بَاب
الدُّعَاءِ
فِي
الصَّلَاةِ
148-149. Namazda Dua
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عُثْمَانَ
حَدَّثَنَا
بَقِيَّةُ
حَدَّثَنَا
شُعَيْبٌ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ
عُرْوَةَ
أَنَّ عَائِشَةَ
أَخْبَرَتْهُ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
كَانَ
يَدْعُو فِي
صَلَاتِهِ
اللَّهُمَّ
إِنِّي
أَعُوذُ بِكَ
مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ
وَأَعُوذُ
بِكَ مِنْ
فِتْنَةِ الْمَسِيحِ
الدَّجَّالِ
وَأَعُوذُ
بِكَ مِنْ
فِتْنَةِ
الْمَحْيَا
وَالْمَمَاتِ
اللَّهُمَّ
إِنِّي أَعُوذُ
بِكَ مِنْ
الْمَأْثَمِ
وَالْمَغْرَمِ
فَقَالَ لَهُ
قَائِلٌ مَا
أَكْثَرَ مَا
تَسْتَعِيذُ
مِنْ
الْمَغْرَمِ
فَقَالَ إِنَّ
الرَّجُلَ
إِذَا غَرِمَ
حَدَّثَ
فَكَذَبَ
وَوَعَدَ
فَأَخْلَفَ
Aişe (r.anha),
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in namazında şöyle dua ettiğini haber
vermiştir: "Ey Allah'ım, kabir azabından, Mesih-i deccalin fitnesinden,
hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Ey Allah'ım, günahdan ve borçtan
da sana sığınırım."
Birisi (kendisine)
"Borçtan ne çok Allah'a sığınıyorsunuz?" deyince Resülullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cevaben şöyle buyurdu: "Kişi borçlandı mı,
konuşur yalan söyler, söz verir, yerine getirmez"
Diğer tahric: Buharî,
ezan; Müslim, mesacîd; Nesaî, sehv
AÇIKLAMA:
Bu hadis-i şerifte
Cenab-ı Nebi dört şeyden Allah'a sığınmıştır:
1. Kabir azabından,
2. Mesih-i Deccal'ın
fitnesinden,
3. Hayatın ve ölümün
fitnesinden
4. Günah ve borçtan.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Efendimiz namazın sonunda selam verdikten sonra hadis-i şerifte ifade edildiği
şekilde dua ederdi. Bu dört şeyden Allah'a sığınması kendisinin bu tehlikelere
maruz kaldığından değil, bu tehlikelerin ümmetini beklediğinden ve onlara
bunları haber vermek ve Allah'a nasıl dua edileceğini öğretmek istemesindendir.
Mesih-i Deccal'ın kendisinden çok sonra çıkacağını bildiği halde onun
fitnesinden de Allah'a sığınması yine bu hikmete bağlıdır. Aynı zamanda bu dua
sayesinde mü'minler kendilerini bekleyen bu tehlikeleri tanımak ve onlardan
korunmak için daha önceden tedbir almak imkanım bulmuş olurlar. Mesela,
Deccal'ın birgün çıkacağı haberi mü'minler arasında yayılarak nesilden nesile
intikal eder. Herkes onun mü'min-lere ne gibi zararlar verebileceğini ve
vasıflarını daha önceden bütün ayrıntılarıyla tanımak fıpsatını bularak
hazırlıklı ve tedbirli olurlar. Bu sayede Deccal zuhur ettiği zaman, onu
tanımakta ve zararlarından korunmakta güçlük çekmezler.
Resul-i Ekrem
(s.a.v.)'in Deccal'in şerrinden Allah'a sığınmasının ümmeti namına olduğu da
düşünülebilir. Esasen, altının değerini anlamak için ateşe koymaya fitne denir.
Daha sonra bu tabir her türlü deneme ve imtihan için de kullanılmaya
başlamıştır. Bu da gösteriyorn ki, ümmet-i Muhammed yukarıda geçen dört
tehlike ile karşı karşıya gelecekler ve bunlarla imtihan edilecekler.
Bilindiği gibi Hz.
İsa'ya İsa’yı Mesih, Deccal'a da Mesih-i Deccal denir. Çünkü "Mesih"
kelimesi; silmek, sürmek anlamına gelen "mesh" kökünden gelir.
Deccal'a mesih denilmesi kendisinden hayır silinip alındığı içindir. Bir gözü
tamamı ile silinmiş gibi dümdüz kör olduğu için bu ismin verildiğini
söyleyenler de vardır. Ebu'l-Heysem'e göre Deccal'a mesîh değil,
"Missîh" denilir.
Hz. İsa'ya da elini
sürdüğü hastalar mübarek elindeki uğur ve bereketle derhal şifa buldukları için
mesih denmiştir. Dünyaya gelirken vücuduna yağ sürülmüş olarak doğduğu için
"mesîh" (sürülmüş)" denildiğini söyleyenler de vardır. Ayrıca
Mesih çok seyahat eden anlamına da gelir.
Hayatın fitnesi:
Yaşadığı müddetçe insanın başına gelen çeşitli belalar, sıkıntılar, şehvet ve
cehaletin sürüklediği tehlikelerdir. Bunların da en büyüğü, Allah korusun,
ölürken imanı muhafaza edememektir.
Hadisteki ölümün
fitnesinden maksadın ne olduğu, ulema arasında ihtilaflıdır. Bazıları bundan
kabir fitnesinin kastedildiğini söylemiştir. Bazılarına göre ise, ölüm
fitnesinden maksat, can çekişme anındaki fitnedir. O anda şeytanın bir çok
fitne ve desiselere başvurarak müslümanı imanından etmeye çalışacağı, çeşitli
delillerle sabit olmuştur.
"Ölüm
fitnesi", "kabir fitnesi" diye tefsir edilince "kabir
fitnesi" ile "kabir azabı"nın aynı şey oldukları ve lüzumsuz
yere tekrar edildikleri hatıra gelebilir. Fakat aslında bunlar birbirinin aynı
değildirler. Çünkü fitne, azaba sebeb olan şeydir. Azab ise, neticedir. Tabii
ki sebep başka, netice başkadır. Öyleyse tekrar yoktur. Yani ölüm, kabir
azabına sebeb olduğu için "Ölüm fitnesi" ile "kabir
azabı"mn kast edilmiş olması mümkündür.
Nesaî'nin Ma'mer ve
Zührî vasıtasıyla rivayet ettiği hadisten anlaşıldığına göre, "borçtan ne
kadar da çok Allah'a sığınıyorsun Ya Resulallah?" diyen Hz. Aişe'dir. Nebi
(s.a.v.)'in ona cevaben "kişi borçlandı mı konuşur, yalan söyler; söz
verir, yerine getirmez" buyurması şu manaya gelir: Bir adam borçlandı mı,
borcunu ödemek için birşey veya bir vakit gösterir. Zamanı gelince va'dettiği
şeyi bulup veremez, yahut va'd ettiği zamanda borcunu ödemeye gücü yetmez. Bu
suretle yalancı durumuna düşer. Va'dinden dönmesi de böyle olur. Halbuki gerek
yalancılık gerekse sözünden dönme münafıkların sıfatlarındandır.
Burada şöyle bir soru
hatıra gelebilir. Hayat ve ölüm fitnesi bütün fitnelere şamil iken diğer
fitnelerin zikrine ne lüzum vardı?
Cevab: Diğer fitnelerin
ayrı ayrı zikredilmesi serlerinin büyüklüğünden dolayıdır. Şüphesiz ki genel
bir ifadenin kapsamı içine giren bazı kısımlar üzerinde özellikie durmak,
onlara dikkatleri daha fazla çekmek gayesiyle yapılır.
Bu hadis-i şerifte
Cenab-ı Nebiin borçtan Allah'a sığınması = Borcunu ödeyinceye kadar Allah
borçlu ile beraberdir”[bk. Suyuti, Camiu's-sağîr, I, 74.] Hadis-i şerifine
muarız değildir. Çünkü bu iki hadisin arasım uzlaştırmak mümkündür. Şöyle ki;
Peygamber (s.a.v.)'in Allah'a sığındığı borç, ödeme imkanı olmayan borçtur.
Bunu alan kimse din kardeşinin malını helake maruz bırakmış olur. Yahut da buradaki
borç, ödeme niyeti olmadan alınan borçtur. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bu duayı
ümmetine öğretmek için yapmıştır. Yoksa kendisinin ödememek niyetiyle borç
almış olması düşünülemez. Allah'ın, borçlunun yanında olduğunu ifade eden
hadis-i şerif ise, gerçekten meşru birjhtiyacı karşılamak ve ödemek niyeti ile
alınan borçla ilgilidir.