BAKARA SURESİ
BU SAYFADA 23 ADET HADİS VAR
باب: {وكذلك
جعلناكم أمة
وسطا لتكونوا
شهداء على
الناس ويكون
الرسول عليكم
شهيدا} /143].
13. "İŞTE BÖYLECE SİZİN İNSANLIĞA ŞAHİTLER OLMANIZ, RESÜLÜN
DE SİZE ŞAHİT OLMASI iÇİN SİZİ ADİL BİR ÜMMET KILDIK," [Bakara 143]
AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا يوسف
بن راشد:
حدثنا يوسف بن
راشد: حدثنا
جرير وأبو
أسامة،
واللفظ
لجرير، عن
الأعمش، عن
أبي صالح.
وقال أبو
أسامة: حدثنا
أبو صالح، عن
أبي سعيد
الخدري قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (يدعى
نوح يوم
القيامة،
فيقول: لبيك
وسعديك يا رب،
فيقول: هل
بلغت؟ فيقول:
نعم، فيقال
لأمته: هل بلغكم؟
فيقولون: ما
أتانا من
نذير، فيقول:
من يشهد لك؟
فيقول: محمد
وأمته،
فيشهدون أنه
قد بلغ: {ويكون
الرسول عليكم
شهيدا}. فذلك
قوله جل ذكره:
{وكذلك
جعلناكم أمة
وسطا لتكونوا
شهداء على
الناس ويكون
الرسول عليكم
شهيدا}).
والوسط العدل.
[-4487-] Ebu Saıd el-Hudri'den Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle
buyurduğu nakledilmiştir:
"Kıyamet günü nuh aleyhisselam çağrılacak. O hemen, 'Ya
Rabbi! Emrine icabet edip divanına geldim, fermanına amadeyim," diyecek.
Bunun üzerine Allah Teala ona, "Tebliğde bulundun mu?" diye soracak.
Nuh Nebi, 'Evet' diye cevap verecek. Bu defa kavmine, 'Size tebliğ etti mi?'
diye soracak. Fakat onlar, 'Bize hiç uyarıcı gelmedL' şeklinde cevap verecekler.
Bunun üzerine Allah Teala Nuh Nebi'e 'Sana kim şahitlik edecek?'
diye soracak. O da, 'Muhammed, Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ümmeti' şeklinde
cevap verecek. Bunun üzerine Muhammed ve ümmeti onun tebliğde bulunduğuna dair
şahitlik edecek. Aynı şekilde Muhammed size de şahitlik edecektir. Bu durum şu
ayeti kerimede bildirilmektedir: İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız,
Resulün de, size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık. [Bakara 143]
Bu ayette geçen ........vasatan kelimesi mutedil manasına
gelir."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulün de,
size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık." Bu ayetin
açıklaması "Kitabu'l-i'tisam" bölümünde yapılacaktır.
وسطا vasata" Taberı bu kelimenin izahı ile ilgili olarak şöyle
demiştir: .....vasata, Arap dilinde "üstün" manasına gelir. Mesela
birinin değerini yükseltmek istedikleri zaman .....felanun vasata fi kavmihi ve
vasıtun denir ..
Kanaatime göre bu ayette geçen وسطا kelimesi, "iki taraf arasında
bulunan" anlamına gelir. Buna göre Muhammed ümmeti, dinde mutedil bir
çizgide oldukları için .....vasat olarak isimlendirilmiştir. Çünkü onlar, ne
Hıristiyanlar gibi aşırılığa gitmişler, ne de Yahudiler gibi taksirde bulunmuşlardır.
Aksine onlar orta yolu takip edip mutedil bir çizgide devam etmişlerdir."
Kanaatime göre ayette geçen .... kelimesinin "aracılık
etmek" manasına uygun olması, bu kelimeden başka bir mananın
kastedilmediği anlamına gelmez. Nitekim bu hadis, bunu göstermektedir.
Dolayısıyla hadis ile ayetin manası arasında herhangi bir çelişki yoktur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
باب: قوله:
{وما جعلنا
القبلة التي
كنت عليها إلا
لنعلم من يتبع
الرسول ممن
ينقلب على
عقبيه وإن
كانت لكبيرة
إلا على الذين
هدى الله وما
كان الله
ليضيع
إيمانكم إن
الله بالناس
لرؤوف رحيم} /143/.
14. "SENİN YÖNELDİĞİN KIBLEYİ BİZ ANCAK NEBİ'E UYANI
ÖKÇELERİ ÜZERİNDE GERİ DÖNENLERDEN AYIRD ETMEK İÇİN KIBLE YAPTIK. BU, ALLAH'IN
HİDAYET VERDİĞİ KİMSELERDEN BAŞKASINA ELBETTE AĞıR GELİR" [Bakara 143]
AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا مسدد:
حدثنا يحيى،
عن سفيان، عن
عبد الله بن
دينار، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما: بينا الناس
يصلون الصبح
في مسجد قباء،
إذ جاء جاء فقال:
أنزل الله على
النبي صلى
الله عليه
وسلم قرآنا:
أن يستقبل
الكعبة
فاستقبلوها،
فتوجهوا إلى الكعبة.
[-4488-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle
demiştir:
"İnsanlar Kuba Mescidi'nde sabah namazını kılıyordu. Bu
esnada biri geldi ve 'Allah, Nebiine Ka'be'ye yönelmesi için ayet indirdi, o
halde, Ka'be'ye yönelin!' dedi. Bunun üzerine insanlar Ka'be'ye döndü."
"Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin kıbleyi Biz, ancak
Nebi'e uyanı, ökçeleri üzerine geri dönenlerden ayırt etmek için kıble
yaptık."
İmam Buharı bu ayeti zikrettikten sonra, İbn Ömer'den nakledilen
rivayeti aktarmıştır. Bu rivayetin açıklaması ise,
"Kitabu's-salş.t"ın baş tarafında ayrıntılı biçimde yapılmıştı.
باب: {قد نرى
تقلب وجهك في
السماء
فلنولينك قبلة
ترضاها فول
وجهك شطر
المسجد
الحرام}.
إلى: {عما
تعملون} /144/.
15. "(EV MUHAMMED!) Bİz SENİN VÜZÜNÜ GÖGE DOGRU çEvİRMEKTE
OLDUGUNU (VÜCELERDEN HABER BEKLEDİGİNİ) GÖRÜVORUZ ... "[Bakara 144]
AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا معتمر،
عن أبيه، عن
أنس رضي الله
عنه قال: لم
يبق ممن صلى
القبلتين
غيري.
[-4489-] Enes'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İki kıbleye doğru namaz kılanlardan, benim dışımda kimse
kalmadı."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"İki kıbleye doğru namaz kılanlardan, benim dışımda kimse
kalmadı." Bu ifade şu anlama gelir: Hem Kudüs'e, hem de Ka'be'ye doğru namaz
kılan, benim dışımda kimse kalmadı.
Bu söz, Hz. Enes'in iki kıbleye doğru namaz kılan sahabilerden
en son vefat eden olduğuna işaret eder. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Enes, bu sözü
kıblenin değişmesinden sonra Müslüman olan sahabller hayatta iken söylemiştir.
Hz. Enes Basra'da en son vefat eden sahabidir. Ali İbn el-Medini, Bezzar ve
daha başka alimler böyle söylemiştir
İbn Abdilberr ise şöyle demiştir: "O, mutlak olarak en son
vefat eden sahabidir. Ondan sonra sadece Ebu't-Tufeyl kalmıştı." İbn Abdilberr
aynen böyle demiştir. Fakat bu söz tartışmaya açıktır. Çünkü bir çok aHmin
tespit ettiğine göre badiyede yaşayan bir sahabı Enes'ten sonra vefat etmiştir.
Enes ise, bir görüşe göre h. 90, bir diğer görüşe göre h. 91 ve bir başka
görüşe göre ise, h. 93 yılında vefat etmiştir. Bu sonuncu görüş, onun vefat
tarihi hakkında ileri sürülen en isabetli görüştür. Vefat ettiği zaman Enes,
sahih olan görüşe göre 103 yaşında idi. Daha uzun ve daha kısa yaşadığına dair
görüşler de mevcuttur.
"İşte şimdi, seni memnun olduğun kıbleye
döndüreceğiz." nebi'in döndürüleceği bble, Ka'be'ydL Hakim İbn Ömer'den bu
ayet hakkında şunları rivayet etmiştir: "nebi'in hoşnut olduğu kıble,
Ka'be'nin oluğunun bulunduğu istikamettL" İbn Ömer, oluğun Medinelilerin kıble
istikametinde bulunmasından dolayı böyle demiştir.
باب: {ولئن
أتيت الذين
أوتوا الكتاب
بكل آية ما
تبعوا قبلتك}. إلى
قوله: {إنك إذا
لمن الظالمين}
/145/.
16. "YEMİN OLSUN Kİ SEN, EHL-İ KİTAB'A HER TÜRLÜ AYETİ
GETİRSEN, YİNE DE ONLAR SENİN KIBLENE DÖNMEZLER ... "[Bakara 145] AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا خالد
بن مخلد:
حدثنا سليمان:
حدثني عبد الله
بن دينار، عن
ابن عمر رضي
الله عنهما:
بينما
الناس في
الصبح بقباء،
جاءهم رجل
فقال: إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قد
أنزل عليه
الليلة قرآن،
وأمر أن
يستقبل
الكعبة، ألا
فاستقبلوها،
وكان وجه
الناس إلى
الشأم،
فاستداروا بوجوههم
إلى الكعبة.
[-4490-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"Kuba'da insanlar sabah namazını
kılarken adamın biri gelip 'Bu gece Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
bir ayet indi ve Ka'be'ye yönelmesi emredildi. Haydi siz de ona yönelin!' dedi.
O esnada insanların yüzleri Şam tarafına dönük idi. (Bu söz üzerine) hemen
yüzlerini Ka'be'ye çevirdiler."
باب: {الذين
آتيناهم
الكتاب
يعرفونه كما
يعرفون
أبناءهم وإن
فريقا منهم
ليكتمون الحق
- إلى قوله - فلا
تكونن من
الممترين} /146، 147/
17. "KENDİLERİNE KİTAP VERDİKLERİMİZ ONU (NEBİ'Yİ) ÖZ
OĞULLARINI TANIDıKLARI GİBİ TANıRLAR. BUNA RAĞMEN ONLARDAN BİR GRUP BİLE BİLE
GERÇEĞİ GİZLER. GERÇEK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!"[Bakara,
146-147] AYETLERİNİN TEFSİRİ
حدثنا يحيى
بن قزعة:
حدثنا مالك،
عن عبد الله بن
دينار، عن ابن
عمر قال:
بينا
الناس في
الصبح بقباء
في صلاة
الصبح، إذ جاءهم
آت فقال: إن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قد أنزل
عليه الليلة
قرآن، وقد أمر
أن يستقبل الكعبة،
ألا فاستقبلوها،
وكانت وجوههم
الناس إلى
الشأم،
فاستداروا
إلى الكعبة.
[-4491-] İbn Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İnsanlar Kuba'da sabah namazını
kılarken biri geldi ve 'Bu gece Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir
ayet indirdi ve Ka'be'ye yönelmesi emredildi. Haydi siz de ona yönelin!' dedi.
Cemaatin yüzü Şam'a yönelikti. (Bu söz üzerine) hemen yüzlerini Ka'be'ye
çevirdiler."
باب: {ولكل
وجهة هو
موليها
فاستبقوا
الخيرات أينما
تكونوا يأت
بكم الله
جميعا إن الله
على كل شيء
قدير} /148/.
18. "HERKESİN YÖNELDİĞİ BİR KIBLESİ VARDıR. (EY MU'MİNLER!)
SİZ HAYIR İŞLERİNDE YARIŞIN. NEREDE OLURSANIZ OLUN, SONUNDA ALLAH HEPİNİZİ BİR
ARAYA GETİRİR. ŞÜPHESİZ ALLAH HER ŞEYE KADİRDİR,"[Bakara 148] AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا محمد
بن المثنى:
حدثنا يحيى،
عن سفيان: حدثني
أبو إسحاق
قال: سمعت
البراء رضي
الله عنه قال:
صلينا
مع النبي صلى
الله عليه
وسلم نحو بيت
المقدس ستة
عشر، أو سبعة
عشر شهرا، ثم
صرفة نحو القبلة.
[-4492-] Bera'dan şöyle dediği nakledilmiştir:
"nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile
birlikte on altı ya da on yedi ay Beyt-i Makdis'e doğru namaz kıldık. Sonra
Allah Teala onu kıble istikametine çevirdi."
باب: {ومن حيث
خرجت فول وجهك
شطر المسجد
الحرام وإنه
للحق من ربك
وما الله
بغافل عما
تعملون} /149/.
19. "NEREDEN YOLA ÇIKARSAN ÇIK (NAMAZDA) YÜZÜNÜ MESCİD-İ
HARAM'A ÇEVİR. BU EMİR, RABBİNDEN SANA GELEN GERÇEKTİR. ALLAH YAPTIKLARINIZDAN
HABERSİZ DEĞİLDİR." [Bakara 149] AYETİNİN TEFSİRİ
شطره: تلقاؤه
[Bir sonraki] ayet-i kerımede geçen شطره şatruhu kelimesi, "ona doğru" anlamına gelir.
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا عبد
العزيز بن مسلم:
حدثنا عبد
الله بن دينار
قال: سمعت ابن
عمر رضي الله
عنهما يقول:
بينا
الناس في
الصبح بقباء،
إذ جاءهم رجل
فقال: أنزل
الليلة قرآن،
فأمر أن
يستقبل
الكعبة فاستقبلوها،
فاستداروا
كهيئتهم،
فتوجهوا إلى
الكعبة، وكان
وجه الناس إلى
الشأم.
[-4493-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"İnsanlar Kuba'da sabah namazını
kılarken, yanlarına biri geldi ve 'Bu gece bir ayet nazil oldu ve Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ka'be'ye doğru yönelmekle emrolundu. Haydi söz de
ona doğru yönelin!' dedL Onlar da, bulundukları hali bozmadan ters dönüp
Ka'be'ye yöneldiler. Bundan önce insanların yüzü Şam'a yöneliktL"
باب: {ومن حيث
خرجت فول وجهك
شطر المسجد
الحرام
وحيثما كنتم
فولوا وجوهكم
شطره - إلى
قوله - ولعلكم
تهتدون} /150/.
20. "NEREDEN YOLA ÇiKARSAN ÇIK (NAMAZDA) YÜZÜNÜ MESCİD-İ
HARAM'A DOĞRU ÇEVİR. NEREDE OLURSANIZ OLUN [YÜZÜNÜZÜ O YANA ÇEvİRİN Kİ,
ARALARINDAN HAKSIZLIK EDENLER MÜSTESNA, İNSANLARIN ALEYHİNİZDE BİR DELİLİ
BULUNMASIN. SAKIN ONLARDAN KORKMAYIN! YALNIZ BENDEN KORKUN! BÖYLECE SİZE OLAN
NİMETİMİ TAMAMLAYAYIM DA] DOĞRU YOLU BULASINIZ." AYETİNİN TEFSİRİ.[Bakara
150]
حدثنا قتيبة
بن سعيد: عن
مالك، عن عبد
الله بن دينار،
عن ابن عمر
قال:
بينما
الناس في صلاة
الصبح بقباء،
إذ جاءهم آت
فقال: إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قد
أنزل عليه
الليلة، وقد
أمر أن يستقبل
الكعبة،
فاستقبلوها،
وكانت وجوههم الناس
إلى الشأم،
فاستداروا
إلى القبلة:
الكعبة.
[-4494-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"İnsanlar Kuba'da sabah namazını
kılarken biri onlara gelip 'Bu gece Nebi'e vahiy indi ve Ka'be'ye yönelmesi
emredildi. Haydi siz de ona doğru yönelin!' dedi. Cemaatin yüzü Şam'a
yönelikti. (Bu söz üzerine) hemen kıbleye yöneldiler. "
باب: قوله: {إن
الصفا
والمروة من شعائر
الله فمن حج
البيت أو
اعتمر فلا
جناح عليه أن
يطوف بهما ومن
تطوع خيرا فإن
الله شاكر عليم}
/158/.
21. "ŞÜPHE YOK Kİ SAFA VE MERVE ALLAH'IN KOYDUğU
NİşANLARDANDIR. HER KİM BEYTULLAH'I HACCEDER VEYA UMRE YAPARSA BU İKİSİ
ARASINDA GİDİP GELMESİNDE KENDİSİNE BİR GÜNAH YOKTUR. HER KİM GÖNÜLLÜ OLARAK
BİR İYİLİK YAPARSA ŞÜPHESİZ ALLAH ONU KABUL EDER VE HAKKıYLA
BİLİR,"[Bakara 158] AYETİNİN TEFSİRİ
شعائر:
علامات،
واحدتها
شعيرة. وقال
ابن عباس:
الصفوان
الحجر، ويقال:
الحجارة
الملس التي تنبت
شيئا،
والواحدة
صفوانة،
بمعنى الصفا،
والصفا
للجميع.
شعائر şeairu kelimesi, شعيرة şeiratun kelimesinin çoğulu olup "alametler" anlamına
gelir. İbn Abbas, الصفوان es-Safvanu sözcüğünün "taş" manasına geldiğini
söylemiştir. Bu kelimenin, üzerinde hiçbir bitkinin yeşermediği pürüzsüz kaya,
taş parçası olduğu da ileri sürülmüştür. Bu kelimenin tekili الصفا
safa (sert kaya) anlamına gelen صفوانة Safvanetun'dür. الصفا Safa kelimesi hem pürüzsüz kaya, hem de sert kaya anlamlarına
gelir.
حدثنا عبد
الله بن يوسف:
أخبرنا مالك،
عن هشام بن عروة،
عن أبيه أنه
قال:
قلت
لعائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وأنا
يومئذ حديث
السن: أرأيت
قول الله
تبارك وتعالى:
{ن الصفا
والمروة من
شعائر الله
فمن حج البيت
أو اعتمر فلا
جناح عليه أن
يطوف بهما}.
فما أرى على
أحد شيئا أن
لا يطوف بهما؟
فقالت عائشة:
كلا، لو كانت
كما تقول،
كانت: فلا
جناح عليه أن
لا يطوف بهما،
إنما أنزلت
هذه الآية في
الأنصار، كانوا
يهلون لمناة،
وكانت مناة
حذو قديد،
وكانوا
يتحرجون أن
يطوفوا بين
الصفا
والمروة، فلما
جاء الإسلام
سألوا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم عن
ذلك، فأنزل
الله: {إن
الصفا والمروة
من شعائر الله
فمن حج البيت
أو اعتمر فلا
جناح عليه أن
يطوف بهما}.
[-4495-] Hişam İbn Urve babasından şöyle nakletmiştir:
"Henüz yeni delikanlı olduğum bir
dönemde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi Hz. Aişe'ye şöyle dedim: Allah Teala'nın
'Şüphe yok ki, Safa ile Merve, Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim
Beytullah'ı hacceder veya umre yaparsa bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir
günah yoktur,' [Bakara 158] buyruğu hakkında ne dersin? Ben, bu tepeler
arasında say yapmayan (gidip gelmeyen) birine herhangi bir günah
yazılmayacağını düşünüyorum.
Bunun üzerine Hz. Aişe şöyle dedi: Bu düşünce kesinlikle
yanlıştır. Eğer senin söylediğin gibi olsaydı, ayeti kerime 'Bunlar arasında
gidip gelmemesinde kendisine bir günah yoktur,' şeklinde olurdu. Kuşkusuz bu
ayet, ensar hakkında nazil olmuştur. Onlar, Kudeyd yakınlarında bulunan Menat
adlı bir putun adım anarak ihrama girerler, Safa ile Merve arasında say
yapmaktan geri dururlardı. İslam dini zuhur edince Allah Resulü Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e bunun hükmünü sordular. Bunun üzerine Allah Teala, 'Şüphe yok ki,
Safa ile Merve, Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı hacceder
veya umre yaparsa bu ikisi arasında gidip gelmeSinde kendisine bir günah
yoktur,' ayetini indirdi."
حدثنا محمد
بن يوسف:
حدثنا سفيان،
عن عاصم بن سليمان
قال:
سألت
أنس بن مالك
رضي الله عنه
عن الصفا
والمروة،
فقال: كنا نرى
أنهما من أمر
الجاهلية،
فلما كان
الإسلام
أمسكنا
عنهما، فأنزل
الله تعالى:
{إن الصفا
والمروة من
شعائر الله
فمن حج البيت
أو اعتمر فلا
جناح عليه أن
يطوف بهما}.
[-4496-] Asım İbn Süleyman'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Enes İbn Malik'e Safa ve Merve
tepelerinin durumunu sordum. O da şöyle cevap verdi: Biz onlar arasında say yapmanın
cahiliyye ad eti olduğunu düşünüyorduk. Bu yüzden İslam dini gelince, bundan
geri durduk. Bunun üzerine Allah Teala, 'Şüphe yok ki, Safa ile Merve ... '
ayetini indirdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İbn Abbas, .....es-safvanu sözcüğünün "taş" manasına
geldiğini söylemiştir." Bu rivayeti Taberi, Ali İbn Ebi Talha kanalıyla
nakletmiştir. Ayrıca Hz. Aişe'den nakledilen hadisi bu ayetin sebeb-i nüzulü
olarak zikretmiştir.
(Bu hadisin açıklaması "Kitabu'l-Hac" bölümünde
geçmişti.)
باب: قوله:
{ومن الناس من
يتخذ من دون
الله أندادا
يحبونهم كحب
الله} /165/.
22. "İNSANLARDAN BAZILARI ALLAH'TAN BAŞKASINI O'NA DENK
İLAHLAR EDİNİR,"[Bakara 165] A YETİNiN TEFSİRİ
يعني
أضدادا،
واحدها ند
Yani ezdaden vahıduha niddü'n أندادا endad (denkler, ortaklar) kelimesinin tekili ند niddün (denk, ortak)
sözcüğüdür.
حدثنا
عبدان، عن أبي
حمزة، عن
الأعمش، عن
شقيق، عن عبد
الله:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم كلمة،
وقلت أخرى،
قال النبي صلى
الله عليه
وسلم: (من مات
وهو يدعو من
دون الله ندا
دخل النار).
وقلت أنا: من
مات وهو لا
يدعو لله ندا
دخل الجنة.
[-4497-] Abdullah [İbn Mes'ud]'dan şöyle nakledilmiştir:
"Nebi birşey söyledi, ben de birşey
söyledim. O 'her kim Allah'ın dışında [O'na] denk [tuttuğu] birine ibadet
ederken ölürse cehenneme girer,' buyurdu. Ben de 'Her kim, Allah'a ortak
koşmadan ölürse cennete girer,' dedim."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını O'na denk
tanrılar edinir de, onları Allah'ı sever gibi severler.[Bakara 165] İmam Buharı
bu ayetin tefsıri başlığı altında İbn Mes'ud'dan nakledilen hçıdisi zikretti.
Bu hadisin açıklaması "Kitabu'l-cenaiz"in baş tarafında geçmişti.
باب: {يا أيها
الذين آمنوا
كتب عليكم
القصاص في
القتلى الحر
بالحر - إلى
قوله - عذاب
أليم} /178/.
23. "EY iMAN EPENLER! ÖLDÜRÜLENLER HAKKINDA SiZE KISAS FARZ
KILINDI. .. "[Bakara 178] AYETiNiN TEFSiRi
{عفي}
/178/: ترك.
عفي
ufiye-turike عفي ufiye kelimesi,
"bağışlanır(sa)" anlamına gelir.
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا عمرو
قال: سمعت
مجاهدا قال:
سمعت ابن عباس
رضي الله
عنهما يقول:
كان
في بني
إسرائيل
القصاص ولم
تكن فيهم الدية،
فقال الله
تعالى لهذه
الأمة: {كتب
عليكم القصاص
في القتلى
الحر بالحر
والعبد
بالعبد والأنثى
بالأنثى فمن
عفي له من
أخيه شيء}
فالعفو أن
يقبل الدية في
العمد {فاتباع
بالمعروف وأداء
إليه بإحسان}
يتبع
بالمعروف
ويؤدي بإحسان
{ذلك تخفيف من
ربكم ورحمة}
مما كتب على
من كان قبلكم
{فمن اعتدى
بعد ذلك فله
عذاب أليم}
قتل بعد قبول
الدية.
[-4498-] İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İsrailoğullarında kısas uygulaması vardı.
Onlarda diyet yoktu. Fakat bu ümmet için Allah Teala 'Öldürülenler hakkında
size kısas farz kıldı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür).
Ancak her kimin cezası kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir
miktar 'bağışlanırsa ... ' ayetini indirdi. Bu ayette geçen 'bağışlanırsa'
ifadesi kasten öldürmelerde, öldürülenin velisinin diyete razı olması anlamına
gelir.
"Artık (taraflar) hakkaniyete uymalı" Yani öldürülenin
velisi hakkaniyete uyar, öldüren de ona, diyeti güzellikle öder.
"Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve
rahmettir." Yani bu hüküm, sizden önceki ümmetiere getirilen
yükümlülüklere göre daha kolaydır ve bir rahmettir.
"Her kim bundan sonra haddi aşarsa, muhakkak onun için elem
verici bir azap vardır." Yani diyeti kabul ettikten sonra öldüreni öldüren
için elem verici bir azap vardır."
Hadisin geçtiği diğer yer: 6881.
حدثنا محمد
بن عبد الله
الأنصاري:
حدثنا حميد:
أن أنسا
حدثهم، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(كتاب
الله القصاص).
[-4499-] Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre Nebi şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın farz kıldığı kısastır."
حدثني عبد
الله بن منير:
سمع عبد الله
بن بكر السهمي:
حدثنا حميد،
عن أنس:
أن
الربيع عمته
كسرت ثنية
جارية،
فطلبوا إليها
العفو فأبوا،
فعرضوا الأرش
فأبوا، فأتوا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وأبوا
إلا القصاص،
فأمر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بالقصاص، فقال
أنس بن النضر:
يا رسول الله،
أتكسر ثنية الربيع؟
لا والذي بعثك
بالحق لا تكسر
ثنيتها، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: ( يا أنس، كتاب
الله القصاص)
فرضي
القوم
فعفوا، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (إن من
عباد الله من
لو أقسم على
الله لأبره).
[-4500-] Enes'ten nakledildiğine göre halası Rubeyyi' bir
kız çocuğunun ön orta kesici dişini kırmıştl. Rubeyyi'nin kabilesi kız
çocuğundan kısastan vazgeçmesini talep etti. Ancak onun kabilesi kısasta ısrar
etti. Bu defa diyet (para cezası) ödemeyi teklif ettiler. Karşı taraf yine
reddetti. Bunun üzerine taraflar Allah Resıllü'ne saIJaIJahu aleyhi ve seIJem
geldi. Mağdur olan taraf kısasta ısrar etti. Dolayısıyla Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de kısasla hükmetti. Bunun üzerine Enes İbn Nadr
'Ey Allah'ın Elçisi! Rubeyyi'nin ön orta
kesici dişleri kırılacak mı? Hayır, seni hak ile gönderene yemin ederim ki,
onun ön orta kesici dişleri kırılmaz,' dedi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve
Sellem
'Ey Enes! Allah'ın farz kıldığı kısastır,' buyurdu. Bu arada
mağdur olan taraf kısastan vazgeçti. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Allah'ın kulları arasında öyleleri vardır ki, Allah adına yemin
ettikleri zaman Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İsrailoğullarında kısas uygulaması vardı ... " Bu hadisin açıklaması
"Kitabu'd-diyat" bölümünde yapılacaktır.
Hattabı şöyle demiştir: "Ancak her kimin cezası, kardeşi
(öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar)
hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle
ödemelidir," ayetinin tefsır edilmesi gerekir. Çünkü "bağışlanırsa
(....ufiye)" sözcüğü, hakkın yerine gelmesi talebinin ortadan kalkması
anlamına gelir, Fakat "uymalı (....ittiba')" ifadesi ne anlama gelir?
Bu soruya şu şekilde cevap verilmiştir: Ayeti kerimede geçen "bağışlanırsa
(...ufiye)" ifadesi diyet karşılığında kısastan vazgeçilmesi şeklinde
yorumlanmıştır. Bu durumda ayet gereğince diyet istenir. Buna göre kısas hakkı
bulunan bazı kimseler bu hükmün muhatabı olurlar. Onlardan biri öldüreni
bağışlarsa, diğerlerinin hakkı kısastan diyete dönüşür ve herkes kendi diyet
hakkını talep eder."
باب: {ياأيها
الذين آمنوا
كتب عليكم
الصيام كما
كتب على الذين
من قبلكم
لعلكم تتقون} /183/.
24. "EY İMAN EDENLER! ORUÇ SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDlĞI
GİBİ SİZE DE FARZ KILINDI' UMULUR Kİ, KORUNURSUNUZ," [Bakara 183] AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا مسدد:
حدثنا يحيى،
عن عبيد الله
قال: أخبرني
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما قال:
كانت
عاشوراء
يصومه أهل
الجاهلية،
فلما نزل رمضان،
قال: (من شاء
صامه، ومن شاء
لم يصمه).
[-4501-] İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"Cahiliyye insanları aşura günü oruç
tutarlardı. Ramazan orucu farz kı lınınca [Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve
Sellem] 'İsteyen aşura orucunu tutsun, isteyen tutmasın,' buyurdu.
حدثنا عبد
الله بن محمد:
حدثنا ابن
عيينة، عن
الزهري، عن
عروة، عن
عائشة رضي
الله عنها:
كان
عاشوراء يصام
قبل رمضان،
فلما نزل
رمضان قال: (من
شاء صام ومن
شاء أفطر).
[-4502-] Hz. Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir:
"Aşura orucu Ramazan [orucunun farz
kılınmasın]dan önce tutulurdu. Ramazan orucu farz kılınınca [Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem] 'İsteyen aşura orucunu tutsun, isteyen tutmasın,'
buyurdu.
حدثني محمود:
أخبرنا عبيد
الله، عن
إسرائيل، عن
منصور، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن
عبيد الله قال:
دخل
الأشعث وهو يطعم،
فقال: اليوم
عاشوراء؟
فقال: كان
يصام قبل أن
ينزل رمضان،
فلما نزل
رمضان ترك،
فادن فكل.
[-4503-] Alkame'nin Abdullah [İbn Mes'tld]dan naklettiğine göre, bir
defasında Eş'as Abdullah'ın yanına gelmişti. O esnada Abdullah yemek yiyordu.
Bunun üzerine Eş'as ona, 'Bugün aşura günüdür,' dedi. Abdullah İbn Mes'tld da
şöyle karşılık verdi:
Aşura orucu Ramazan orucu farz kılınmadan önce tutulurdu. Ramazan
orucu farz kılınınca Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'İsteyen aşura
orucunu tutsun, isteyen tutmasın,' buyurdu.
حدثني محمد
بن المثنى:
حدثنا يحيى:
حدثنا هشام
قال: أخبرني
أبي، عن عائشة
رضي الله عنها
قالت:
كان
يوم عاشوراء
تصومه قريش في
الجاهلية، وكان
النبي صلى
الله عليه
وسلم يصومه،
فلما قدم المدينة
صامه وأمر
بصيامه، فلما
نزل رمضان كان
رمضان
الفريضه، وترك
عاشوراء،
فكان من شاء
صامه ومن شاء
لم يصمه.
[-4504-] Hz. Aişe'nin şöyle söylediğini nakletmiştir:
Cahiliye döneminde Kureyşliler Aşura orucu tutarlardı. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bu orucu tutardı. Medine'ye gelince bu orucu
tutmaya devam etti ve tutulmasını da emretti. Farz olan Ramazan orucunun
tutulmasına dair ayet inince aşura orucu terkediidi. Dileyen bu orucu tuttu
dileyen tutmadı.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetIere
farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki, korunursunuz,"
ayetinin tefsıri", Bu ayette geçen ....kütibe (yazıldı) fiili, farz
kılındı anlamına gelir. [Ayette yazıldı denildiğine göre üzerine yazılan bir
yerin olması gerekir.] İşte bu yerden maksat "levh-i Mahfuz"dur.
....kema (gibi) Bu ifadede kef harfinin delalet ettiği teşbih
hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazılarına göre bu benzetme, tıpa
tıp bir benzetmedir.
Buna göre ramazan orucu bizden önceki ümmetiere de farz
kılınmıştır. Bazılarına göre ise bu benzetme, sadece oruç açısından
yapılmıştır. Orucun vaktini ve kaç gün tutulacağını kapsamaz. Bu ikinci görüşe
göre, söz konusu benzetme oruç açısından yapılmıştır.
Çoğunluğun görüşü de bu doğrultudadır. İbn Ebi Hatim ve Taberı,
Mufu, İbn Mes'Od ve başka bir sahabı ve tabiun kanalıyla bu görüşü müsned
olarak nakletmişlerdir. Dahhak ise bu rivayete "Oruç, nuh döneminden
itibaren dinin bir emri olarak sürmektedir," ilavesinde bulunmuştur.
"Umulur ki korunursunuz," ifadesi, bizden önceki
ümmetiere orucun farz kılınmasının, onların sorumlu tutulduğu ağır
yükümlülükler kabilinden olduğuna işaret eder. Orucun bu ümmete farz kılınması
ise, isyankar davranışlardan korunmaları ve orucun kötülükler ile insanlar
arasında bir engel teşkil etmesi gayesine yöneliktir. Bu yoruma göre
.....tettekun (korunursunuz) fiilinin nesnesi (mefIOlü) mahzOftur. Takdiri ise,
"kötülüklerden veya yasaklardan korunursunuz" şeklindedir.
Bu hadis, aşura orucunun, Ramazan orucunun farzkılınmasından
önce farz olduğuna, daha sonra bunun neshedildiğine delilolarak getirilmiştir.
Bu konudaki ayrıntılı açıklama "Kitabu's-sıyam" bölümünün sonlarına
doğru yapılmıştı.
Bu hadisin, bu başlık altında zikredilmesi, İmam Buharıinin
yukarıda bahsettiğimiz ikinci görüşe meylettiğine işaret eder. Şöyle ki; eğer
Ramazan orucu bizden önceki ümmetiere de farz kılınmış olsaydı, Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem daha baştan bu orucu tutar, aşura orucunu tutmazdı. Öyle
anlaşılıyor ki, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in aşura orucunu
tutması, tevklfl bir hükme dayanmaktadır. Onun bu orucu tutmasının farz ya da
nafile olduğu konusunda alimlerin ihtilaf etmesi, bu konuda bizim
düşüncelerimize zarar vermez.
باب: قوله:
{أياما
معدودات فمن
كان منكم
مريضا أو على
سفر فعدة من
أيام أخر وعلى
الذين يطيقونه
فدية طعام
مسكين فمن
تطوع خيرا فهو
خير له وأن
تصوموا خير
لكم إن كنتم
تعلمون} /184/.
25. "SAYILI GÜNLERDE OLMAK ÜZERE (ORUÇ SiZE FARZ KılıNDı).
SiZDEN HER KiM HASTA YAHUT YOLCU OLURSA (TUTAMADIĞI GÜNLER KADAR) DiĞER
GÜNLERDE KAZA EDER. (İHTİYARLlK VEYA ŞİFA UMUDU KALMAMIŞ HASTAlIK GİBİ DEVAMLI
MAZERETİ OLUP DA) ORUÇ TUTMAYA GÜÇLERİ YETMEYENLERE BİR FAKİR DOYURACAK KADAR
FİDYE GEREKİR. BUNUNLA BERABER KİM GÖNÜLLÜ OLARAK HAYIR YAPARSA, BU KENDİSİ
İÇİN DAHA İYİDİR. EĞER BİLİRSENİZ (GÜÇLÜĞE RAĞMEN) ORUÇ TUTMANIZ SİZİN İÇİN
DAHA HAYIRLIDIR," [Bakara 184] AYETİNİN TEFSİRİ
وقال عطاء:
يفطر من المرض
كله، كما قال
الله تعالى.
Ata şöyle demiştir: "Kişi, Allah Teala'nın buyurduğu gibi,
her türlü hastalıktan dolayı oruç tutmayabilir."
وقال الحسن
وإبراهيم في
المرضع والحامل:
إذا خافتا على
أنفسهما أو
ولدهما تفطران
ثم تقضيان،
وأما الشيخ
الكبير إذا لم
يطق الصيام،
فقد أطعم أنس
بعد ما كبر
عاما أو عامين،
كل يوم
مسكينا، خبزا
ولحما، وأفطر.
Hasan[-ı Basrı] ve İbrahim. [en-Nehaı] emzikli ve hamile
kadınlar hakkında şöyle demişlerdir: "Kendisine veya çocuğuna bir zarar
gelmesinden endişe ettiği takdirde, orucunu bozar, fakat sonra kaza eder."
Oruca gücü yetmeyen ihtiyarlara gelince; [onlar Enes İbn Malik
gibi yaparlar.] Enes, yaşlandığı vakit bir ya da iki sene [oruç tutması gereken]
her gün için bir yoksula bir ekmek ve biraz et vermiş ve oruç tutmamıştır.
قراءة
العامة
{يطيقونه} وهو
أكثر.
Çoğunluğun kıraatine göre يطيقونه yutikunehu (zor güç yetirenlere) şeklinde okunur. Yaygın olan
da budur.
حدثني إسحاق:
أخبرنا روح:
حدثنا زكرياء
بن إسحاق:
حدثنا عمرو بن
دينار، عن
عطاء:
سمع
ابن عباس
يقرأ: {وعلى
الذين
يطوقونه فدية طعام
مسكين}. قال
ابن عباس:
ليست
بمنسوخة، هو الشيخ
الكبير،
والمرأة
الكبيرة، لا
يستطيعان أن
يصوما،
فيطعمان مكان
كل يوم مسكينا.
[-4505-] Ata, İbn Abbas'ın bu ayeti وعلى
الذين
يطوقونه فدية
طعام مسكين ale'lIezine yutavvekunehu fidyetun taamu miskın şeklinde
okuduğunu işittiğini nakletmiştir.
İbn Abbas şöyle demiştir: "Bu ayet mensuh değildir. Zira bu ayet
ile, oruca gücü yetmeyen ve oruç tutamadığı her gün için bir yoksulu doyuran
yaşlı erkek ve kadınlar kastedilmiştir."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ata şöyle demiştir: 'Kişi, Allah Teala'nın buyurduğu gibi
her türlü hastalıktan dolayı oruç tutmayabilir." Abdurrezzak İbn Hemmam bu
rivayeti İbn Cüreyc kanalıyla zikretmiştir. Söz konusu rivayet şu şekildedir:
İbn Cüreyc "Ata'ya kişi, hangi rahatsızlıktan dolayı oruç
tutmayabilir?" diye sordum. O da, "her türlü hastalıktan dolayı oruç
tutmayabilir," şeklinde cevap verdi. Ben, "Kişi oruç tutarken
rahatsızlanırsa, orucunu bozabilir mi?" diye sordum. Oda "Evet,"
diye cevap verdi.
Selef uleması, mükellefin hangi hastalıklardan dolayı oruç
tutmayacağı konusunda ihtilaf etmiştir. Çoğunluğa göre, su olmasına rağmen
teyemmüm alınmasını mübah hale getirecek bir rahatsızlıktan dolayı kişi oruç
tutmaz. Bir başka ifade ile, oruca devam ettiği takdirde canından endişe eden
veya organlarından birine zarar gelmesinden ya da başına gelen rahatsızlığın
ilerleyip sürmesinden korkan kimse oruç tutmaz.
Bu konuda İbn SIr1n şöyle demiştir: "İnsan, hastalık adı
verilen hallerde oruç tutmayabilir." Onun bu görüşu Ata'nın görüşüne
benzemektedir. Hasan-ı Basrı ve Nehaı'ye göre ise kişi, ayakta namaz
kılamayacak kadar hasta olduğu zaman oruç tutmaz.
(......yutavvekune) İbn Mes'ud'un kıraatı da böyledir. Nesaı,
İbn Ebı Nüceyh kanalıyla Amr İbn Dinar'dan şöyle nakletmiştir:
......yutavvekunehu, orucu üstlenmek anlamına gelir." Bu yorum gayet
güzeldir. Bununla şu mana kastedilmiştir: "Onlar orucun güçlüğüne
katlanmayı üstlenmişlerdir."
"İbn Abbas şöyle demiştir: "Bu ayet mensuh değildir.
Zira bu ayet ile oruca gücü yetmeyen ve oruç tutamadığı her gün için bir
yoksulu doyuran yaşlı erkek ve kadınlar kastedilmiştir." İbn Abbas'ın
görüşü böyledir. Ancak çoğunluk bu konuda ona muhalefet etmiştir. Onun bu
sözünden sonra zikredilen hadiste, bu ayetin neshedildiğini gösteren bilgiler
mevcuttur.
Bu kıraat (o,j
j.bjyutavvekunehu kıraati), meşhur kıraatteki .....yutikune fiilinin
önündeki olumsuzluk edatı .....la'nın hazfedildiğini, dolayısıyla ayetin
anlamını "Oruca güç yetiremeyenlerin fidye vermesi gerekir," şeklinde
olduğunu iddia edenlerin yorumunu zayıf hale getirmektedir.
Bu yorum, çoğunluğun .ı,j}.;!yutlkOnehQ ifadesindeki zamirin
oruca döndüğü görüşünde olduğunu gösterir. Buna göre ayetin manası şöyledir:
"Oruca güç yetirenler fidye vermek zorundadır." Halbuki fidye, oruca
güç yetirenlere farz değildir. Sadece oruç tutamayanlara farzdır.
Bu itiraza şu şekilde cevap verilir: Bu ifadede hazif vardır.
Takdiri ise şu şekildedir: "Oruca güç yetirenler, oruç tutmadıkları
takdirde fidye vermek zorundadır." Çoğunluğa göre orucun farz kılındığı
ilk zamanlarda uygulama bu şekilde idi. Daha sonra bu hüküm neshedildi ve fidye
verme, oruç tutamayan güçsüz kimselere ait bir hükme dönüştü. Nitekim bu
konuyla ilgili olarak "Kitabu's-Sıyam"da İbn Ebı Leyla'dan şu hadis
nakledilmişti: "Muhammed'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabının
anlattığına göre, Ramazan orucu farz kılınınca, bu hüküm insanlara ağır geldi.
Bu yüzden oruç tutabilecek güçte olan insanlardan bir kısmı, oruç tutmayıp
yerine her gün bir yoksulu doyurdu. Bu konuda onlara ruhsat verilmişti. Daha
sonra 'Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, '[Bakara 184] ayeti bu hükmü
neshettL" İbn Abbas'ın kıraatine göre ise, burada nesih yoktur. Çünkü onun
kıraatine göre bu ayet, zorlanarak oruç tutanlara fidye vermeyi zorunlu hale
getirmektedir. Buna göre oruca gücü yetmeyenıer, oruçlarını bozar, ancak buna
keffaret olarak fidye verirler. Bu hüküm de kıyamete kadar bakidir.
Bu hadis, İmam Malik ve ona tabi olanların aksine, yaşlı ve
yaşlılar hükmünde olan kimselerin oruç tutmakta zorlandıkları vakit, oruç
tutmayıp yerine fidye verebileceğini ileri süren İmam Şafii ve onu takip edenler
için delil teşkil eder.
Hamile ve emzikli kadınlar ile yaşlılıktan dolayı oruç
tutamayan, ancak daha sonra orucu kaza etmek için derman bulan kimselerin
durumu hakkında ihtilaf edilmiştir. İmam Şafii ile Ahmed İbn Hanbel, bu
kimselerin hem oruçlarını kaza edip hem de fidye vermeleri gerektiğini ileri
sürmüştür. Evzaı ve KOfeliler [Hanefiler] ise, kazanın yeterli olduğu, fidyeye
gerek olmadığı görüşünü benimsemiştir.
باب: {فمن شهد
منكم الشهر
فليصمه} /185/.
26. "SİZDEN RAMAZAN AYINI İDRAK EDENLER, ONDA ORUÇ
TUTSUN,"[Bakara 185] AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا عياش
بن الوليد:
حدثنا عبد
الأعلى: حدثنا
عبيد الله، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما أنه
قرأ: {فدية
طعام مساكين}.
قال: هي
منسوخة.
[-4506-] Rivayete göre İbn Ömer, "
فدية طعام
مساكين
[Oruç tutmayanlara] yoksulları doyurma fidyesi gerekir,)" ayetini okumuş
ve "Bu ayet neshedildi," demiştir.
حدثنا قتيبة:
حدثنا بكر بن
مضر، عن عمرو
بن الحارث، عن
بكير بن عبد
الله، عن
يزيد، مولى
سلمة بن
الأكواع، عن
سلمة قال:
لما
نزلت: {وعلى
الذين
يطيقونه فدية
طعام مسكين}.
كان من أراد
أن يفطر
ويفتدي، حتى
نزلت الآية
التي بعدها
فنسختها. قال
أبو عبد الله:
مات بكير قبل
يزيد.
[-4507-] Seleme'den şöyle dediği nakledilmiştir:
"Oruca güç yetirenlerin [oruç
tutmadıklan takdirde] bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermesi gerekir,
"[Bakara 184] ayeti nazil olunca isteyenler, oruç tutmaz, oruç tutmak
yerine fidye verirdi. Nihayet bir sonraki ayet nazil oldu ve bu uygulamayı
neshetti.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Bu ayet neshedildi." Bu ifade, nesih iddiası konusunda
son derece açıktır.
İbnu'l-Müozır, "Oruç tutmanız, sizin için daha
hayırlıdır,"[Bakara 185] ayetinden hareketle bu görüşü terCih edip şöyle
demiştir: "[Nesih iddiası daha tercih e şayandır.] Eğer bu ayet oruç
tutacak gücü olmayan yaşlı kimseler hakkında olsaydı, oruca güç yetiremedikleri
için onlara yönelik olarak Oruç tutmanız, sizin için daha
hayırlıdır,"[Bakara 185] demek uygun olmazdı.
"Ramazan' ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu
eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.' Oyle ise
sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya
yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve
size doğru yolu göstermeSinekarşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz
içindir."
باب: {أحل لكم
ليلة الصيام
الرفث إلى
نسائكم هن
لباس لكم
وأنتم لباس
لهن علم الله
أنكم كنتم
تختانون
أنفسكم فتاب
عليكم فالآن
باشروهن وابتغوا
ما كتب الله
لكم} /187/.
27. "Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helal
kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız.
Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve
sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını
isteyin."[Bakara, 1S7] AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا عبيد
الله، عن
إسرائيل، عن
أبي إسحاق، عن
البراء.
وحدثنا أحمد
بن عثمان:
حدثنا شريح بن
مسلمة قال:
حدثني
إبراهيم بن
يوسف، عن أبيه،
عن أبي إسحاق
قال: سمعت
البراء رضي
الله عنه:
لما
نزل صوم
رمضان، كانوا
لا يقربون
النساء رمضان
كله، وكان
رجال يخونون
أنفسهم،
فأنزل الله:
{علم الله
أنكم كنتم
تختانون
أنفسكم فتاب
عليكم وعفا
عنكم}.
[-4508-] Ebu İshak'tan şöyle nakledilmiştir:
"Bera'nın şöyle dediğini işittim: Ramazan
orucu farz kılınınca, insanlar Ramazan boyunca hanımlarına yaklaşmıyardu. Bazı
insanlar kendilerine kötülük ediyorlardı. Bunun üzerine Allah Teala, 'Allah
sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sİzİ
bağışladı. i ayetini indirdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ramazan orucu farz kılınınca, insanlar Ramazan boyunca
hanımlarına yaklaşmıyardu." "Kitabu's-sıyam"da yine Bera'dan
nakledilen hadise göre ashabı kiram Ramazan akşamlarında uyuduktan sonra ne
yemek yiyor ne de bir şeyler içiyordu. Bu ayet de buna binaen inmişti. Yine
orada belirtildiği gibi bu ayetin iki durum için birden nazil olduğu
açıklanmıştı.
Bu konuda zikredilen hadise göre, cinsel ilişki Ramazan boyunca
gece ve gündüz yasaklanmış idi. Yeme ve içmeye ise, uyumadan önce sadece
akşamları izin verilmişti. Ancak bu hususta zikredilen diğer hadisler, bu iki
husus arasında bir fark olmadığını gösterir. Nitekim biraz sonra bu rivayetleri
vereceğiz. Bu durumda Bera'nın "İnsanlar Ramazan boyunca hanımlarına yaklaşmıyordu,"
sözü rivayetler uzlaştırarak genel biçimde anlaşılabilir.
باب: {وكلوا
واشربوا حتى
يتبين لكم
الخيط الأبيض
من الخيط
الأسود من
الفجر ثم
أتموا الصيام إلى
الليل ولا
تباشروهن
وأنتم عاكفون
في المساجد}. إلى
قوله: {يتقون} /187/.
"العاكف"
/الحج: 25/: المقيم.
28. "Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye
kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla
beraber siz mescitlerde itikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar,
Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara
böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar."[Bakara,187] AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا أبو
عوانة، عن حصين،
عن الشعبي، عن
عدي قال:
أخذ
عدي عقالا
أبيض وعقالا
أسود، حتى كان
بعض الليل
نظر، فلم
يستبينا،
فلما أصبح
قال: يا رسول
الله، جعلت
تحت وسادي،
قال: (إن وسادك
إذا لعريض: أن
كان الخيط
الأبيض
والأسود تحت
وسادتك).
[-4509-] Adiyy'den şöyle naklediimiştir:
"Adiyy bir beyaz, bir de siyah iplik
almıştı. Gecenin bir bölümünde, onlara bakmış, fakat ipleri birbirinden ayırt
edememişti. Sabah olunca [nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gelip]
şöyle dedi:
'Ey Allah'ın Elçisi! [siyah ve beyaz ipliği alıp] yastığımın
altına koydum,' Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
Öyleyse, beyaz ve Siyah ipliği yastığının altına koyduğuna göre
yastığın epeyce genişmiş!"
حدثنا قتيبة
بن سعيد:
حدثنا جرير،
عن مطرف، عن
الشعبي، عن
عدي بن حاتم
رضي الله عنه
قال: قلت يا
رسول الله، ما
الخيط الأبيض
من الخيط الأسود،
أهما خيطان؟
قال: (إنك
لعريض القفا
إن أبصرت الخيطين).
ثم قال: (لا، بل
هو سواد الليل
وبياض النهار).
[-4510-] Adiyy İbn Hatim'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
'Ey Allah'ın Elçisi! Beyaz ipliği n siyah iplikten ayrılması ne
demek? Bundan maksat gerçekten [beyaz ve siyah] ip mi?' diye sordum. O da
'Eğer, bunların ip olduğunu düşünüyorsan, amma da geniş kafalısm.' diye cevap
verdi. Sonra şöyle buyurdu:
Hayır. Bunlardan maksat gecenin karanlığı ile gündüzün beyazlığıdır."
حدثنا ابن
أبي مريم:
حدثنا أبو
غسان، محمد بن
مطرف: حدثني
أبو حازم، عن
سهل بن سعد
قال: وأنزلت:
{وكلوا
واشربوا حتى
يتبين لكم
الخيط الأبيض
من الخيط
الأسود}. ولم
ينزل {من
الفجر} وكان
رجال إذا
أرادوا الصوم
ربط أحدهم في
رجليه الخيط
الأبيض
والخيط الأسود،
ولا يزال يأكل
حتى يتبين له
رؤيتهما، فأنزل
الله بعده: {من
الفجر} فعلموا
أنما يعني الليل
من النهار.
[-4511-] Sehl İbn Sa'd'den şöyle nakledilmiştir:
"Önce 'Beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edinceye kadar
yiyin, için!' ayeti nazil oldu. O zaman من
الفجر mine'l-fecri (Sabahın) kaydı inmemişti.
İnsanlar oruç tutmaya niyetlenince içlerinden biri ayaklarına beyaz ve siyah
iplik bağladı. Onlar birbirinden seçilinceye kadar yiyip içmeye devam etti.
Bunun üzerine Allah Teala ayetin من
الفجر mine'l-fecri (Sabahın) kısmını indirdi. Bu
sayede bu ayetin, gecenin gündüzden ayrılması manasına geldiğini
anladılar."
باب: {ليس من
البر بأن
تأتوا البيوت
من ظهورها ولكن
البر من اتقى
وأتوا البيوت
من أبوابها واتقوا
الله لعلكم
تفلحون} /189/.
29. "Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz
değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından
gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz."[Bakara 189] AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا عبيد
الله بن موسى،
عن إسرائيل،
عن أبي إسحاق،
عن البراء قال:
كانوا
إذا أحرموا في
الجاهلية
أتوا البيت من
ظهره، فأنزل
الله: {وليس
البر بأن
تأتوا البيوت
من ظهورها
ولكن البر من
اتقى وأتوا
البيوت من
أبوابها}.
[-4512-] Bera'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İnsanlar cahiliyye döneminde ihrama
girdikleri zaman, evlerine arka taraftan girerlerdi. Bunun üzerine Allah Teala,
'İy,i davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lakin iyi
davranış, korunan ve (ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından
girin, Allah'tan korkun! Umulur ki, kurtuluşa erersiniz. [Bakara 189] ayetini
indirdi."