmîn' deyin. Zira meleklerle aynı anda 'Amîn' demeye muvaffak olan bir kimsenin geçmiş günahları bağışlanır."

 

İbn Şihâb şöyle demiştir:" Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Âmîn' derdi.

 

Tekrar: 6402

 

 

AÇIKLAMA:     imamın açıktan âmîn demesi Fatiha suresini okuduktan sonra olur. Âmîn demek âlimlerin çoğunluğuna göre Allah'ım, dualarımıza icabet et, dualarımızı kabul buyur" anlamına gelir.

 

Abdürrezzâk, Atâ'nın sözünü İbn Cüreyc yoluyla mevsul olarak nakletmişiir: İbn Cüreyc, Atâ'ya "İbnü'z-Zübeyr duadan veya Kur'an okuduktan sonra âmîn der miydi?" diye sorunca Atâ şu cevabı vermiştir: "Evet, hem kendisi hem de arkasında namaz kılmakta olan cemaat âmîn derdi. Hatta yükselen ses mescidde yankılanırdı. Âmîn demek bir duadır. Zaten Ebu Hüreyre mescide girdiğinde imam namaza başlamış olursa ona seslenip şöyle derdi; "Benden önce hareket edip de beni seninle birlikte Âmîn demekten mahrum bırakma!"

 

Ebu Hureyre'nin "Benden Önce hareket edip de beni seninle birlikte Âmîn demekten mahrum bırakma!" şeklindeki sözü onun namazda iken imamla bir­likte âmîn demek istediğini göstermektedir. Beyhakî'nin Ebu Hüreyre ile ilgili olarak Hammâd, Sabit, Ebu Rafı' senediyle naklettiği başka bir rivayet de şöyle­dir; "Ebu Hüreyre Mervân için müezzinlik yapardı. Ancak Mervân'a 'Benim safa katıldığımı anlayıncaya kadar bekle ve Fatiha suresinin son kelimesini benden önce söyleme' diye bir şart ileri sürmüştü." Anlaşıldığı kadarıyla Ebu Hüreyre kamet getirmek ve safları düzeltmekle meşgul olurken Mervan hemen namaza başlıyordu. Ebu Hureyre de meşgul olduğu bu İşleri bitiremediği için Mervân'a âmîn derken yetişemiyordu. İşte bu yüzden bir daha böyle davran­maması için uyarmıştı

 

İbn Ömer'in âmîn demenin hayırlı olduğunu ifade etmesi bu davranışın çok faziletli ve sevabı bol bir amel olduğunu göstermektedir. Beyhakî'nin naklettiği şu rivayet de buna işaret etmektedir: "Abdullah İbn Ömer insanlar âmîn dediği vakit onlarla birlikte âmîn derdi. O, bunun sünnet olduğu görüşünde idi." İbn Ömer'den nakledilen rivayet İle başlık arasındaki İlişki hakkında şu açıklama yapılmıştır; Abdullah İbn Ömer Fatiha suresini bitirdiği zaman âmîn derdi. Bu açıklama onun gerek imam iken gerek cemaat arasında iken aynı şekilde dav­randığını gösterdiği için daha genel bir anlam ifade etmektedir. Bu rivayete da­yanılarak İmamın âmîn demesinin meşru olduğu söylenmiştir.

 

Resulullah'ın İmam âmîn dediği zaman siz de âmîn de­yin" şeklindeki emri, cemaatin İmamdan sonra âmîn demesi gerektiğine işaret etmektedir. Çünkü Resulullah فأمنوا buyurmuştur ve buradaki ف fa harfi cümleye peşinden, peşisıra anlamı verir. Fakat daha önce işaret ettiğimiz gibi hadislerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde ulaşılan sonuç cemaatin imamla birlikte âmîn demesidir ve âlimlerin çoğunluğunun görüşü bu doğrultu­dadır.

 

Ebu Muhammed el-Cüveynî şöyle demiştir: "Âmîn demek dışında cemaatin imamla birlikte hareket etmesi müstehap olan başka hiçbir şey yoktur."

 

Âlimlerin çoğunluğuna göre Resulullah'ın bu emri nedb  eder. İbn Bezîze, bazı ilim adamlarının hadisin zahir anlamına bakarak amin demenin mutlaka gerekli olduğunu söylediklerini nakletmiş ve şöyle demiştir. "Zahirilere göre amin demek namaz kılan herkese farzdır,"

 

Şâfiîler'in çoğunluğuna göre hadiste âmîn demek mutlak olarak emredildiği için cemaat Fatiha suresini okumakla meşgul bulunsa bile imam âmîn dediği zaman onunla birlikte âmîn der. Fakat bu hükmün ayrıntısında görüş ayrılıkları bululunmaktadır. Görüş ayrılıklarına sebep olan soru şudur: Kişi Fatiha suresini bitirmeden imam amîn dediği anda onunla birlikte âmîn derse, sureyi arada başka bir şey söylemeden okuma görevi kesilmiş olur mu? Konuyla ilgili iki farklı görüşten daha doğru olanı okumanın kesilmeyeceği ile ilgili kanaattir. Çünkü amin demekle ilgili emir, namazın daha güzel olması içindir. Halbuki hapşırınca eIhamdülillah demek gibi namaz ile ilişkili olmayan hususlar bundan farklıdır ve sureyi arada başka bir şey söylemeden okumak görevini keser. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir.

 

"Meleklerle aynı anda âmîn demek" ifadesi İbni Hibban gibi âlimlerin benimsediği görüşün aksine, meleklerle aynı zaman dilimi içinde aynı sözü söylemektir. İbn Hibban ve onun çizgisinde olan âlimler bunu meleklerin huşu ve ihlâsına ortak olmak şeklinde anlamışlardır. Nitekim ibni Hibban bu hadisi zikrettikten sonra, burada kişinin kendisini beğenmeksizin meleklerin ihlâsına ortak olması kasdedilmîştir, demiştir. Başka âlimler de İbni Hibban'ın bu görüşüne meylederek temel bir takım erdemlere işaret etmişlerdir.

 

Bazı âlimlere göre meleklerin âmin demesi, müminler için af ve mağfiret dile­kleri anlamındadır.

 

İbnü’l-Müneyyir şöyle demiştir: "Meleklerle aynı anda, aynı sözü söyleme gayreti içinde olmak tercih edilen görüştür. Çünkü bu durumda cemaat âmîn görevini yeri geldiğinde îfa edebilmek için tam bir uyanıklık ve konsantrasyon içinde bekler. Meleklerin bu görevi ihmal etmeleri düşünülemez. Zira Meleklerde gaflet diye bir özellik yoktur. İşte onlarla aynı anda âmîn demeye muvaffak olan kimseler gerçekten uyanık ve diri bir bilinçle namaz kılanlardır."

 

Bu hadisin zahirî ifadesine baktığımızda bütün meleklerin kasdedildiği so­fu çıkar. Ancak öyle anlaşılıyor ki hadis-i şerifte söz konusu namaza katılan yüzündeki veya gökyüzündeki melekler kasdedilmistir.

 

Geçmiş günahları bağışlanır" ifadesinin zahirî anlamı geçmiş günahların tamamının bağışlandığını göstermektedir. Fakat âlimlere göre burada kasdedilen küçük günahlardır.

 

Bu hadis-i şerif, "Namazda âmîn demek namazı bozar. Çünkü bu söz Kur'an'dan bir parça olmadığı gibi, bir zikrin belli bir bölümü de değildir " diyen Şii İmâmiyye mezhebinin görüşünün yanlış olduğunu gösteren bir delildir.

 

Bu hadis, imamlığın çok faziletli ve önemli bir görev olduğunu göstermekte­dir. Çünkü imamın âmîn demesi zaman ve söz olarak meleklerin âmîn demesine denk düşmektedir. Zaten bu yüzden cemaatin imamla birlikte âmîn demesi gerekmiştir. Hadisin zahir ifadesine baktığımız zaman, cemaatin imam âmîn dediği zaman ona uyması emredilmiştir; dolayısıyla imam âmîn demeyi ihmal ederse cemaatin de âmîn dememesi gerekecektir. Şâfiîler'den bazı âlimler bu görüştedir.

ez-Zehâir müellifinin açıkça ifade ettiği görüş bu olduğu gibi Râfiî'nin sözlerinden anlaşılan hüküm de bu yöndedir. İmam Nevevî ise Şâfiîler'in ittifakla kabul ettiği görüşün bunun tam aksi istikamette olduğunu iddia etmiştir. İmam Şafiî'nin el-Ümm adlı eserinde açık bir şekilde söylediği görüş şöyledir: "İmam kasıtlı olarak veya unutarak âmîn demeyi terk etse bile cemaat âmîn der."