DEVAM: 11- "Hilali Gördüğünüzde Oruç Tutun Ve Hilali
Yeniden Gördüğünüzde Oruç Tutmayı Bırakın" Hadisi
حدثنا
أبو عاصم، عن
ابن جريج، عن
يحيى بن عبد الله
بن صيفي، عن
عكرمة بن عبد
الرحمن، عن أم
سلمة رضي الله
عنها: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم آلى من
نسائه شهرا،
فلما مضى تسعة
وعشرون يوما غدا،
أو راح، فقيل
له: إنك حلفت
أن لا تدخل
شهرا؟. فقال:
(إن الشهر
يكون تسعة
وعشرين يوما).
[-1910-] Ümmü Seleme r.anha'dan nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem bir defasında eşlerine bir ay boyunca yaklaşmayacağına dair yemin
etmişti (ila yapmıştır.). Yirmi dokuz gün geçtikten sonra eşlerine yaklaşınca kendisine:
"Fakat bir ay boyunca eşlerinize yaklaşmamaya yemin etmiştiniz!"
denince şöyle buyurdu: "Ay yirmi dokuz gündür !"
Tekrar: 5202.
1812 - حدثنا
عبد العزيز بن
عبد الله:
حدثنا سليمان
بن بلال، عن
حميد، عن أنس
رضي الله عنه
قال: آلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم من
نسائه، وكانت
انفكت رجله،
فأقام في
مشربة تسعا
وعشرين ليلة،
ثم نزل،
فقالوا: يا
رسول الله،
آليت شهرا؟.
فقال: (إن
الشهر يكون
تسعا وعشرين).
[-1911-] Enes İbn Malik r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem eşlerine yaklaşmayacağına yemin
etmişti. Yeminin ardından bir odada yirmi dokuz gece kaldı ve sonra oradan
çıktı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, siz bir ay boyunca eşlerinize
yaklaşmayacağınıza yemin etmiştiniz?" dediklerinde şöyle buyurdu: "Ay
yirmi dokuz gündür!"
AÇIKLAMA: Sıla'nın Ammar'dan:
"Şek gününde oruç tutan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ee isyan
etmiştir" şeklindeki sözüne dayanılarak şek gününde oruç tutmanın haram
olduğu söylenmiştir. Çünkü hiçbir sahabî bu tür bir hükmü herhangi bir delile
dayanmadan kendi görüşü gibi söylemez. Dolayısıyla bu rivayet Nebi'e (s.a.v)
ulaşan merfu bir hadis gibi değerlendirilir.
Ashabın akılla bilinmesi mümkün olmayan konularda arz ettikleri
görüşler (itikadı konular, ibadetler, haramlar, helaller) hükmen merfüdur.
"Hilali görünceye kadar sakın oruç tutmayın!" Bu emrin
ilk bakışta anlaşılan açık anlamı ister gece olsun ister gündüz, hilal
görüldüğü anda oruç tutmanın vacip olduğudur. Fakat burada kasdedilen hilal
görüldükten sonra gelen gün oruç tutulmasıdır. Bazı alimler ise güneşin tepe
noktasından batıya doğru meylettiği zeval vaktinden önce hilalin görülmesiyle
bu vakitten sonra görülmesi arasında fark bulunduğunu belirtmişlerdir.
"Hava bulutlu olduğu için hilali göremezseniz o ayı
hesaplayarak belirleyin!" Bazı alimlere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in bu emri hesaplama sırasında ayın hareketlerini ve evrelerini dikkate
almayı öngörmektedir. Şafiîlerden Ebü'I-Abbas İbn Süreye, tabiun alimlerinden
Mutarrif İbn Abdullah ve muhaddislerden ibn Kuteybe hadisi bu anlamda
yorumlamışlardır.
İbnü'l-Arabî'nin naklettiğine göre İbn Süreye, hadisteki "hesaplayarak
belirleyin" emrinin ayın hareketlerini ve evrelerini bilen, bu konuda
uzman kişilere yönelik olduğunu; "otuza tamamlayın" emrinin ise genel
halk kitlesine hitap ettiğini söylemiştir. İbnü'l-Arabî: "Bu durumda ona
göre Ramazan orucu, güneşin ve ayın hareketlerine göre hesap yapmayı bilenler
ile bunu bilmeyip sadece günlerin sayısını hesaplayarak hareket edenlere göre
farklılık arzedecektir" der ve ekler: "Bu ise akla yatkın olmaktan
çok uzak bir açıklamadır."
İbnü's-Salah şöyle der: "Ayın evrelerini bilmek, ayın
hareketlerini bilmeye ve takip etmeye bağlıdır. Fakat bunun hesaplanması ise
daha ayrıntılı ve özel bilgi gerektirir. Bunu da ancak uzmanları bilir.
Astronomi ile ilgilenen kişiler ayın evreleri hakkındaki bilgiyi gözlem yoluyla
elde ederler. Zaten İbn Süreye'in kasdettiği de budur. Ayrıca İbn Süreye'in bu
görüşü ayın evrelerini ve hareketleini bilen kişi ile ilgilidir. Ruyanî'nin
naklettiğine göre ise İbn Süreye hesaplama yöntemiyle hilali belirlemenin vacip
/ zorunlu olduğunu kabul etmemiştir; o, bunun caiz olduğu yani böyle bir
yönteme başvurulabileceği görüşündedir. El-affal ile Ebü't-Tîb da bu görüşü
tercih etmişlerdir."
İbnül-Münzir, el-İşraf adlı eserde şöyle demiştir: "Gökyüzü
açık olduğu halde eğer hilal görülmemişse Şaban ayının otuzuncu günü oruç
tutmak vacib değildir. Bu konuda icma vardır. Zaten ilk iki neslin çoğunluğu bu
günde oruç tutmayı hoş görmemişlerdir." İbnü'l-Münzir burada hesap bilen
ile bilmeyen kişiler arasında herhangi bir ayırım yapmadan mutlak bir ifade
kullanmıştır. Böyle bir ayırım yapanlara karşı sürülecek delil ise daha önce
gerçekleşmiş olan bu icma’dır. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama ileride
gelecektir.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, ayın yirmi dokuz gün
olduğuna dair sözünden ilk bakışta anlaşılan açık anlam, ayın daima yirmi dokuz
gün çektiğidir. Ancak kimi zaman bir ayın otuz gün olduğu gerçeğini göz önüne
aldığımızda zorunlu olarak bu açıklamalara başvurmak gerekecektir:
1- Ay, kimi zaman yirmi dokuz gün çeker.
2- Ay kelimesinin başında bulunan elif-lam takısı ahd içindir.
dolayısıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kasdettiği ay, içinde
bulundukları aydır.
3- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada ayların genelde yirmi
dokuz gün çektiğine vurgu yapmıştır. Nitekim Ebu Davud ve Tirmizî'nin
naklettiğine göre Abdullah bin Mesud buna işaret ederek şöyle demiştir:
"Bizim Resulullah (s.a.v) ile birlikte yirmi dokuz gün oruç tuttuğumuz
Ramazanlar, otuz gün çeken Ramazanlara göre daha fazladır." Ahmed İbn
Hanbel buna benzer bir rivayeti sağlam bir senedle Hz. Aişe'den nakletmiştir.
İbnu'l-Arabî Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu sözüyle
ilgili olarak şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v) ayın sadece yirmi dokuz gün
süreceğini söylemiştir. Ancak bu ifade ayın en az ve en çok kaç gün olduğunu
bildirmektedir. Buna göre ay, en az yirmi dokuz, en fazla otuz gündür. Öyleyse
söylenmek istenen şudur: "ihtiyat düşüncesi ile kendi kendinize otuz gün
oruç tutma sorumluluğu yüklemeyin ve kolaylık sağlayacağı düşüncesi ile her
zaman yirmi dokuz gün oruç tutmaya kalkışmayın. İbadetinizin vaktini
belirlerken hilali esas alın ve bu şekilde ayın girişi ile çıkışını hespit
edin!"
"Hilali görünceye kadar oruç tutmayın..." Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu buyruğu, oruç tutmanın farz olması için herkesin
ayrı ayrı hilali görmesi gerektiği anlamına gelmez. Burada kasdedilen
Müslümanlar arasından bir veya daha fazla kişinin hilali görmesidir.
Dolayısıyla önemli olan hilalin görüldüğüne dair bilginin sabit olmasıdır.
Alimlerin çoğunluğuna göre hilalin görüldüğünü tespit için bir kişinin hilali
gördüğünü söylemesi yeterli iken bazılarına göre hilali görenlerin en az iki
kişi olması gerekir. Hanefîlere göre ise "Eğer gökyüzü bulutlu ve kapalı
ise bir kişinin hilali gördüğünü söylemesi yeterli iken gökyüzünün açık olması
durumunda büyük bir topluluğun hilali görmesi gerekir. Burada önemli olan da
söz konusu topluluğun sayısının, verilen haberle ilgili bilgi düzeyini ilim
(kesin bilgi) derecesine çıkaracak kadar çok olmasıdır."
Belli bir yörede bulunanların hilali görmesi durumunda başka
yerleşim birimlerinde yaşayanların da oruç tutmasının gerekli olup olmadığı
konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Bazı bilginlere göre bir yöre halkı,
hilali başka yerleşim birimlerinde yaşayanlar görse bile, oruca başlamakla yükümlü
olur. Çünkü önemli olan hilalin görülmesidir.
Buna karşılık böyle bir yükümlülüğün olmadığını her yörenin
bizzat kendi halkından birilerinin hilali görmesi gerektiğini söyleyenler de
olmuştur. Çünkü hadiste "siz görünceye kadar {.....).." buyurulmuştur.
Bu ise belirli bir kesime yapılmış bir hitabtır. Dolayısıyla o anda muhatap
olanlar dışındaki kimseleri bağlamaz. Ancak bu ifade ilk bakışta anlaşılan açık
anlamında (zahir) alınmamıştır. Buna göre herkesin ayrı ayrı hilali görme şartı
aranmayacağı gibi hilalin görülmesini bir yerleşim birimine bağlama şartı da
aranmaz, islam alimlerinin bu konuda ileri sürdükleri farklı görüşler
bulunmaktadır:
1- Her yerleşim birimi kendi bölgesinde görülen hilale bağlıdır.
İmam Müslim'in Sahih'inde İbn Abbas'tan nakledilen hadis bu görüşü
desteklemektedir. İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre İkrime, Kasım, Salim ve
İshak bu görüşü benimsemiştir. Tirmizî isim vermeksizin bu görüşü ilim ehli
dediği bir gruba nispet etmiş, Maverdî ise Şafiîlerin bir görüşü olarak bu görüşü
nakletmiştir.
2- Bir yerleşim biriminde görülen hilal bütün bölgeleri bağlar.
Malikîlerde meşhur ve yaygın olan görüş budur. Fakat Maliklerden İbn Abdilberr
Malikîler arasında bu görüşün aksi yönde icma bulunduğunu naklederek şöyle
demiştir: "Maliki fakihler, Horasan ve Endülüs gibi uzak yerleşim
birimlerinde görülen hilalin dikkate alınmayacağı konusunda görüş birliğine
varmışlardır (icma)." Kurtubî konu hakkında şunları nakletmiştir:
"Mezhebimizin önde gelenleri şöyle demişlerdir: Hilalin bir yerde
görüldüğü açık ve kesin olarak belirlendikten sonra iki kişi hilalin
görüldüğüne dair şahitlik ederek bu bilgiyi başka yörelere iletseler, bu
yörelerde yaşayanlar da oruç tutmakla yükümlü olurlar." Buna karşılık
İbnü'l-Macişun şöyle demiştir: "Söz konusu yörelerde yaşayanlar böyle bir
şahitlik neticesinde oruç tutmakla yükümlü olmazlar; böyle bir şahitlik sadece
hilalin görüldüğü yörede bulunanları bağlar. Fakat devlet başkanı hilalin
görüldüğüne dair bilgi kendisine göre sabit olduktan sonra halkının tamamını
oruç tutmakla yükümlü kılabilir. Çünkü devlet başkanı açısından tüm ülke tek
bir yerleşim birimi gibidir. Devlet başkanının kararlarının tüm ülkede geçerli
olması da bunu gösterir."
Kimi Şafiî alimler ise konu hakkında şu görüşü benimsemişlerdir:
"Eğer yerleşim birimleri birbirine yakınsa tek bir şehir gibi
değerlendirilirler. Fakat birbirinden uzak olan yerleşim birimleri hakkında şu
iki görüş ileri sürülmüştür: Şafiî-lerin çoğunluğuna göre bir yerde görülen
hilal oradan uzakta olan bölgeleri bağlamaz. Ebü't-Tîb ve bir grup Şafiî alime
göre ise bu durumda uzak yerleşim birimlerinde yaşayanların da oruç tutması
farz olur. Beğavî bu görüşü İmam Şafiî'ye isnad ederek nakletmiştir."
Uzaklığın ölçüsü ile ilgili olarak ise şu görüşler nakledilmiştir:
1- Ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi (ihtilaf-ı metali)
uzaklığın ölçüsüdür. Iraklı Şafiîler ve Saydallanî bu görüşü kesin olarak
kabul etmişlerdir. imam Nevevî de "er-Rauda" ve
"Şerhu'l-Mühezzeb" adlı eserlerinde bu görüşün sahih olduğunu
söylemiştir.
2- Namazların kısaltılarak kılınmasına imkan veren yolculuk
mesafesi (seferî-lik) uzaklığın ölçüsüdür. Rafiî, "es-Sağîr" adlı
eserinde ve İmam Nevevî "Şerh-u Müslim"de bu görüşün sahih olduğunu
nakletmiştir.
3- Bölgelerin (ekalîm) değişmesi uzaklığın ölçüsüdür.
4- Serahsî şöyle bir görüş nakletmiştir: "(Bulut ve sis
gibi) herhangi bir engel bulunmadığı takdirde hilalin muhakkak görülebileceği
yerleşim birimleri orucu tutar fakat bu niteliklere sahip olmayan yerler
tutmaz."
5- Ibnü'l-Macişun'dan nakledilen ve yukarıda zikredilen görüş.
Bu görüş esas alınarak, hilali tek başına gören kişinin - hilali gördüğüne dair
verdiği haber dikkate alınmasa bile - orucu tutmasının (Ramazan hilalini
görünce) ve orucu bırakmasının (Şevval hilalini görünce) farz olduğu
söylenmiştir. Dört mezhep imamı böyle birisinin orucu tutmasının farz olduğunda
görüş birliğine vardığı halde, orucu bırakıp bayram etmesi konusunda farklı
görüşler ileri sürmüştür; İmam Şafiî'ye göre bu kişi orucu bırakır fakat oruçlu
gibi davranır. Buna karşılık alimlerin çoğunluğu böyle bir kimsenin ihtiyatî
olarak oruca devam etmesi gerektiğini söylemişlerdir.