SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HUMUS

<< 1294 >>

EK SAYFA – 1294-5

13. HZ. NEBİ S.A.V. VE DEVLET BAŞKANLARI İLE BİRLİKTE SAVAŞAN GAZİLERİN HEM HAYATTA İKEN HEM DE ÖLDÜKTEN SONRA MALLARININ BEREKETLİ OLMASI

 

حدثنا إسحاق بن إبراهيم: قال: قلت لأبي أسامة: أحدثكم هشام ابن عروة، عن أبيه، عن عبد الله بن الزبير قال:

 لما وقف الزبير يوم الجمل، دعاني فقمت إلى جنبه، فقال: يا بني إنه لا يقتل اليوم إلا ظالم أو مظلوم، وإني لا أراني إلا سأقتل اليوم مظلوما، وإن من أكبر همي لديني، أفترى يبقي ديننا من مالنا شيئا؟ فقال: يا بني بع مالنا فاقض ديني، وأوصى بالثلث، وثلثه لبنيه - يعني بني عبد الله بن الزبير - يقول: ثلث الثلث، فإن فضل من مالنا فضل بعد قضاء الدين فثلثه لولدك، قال هشام: وكان بعض ولد عبد الله قد وازى بعض بني الزبير، خبيب وعباد، وله يؤمئذ تسعة بنين وتسع بنات. قال عبد الله: فجعل يوصيني بدينه ويقول: يا بني إن عجزت عنه في شيء فاستعن عليه مولاي. قال: فوالله ما دريت ما أراد حتى قلت: يا أبت من مولاك؟ قال: الله، قال: فوالله ما وقعت في كربة من دينه إلا قلت: يا مولى الزبير اقض عنه دينه فيقضيه، فقتل الزبير رضي الله عنه ولم يدع دينارا ولا درهما إلا أرضين، منها الغابة وإحدى عشرة دارا بالمدينة، ودارين بالبصرة، ودارا بالكوفة، ودارا بمصر، قال: إنما كان دينه الذي عليه أن الرجل كان يأتيه بالمال فيستودعه إياه، فيقول الزبير: لا، ولكنه سلف، فإني أخشى عليه الضيعة، وما ولي إمارة قط، ولا جباية خراج، ولا شيئا إلا أن يكون في غزوة مع النبي صلى الله عليه وسلم، أو مع أبي بكر وعمر وعثمان رضي الله عنهم، قال عبد الله بن الزبير: فحسبت ما عليه من الدين فوجدته ألفي ألف ومائتي ألف، قال: فلقي حكيم بن حزام عبد الله بن الزبير فقال: يا ابن أخي، كم على أخي من الدين؟ فكتمه، فقال: مائة ألف، فقال حكيم: والله ما أرى أموالكم تسع لهذه، فقال له عبد الله: أفرأيتك إن كانت ألفي ألف ومائتي ألف؟ قال: ما أراكم تطيقون هذا، فإن عجزتم عن شيء منه فاستعينوا بي، قال: وكان الزبير اشترى الغابة بسبعين ومائة ألف، فباعها عبد الله بألف ألف وستمائة ألف، ثم قام فقال: من كان له على الزبير حق فليوافنا بالغابة، فأتاه عبد الله بن جعفر، وكان له على الزبير أربعمائة ألف، فقال لعبد الله: إن شئتم تركتها لكم، قال عبد الله: لا، قال: فإن شئتم جعلتموها فيما تؤخرون إن أخرتم، فقال عبد الله: لا، قال: قال: فاقطعوا لي قطعة، فقال عبد الله: لك من ها هنا إلى ها هنا، قال: فباع منها فقضى دينه فأوفاه، وبقي منها أربعة أسهم ونصف، فقدم على معاوية وعنده عمرو بن عثمان والمنذر بن الزبير وابن زمعة، فقال له معاوية: كم قومت الغابة؟ قال: كل سهم مائة ألف، فكم بقي، قال: أربعة أسهم ونصف، قال المنذر بن الزبير: قد أخذت سهما بمائة ألف، قال عمرو بن عثمان: قد أخذت سهما بمائة ألف، وقال ابن زمعة: قد أخذت سهما بمائة ألف، فقال معاوية: كم بقي؟ فقال: سهم ونصف، قال: أخذته بخمسين ومائة ألف، قال: وباع عبد الله بن جعفر نصيبه من معاوية بستمائة ألف، فلما فرغ ابن الزبير من قضاء دينه، قال بنو الزبير: اقسم بيننا ميراثنا، قال: لا والله لا أقسم بينكم حتى أنادي بالموسم أربع سنين: ألا من كان له على الزبير دين فليأتنا فلنقضه، قال: فجعل كل سنة ينادي بالموسم، فلما مضى أربع سنين قسم بينهم، قال: فكان للزبير أربع نسوة، ورفع الثلث، فأصاب كل امرأة ألف ألف ومائتا ألف، فجميع ماله خمسون ألف ألف، ومائتا ألف.

 

[-3129-] Abdullah İbnü'z-Zübeyr r.a.'den nakledilmiştir: "Zübeyr Cemel savaşında bir yerde durunca beni çağırdı. Ben de kalkıp yanına vardım. Bana şöyle dedi: "Evladım, bu gün öldürülenlerin tümü ya zalim veya mazlum olarak öldürülür.

 

Ben öyle görüyorum ki, bu gün bu savaşta mazlum biri olarak öldürüleceğim, bunda şüphe yok! Beni en fazla düşünceye sevkeden ve endişelendiren ise borçlarımdır. Bir bak bakalım, borçlarımız mallarımızdan geriye bir şey bırakacak mı? Yavrucuğum, mallarımızı sat ve borçlarımı öde! Ben malımın üçte birini mutlak olarak vasiyet ediyorum. Bu üçte birin üçte biri de Abdullah İbn Zübeyr'in oğullarına vasiyetimdir. Borçlarım ödendikten sonra geriye mal kalacak olursa bunun üçte biri senin çocuklarınadır.

 

- Hişam İbn Urve şöyle demiştir: Abdullah İbnü'z-Zübeyr'in oğullarından bir kısmı Zübeyr'in oğullarından bazıları (Hubeyb ve Abbad gibileriyle yaşıt (veya mirasta aynı oranda pay sahibi) idi. Bu vasiyeti yaptığı günlerde Zübeyr'in dokuz oğlu dokuz tane de kızı vardı.

 

Abdullah İbnü'z-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: "Babam borçlarını ödemem için bana vasiyette bulunmaya devam ederek şöyle dedi: "Evladım, eğer borçlarımı ödemekte sıkıntı yaşarsan benim Mevla'mdan yardım dile!" Ben ise Allah'a yemin ederim ki: "Babacığım, senin Mevla'n kimdir?" diye sorup "Allah" cevabını alıncaya kadar bu sözü ile ne kasdettiğini anlamamıştım. Allah'a yemin ederim ki, ben babamın borçlarını ödemekte ne zaman sıkıntıya düşsem: "Ey Zübeyr'in Mevla'sı, onun borcunu onun adına ödemede yardım et!" derdim ve gerçekten de (Allah Teala) babamın borçlarını öde(yecek imkan verilrdi.

 

Babam bu savaşta öldürüldüğünde para namına beş kuruş bile bırakmamıştı. Fakat bazı gayri menkulleri vardı: Gabe denen yerde arazileri, Medine'de on bir, Basra'da iki, Kufe'de bir ve Mısır'da da bir olmak üzere on dört tane ev bırakmıştı.

 

Babamın borçları ise hep kendisine bırakılan emanetleri "Ben emanet kabul etmem. Zira bunların zayi olmasından korkarım. Bunun yerine bıraktığınız malları borç olarak alırım" deyip teslim almasından kaynaklanmıştı. Babam kesinlikle mal tahsil edip biriktirmesine imkan verecek şekilde hiçbir idari görev üstlenmemiş, haraç ve zekatların toplanmasında görev almamıştır. O elindeki malların tamamına Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemı, Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte katıldığı savaşlar sonucunda ele geçirilen ganimetler yoluyla sahip olmuştur.

 

Ben babamın borçlarını hesap ettim. Toplam 2.200.000 (iki milyon iki yüz bin) borcu vardı. Bir defasında Hakim İbn Hizam bana uğradı ve: "Kardeşimin oğlu! kardeşim Zubeyr'in ne kadar borcu var?" diye sordu. Ben de bunun miktarını gizleyip: "Yüz bin" dedim. Bunun üzerine Hakım: "Allah'a yemin ederim ki, sizin elinizdeki malların bu borcu ödemek için yeterli olacağını sanıyorum" dedi. Ben: "Peki onun borcunun 2.200.000 (iki milyon iki yüz bin) olduğunu söylersem ne düşünürsün?" deyince: "Bu borcu kesinlikle ödeyemezsiniz! Ödemede sıkıntı çekerseniz benden yardım isteyin!" dedi.

 

Babam Zübeyr Gabe arazilerini bin yedi yüze satın almıştı. Ben ise bu toprakları 1.600.000'e (bir milyon altı yüz bin) sattım. Bu şöyle oldu: "Ben, kimin Zübeyr'den alacağı varsa bizimle Gabe'de buluşsun!" diye duyuru yaptım. Bu çağrı üzerine Zübeyr'den dört yüz bin alacağı olan Abdullah İbn Cafer gelip bana: "İsterseniz alacağımdan vazgeçip bunu size bağışlayabilirim" dedi. Fakat ben bu teklifi kabul etmedim. Abdullah İbn Cafer'in: "Öyleyse size ödemeniz için ek süre vereyim!" şeklindeki teklifini de kabul etmedim. Bunun üzerine Abdullah İbn Cafer: "Peki o zaman, bana bu araziden bir parsel ver!" diye bir teklif sundu. Ben de: "Tamam, şuradan şuraya kadar senindir" dedim. Babamın bıraktığı malları bu şekilde satıp borçlarının tamamını ödedikten sonra 4,5 parsel de bize kaldı.

 

Ben bir ara Muaviye'nin yanına gitmiştim. O sırada Amr İbn Osman, Münzir İbnü'z-Zübeyr ve İbn Zem'a da orada bulunuyordu. Muaviye bana: "Gabe'nin satış bedelini kaç olarak belirlediniz?" diye sorunca: "Her bir parselini yüz bine satıyoruz" dedim. "Peki kaç parsel kaldı" diye sordu, ben de: "4,5 parsel kaldı" dedim. Bunun üzerine sırayla Münzir İbnü'z-Zübeyr, Amr İbn Osman ve İbn Zem'a ayrı ayrı: "Ben bir parselini yüz bine aldım" diyerek birer parsel satın aldılar. Muaviye: "Şimdi geriye kaç parsel kaldı?" diye sordu. Ben: "Bir buçuk parsel kaldı" deyince "Ben de geriye kalan bu bir buçuk parseli yüz elli bine aldım" dedi. Daha sonra Abdullah İbn Cafer kendi payını Muaviye'ye bin altı yüze sattı.

 

Ben babamın borçlarını tamamen ödeyince kardeşlerim: "Artık mirasımızı paylaştır!" dediler. Ben de: "Kesinlikle olmaz. Allah'a yemin ederim ki, hac mevsiminde dört yıl boyunca, kimin Zübeyr'den alacağı varsa bize gelsin borcunu ödeyelim, diye duyuru yapmadıkça bu mirası paylaştıracak değilim." Gerçekten de her yıl hac mevsimlerinde çıkıp bu şekilde duyuru yaptım ve dört yıl boyunca buna devam ettim. Sonra da mirasçılar arasında kalan malı paylaştırdım. Babam vefat ettiğinde dört tane eşi vardı. Ben vasiyet olan üçte biri ayırdım ve eşlerinden her birine 1.200.000 düştü. Zübeyr'in bütün mal varlığı 50.200.000 idi."

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhari'nin kullandığı konu başlığı ile nakledilen rivayet arasındaki ilişki daha çok Abdullah İbnü'z-Zübeyr'in "Babam kesinlikle mal tahsil edip biriktirmesine imkan verecek şekilde hiçbir idari görev (memuriyet) üstlenmemiş ve haraçların toplanmasında görevalmamıştır. O elindeki malların tamamına Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte katıldığı savaşlar sonucunda ele geçirilen ganimetler yoluyla sahip olmuştur" şeklindeki sözünde ortaya çıkmaktadır.

 

Cemel Vak'ası İslam tarihindeki meşhur savaşlardan birisidir. Bu savaş Hz. Ali ile Hz. Aişe'nin taraftarları arasında olmuştu. Zübeyr de bu savaşa katılanlardan birisidir. Olaya Cemel savaşı denmesinin sebebi ise Hz. Aişe'nin bu savaşa.

 

Ya'la İbn Ümeyye tarafından yüz dinara alınan çok güçlü ve iri bir deve üzerinde katılmasıdır. Hz. Aişe'nin ordusunda bulunanlar bu devenin etrafında savaşmışlar ve en sonunda deve boğazlanmıştır. Sonunda Hz. Aişe ve taraftarları bu savaşta mağlup olmuştu. Hicretin 36. yılında meydana gelen ve özetle anlattığımız bu olayla ilgili açıklama Kitabü'l-fiten bölümünde de ele alınacaktır.

 

Zübeyr'in "Evladım, bu gün öldürülenler zalim veya mazlum olarak öldürülecektir" şeklindeki sözü hakkında İbn Battal şöyle demiştir: "Yani kişi karşısındaki düşmanına / hasmına göre zalim, kendi düşüncesine göre ise mazlumdur. Çünkü her iki taraf da kendisinin doğru düşündüğünü söylemektedir." İbnü't-Tın ise şu açıklamaya yer vermiştir: "Yani bu savaşa katılanlar ya kendisinin haklı tarafta olduğu yorumunu yapan (tevil eden) bir sahabi olup mazlumdur ya da sırf dünyalık için savaşa katılan ve sahabıler dışındaki birisi olup zalimdir."

 

Zübeyr kendisine emanet olarak bırakılmak istenen malları kabul etmez ve bunları birer borç olarak aldığını söylerdi. Çünkü bu malların zayi olması durumunda kendisinin kötü şöhret yapacağından ve malların korunması konusunda kusurlu davrandığının düşünülmesinden çekinmiştir. Bu yüzden söz konusu malları tazmin edilebilir bir yolla yani borç olarak almıştır. Böylece hem mal sahibi daha rahat olacak ve Zübeyr'in kişiliğine, onuruna herhangi bir zarar gelmeyecektir. İbn Battal ise: "Bu yolla Zübeyr söz konusu mallarla ticaret yapıp kar elde edince helalinden kazanmış olacaktır" diye bir açıklama yapmıştır.

 

Abdullah İbnü'z-Zübeyr babasının servetinin ganimetler yoluyla elde edildiğini vurgulayarak onun hakkında doğabilecek kötü düşünceleri engellemek istemiştir.

 

İbnü'z-Zübeyr'in, Hakim İbn Hizam'a babasının borçlarının daha az olduğunu söylemesiyle ilgili olarak İbn Battal şu açıklamayı yapmıştır: "Abdullah böyle söylemeseydi Hakim, Zübeyr'in çok fazla borçlandığını düşünüp şaşkınlığını ifade edebilir, bu kadar çok borçlanan Zübeyr'in tedbirsiz davrandığını, Abdullah'ın bu borcu ödeyemeyeceğini ve kendisine muhtaç olacaklarını düşünebilirdi. İşte Hakım yüz bini bile çok görünce Abdullah borcun tamamını söyleyerek bunu ödeyebilecek güçte olduğunu ona göstermek istemiştir. Hakım İbn Hizam, Zübeyr İbnü'l-Avvam'ın amcasının oğludur."

 

Yakub İbn Süfyan, Abdullah İbn Mübarek yoluyla şöyle bir rivayet nakletmiştir: "Hakim İbn Hizam, Zübeyr'e ait borçların ödenmesine yardımcı olmak için Abdullah İbnü'z-Zübeyr'e yüz bin vermek istedi fakat Abdullah bunu kabul etmedi. Hakım bu yardımın miktarını dört yüz bine kadar çıkardığı halde Abdullah'ı ikna edemedi. Bunun üzerine Abdullah, Hakim'e şöyle dedi: "Ben senden böyle bir yardım istemiyorum. Fakat benimle birlikte babamdan alacağı olan Abdullah İbn Cafer'e gelirsen iyi olur." Bunlar yanlarına Abdullah İbn Ömer'i de alarak Abdullah İbn Cafer'e gittiler. İbnü'z-Zübeyr, bunları aracı olmaları için getirmiştir. Abdullah İbn Cafer: "Sen bunları bana aracı olmaları için mi getirdin'? Ben alacağımdan vazgeçtim, senin olsun" dedi. İbnü'z-Zübeyr: "Ben bu maksatla gelmedim" deyince İbn Cafer: "Öyleyse alacağıma karşılık ayağındaki şu iki çarığı bana ver!" dedi. Fakat İbnü'z-Zübeyr bu teklifi de kabul etmedi. İbn Cafer: "Ta_ mam ben alacağımdan vazgeçtim, kıyamete kadar bu para senindir" dediyse de İbnü'z-Zübeyr dinlemedi. Sonunda İbn Cafer: "Peki sen ne diyorsun?" deyince İbnü'z-Zübeyr: "Borca karşılık sana arazi vereyim" dedi. İbn Cafer bu teklifi kabul etti. Daha sonra Muaviye bu araziye müşteri oldu ve daha yüksek bir fiyata söz konusu araziyi satın aldı."

 

Abdullah İbnü'z-Zübeyr'in Gabe arazilerini 1.600.000'e satmasından anlaşıldığı kadarıyla bu araziler on altı parsele ayrılmıştır. Çünkü Abdullah İbnü'z-Zübeyr daha sonra Muaviye'ye bu arazilerin her bir parselini yüz bin dirheme sattığını söylemiştir.

 

"Babamın bıraktığı malları bu şekilde satıp ... " İbnü'z-Zübeyr'in bu sözü sadece Gabe arazilerinin değil diğer gayrimenkullerin de satıldığını gösterir. Çünkü Zübeyr'in toplam borcu 1.200.000'dir. Gabe ise 1.600.000'e satılmıştır.

 

Eşlerden her birine 1.200.000 para düşmesi (borçlar ve vasiyetten sonra kalan) toplam mal varlığının sekizde birinin 4.800.000 olduğunu gösterir.

 

"Zübeyr'in bütün mal varlığı 50.200.000 idi." Şeklindeki ifade tartışmaya açıktır. Çünkü kadınlardan her birine 1.200.000 düştüğüne göre geriye kalan mal varlığının sekizde biri 4.800.000'dir. Öyleyse borçlar ve vasiyet düştükten sonra kalan mal varlığının miktarı 38.400.000'dir. Bu ise toplam mal varlığının üçte ikisidir. Vasiyet edilen üçte birlik pay yani bu üçte ikilik payın yarısı (19.200.000), 38.400.000'e eklenince toplam mal varlığı 57.600.000 olur.

 

 

Hadisten Çıkarılan Dersler

 

1. İbnü'l-Cevzi: "Bu rivayet çok mal biriktirmeyi hoş görmeyen cahil sofuların görüşlerini reddeder" demiştir.

 

Ancak bu açıklamaya şöyle cevap verilmiştir: "Çok mal biriktirmeyi yeren sözler genelde vaaz ve öğüt verirken sarfedilir; vaazın üslubu budur. Vaaz sırasında ise insanlar dünyaya meyletmemeye ve dünyevı ihtiyaçları azaltmaya teşvik edilir."

 

2. Gayri menkul mallar bereketli olur. Çünkü gayri menkulleri olan kimseler çok fazla bir çaba göstermeden ve ticarı faaliyetlerde / alım satımda söz konusu olan sıkıntılara katlanmadan bu mallarından hem derhal hem de daha sonraki dönemlerde yararlanabilirler.

 

3. Kasdedilen manayı anlayacağı düşünülen kimseye hitap ederken birden fazla anlama gelen müşterek lafızları herhangi bir kayıt getirmeksizin mutlak olarak kullanmak mümkündür. Böyle bir durumda muhatap maksadı anlayamamışsa ne kasdedildiğini sorabilir. Çünkü bu rivayette Zübeyr İbnü'l-Avvam, oğlu Abdullah İbnü'z-Zübeyr'e: "Mevlamdan yardım dile!" demiştir. Mevla kelimesi ise müşterek bir lafızdır. Zira bu kelime kişinin azat ettiği köle anlamına da gelmektedir. İşte Abdullah İbnü'z-Zübeyr babası böyle söyleyince onun azat ettiği kölelerinden birini kasdettiğini düşünmüş olabilir. Bu yüzden de babasına "Babacığım, senin Mevlan kimdir?" diye sormuştur.

 

4. Zübeyr İbnü'l-Avvam kendisini çok iyi tanıyan birisidir. O bu durumda iken bile Allah'a güveni tamdır, bütün varlığı ile Mevla'sına yönelmiştir, O'nun hükmüne razı olmuştur ve sırf O'ndan yardım dilemektedir.

 

5. Zübeyr kendi düşüncesine ve ictihadına göre bu savaşta haklı olan tarafta yer almıştır. Zaten bu yüzden bütün endişesinin borçları olduğunu ifade etmiştir. Eğer haklı olmadığını ve bu ictihadında günahkar olduğunu düşünseydi bir süre sonra girişeceği savaşla ilgili endişeleri daha fazla olurdu.

 

6. Borçlu olmak çok sıkıntılı bir durumdur. Çünkü Zübeyr gibi birçok hayırlı iş yapmış ve türlü övgülere mazhar olmuş bir sahabi bile öldükten sonra alacaklıların bu borcu talep edeceklerini düşünerek rahatsız olmuştur.

 

 

14. DEVLET BAŞKANI GÖNDERDİĞİ ELÇİYE VEYA YAŞADIĞI YERDEN AYRILMAMASINI EMRETTİĞİ KİŞİYE GANİMETTEN PAY VERİR Mİ?

 

حدثنا موسى: حدثنا أبو عوانة: حدثنا عثمان بن موهب، عن ابن عمر رضي الله عنهما قال: إنما تغيب عثمان عن بدر، فإنه كانت تحته بنت رسول الله صلى الله

عليه وسلم وكانت مريضة، فقال له النبي صلى الله عليه وسلم: (إن لك أجر رجل ممن شهد بدرا وسهمه).

 

[-3130-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz. Osman Bedir savaşına katılamamıştı. Zira o hasta olan eşi ile ilgilenmek zorundaydı. Onun eşi ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı idi. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: "Sana Bedir savaşına katılmış birisi gibi ecir vardır" deyip ganimetten pay verdi. "

 

Tekrar: 3698, 3704, 4066, 4513, 4514, 4650, 4651, 7095