SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-İSTİKRADİ VE EDAİ’D-DEYNİ VE’L-HACRİ VE’T-TEFLİS

<< 1077 >>

EK SAYFA – 1077-2

باب: لصاحب الحق مقال.

13. HAK SAHİBİ SÖZ SÖYLEYEBİLİR

 

ويذكر عن النبي صلى الله عليه وسلم: (لي الواجد يحل عقوبته وعرضه).

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, "Ödeme gücü bulunan kimsenin borcunu geciktirmesi cezalandırılmasını ve onurunun kırılmasını helal kılar" buyurduğu nakledilmiştir.

 

قال سفيان: عرضه يقول: مطلتني، وعقوبته الحبس.

Süfyan şöyle demiştir: "Onurunun kırılması, "Borcumu geciktirdi" diyerek insanlara söylemekle, cezalandırılması ise hapsetmekle gerçekleşir."

 

حدثنا مسدد: حدثنا يحيى، عن شعبة، عن سلمة، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة رضي الله عنه: أتى النبي صلى الله عليه وسلم رجل يتقاضاه فأغلظ له، فهم به أصحابه، فقال: (دعوه، فإن لصاحب الحق مقالا).

 

[-2401-] Ebu. Hureyre şöyle anlatır: Birgün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir adam, alacağını talep etmek üzere geldi. Bu sırada biraz sert davrandı. Sahabiler adamı uyarmak için yönelince Nebiimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Onu bırakın, hak sahibinin, hakkını dile getirme hakkı vardır" buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:     "Ödeme gücü bulunan kimsenin borcunu geciktirmesi, onun onurunu zedelemeyi ve cezalandırılmasını helal kılar" hadisi, söz konusu kimsenin, zalimlikle nitelenmesini caiz kılar anlamındadır.

 

Bu hadis, ödeme gücü bulunan borçlunun, sıkıştırıp borcunu ödemesi amacıyla hapsedilmesinin meşro. olduğuna dair delilolarak kullanılmıştır.

 

Ödeme gücü bulunmayan (mu'sir) kimse hapsedilmez. Bundan dolayı, ödeme gücü bulunan (vikid) kelimesi kullanılmıştır.

 

 

باب: إذا وجد ماله عند مفلس في البيع والقرض والوديعة فهو أحق به.

14. SATTIĞI, KARD VEYA VEDiA OLARAK VERDİĞİ MALIN MÜFLİSTE BULUNMASI HALİNDE SÖZ KONUSU KİŞİ DİGER ALACAKLILARA KARŞI ÖNCELİKLE HAK SAHİBİDİR

 

وقال الحسن: إذا أفلس وتبين لم يجز عتقه ولا بيعه ولا شراؤه. وقال سعيد بن المسيب: قضى عثمان: من اقتضى من حقه قبل أن يفلس فهو له، ومن عرف بعينه فهو أحق به.

Hasen şöyle demiştir:  İflas edip de bu durumu ortaya çıkan kimsenin, köle azad etmesi, satması ve satın alması geçerli olmaz.   Saıd İbn el-Müseyyeb de şöyle demiştir:  Bir kimse, alacağını iflas etmeden önce tahsil ederse kendinin olacağına ve malını (iflas eden kişide) bulup tanıyan kişinin de, diğer alacaklılara göre önceliği bulunduğuna hükmetmiştir.

 

حدثنا أحمد بن يونس: حدثنا زهير: حدثنا يحيى بن سعيد قال: أخبرني أبو بكر بن محمد بن عمرو بن حزم: أن عمر بن عبد العزيز أخبره: أن أبا بكر بن عبد الرحمن بن الحارث بن هشام أخبره: أنه سمع أبا هريرة رضي الله عنه يقول: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، أو قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (من أدرك ماله بعينه عند رجل، أو إنسان، قد أفلس فهو أحق به من غيره).

 

[-2402-] Ebu Hureyre r.a., "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu veya Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle işittim" demiştir: "Malını iflas eden kişide aynen bulan kimse, diğer alacaklılardan önceliklidir."

 

 

AÇIKLAMA:     İslam hukukuna göre müflis, borçları varlıklarından daha fazla olan kimsedir. Böyle kimseye, dirhem ve dinarlara sahip iken artık sadece değersiz füluse sahip duruma düştüğü için "müflis" denilmiştir. Ya da sadece çok az değere sahip mallar hariç tasarruf etmesi yasaklandığı için bu şekilde isimlendirilmiştir. Diğer bir görüşe göre, bir felse dahi sahip olamayacak duruma geldiği için "müflis" denilmiştir.

 

"Hasen şöyle demiştir: İflas edip de bu durumu ortaya çıkan kimsenin, köle azat etmesi, satması ve satın alması geçerli olmaz."

 

Bu sözdeki, "ortaya çıkan" ifadesi, hakim hüküm vermeden önce müflisin tasarruflarının engellenmeyeceğine işaret etmektedir.

 

Kişinin borcu bütün malını kaplamış ise ne azat etmesi ne hibesi ne de diğer teberruları geçerli olur.

 

Satma ve satın almaya gelince, alimlerin sahih olan görüşüne göre, borcu ödeme kastı ile satılması durumu hariç, müflis kimsenin alım satımı geçerli olmaz.

 

Bazı alimler ise, söz konusu işlemin askıda (mevkuf) olduğunu belirtmiştir. Şafii bu görüştedir.

 

Müflisin yaptığı ikrarın geçerliliği konusunda ihtilaf edilmiştir. Alimler çoğunluğuna göre müflisin ikrarı kabul edilir.

 

Hadis, mal sahibinin, müflisteki malında hak iddia edebilmesi için, malının değişmeden aynen kalmasının şart olduğuna delildir. Mal eğer eksilerek zatı bakımından veya her hangi bir niteliği bakımından değişmiş ise, mal sahibi, diğer alacaklılar ile eşit derecede olur.

 

Mal sahibinin önceliği, hem mirasçılara hem de diğer alacaklılara karşıdır.

 

Alimler çoğunluğu bu görüştedir. Hanefiler ise bu görüşe karşı çıkmış ve hadisi, asıllara aykırı olan bir haberi vahid olduğu için te'vll ederek, bu hadisin, vedıa, ariyet veya lukata (buluntu) mal ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir.

 

Bu görüş, "Eğer Hanefilerin anladığı gibi olsaydı, hadiste "iflas" kelimesi ve "önceliklidir" ifadesi kullanılmazdı" denilerek eleştiriimiştir. Çünkü öncelik, ancak iştirak halinde söz konusu olabilir.

 

 

باب: من أخر الغريم إلى الغد أو نحوه، ولم ير ذلك مطلا.

15. BORCUN BİR-İKİ GÜN GECİKTİRİLMESİNİN "GECİKME" (MATL) SAYILMAMASı

 

وقال جابر: اشتد الغرماء في حقوقهم في دين أبي فسألهم النبي صلى الله عليه وسلم أن يقبلوا ثمر حائطي فأبوا، فلم يعطهم الحائط، ولم يكسره لهم، قال: (سأغدوا عليك غدا). فغدا علينا حين أصبح، فدعا في ثمرها بالبركة، فقضيتهم.

Cabir şöyle anlatır:  "Alacaklılar babamın borcunu tahsil etme konusunda şiddetli davrandılar.  Hz. Nebi de onlardan hurma bahçemdeki hurmaları kabul etmelerini istedi. Onlar ise buna yanaşmadılar. Bundan dolayı Resulullah hurmalığı onlara vermedi, mahsulü de kestirmedi. Bana "Yarın geleceğim" buyurdu. Sabah olunca geldi ve meyvelerin bereketli olması için dua etti. Ben de böylece borcumu ödedim."

 

AÇIKLAMA:     Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, "Yarın geleceğim" sözü, borcun, borçlunun yararına olan bir durumdan dolayı bekletilmesi halinde bunun caiz olduğuna ve bu durumun "gecikme" sayılmayacağına delil olarak gösterilmiştir.

 

 

باب: من باع مال المفلس أو المعدم، فقسمه بين الغرماء، أو أعطاه حتى ينفق على نفسه.

16. MÜFLİSİN VEYA FAKİRİN MALINI SATIP BEDELİNİ ALACAKLILARA TAKSİM ETMEK YA DA HARCAMASI İÇİN MÜFLİSE VEYA FAKİRE VERMEK

 

حدثنا مسدد: حدثنا يزيد بن زريع: حدثنا حسين المعلم: حدثنا عطاء بن أبي رباح، عن جابر بن عبد الله رضي الله عنهما قال: أعتق رجل غلاما له عن دبر، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (من يشتريه مني). فاشتراه نعيم بن عبد الله، فأخذ ثمنه فدفعه إليه.

 

[-2403-] Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle nakleder: Bir kimse kölesini müdebber kılmıştı. (Daha sonra bu kimse fakir düşmüştü.)

Bunun üzerine Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem), "Bu köleyi kim benden satın alır?" buyurdu.  Ardından Nuaym köleyi satın aldı. Resulullah bedelini teslim alıp adama geri verdi.

 

 

AÇIKLAMA:     Müdebber: Köleye, "Ben öldükten sonra sen hürsün" şeklinde yapılan aza! etme şeklidir ..

 

Alimlerin çoğunluğuna göre, bir kimsenin iflas ettiği açığa çıkınca hakimin o kimseyi hacretmesi gerekir. Böylece malı satılıp bedeli alacaklılar arasında, alacakları orana göre taksim edilir.

 

 

باب: إذا أقرضه إلى أجل مسمى، أو أجله في البيع.

17. BELİRLİ BİR VADE İLE KARD VERMEK SATIM BEDELİNİN VADELİ OLMASI

 

قال ابن عمر في القرض إلى أجل: لا بأس، وإن أعطي أفضل من دراهمه، ما لم يشترط. وقال عطاء وعمرو بن دينار: هو إلى أجله في القرض.

İbn Ömer r.a. belirli bir vade ile kard verilmesi konusunda şöyle demiştir: "Bunda, şart   koşulmadığı sürece, verilen dirhemlerden daha kaliteli ile ödense bile, bir beis yoktur."  Ata ve Amr İbn Dinar ise, "Kard alan kimse vade gelinceye kadar aldığı kardı kullanır" demiştir.

 

وقال الليث: حدثني جعفر بن ربيعة، عن عبد الرحمن بن هرمز، عن أبي هريرة رضي الله عنه،  عن رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أنه ذكر رجلا من بني إسرائيل، سأل بعض بني إسرائيل أن يسلفه، فدفعها إليه إلى أجل مسمى). الحديث.

 

[-2404-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İsrailoğullarından bir kimsenin, yine İsrailoğullarından başka bir kimseden borç istediğini, onun da, bir vade belirleyerek borç verdiğini anlatmıştır."

 

 

باب: الشفاعة في وضع الدين.

18. BORCUN İNDİRİLMESİ İÇİN ARACILIK

 

حدثنا موسى: حدثنا أبو عوانة، عن مغيرة، عن عامر، عن جابر رضي الله عنه قال:

 أصيب عبد الله وترك عيالا ودينا، فطلبت إلى أصحاب الدين أن يضعوا بعضا من دينه فأبوا، فأتيت النبي صلى الله عليه وسلم فاستشفعت به عليهم فأبوا، فقال: (صنف تمرك كل شيء منه على حدته، عذق ابن زيد على حدة، واللين على حدة، والعجوة على حدة، ثم أحضرهم حتى آتيك). ففعلت، ثم جاء صلى الله عليه وسلم فقعد عليه، وكال لكل رجل حتى استوفى، وبقي التمر كما هو، كأنه لم يمس. وغزوت مع النبي صلى الله عليه وسلم على ناضح لنا فأزحف الجمل، فتخلف علي، فوكزه النبي صلى الله عليه وسلم من خلفه، قال: (بعينه ولك ظهره إلى المدينة). فلما دنونا استأذنت، قلت: يا رسول الله، إني حديث عهد بعرس، قال صلى الله عليه وسلم: (فما تزوجت بكرا أم ثيبا). قلت: ثيبا، أصيب عبد الله وترك جواري صغارا، فتزوجت ثيبا تعلمهن وتؤدبهن، ثم قال: (ائت أهلك). فقدمت فأخبرت خالي بيع الجمل فلامني، فأخبرته بإعياء الجمل، وبالذي كان من النبي صلى الله عليه وسلم ووكزه إياه، فلما قدم النبي صلى الله عليه وسلم غدوت إليه بالجمل، فأعطاني ثمن الجمل والجمل، وسهمي مع القوم.

 

[-2405-] Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle anlatır: Babam vefat etmiş ve geride borç ve bakıma muhtaç bir aile bırakmıştı. Bunun üzerine alacaklılardan borçta indirim yapmalarını istedim. Fakat onlar kabul etmedi. Ben de Hz. Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumu arzedip ondan aracılıkta bulunmasını talep ettim. Alacaklılar yine yapmadılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana,

 

"hurmaları türlerine göre tasnif et. Izk, İbn Zeyd, lin ve acve türünü ayrı ayrı koy. Sonra ben gelene kadar alacaklılar da orada hazır olsun." buyurdu. Ben de öyle yaptım. Daha sonra Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi ve hurmalığa oturdu. Bütün alacaklılar alacaklarını tahsil ettiği halde, hurmalar sanki hiç dokunulmamış gibi eksilmeden duruyordu.

 

 

[-2406-] Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle anlatır: Bir saka deve üzerinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir gazveye katıldım. Deve yoruldu ve ben geride kaldım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de deveyi arkasından dürtükledi ve bana, "Medıne'ye kadar binebilirsin, deveyi bana sat" buyurdu. Medıne'ye yaklaşınca ben izin isteyerek, "Ey Allah'ın Resulü! Ben yeni damat oldum" dedim.  Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Bakire ile mi yoksa dul ile mi evlendin ?'' diye sordu. Ben de, "Dul ile, babam vefat etti. Geride küçük çocuklar kaldı. Ben de, çocukları terbiye edip yetiştirsin diye dul ile evlendim'' dedim.

 

Daha sonra bana, "Ailene git" buyurdu. Ben de gittim. Dayıma deveyi sattığımı söyleyince beni ayıpladı. Çünkü devenin acizliğinden ve Resulullah'ın onu dürttüğünden bahsetmiştim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelince deveyi ona götürdüm. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana, hem devenin bedelini, hem deveyi hem de ganimetten bana düşen payı verdi.