SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU SIFATU’S-SALAT

<< 461 >>

DEVAM: 149. SELAM VERMEDEN ÖNCE DUA ETMEK

 

حدثنا قتيبة بن سعيد قال: حدثنا الليث، عن يزيد بن أبي حبيب، عن أبي الخير، عن عبد الله بن عمرو، عن أبي بكر الصديق رضي الله عنه: أنه قال لرسول الله صلى الله عليه وسلم: علمني الدعاء أدعو به في صلاتي. قال: (قل: اللهم إني ظلمت نفسي ظلما كثيرا، ولا يغفر الذنوب إلا أنت، فاغفر لي مغفرة من عندك، وارحمني، إنك أنت الغفور الرحيم).

 

[-834-] Abdullah İbn Amr (r.a.)'ın naklettiğine göre; "Ebu Bekir es-Sıddîk (Radiyallahu and) Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: 'Ey Allah'ın Resulü, bana namazda İken edebileceğim bir dua öğretiniz' dedi. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şu duayı etmesini emir buyurdu: Allah'ım ben kendime çok fazla zulmettim. Günahları sen'den başka bağışlayacak yoktur. Allah'ım, beni katından bir mağfiret ile bağışla ve bana merhametinle muamele buyur. Şüphesiz sen bağışlayan (Ğafur) ve esirgeyensin (Rahîm).

 

Tekrar: 6326 ve 7388.

 

 

Diğer tahric: Tirmizi Daavat; Müslim, Zikir; Nesai; İbn-i Mace, sehv

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhârî'nin "selâm vermeden önce dua etmek" şeklinde koyduğu bu başlık teşehhüdden sonra fakat henüz selâm vermeden önceki süreyi anlat­maktadır. Nitekim İmam Müslim'in Ebu Hureyre'den merfû olarak naklettiği rivayette şöyle geçmektedir: "Sizden biri teşehhüdü okuduktan sonra şöyle de­sin..." İşte bu rivayet Resûlullah'ın teşehhüd bittikten hemen sonra Allah'a sığınma duasını okuduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla bu dua diğer dualara göre daha önce okunur. Bununla birlikte namaz kılmakta olan bir kimse, hakkında okunabileceğine dair İzin bulunan dualardan istediğini okumakta serbesttir. Buna göre kişi söz konusu duaları Allah'a sığınma duasın­dan sonra fakat selâm vermeden önce okuyacaktır.

 

Resûlullah'ın kabir azabından Allah'a sığınması kabir azabının varlığını inkar edenlere bîr cevap niteliğindedir; burada kabir azabını kabul etmeyenler için bir reddiye söz konusudur. Bu husus inşaallah Kitâbu’l-Cenaiz'in 86. babında ele alınacaktır.

 

Allah'ın Mesih deccâlin fitnesinden sana sığınırım" duasında geçen fitne ke­limesi ile İlgili olarak dilciler şunu söylemişlerdir; Fitne imtihan ve sınav anla­mına gelir. Kâdî Iyâz şöyle demiştir: "Fitne kelimesinin örfteki anlamı, hoşa git­meyen şeylerin açıklanması, ortaya serilmesidir." Bu kavram cinayet (öldürmek), yangın, laf taşımak gibi maddî veya manevî kötülükler için kullanılır.

 

Mesîh kelimesi hem Deccâl hem de Hz. İsâ için kullanılır. Fakat bu kelime ile Deccâl kasdediliyorsa birlikte kullanılması gerekir.

 

"Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım" duasıyla ilgili olarak İbn Dakîki'l'İyd şöyle demiştir: "Hayatın fitnesi, kişinin hayatı boyunca karşı karşıya kaldığı ve sınandığı dünyevî ve şehevî hususiarın hepsidir. Bu fitnelerin en bü­yüğü ise Allah korusun son nefeste, Ölüm anında iman İle göçememektir. Ölü­mün fitnesi ifadesi şu anlamlara gelebilir:

 

a. ölüm anında yaşanan sıkıntı ve zorlu sınavdır. Kişi henüz hayatta olduğu halde buna ölüm fitnesi denmesinin sebebi ölümün yaklaşması sebebiyledir. Bu ırumda hayatın fitnesi, ölüm anından önce yaşananları anlatır.

 

b. Kabir azabı ve kabirde yaşanan zorlu sınavdır. Nitekim Esmâ'nın (r.anhâ) rivayet ettiği sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Siz kabirlerinizde Deccâi'in fitnesi gibi veya neredeyse bu fitneye yakın bir fitneye, zorlu bir smava tâbi olacaksınız."

 

"Söz verir fakat sözünde durmaz" ifadesi bütün borçluların böyle davrandığı anlamına gelmez. Burada borçluların genelde böyle bir tavır sergilediklerine buyurulmuştur.

 

Resûlullah nasıl olur da geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlandığı halde böyle dua edebilir şeklinde yöneltilebilecek bir soruya şu cevaplar verilmiştir:

 

1. Resulullah böyle dua ederek ümmetine nasıl dua etme gerektiğini öğretmiştir.

 

2. Resûlullah'ın dilek ve istekleri hep ümmeti içindir. Buna göre O'nun yaptığı duaların anlamı şudur: "Allahım, ümmetimin bu fitnelere düşmesinden sana sığınırım..."

 

3. Resûlullah burada tevâzû ile hareket etmiş ve kulluğun nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Ayrıca Allah'tan korkmanın, O'nu yüceltmenin, O'na her an muhtaç oluşun ve O'nun emirlerine tam bir gönül bağlılığı ile bağlanmanın en güzel örneklerini gözler önüne sermiştir. Kul etmiş olduğu dualara Allah'ın kesinlikle icabet ettiğini, bu duaları kabul ettiğini bilse bile yine istemekten geri durmamalıdır. Çünkü bu şekilde hareket etmek ve Allah'tan daima istemek kulun sevabını (hasenat) artırır ve derecelerini yükseltir.

 

4. Resûlullah bu davranışıyla ümmetini dua etmeye ve duada istenen güzellikleri elde etmek için çalışmaya teşvik etmektedir. Haddiza-da günahsız bir Nebi olan ve geçmiş - gelecek bütün günahlarının bağışlandığına dair ilahi beyan bulunan Hz. Muhammed buna rağmen duaya devam ediyor, O tazarrû ile Allah'a yakarıyorsa onun ümetinin daima Allah'a yalvarması ve bunu asla terk etmemesi gerekecektir.

 

"Allah'ım ben kendime çok fazla zulmettim" cümlesi şu anlama gelir: "Allahım, ben cezayı gerektirecek veya mükafatı azaltıp âhiretteki nasibimi eksiltecek günahlarla kendime zulmettim, yazık ettim." Bu dua cümlesi bir kimsenin sıddîksa bile kusurlu ve günahkâr olabileceğini gösterir.

 

"Günahları senden başka bağışlayacak yoktur" cümlesi Allah'ın birliğini (vahdâniyyet) İkrar eder ve O'nun affını dileme anlamına gelir. Bu yönüyle şu âyet-i kerîme ile aynı manaya işaret eder:

 

'Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten gü­nahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir, Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! [Âli İmrân, 135-136]

 

Bu âyetlerde Cenâb-ı Hak kendisinden af ve mağfiret dileyenleri övmüştür. Burada Allah Teâlâ'nın istiğfar eden kulları övmesi, istiğfarı kullarına emrettiğini gösterir. Çünkü şöyle bir kural vardır: Eğer Allah Teâlâ herhangi bir işi yapanı övüyorsa o işi emrediyor demektir. Buna karşılık herhangi bir işi yapanı yeri­yorsa o İşi yasaklıyor demektir.

 

"Allah'ım, beni katından bir mağfiret ile bağışla" duasıyla ilgili olarak et-Tîbî şöyle demiştir: "Burada mağfiret kelimesinin nekra olarak zikredilmesi, İstenen bağışın çok büyük ve boyutları derinlemesine anlaşılamayacak kadar yüce bir bağışlanma dileği olduğunu gösterir. Zaten bu mağfiretin Allah katından bir mağfiret şeklinde nitelendirilmesi dilenen bağışın çok yüce olduğuna işaret et­mektedir. Çünkü Allah katından olan bir nimetin sözle anlatılabilmesi ve nitelik­lerinin tam olarak kavranabilmesi mümkün değildir."

 

İbn Dakiki'l-'îyd de konu hakkında şunları söylemiştir: "Bu duanın iki anlama işaret etmesi ihtimal dahilindedir;

 

a. Duada daha önce zikredilmiş olan tevhide işaret buyurulmuştur. Buna göre duayı ederken Resûlullah adeta şöyle demiştir; Bunu yapabilecek olan sadece Sensin, Sen'den başka hiç kimsenin buna gücü yet­mez. İlâhî, bunu lütf-u kereminle bizzat sen benim için yapıver.

 

b. Kul bu şekilde Cenâb-ı Hakk'ın sırf lütfü ile muamele buyurmasını murad etmektedir. Duaya verilen bu anlam daha güzeldir. Kul adeta şöyle demektedir; Yâ Rabbi, benim işlediğim hiçbir güzel amel yok, mağfiretini hak edecek salih amellere sahip değilim, benden kaynaklanan ve mağfiretini celbedecek sebepler de yok. Sen fazl-ü ihsanınla mağfiretini lütfet."

 

İbnü'l-Cevzî de hadisin bu ikinci anlama geldiğini kesin bir dille ifade etmiş­tir: "Bu duanın anlamı şudur; Allahım, benim işlediğim ameller sebebiyle mağfiretine ermeye ehil olmasam da bana fazl ü ihsanınla muamele buyur, lütfunla mağfiretini bahşeyle." "Şüphesiz sen bağışlayan (Ğafûr) ve esirgeyensin (Rahîm)" Cenâb-ı Hakk'ın bu iki sıfatı duanın sonunda zikredilmiştir ve her biri dua içinde geçmekte olan taleplerin karşılığıdır. Buna göre Ğafûr ism-i şerifi "beni katından bir mağfiret ile bağışla" duasının, Rahîm ism-i şerifi ise "bana merhametinle muamele" buyur duasının karşılığıdır. Zaten duada önce mağfiret talebi zikredilmiş, sonra rahmet dilenmiştir. İşte buna uygun olarak Cenâb-ı Hakk'ın isimleri de aynı sıra üzere zikredilmiştir.

 

Bu hadîs-i şerîf çok özlü ifadeler içermekle beraber büyük anlamlar ve çok büyük^talepler içeren (cevâmi'u'l-kelim) duaları öğrenme talebi başta olmak üzere âlimlere ilim öğrenme amacıyla müracaat etmenin çok güzel bir davranış olduğunu göstermektedir.