EK SAYFA – 1394-2
باب: قول الله
تعالى: {ولقد
آتينا لقمان
الحكمة أن
اشكر لله}. إلى
قوله: {إن الله
لا يحب كل
مختال فخور}
/لقمان: 12 - 18/.
41. YÜCE ALLAH'IN: "ANDOLSUN BİZ LUKMAN'A HİKMETi VERDİK.
ALLH'A ŞÜKRET DİYE ... ÇÜNKÜ ALLAH BÜVÜKLÜK TASLAYAN VE BÖBÜRLENEN KİMSELERİ
SEVMEZ." [Lukman,12-18] AYETİ
{ولا
تصعر}:
الإعراض
بالوجه.
ولا
تصعر
"Çevirme!"[Lukman, 18], yüzünü başka tarafa çevirme, demektir.
حدثنا أبو
الوليد: حدثنا
شعبة، عن
الأعمش، عن إبراهيم،
عن علقمة، عن
عبد الله قال:
لما
نزلت: {الذين
آمنوا ولم
يلبسوا
إيمانهم بظلم}.
قال أصحاب
النبي صلى
الله عليه
وسلم: أينا لم
يلبس إيمانه
بظلم؟ فنزلت:
{لا تشرك
بالله إن
الشرك لظلم
عظيم}.
[-3428-] Abdullah dedi ki: "İman edenlere ve imanlarına zulüm karıştırmayanlara
gelince ... "[En'am, 82] buyruğu nazil olunca Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in ashabı:
Hangimiz imanına zulüm karıştırmaz ki, dediler. Bunun üzerine:
"Allah'a ortak koşma! Şüphesiz şirk pek büyük bir zuıümdür."[Lukman,
13] ayeti nazil oldu.
حدثني إسحاق:
أخبرنا عيسى
بن يونس:
حدثنا الأعمش،
عن إبراهيم،
عن علقمة، عن
عبد الله رضي
الله عنه قال:
لما
نزلت: {الذين
آمنوا ولم
يلبسوا
إيمانهم بظلم}.
شق ذلك على
المسلمين،
فقالوا: يا
رسول الله،
أينا لا يظلم
نفسه؟ قال:
(ليس ذلك،
إنما هو الشرك،
ألم تسمعوا ما
قال لقمان
لابنه وهو
يعظه: {يا بني لا
تشرك
بالله إن
الشرك لظلم
عظيم}).
[-3429-] Abdullah r.a. dedi ki: الذين
آمنوا ولم
يلبسوا
إيمانهم بظلم "İman edenlere
ve imanlarına zulüm karıştırmayanlara gelince ... "[En'am, 82] ayeti nazil
olunca bu, Müslümanlara ağır geldi ve:
Ey Allah'ın Resulü, bizden kim nefsine zulmetmez ki, dediler.
Şöyle buyurdu:
"Kasıt o değildir. Kasıt şirk koşmaktır.
Sizler Lukman'ın oğluna öğüt verirken söylediği: "Oğulcağızım! Allah'a
ortak koşma! Çünkü şirk pek büyük bir zuıümdür."[Lukman, 13] dediğini hiç
duymadınız mı?"
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Yüce Allah'ın: "Andolsun biz Lukman'a hikmeti verdik ...
Muhakkak şirk pek büyük bir zulümdür" buyruğunda sözkonusu edilen Lukman hakkında
görüş ayrılığı vardır. Onun Habeşistanlı olduğu söylendiği gibi, NObeli
(Sudan'ın kuzey kısımları) olduğu da söylenmiştir. Nebi olup olmadığı da
ihtilaflrdır. es-Sevrı Tefsir'inde Eş'as'dan, o İkrime'den, o İbn Abbas'tan
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Lukman Habeşistanlı marangoz bir köle idi.
İbn Ebi Şeybe'nin Musannefinde de tabiınden bir kişi olan Halid
b. Sabit er-Rib'i'den buna benzer bir rivayet zikredilmiştir.
Taberı, Yahya b. Said el-Ensari yoluyla, Said b. el-Müseyyeb
'den, Lukman'ın Mısır'ın siyahilerinden kalın dudaklı birisi olduğunu rivayet
etmektedir. Allah ona hikmeti vermiş, ancak Nübuvvet vermemiştir.
el-Müstedrek'te de sahih bir sened ile Enes'ten şöyle dediği
rivayet edilmektedir: "Davud zırh dokurken Lukman da onun yanında
bulunuyordu. Lukman yaptığı işe hayret ediyor ve ona bu işin faydasını sormak
da istiyordu. Ancak hikmeti ona buna dair soru sormasını engelliyordu.".
Bu hadis onun Davud aleyhisselam ile çağdaş olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
Şube, el-Hakem'den, o Mücahid'den salih bir kimse olduğunu,
ancak nebi olmadığını söylediğini nakletmektedir. Denildiğine göre onun nebi
olduğunu sadece İkrime söylemiştir. Said b. Ebi Arube, Katade'den yüce
Allah'ın: "Andolsun biz Lukman'a hikmet; ı;:rdik" buyruğu hakkında
şunları söylediğini rivayet etmektedir: Ona din hususunda derinlemesine bilgi
sahibi olmayı (tefakkuh) verdik, fakat o bir nebi değildi.
İlim bölümünün baş taraflarında İbn Abbas'ın rivayet ettiği
"Allah'ım, ona hikmeti öğret" hadisi açıklanırken hikmetten kastın ne
olduğuna dair açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır.
Lukman'ın terzi olduğu söylendiği gibi, marangoz olduğu da
söylenmiştir.
باب: {واضرب
لهم مثلا
أصحاب القرية}
الآية /يس: 13/.
42. YÜCE ALLAH'IN: "ONLARA ŞU KASABA HALKINI ÖRNEK
GÖSTER."[Yasin,13] AYETİ
{فعززنا}
/يس: 14/: قال
مجاهد: شددنا.
وقال ابن عباس
{طائركم} /يس: 19/:
مصائبكم.
"Taziz ettik. "[Yasin, 14 ] Mücahid, pekiştirdik,
güçlendirdik diye açıklamıştır. İbn Abbas da: "Sizin tairiniz"[Yasin,
19] buyruğunu musibetleriniz diye açıklamıştır.
AÇiKLAMA: Burada Karye (kasaba), ile kastedilen Antakya'dır.
Muhtemelen şu anda mevcut olana yakın bir şehir idi. Zira yüce Allah ona o
kasaba halkını l1elak ettiğini bildirmiştir. Şu anda var olan şehirde ise bunun
herhangi bir izine rastlanılmamaktadır.
باب:
قول الله
تعالى: {ذكر
رحمة ربك عبده
زكرياء. إذ
نادى ربه
نداء خفيا.
قال رب إني
وهن العظم مني
واشتعل الرأس
شيبا}. إلى
قوله: {لم نجعل
له من قبل
سميا}.
43. YÜCE ALLAH'IN: "BU RABBiNiN KULU ZEKERiYYAYI ANIŞIDIR.
HANi O RABBiNE GiZLiCE NiYAZ EDiP YALVARDIĞINDA DEMiŞTi Ki: RABBiM, GERÇEKTEN
KEMiKLERiM ZAYIFLAYIP GEVŞEDi. AĞARMIŞ SAÇIYLA BAŞIM ALEV ALEV TUTUŞTU ...
BUNDAN ÖNCE KiMSEYE BU ADI VERMEMiŞTiK."[Meryem, 2-7]
قال
ابن عباس:
مثلا، يقال:
رضيا مرضيا.
{عتيا} عصيا،
عتا يعتو. {قال
رب أنى يكون
لي غلام وكانت
امرأتي عاقرا
وقد بلغت من
الكبر عتيا -
إلى قوله -
ثلاث ليال
سويا} ويقال:
صحيحا. {فخرج
على قومه من
المحراب
فأوحى إليهم
أن سبحوا بكرة
وعشيا} فأوحى:
فأشار: {يا
يحيى خذ
الكتاب بقوة -
إلى قوله - ويوم
يبعث حيا}
/مريم: 2 - 15/. {حفيا}
/مريم: 47/: لطيفا.
{عاقرا} الذكر
والأنثى سواء.
İbn Abbas dedi ki: Ona benzer kılmamıştık demektir; "Dedi
ki: Rabbim nasıloğlum olabilir ... İnsanlarla üç gece konuşamamandır.
"[Meryem, 8-10] Denildiğine göre sağlıklı olduğu halde konuşamadı; "Mabedden
kavminin karşısına çıkıp onlara sabah-akşam tesbih edin diye vahyetti.
"[Meryem, 11] buyruğunda 'vahyetti', işaret etti, anlamındadır; "Ey
Yahya, kitabı tam kuvvetle al ... ve diri olarak kaldmlacağı günde de selam
olsun ona. "[Meryem, 12] buyrukları حفيا "Hafi"[Meryem, 47] Iatif, lütufkar
demektir. (Kısır anlamında) '''akir''[Meryem, 8]Iafzl erkek için de, dişi için
de bu şekilde kullanılır.
حدثنا هدبة
بن خالد:
حدثنا همام بن
يحيى: حدثنا
قتادة، عن أنس
بن مالك، عن
مالك بن صعصعة:
أن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم حدثهم عن
ليلة أسري به:
(ثم صعد حتى
أتى السماء
الثانية فاستفتح،
قيل: من هذا؟
قال: جبريل،
قيل: ومن معك؟
قال: محمد،
قيل: وقد أرسل
إليه؟ قال:
نعم، فلما خلصت
فإذا يحيى
وعيسى وهما
ابنا خالة،
قال: هذا يحيى
وعيسى، فسلم
عليهما، فسلمت
فردا، ثم
قالا: مرحبا
بالأخ الصالح
والنبي الصالح).
[-3430-] Malik b. Sa'saa'dan rivayete göre "Allah'ın Nebii Sallallahu
Aleyhi ve Sellem kendilerine İsra'ya götürüldüğü geceyi anlattı: Daha sonra
ikinci semaya gelinceye kadar yukarı çıktı. Kapının açılmasını istedi. O kim,
diye soruldu, Cibril, diye cevap verdi. Beraberinde kim var, diye soruldu,
Muhammed dedi. Ona nsalet verildi mi, diye soruldu, evet dedi. Ordan geçince
teyze çocukları olon Yahya ve İsa ile karşılaştı m. (Cebrail):
Bunlar Yahya ve İsa'dır, haydi onlara selam ver, dedi. Ben de
selam verdim, selamımı aldıktan sonra: Salih kardeşe ve salih nebiye merhaba
dediler. "
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Hafi lütufkar demektir" açıklaması ile ilgili olarak
Ebu Ubeyde yüce Allah': "O bana hajfdir. "[Meryem, 47] Bana lütuflarda bulunandır, demektir.