باب: ما يجوز
من الشعر
والرجز
والحداء وما
يكره منه.
90. ŞİİR, RECEZ VE DEVELERE TEĞANNİNİN CAİZ OLANI VE MEKRUH OLAN
KISMI
وقوله:
{والشعراء
يتبعهم
الغاوون. ألم
تر أنهم في كل
واد يهيمون.
وأنهم يقولون
ما لا يفعلون. إلا
الذين آمنوا
وعملوا
الصالحات
وذكروا الله كثيراً
وانتصروا من
بعد ما ظلموا
وسيعلم الذين
ظلموا أي
منقلب
ينقلبون}
/الشعراء: 224 - 227/.
Ve Allah Teala'nın: "Şairlere de azgınlar uyar, görmedin mi
onlar her vadi de serserice gezerler ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi
söylerler? Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çokça zikreden ve
kendilerine zulmedildikten sonra öderini alanlar müstesna. Zulmedenler de
yakında nasıl bir yere devrileceklerini bileceklerdir. "(Şuara, 224-227)
buyrukları.
قال ابن عباس:
في كل لغو
يخوضون.
İbn Abbas ("onlar her vadide serserice gezerler"
buyruğunu): Her lağv olan şeye dalarlar, diye açıklamıştır.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري قال:
أخبرني أبو
بكر بن عبد
الرحمن: أن
مروان بن
الحكم أخبره:
أن عبد الرحمن
بن الأسود بن
عبد يغوث
أخبره: أن أبي بن
كعب أخبره:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (إن
من الشعر حكمة).
[-6145-] Ubey İbn Ka'b'dan rivayete göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Şüphesiz şiirin bir kısmı hikmettir" buyurmuştur.
حدثنا أبو
نعيم: حدثنا
سفيان، عن
الأسود بن قيس،
سمعت جندباً
يقول:
بينما
النبي صلى
الله عليه
وسلم يمشي إذ
أصابه حجر،
فعثر، فدميت
إصبعه، فقال:
(هل أنت إلا إصبع
دميت. وفي
سبيل الله ما
لقيت).
[-6146-] Cündeb'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bir seferinde yürürken ayağına bir taş değdi ve tökezledi.
Bundan dolayı da parmağı kanayınca:
Sen ancak kanayan bir parmaksın, her ne ile karşılaştınsa Allah
yolunda karşılaştın, buyurdu."
حدثنا محمد
بن بشار: حدثنا
ابن مهدي:
حدثنا سفيان،
عن عبد الملك:
حدثنا أبو
سلمة، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (أصدق
كلمة قالها
الشاعر كلمة
لبيد: ألا كل
شيء ما خلا
الله باطل،
وكاد أمية بن
أبي الصلت أن
يسلم).
[-6147-] Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Şairin söylediği en doğru söz Lebid'in: Dikkat edin,
Allah'ın dışındaki her şey batııdır sözüdür.
Umeyye İbn Ebi's-Salt da az kalsın Müslüman olacaktı."
حدثنا قتيبة
بن سعيد:
حدثنا حاتم بن
إسماعيل، عن
يزيد بن أبي
عبيد، عن سلمة
بن الأكوع قال:
خرجنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم إلى خيبر،
فسرنا ليلاً،
فقال رجل من
القوم لعامر
بن الأكوع:
ألا تسمعنا من
هنيهاتك؟ قال:
وكان عامر
رجلاً
شاعراً، فنزل
يحدو بالقوم
يقول:
اللهم لولا
أنت ما
اهتدينا - ولا
تصدقنا ولا صلينا فاغفر
فداء لك ما
اقتفينا -
وثبت الأقدام
إن لاقينا
وألقين
سكينة علينا -
إنا إذا صيح
بنا أتينا وبالصياح
عولوا علينا
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (من
هذا السائق).
قالوا: عامر
بن الأكوع،
فقال: (يرحمه
الله). فقال
رجل من القوم:
وجبت يا نبي
الله، لو أمتعتنا
به، قال:
فأتينا خيبر
فحاصرناهم،
حتى أصابتنا
مخمصة شديدة،
ثم إن الله
فتحها عليهم،
فلما أمسى
الناس اليوم
الذي فتحت
عليهم،
أوقدوا نيرانا
كثيرة، فقال
رسول الله صلى
الله عليه وسلم:
(ما هذه
النيران، على
أي شيء
توقدون). قالوا:
على لحم، قال:
(على أي لحم).
قالوا: على
لحم حمر
أنسية، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
(أهرقوها
واكسروها).
فقال رجل: يا
رسول الله أو
نهريقها
ونغسلها؟ قال:
(أو ذاك). فلما تصاف
القوم، كان
سيف عامر فيه
قصر، فتناول
به يهودياً
ليضربه،
ويرجع ذباب
سيفه، فأصاب
ركبة عامر
فمات منه،
فلما قفلوا
قال سلمة:
رآني رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
شاحباً، فقال
لي: (ما لك). فقلت:
فدى لك أبي
وأمي، زعموا أن
عامراً حبط
عمله، قال: (من
قاله). قلت:
قاله فلان
وفلان وفلان
وأسيد بن
الحضير
الأنصاري، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (كذب من
قاله، إن له
لأجرين - وجمع
بين إصبعيه -
إنه لجاهد
مجاهد، قل
عربي نشأ بها
مثله).
[-6148-] Seleme İbn el-Ekva'dan, dedi ki:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'e gitmek üzere
çıktık. Geceleyin yol aldık. Bu arada kafileden bir adam Amir İbn el-Ekva'a:
Sen bizlere o kısa vezinH şiirlerinden dinletmeyecek misin, dedi.
(Seleme) dedi ki: Amir, şair bir adam idi. Bu istek üzerine
bineğinden indi ve şu sözleri söyleyerek kafileyi yürütmeye koyuldu:
"Allah'ım, sen olmasaydın hidayet bulamazdık Ne tasadduk
eder, ne de namaz kılardık
Bağışla günahımızı, Nebiine uyduğumuz sürece canımız feda sana
Düşmanla karşılaşırsak sebat ver ayaklarımıza
Ve bir sekınet bırak üzerimize
Çünkü bizler savaşa çağırıldığımız zaman geliriz
Düşmanlarımız kahramanlıkla değil, feryadla bağırarak üzerimize
geldiler."
Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şiir
söyleyerek kafileyi yürüten kimdir, diye sordu. Onlar: Amir İbn el-Ekva'dır,
dedi. Allah Rasulü: Allah ona rahmet buyursun, dedi. Kafilede bulunanlardan bir
adam: Vacip oldu, ey Allah'ın Nebii' Keşke bizi onunla bir süre daha
faydalandırsaydın, dedi.
Seleme dedi ki: Hayber'e geldik, onları muhasara ettik. Sonunda
bize oldukça ileri derecede bir açlık isabet etti. Daha sonra Allah onlara
fetih nasip etti. Hayber'in fethedildiği gün insanlar akşam olunca çokça
ateşler yaktılar. Bundan dolayı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu
ateşler de ne? Siz ne için bu ateşleri yakıyorsunuz, diye sordu. Ashab: Et
pişirmek için, dediler. Allah Rasulü: Ne eti, diye sordu, onlar: Evcil merkep
etleri, dediler. Bu sefer Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
O kapların içindekini dökünüz, kapları da kırınız, buyurdu. Bir
adam: Ey Allah'ın Rasulü, içindekileri dökelim, kapları yıkayalım (olmaz mı),
deyince, Allah Rasulü: Öyle de yapabilirsiniz, buyurdu.
Savaşçılar sıra haline dizilince (Yahudi rakibiyle teke tek
mübareze edip çarpışacak olan) Amir'in kılıcı bir parça kısa idi. Amir bunu
alıp bir yahudiye vurmak isteyince, kılıcının keskin tarafı Amir'in üzerine
geri döndü, Amir'in diz kapağına isabet etti. Daha sonra Amir bundan dolayı
öldü.
Geri döndüklerinde Seleme dedi ki: Reslilullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem benim rengimin değişmi olduğunu görünce, bana: Neyin var, dedi. Ben:
Babam anam sana feda olsun, Amir'in amelinin boşa çıktığını söylediler, dedim.
Allah Rasulü:
Bunu kim dedi, diye sordu. Ben: Bunu filan kişi, filan kişi, filan
kişi, bir de Useyd İbn el-Hudayr el-Ensarı dedi, dedim. Bu sefer Reslilullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
Bunu söyleyen, yalan söylemiştir. Şüphesiz onun iki ecri vardır,
diyerek iki parmağını bir araya getirdi. Çünkü o hem sevap kazanmak uğrunda
gayret gösteren birisi idi, hem de cihad eden birisi idi. Burada onun benzeri
bir Arap çok az yetişmiştir."
حدثنا
مسدَّد: حدثنا
إسماعيل:
حدثنا أيوب،
عن أبي قلابة،
عن أنس بن
مالك رضي الله
عنه قال:
أتى
النبي صلى
الله عليه
وسلم على بعض
نسائه ومعهن
أم سليم،
فقال: (ويحك يا
أنجشة، رويدك
سوقك
بالقوارير).
قال أبو
قلابة: فتكلم
النبي صلى
الله عليه
وسلم بكلمة،
لو تكلم بها
بعضكم
لعبتموها
عليه، قوله:
(سوقك
بالقوارير).
[-6149-] Enes İbn Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bir seferde) hanımlarından bazılarının yanına
gitti. Beraberlerinde de Ümmü Suleym vardı. Vay sana ey Enceşe! Cam şişeleri
yavaşça sür, buyurdu."
Ebu Kılabe dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir söz
söyledi ki onu sizden birisi söyleyecek olsaydı, onu ayıplayacaktınız."
Bu Hadis 6161, 6202, 6209, 6210 ve 6211 numara ilede geçiyor
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Şiir, recez ve develere teganninin caiz oluşu." Şiir,
aslında oldukça ince şeylerin adıdır. "Leyte şi'ri" sözü de buradan
gelmektedir. Daha sonra şiir, kastıolarak söylenen kafiyeli ve vezinli söz
hakkında kullanılmıştır.
Recez, çoğunluğa göre şiir çeşitlerindendir. el-Huda (denilen
ezgi) ise, özel bir teganni türü ile develeri sürmektir. İbn Abdilberr, Huda
söylemenin mubah olduğu üzerinde ittifak bulunduğunu nakletmiştir.
Bazı Hanbeli ailmlerinin ifadelerinde bu hususta görüş
ayrılığının naklediIdiğini hissettiren ibareler de vardır. Ancak bunun caiz
olmadığını söyleyenlere karşı sahih hadisler delil olarak gösterilir. Burada
Huda denilen bu ezgi türüne Kabe ve benzeri Hac'da görülen yerlerin sÖzkonusu
edilmesi suretiyle hacca şevki artırmayı ihtiva eden hacı ezgileri de katılır.
Mücahidleri savaşa teşvik eden ezgiler (marşıar) ile beşikte çocuğu susturmak
için kadının söylediği ninniler de bu kabildendir.
"Yüce Allah'ın: 'Şairlere de azgınlar uyar. Görmedin mi
onlar her vadide serserice gezerler.'(Şuara, 224-225) buyruğu."
Müfessirler, bu ayet-i kerime hakkında şunu söylerler: Burada şairlerden
maksat, müşrik şairlerdir. Onlara azgın insanlar ve azgın şeytanlar ile
isyankar cinler uyarlar, onların şiirlerini de rivayet ederler. Çünkü azgın bir
kimse ancak kendisi gibi azgın birisine uyar. es-Sa'lebi bunlar arasında
Abdullah İbn ez-Ziba'ri, Hubeyre İbn Ebi Vehb, Müsafi, Amr İbn Ebi Umeyye İbn
Ebi's-Salt gibilerini de sayar.
Bu ayetin birbirini karşılıklı olarak hicveden iki şair hakkında
indiği de söylenmiştir. Onların her birisi ile bir topluluk bulunuyordu ki
bunlar da azgın ve beyinsiz takımından idiler. Buhari, el-Edebu'I-Müfred'de ve
Ebu Davud, Yezid en-Nahvi yoluyla İkrime'den, o İbn Abbas'tan yüce Allah'ın:
"Şairlere de azgınlar uyar ... ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi
söylerler" buyrukları hakkında şun- . ları söylemektedir: Şanı yüce Allah
bundan istisnada bulunarak: "Ancak iman edip salih amel işleyen ...
müstesna" diye buyurmaktadır.
İbn Ebi Şeybe de mürsel bir yolla İbn Abbas'ın şöyle dediğini
nakIetmektedir: Yüce Allah'ın: "Şairlere de azgınlar uyar" buyruğu
nazil olunca, Abdullah İbn Revaha, Hassan İbn Sabit ve Ka'b İbn Malik ağlayarak
geldiler ve: Ey Allah'ın Rasulü! Allah bu ayeti indirmiş bulunuyor. Bizim de
şair olduğumuzu biliyor, dediler. Allah Rasulü: Siz bu ayetten sonra:
"Ancak iman edip salih amel işleyen ... müstesna" diye gelen buyruğu
okuyunuz. Bunlar sizlersiniz. "Zulmedildikten sonra öderini alanlar"
denilenler de sizlersiniz, buyurdu.
es-Suheyli dedi ki: Ayet bu üç kişi hakkında inmiştir. Müphem
(şahıs belirtmeden) varid olması ise, daha sonra onlara uyacak kimselerin de
onlar gibi bu kapsama girmeleri içindir.
"Ve bundan mekruh olan." Bu da başlıkta sözü geçen
"caiz olan" ifadesinde belirtilen kısımdan başka bir kısmı ifade
eder. Caiz olan şiirin tanımı ile ilgili olarak ilim adamlarının yaptıkları
açıklamalardan anlaşılan şudur: Eğer bu şiir mescidde çokça söylenmez, şiirde
hiciv bulunmaz, aşın övgü ve katıksız yalan ihtiva etmezse caizdir. Ancak
muayyen bir kişinin güzelliklerinin dile getirildiği şiir ise helal değildir.
İbn Abdilberr bu niteliklerde olması halinde şiirin caiz olacağı üzerinde icma'
bulunduğunu nakletmiştir. Bu doğrultuda da başlıktaki hadisleri ve başkalarını
delil göstererek: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda okunan yahut
kendisinin okunmasını isteyip de tepki göstermediği hadisler (buna delildir)
demiştir.
Buhari bu başlıkta caiz"oluşadelalet eden beş hadis
zikretmektedir. Bunların bazılarında mekruh olan ile olmayan da etrafıı bir
şekilde ele alınmıştır. el-Edebu'l-Müfred adlı eserinde "mekruh olan
şiir" başlığı altında Aişe'nin merfu olarak rivayet ettiği şu hadisi de
zikretmektedir: "Şüphesiz insanlar arasında iftirası en büyük olan kişi,
bir kabileyi tümüyle hicveden şairdir." Hadisin senedi de hasendir. Taberi
de İbn Cüreyc yoluyla şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Ata'ya huda, şiir
ve ğına (nağmeli şiirler söyleme)ye dair soru sordum. O da:
Bunda hayasızlık, aşınıık olmadığı sürece bir sakınca yoktur,
dedi.
"Şüphesiz şiirin bir kısmı hikmettir." Yani hakka
uygun, doğru bir sözdür. İbn Battal dedi ki: Eğer şiir ve recez'de yüce Allah
anılıyor ve tazim ediliyor, vahdaniyeti dile getiriliyor, onun taatinin tercih
edilmesi gerektiği, ona teslimiyet göstermek gerektiği belirtiliyor ise o
güzeldir, teşvik edilmiştir. Hadiste hikmet olduğu söylenirken kastedilen
budur. Yalan ve hayasızlık ihtiva eden ise yeriimiştir.
Taberi der ki: Bu hadiste kayıtsız ve şartsız olarak şiiri
mekruh görüp buna İbn Mesud'un: "Şiir şeytanın mizmarlan (çalgı
aletleri)dir" şeklindeki sözünü delil gösterenlerin görüşleri
reddedilmektedir. Mesruk'tan rivayet edildiğine göre o önce bir şiirin ilk
beytini örnek olmak üzere okumuş, sonra susmuştur. Ona sebebi sorulunca:
Amellerimin yazıldığı sahifemde şiir bulmaktan korkarım, diye cevap vermiştir.
Ebu Umame'den, Nebie merfu olarak: "Şüphesiz İblis
yeryüzüne indirilince: Rabbim benim için de okunacak bir şey kıl, dedi. Yüce
Allah ona:
Senin okunacak şeyin şiirdir, buyurdu." Daha sonra Taberi
bu hususta bunların oldukça gevşek haberler olduğunu belirterek cevap
vermiştir. Durum da dediği gibidir.
Çünkü Ebu Umame'nin rivayet ettiği belirtilen hadisin senedinde
Ali İbn Yezid el-Elhanı vardır ki zayıf bir ravidir. Bu rivayetin kuwetli olduğu
kabul edilse bile bu hususta aşınya gidip çokça şiir söylemeye yorumlanır.
İleride bir başlık sonra açıklanacağı gibi.
Başlıkta geçen diğer hadisler caiz oluşa delildir. İbn Ebi Şeybe
hasen bir sened ile Ebu Seleme İbn Abdurrahman'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı inhiraf
etmiş kimseler de değildiler, büsbütün her şeye boyun eğen kimseler de
değildiler. Onlar kendi meclislerinde karşılıklı şiir okurlar, cahiliye
dönemlerindeki durumlarını da sözkonusu ederlerdi. Ama onlardan birisinden
dininden bir parça fedakarlık etmesi istenecek olursa, hiddetinden gözleri
yuvalarından dışarı fırlardı."
Ahmed, İbn Ebi Şeybe ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi, Cabir
İbn Semura'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı şiir ve cahiliye döneminde olan bitenlere
dair şeyleri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda karşılıklı
müzakere ederler, o onlara bu işten vazgeçmelerini söylemezdi. Hatta bazen
tebessüm ettiği de olurdu."
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, başkasına ait şiirin bir
bölümünü okumasının ve başkasından naklen bunu söylemesinin caiz olup olmadığı
hususunda görüş ayrılığı olmakla beraber sahih olan, bunun caiz olduğudur.
Buhari el-Edebu'l-Müfred'de ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi
ile Nesai el-Mikdam İbn Şureyh'ten, o babasından diye şunu rivayet etmektedir:
"Ben Aişe'ye: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duruma uygun
gördüğü için şiir okuduğu olur muydu, diye sordum. Aişe: İbn Revaha'nın
şiirinden olan: Ve sana, senin kendisine azık vermediğin kimse haberler
getirir, mısraını okurdu, diye cevap vermiştir.
Üçüncü hadis, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği (6147 nolu)
hadistir: "Şairin söylediği en doğru söz ... " Buna dair açıklamalar
"Cahiliye döneminin belli başlı günleri" başlığında geçmiş
bulunmaktadır.
Dördüncü hadis (6148 nolu), Seleme İbn el-Ekva'ın, Amir İbn
el-Ekva olayı ile ilgili rivayet ettiği hadistir. Bunun da yeteri kadar
açıklaması daha önce Megazi bölümü Hayber gazvesi başlığında (4196.hadis)
geçmiş bulunmaktadır. Bu hadiste geçen: "Amir, şair bir kişi idi.
Bineğinden inip kavme huda (ezgi) söylemeye başladı" ifadelerinden
başlığın tamamı çıkartılmaktadır. Çünkü şiir, recez ve huda da bu kapsama
girmektedir. Yine bu hadisten recezin şiir çeşitlerinden birisi olduğu da
anlaşılmaktadır. Huda'nın (yolculukta ezgi söylemenin) caiz olması, binekleri
sırtında yolculuk yapanların "en-nasab" adındaki şarkı türlerini
söylemelerinin caiz oluşuna delil gösterilmiştir. Bu da seslerin uzatıldığı bir
çeşit marş kabilindendir. Bazıları aşırıya kaçarak, bunu musikinin kapsadığı
şekilde nağmelerle şarkı söylemenin mutlak olarak caiz olduğuna delil
göstermişlerdir. Ancak böyle bir delil gösterme su götürür.
el-Maverdi dedi ki: Bu hususta görüş ayrılığı vardır. Kimileri
bunu mutlak olarak mubah kabul ederken, kimileri de bunu mutlak olarak yasak
kabul etmişlerdir. Malik ve kendisinden nakledilen iki görüşün daha sahih
olanına göre Şafil mekruh görmüşlerdir. Ebu Hanife'den yasakladığı görüşü
nakledildiği gibi, Hanbeli ailmlerinin çoğunluğundan da bu görüş
nakledilmiştir. İbn Tahir ise "Kitabu's-Sema" adlı eserinde ashab-ı
kiramın çoğunluğundan caiz olduğu görüşünü nakletmiştir. Ancak bu hususta daha
önce işaret olunan en-nasab hakkında zikredilenler dışında herhangi bir rivayet
sabit olmuş değildir.
İbn Abdilberr dedi ki: Yasak olan ğına (şarkı) seslerin
uzatıldığı, şiir vezninin çalgı darbelerine göre bozulması ve bu hususta
Arapların izlemiş oldukları yolların dışına çıkılması suretiyle söylenendir. Bu
hususta ruhsat sadece acemlerin nağmeleri dışında kalan birinci tür hakkında
gelmiştir.
el-Maverdi dedi ki: Bu ise hala Hicaz ehlinin şu iki durum
dışında karşı çıkıp reddetmedikleri ve ruhsat verdikleri şekildir. Kabul etmedikleri
iki şekil: Bu işi çokça yapması ve onunla birlikte yasak kılınan şeylerin
yapılmasıdır. Onu mubah kabul eden kimseler, bu yolla nefsin rahatlatıldığını
delil gösterirler. Bunu itaat gücünü artırmak için yaparsa itaatkar olur,
masiyette destek olsun diye yaparsa isyankar olur. Aksi takdirde o, bağda
bahçede gezintiye çıkmaya, gidip geleni seyretmeye benzer.
"Cam şişeleri". Hişam'ın Katade'den rivayetinde:
"Yavaş sür, cam şişeleri kırma" şeklindedir. Hammad ise Eyyub'dan
rivayetinde şu fazlalığı eklemektedir:
Ebu Kıls'be dedi ki: Bununla kadınları kastediyor.
Cam şişeler (anlamı verilen el-kavarir}in tekili
"kaarura"dır. Bu da cam demektir.
er-Ramehurmuzi der ki: Kadınlardan "cam şişeler" diye kinaye
yollu söz etmesi, onların rikkatleri ve hareket etmekteki güçsüzlükleridir.
Kadınlar rikkat, latiflik ve bünye zayıflıkları bakımından cam şişelere
benzetilider. Anlamın: Senin onların bineklerini sürüşün, develere cam
şişelerin yükletilmesi halindeki sürüşün gibi olsun, şeklinde olduğu da
söylenmiştir.
Başkaları da: Kadınların cam şişelere benzetilmelerinin sebebi
hoşnut1uklarının çabucak değişmesi, vefaks'rlıklarının az sürmesidir. Nitekim
cam şişeler de çabuk kırılır ve bir daha da düzeltilemezler.
el-Hattabi dedi ki: Enceşe siyah i birisi idi. Binekleri sürmesi
de bir parça sert idi. Allah Rasulü ona bineklere yumuşak davranmasını emir
buyurdu. Onun güzel sesle hudasöylediği de nakledilmiştir. Bu sebeple
kadınların o güzel sesi duymalarından hoşlanmamıştır. Çünkü güzel ses,
nefisleri harekete getirir. Kadınların kararlılıklarının zayıflığı ve sesin
onlarda çabuk etki göstermesi, cam şişelerin çabukça kırılmalarına
benzetiimiştir.
İbn Battal birincisini kabul ederek şunları söylemektedir: Cam şişeler,
o sırada sürülmekte olan develer üzerinde bulunan kadınlardan kinayedir. Allah
Rasulü ezgi söyleyene rıfk ile söylemesini emir buyurmuştur. Çünkü ezgi,
develerin daha da hızlı yürümeleri için bir teşviktir, ama develer hızlıca yol
aldıkları takdirde kadınların develerin üzerinden düşmeyeceklerinden emin
olunamaz.
Kurtubi de el-Mufhim adlı eserinde her iki durumu caiz (mümkün)
kabul ederek şunları söylemektedir: Çabucak etkilenmeleri ve metin olmayışıarı
bakımından cam şişelere benzetilmişlerdir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem develerin hızlıca gitmeleri halinde düşeceklerinden korkmuştur. Yahut
hızlıca gitmeleri dolayısıyla çokça hareket edip sallanmalarından, rahatsız
olacaklarından korkmuş ya da o ezgiyi duymaları dolayısıyla fitneye
düşeceklerinden endişe etmiştir.
Derim ki: Buhari'nin tercih edilmeye değer gördüğü, ikinci
husustur. Bundan dolayı bu hadisi "el-Me'arid (üstü kapalı ifadeler)"
başlığı altında da ele almıştır. Şayet birinci anlam kastedilmiş olsaydı
"cam şişeler" lafzı bir tariz (üstü kapalı ifade) olmazdı.