SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HİBE VE FADLİHA

<< 1136 >>

EK SAYFA – 1136-3

باب: من لم يقبل الهدية لعلة.

16. BİR SEBEPTEN DOLAYI VERİLEN HEDİYEYİ KABUL ETMEMEK

 

وقال عمر بن عبد العزيز: كانت الهدية في زمن رسول الله صلى الله عليه وسلم هدية، واليوم رشوة.

Ömer b. Abdülaziz "Hediye Allah Resulü döneminde hediyeydi; bugün ise rüşvettir" demiştir ..

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة: أن عبد الله بن عباس رضي الله عنهما أخبره:

 أنه سمع الصعب بن جثامة الليثي، وكان من أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم، يخبر أنه أهدى لرسول الله صلى الله عليه وسلم حمار وحش، وهو بالأبواء أو بودان، وهو محرم، فرده، قال صعب: فلما عرف في وجهي رده هديتي قال: (ليس بنا رد عليك، ولكنا حرم).

 

[-2596-] Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den rivayet edilmiştir: Abdullah b. Abbas ona sahabeden olan Sa'b b. Cessame el-Leysi'den şöyle duyduğunu bildirmiştir: Sa'b, Ebva'da -veya Veddan'da- Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı iken O'na bir yabani eşek (zebra) hediye etmişti. Hz. Nebi onu kabul etmedi.

 

Sa 'b diyor ki: "Hediyemi reddetmesine bozulduğumu görünce bana: "Biz senin hediyeni reddetmezdik ama ihramlıyız (yanlış anlama)" buyurdu.

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن الزهري، عن عروة ابن الزبير، عن أبي حميد الساعدي رضي الله عنه قال: استعمل النبي صلى الله عليه وسلم رجلا من الأزد، يقال له ابن اللتبية، على الصدقة، فلما قدم قال: هذا لكم وهذا أهدي لي. قال: (فهلا جلس في بيت أبيه أو بيت أمه، فينظر يهدى له أم لا؟ والذي نفسي بيده، لا يأخذ أحد منه شيئا إلا جاء به يوم القيامة يحمله على رقبته، إن كان بعيرا له رغاء، أو بقرة لها خوار، أو شاه يتعر).

ثم رفع بيده حتى رأينا عفرة إبطيه: (اللهم هل بلغت، اللهم هل بلغت). ثلاثا.

 

[-2597-] Ebu Humeyd es-Sa'idi r.a.'den rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ezd kabilesinden İbnü'l-lütbiyye diye anılan birisini zekat memuru olarak görevlendirmişti. Zekatları toplayıp Medine'ye gelince: "Bu size ait, bunlarsa hediye edildiği için bana ait" dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Babasının evinde -veya anasının evinde- otursaydı o hediyeler ona verilir miydi, verilmez miydi? O zaman görürdü. Canım elinde olan (Allah)'a yemin ederim ki siz (haksız yere) bir şeyi alırsanız kıyamet günü onu boynunuzda taşıyarak gelirsiniz, ister böğüren bir deve veya inek olsun, ister meleyen bir koyun. -sonra Hz. Nebi kollarını o kadar kaldırdı ki koltuğunun altını gördük- Allah'ım tebliğ ettim mi? Allah’ım tebliğ ettim mi? Allah'ım tebliğ ettim mi?" buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:     "Ömer b. Abdülaziz ... demiştir": İbn SaId, Ömer b. Abdülaziz'in bu sözünü Furat b. Müslim’in rivayet ettiği şu bir olayla birlikte nakletmektedir. Şöyle ki: Ömer b. Abdülaziz'in canı elma çekmişti. Fakat evinde elma satın alacak bir para bulamadı. Onunla birlikte yola çıktık. Yolda manastırın hizmetçileri onu elma tabakları ile karşıladı. Ömer b. Abdülaziz, tabakları eline alıp kokladı, sonra geri verdi. Bunun sebebini sordum. "Benim buna ihtiyacım yok" dedi. "Allah Resulü, Ebu Bekir ve Ömer verilen hediyeyi kabul etmezler miydi?" diye sordum. "Onlara verilenler hediyeydi. Onlardan sonraki devlet görevlilerine verilenler ise rüşvettir" dedi.

 

İbnu'l-Arabı şöyle demiştir: Rüşvet, kişinin kendisine helal olmayan bir şeyi satın almasına yardım etmesi için makam sahibi kişilere verdiği her şeydir. Rüşvet alana rüşvetçi denir. Rüşvet rüşvetçiye verilen şeydir. Abdullah b. Amr'ın rivayet ettiği bir hadiste rüşvet alan ve veren kişi lanetlenmiştir. Bu hadisi Tirmizı rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.

 

İbnü'l-Arabı devamla şöyle der: Hediye veren kişi, verdiği kişinin ya sevgisini, ya yardımını, ya da malını elde etmeyi amaçlar. Bunların en üstünü birincisidir. Üçüncüsü de caizdir. Çünkü kişi bu yolla, malını güzel bir şekilde artırmak ister. Hatta kendisi ihtiyaç içinde olup, hediye verdiği kişi kendini zora sokmayacaksa bu müstehap olur. Değilse mekruh olur. Bu, karşılıklı sevgiye de sebep olabilir. İkincisi yani yardım elde etmek amacıyla verilen hediye ise bir günah işlemek için olursa helal değil, rüşvettir. İyi bir şey yapmak için olursa müstehaptır. Caiz bir şey için olursa mübahtır. Fakat hediye verilen kişi hakim değilse ve istenen yardım bir haksızlığın önlenmesi veya hakkın elde edilmesi için ise caizdir. Fakat bu kişinin hediyeyi almaması müstehaptır. Hediye verilen kişi hakim ise haramdır.

 

Bu konu Ahkam Bölümü'nde ayrıntılı olarak açıklanacaktır.

 

Ebu Humeyd hadisine gelelim: Hz. Nebi (s.a.v.) İbnü'l-lütbiyye'nin kendisine verilen hediyeyi kabul etmesini zekat memuru olmasından dolayı eleştirmiş; "anasının evinde otursaydı ya!" buyruğu ile de bu durumda iken hediye verilmiş olsaydı bunun mekruh olmayacağını ifade etmiştir. Çünkü bu durumdayken verilen hediye yardım isteğinden dolayı verilmiş değildir.

 

İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadis, zekat memurlarının aldığı hediyelerin beytülmala verileceğini; zekat memurunun, devlet başkanı hediyeyi onun için talep etmediği sürece ona sahip olamayacağını ve yardım isteyen kişinin hediyesini kabul etmenin mekruh olduğunu göstermektedir.

 

 

باب: إذا وهب هبة أو وعد، ثم مات قبل أن تصل إليه.

17. BİR KİMSENİN BİR ŞEY HİBE ETMESİ VEYA BİR ŞEY VADEDİP TE BU HİBE VE VAAD KENDİSİNE ULAŞMADAN ÖLMESİ HALİNDE HÜKÜM NE OLUR

 

وقال عبيدة: إن مات وكانت فصلت الهدية، والمهدى له حي فهي لورثته  . وإن لم تكن فصلت فهي لورثة الذي أهدى.

Ebu Ubeyde şöyle demiştir: "Her ikisi de ölmüş, ancak hediye verilen kişi hayatta iken hediyesi ayrılmış ise onun mirasçılarına ait olur. Henüz ayrılmamışsa hediye verenin mirasçılarına ait olur."

 

وقال الحسن: إيهما مات قبل فهي لورثة المهدى له، إذا قبضها الرسول.

Hasen ise şöyle demiştir: "Hediye'yi aracı teslim almış ise, hangisi önce ölürse ölsün hediye, kime verilmişse onun mirasçılarına ait olur."

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان: حدثنا ابن المنكدر: سمعت جابرا رضي الله عنه قال: قال لي النبي صلى الله عليه وسلم: (لو جاء مال البحرين أعطيتك هكذا - ثلاثا). فلم يقدم حتى توفي النبي صلى الله عليه وسلم، فأمر أبو بكر مناديا فنادى: من كان له عند النبي صلى الله عليه وسلم عدة أو دين فليأتنا، فأتيته فقلت: إن النبي صلى الله عليه وسلم وعدني، فحثى لي، ثلاثا.

 

[-2598-] Cabir b. Abdullah r.a.'dan rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana iki avucunu üç defa göstererek "Bahreyn malı gelirse sana şu kadar (dünyalık mal) vereceğim" buyurdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edinceye kadar Bahreyn malı gelmedi. Mal gelince Ebu Bekir tellala duyuru yaptırdı ve "Hz. Nebi kime ne söz vermiş veya kime borcu varsa gelsin" dedi. Ebu Bekir'in yanına geldim ve "Hz. Nebi bana söz vermişti" dedim. Bunun üzerine bana üç avuç dolusu mal verdi.

 

 

AÇIKLAMA:     İbn Battal şöyle demiştir: İlk dönem alimlerinin hiçbirinden kişinin mutlak olarak vaadini yerine getirmesinin farz olduğu yolunda bir görüş nakledilmemiştir. Ancak İmam Malik, bir sebebe bağlı olan vaadlerin bağlayıcı olduğunu söyler.

 

"Hediye ayrılmış ise": Hediyenin ayrılması, hediye verenin onu malından ayırarak aracıya teslim etmesi ile olur.

 

Ancak alimlerin çoğunluğunun görüşü şudur: Hediye verilen kişi veya vekili onu teslim almadığı sürece onun mülkiyetine geçmez.

 

İbn Battal şöyle demiştir: Malik'in görüşü Hasen-i Basrı'nin görüşü gibidir.

 

Ahmed ve İshak ise "Hediyeyi elinde bulunduran kişi hediye verenin aracısı ise , (her ikisinin de ölmesi durumunda) hediye sahibine geri döner. Hediye alacak kişinin aracısı ise onun mirasçılarına ait olur" demişlerdir.

 

Ubeyde’nin görüşü ile aynı anlamı taşıyan bir hadis vardır. Bu hadisi Ahmed ve Taberani,Ümmü Seleme'nin kızı olan Ümmü Gülsüm binti Ebi Seleme’den rivayet etmişlerdir: Nebi (s.a.v.) Ümmü Seleme ile evlenince ona "Ben Necaşi'ye bir takım elbise ve bir miktar dirhem hediye gönderdim. Necaş’nin öldüğünü ve hediyemin geri gönderileceğini sanıyorum. Şayet geri gönderilirse onlar sana ait olsun" buyurmuştu. Dediği gibi de oldu.