SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TIB

<< 1926 >>

باب: من اكتوى أو كوى غيره، وفضل من لم يكتو.

17. KENDİSİNİ DAĞLATAN YAHUT BAŞKASINI DAĞLAYAN VE DAĞLAMA YAPTIRMAYANIN FAZİLETİ

 

حدثنا أبو الوليد: هشام بن عبد الملك: حدثنا عبد الرحمن بن سليمان بن الغسيل: حدثنا عاصم بن عمر بن قتادة قال: سمعت جابراً،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (إن كان في شيء من أدويتكم شفاء، ففي شرطة محجم، أو لذعة بنار، وما أحب أن أكتوي).

 

[-5704-] Cabir'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Eğer sizin tedavi için kullandığınız yollardan herhangi birisinde bir şifa varsa bu, bir hacamat neşterinde yahut bir ateş dağlamasındadır. Bununla birlikte ben dağlanmayı sevmiyorum."

 

 

حدثنا عمران بن ميسرة: حدثنا ابن فضيل: حدثنا حُصَين، عن عامر، عن عمران بن حُصَين رضي الله عنهما قال:

 لا رُقية إلا من عين أو حُمَةٍ. فذكرته لسعيد بن جُبَير فقال: حدثنا ابن عباس: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (عُرضت عليَّ الأمم، فجعل النبي والنبيان يمرون معهم الرهط، والنبي ليس معه أحد، حتى رُفِعَ لي سواد عظيم، قلت: ما هذا؟ أمتي هذه؟ قيل: هذا موسى وقومه، قيل: انظر إلى الأفق، فإذا سواد يملأ الأفق، ثم قيل لي: انظر ها هنا وها هنا في آفاق السماء، فإذا سواد قد ملأ الأفق، قيل: هذه أمتك، ويدخل الجنة من هؤلاء سبعون ألفاً بغير حساب). ثم دخل ولم يبيِّن لهم، فأفاض القوم، وقالوا: نحن الذين آمنا بالله واتبعنا رسوله، فنحن هم، أو أولادنا الذين ولدوا في الإسلام، فإنا ولدنا في الجاهلية، فبلغ النبي صلى الله عليه وسلم فخرج، فقال: (هم الذين لا يسترقون، ولا يتطيرون، ولا يكتوون، وعلى ربهم يتوكلون). فقال عُكَّاشة بن مِحْصَن: أمنهم أنا يا رسول الله؟ قال: (نعم). فقام آخر فقال: أمنهم أنا؟ قال: (سبقك بها عُكَّاشة).

 

[-5705-] İbn Abbas r.a.'dan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Ümmetler bana gösterildi. Nebiler birer ikişer, beraberlerinde onar yirmişer kişilik gruplarla birlikte geçiyor, kimi Nebi ile beraber hiç kimse de bulunmuyordu. Nihayet uzakta bana büyük bir karartı gösterildi. Bu nedir, bu benim ümmetim midir, diye sordum. Bana:

 

Hayır, bu Musa ve onun kavmidir, denildi. Bana: Ufuğa bak, denildi. Ufuğu dolduran büyük bir karartı gördüm. Sonra tekrar bana:

 

Şuraya ve şuraya da -semanın bu ufuklarına- bak, denildi. Ufuk(lar)ı doldurmuş karartılar görüverdim. Bana: Bu senin ümmetindir, denildi. Hem bunlardan yetmişbin kişi hesapsız olarak cennete girecektir.

 

Daha sonra Rasulullah içeri girdi ve onlara herhangi bir açıklama yapmadı.

 

Bu sebeple meclistekiler tartışmaya koyuldular ve şöyle dediler: Biz Allah'a iman eden, Rasulüne uyan kimseleriz. Bu sebeple onlar bizler olmalıyız yahut İslam geldikten sonra dünyaya gelen çocuklarımızdır. Çünkü biz cahiliye döneminde dünyaya geldik.

 

Onların bu tartışmaları Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca, yanlarına çıkarak geldi ve şöyle dedi:

 

Onlar rukye (okumakla tedavi)ye başvurmayanlar, herhangi bir şeyin uğursuzluğunu kabul etmeyenler, kendilerini dağlatmayanlar ve yalnızca Rablerine tevekkül edenlerdir.

 

Ukaşe b. Mihsan: Ben onlardan mıyım, ey Allah'ın Rasulü, diye sordu; Allah Rasulü: Evet, dedi. Bir başkası kalkarak: Ben de onlardan mıyım, diye sordu. Allah Rasulü:

 

Bu hususta Ukaşe senin önüne geçti, diye cevap verdi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Kendisini dağlatan yahut başkasını dağlayan ve dağlama yapmayanın fazileti." Bu başlıkla ihtiyaç sebebiyle dağlamanın caiz olduğunu, ama biricik tedavi yolu o değilse, dağlamayı terk etmenin daha uygun olduğunu, caiz olması halinde ise kişinin bu işi bizzat kendisinin kendisine yapmasından da kendisinin başkasına yaptırmasından da kendisinin başkasını dağlamasından da genel kapsamlı olduğunu anlatmak istemiş gibidir. Cevazın geneloluşu, başlıktaki iki hadisten birincisinde dağlamaya şifanın nispet edilişinden anlaşılmaktadır. Onu terk etmenin faziletli olduğu da: "Bununla birlikte ben dağlanmayı sevmiyorum" buyruğundan anlaşılmaktadır.

 

Müslim, Ebu'z-Zubeyr yoluyla Cabir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:

 

"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ubey b. Ka'b'a bir doktor gönderdi. O da onun bir damarını kesti, sonra onu dağladı."

 

Tahavı'nin, Enes'ten rivayet edip Hakim'in de sahih olduğunu belirttiği hadise göre Enes şöyle demiştir: "Ebu Talha, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında beni dağladı." Bu hadisin aslı Buhari'dedir. Buna göre zatu'l-cenb hastalığından onu dağlamıştır. Biraz sonra gelecektir.

 

Tirmizi'de de Enes'ten şu rivayet zikredilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Es'ad b. Zurare'yi, ona silah ın keskin ucunun 'isabet etmesi dolayısıyla dağlamıştı."

 

Müslim, İmran b. Husayn yoluyla şu rivayeti nakletmektedir: "Ben dağlanıncaya kadar bana selam veriliyordu. (Dağlanınca bana selam vermek) terk edildi. Sonra ben dağlanmayı terk ettim. Tekrar selam verilir oldu." Yine Müslim'de, İmran b. Husayn'dan bir başka yoldan şöyle dediği rivayet edilmektedir:

 

"Daha önce benden kesilen sonra tekrar bana döndü." Bununla kastettiği, meleklerin ona selam verişi idi. Asıl da böyledir. Bir lafızda da şöyle denilmektedir: "Bana selam veriliyordu. Ben dağlanınca bana verilen selam kesildi. Dağlamayı bırakıp vazgeçince tekrar bana selam verilir oldu."

 

Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, İmran'dan şu rivayeti zikretmişlerdir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem değlamayı yasakladı. Ama biz dağlandık, ne istediğimize kavuştuk, ne de başarılı olduk." Bir lafızda da: "İf/ah olmadılar ve başaramadılar" denilmektedir. Senedi kavidir. Burada dağlamanın yasaklanışı, mekruhluğa yahut daha uygun olanın aksi haline yorumlanır. Çünkü hadislerin toplamı bunu gerektirmektedir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bu İmran'a has bir olaydır. Çünkü İmran'da basur vardı ve o basurun yeri tehlikeli olduğundan orayı dağlamasını yasakladı. Ama basurları azınca dağladı. Fakat bir türlü iyi olmadı.

 

İbn Kuteybe dedi ki: Dağlama iki türlüdür: "Birisi hastalanmamak için sağlıklı olanın dağlanması, işte a1eyhte sözlerin söylendiği ve dağlama yapan tevekkü! etmemiş olur, denilen kişi bu tür dağlamayı yapandır." Çünkü o bu davranışı ile kaderi geri çevirmek istemektedir. Kader ise asla geri çevrilemez. İkincisi ise azan bir yaranın ve k.esilen bir organın dağlanmasıdır. Işte bu yolla tedavinin meşru olduğu dağlanma şekli budur. Eğer dağlama, bu yolla iyileşmesi muhtemel bir iş için yapılırsa bu da evla (daha uygun) olana aykırı bir tutumdur. Çünkü bu yolla, muhakkak olmayan bir sonuç elde etmek için ateşle acilen bir azaplahdırma söz kOııusudur. Bu husustaki hadislerin toplamından, bu işin yapılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yapılmayışının istenmesi ise yasak oluşuna delil değildir. Aksine onu terk etmenin, yapmaktan daha uygun olduğunu gösterir. Dağlamayı terk edenin övülmesi de bu kabildendir. Bunun yasaklanışına gelince, bu ya muhayyerlik ya da tenzih ifade etmek içindir yahut şifa bulmak için geriye kalan biricik yolun o olduğu hallerden başkası hakkındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Bu hususta bazı açıklamalar "şifa üç şeydedir" başlığında geçmiş bulunmaktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisini dağladığına dair sahih herhangi bir rivayet görmüş değilim.

 

"Ancak nazardan yahut zehirden (humadan) dolayı rukye yapılır." Sa'leb ve başkaları der ki: Huma (zehir), akrep zehiri demektir. el-Hattabı ise, bu yılan yahut akı'ep gibi zehirli her bir haşarat demektir, demiştir.

 

باب: الإثْمِدِ والكحل من الرَّمد.

18. GÖZ HASTALIĞINDAN DOLAYI SÜRME TAŞI VE SÜRME

 

فيه عن أم عطية.

Bu hususta Ümmü Atiye'den rivayet edilmiş bir hadis vardır.

 

حدثنا مسدَّد: حدثنا يحيى، عن شُعبة قال: حدثني حُمَيد بن نافع، عن زينب، عن أم سلمة رضي الله عنها:

 أن امرأة توفي زوجها، فاشتكت عينها، فذكروها للنبي صلى الله عليه وسلم وذكروا له الكحل، وأنه يُخاف على عينها، فقال: (لقد كانت إحداكن تمكث في بيتها، في شر أحلاسها، أو: في أحلاسها في شر بيتها، فإذا مر كلب رمت بعرة، فلا، أربعة أشهر وعشراً).

 

[-5706-] Ümmü Seleme r.anha'dan rivayete göre, "Bir kadının kocası vefat etmişti. Gözlerinden rahatsızland!. Bu kadının durumunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söylediler ve göze sürme çekmeyi söz konusu edip, kadının gözüne zarar geleceğinden korkulduğunu söylediler.

 

O da şöyle buyurdu: And olsun sizden bir kadın evinde en kötü elbiseleri içerisinde -yahut: elbisesinde evinin en kötü yerinde- kalır dururdu. Bir köpek geçti mi kadın bir tezek atardJ. Bu sebeple, (beklemesi gereken iddet olan) dört ayan gün geçmedikçe olmaz."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Göz hastalığından dolayı sürme taşı ve sürme çekmek." Yani remed (denilen göz hastalığı) sebebiyle ... Remed (aftaimi veya traham denilen hastalık) gözün görünen beyazını teşkil eden tabakada arız olan sıcak (iltihaplı) bir hastalıktır. Bu hastalığın sebebi, mideden dimağa doğru yükselen buharlar yahut birtakım ihtilMiarın oraya dökülmesidir. Bu iltihap genize doğru giderse nezleyi, göze doğru giderse remed denilen bu hastalığı ortaya çıkartır.

 

"Bu hususta Ümmü Atiyye'den bir hadis rivayet edilmiştir." O bu sözleri ile Ümmü Atiye'nin merfu' olarak rivayet ettiği şu hadisine işaret etmektedir:

 

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının kocası dışında bir yakını için üç günden fazla yas tutması helal değildir." Böyle bir kadın sürme çekemez. Bu hadis de iddet bahislerinde geçmiş bulunmaktadır. Ama ben bu hadisin rivayet yollarından herhangi birisinde ismid (denilen sürme taşı)den söz edildiğini görmedim. Sanki Arapların çoğunlukla ismidi sürme yapıp kullanmış olmalarından dolayı onu zikretmiş gibidir.

 

İbn Abbas'ın merfu' olarak rivayet ettiği hadiste ise bu açıkça zikredilmiş bulunmaktadır: "İsmid (sürme taşı) ile sürmeleniniz. Çünkü o, gözü parlatıl' ve saçların bitmesini sağlar." Bu hadisi Tirmizi, hasen olduğunu belirterek rivayet etmiştir. Lafız da ona aittir.

 

İsmid kırmızıya çalan siyah renkli bir taştır. Hicaz bölgesinde bulunur. En güzeli ise Asbahan'dan getirilendir.

 

Bu hadislerden ismid'den sürme yapıp kullanmanın müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Sürmenin tek olarak çekileceği, Ebu Hureyre yoluyla, Ebu Davud'un Sünen'inde merfu' bir rivayet olarak zikredilmiş bulunmaktadır. İşaret etmiş bulunduğum bazı hadislerde sürme çekmenin nasılolacağı da zikredilmiştir. Sonuç olarak anlaşıldığına göre her bir göze üç defa sürme çekilir. Böylelikle her göze kendi Başına tek sayıda sürme çekilmiş olur.