بَاب
أَعْضَاءِ
السُّجُودِ
150-151. Secde
Organları
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
وَسُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
دِينَارٍ
عَنْ طَاوُسٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
أُمِرْتُ
قَالَ
حَمَّادٌ
أُمِرَ
نَبِيُّكُمْ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنْ
يَسْجُدَ
عَلَى سَبْعَةٍ
وَلَا
يَكُفَّ
شَعْرًا
وَلَا
ثَوْبًا
İbn Abbas'dan rivayet
edildiğine göre, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Yedi (organ) üzerine secde etmekle, saç ve elbiseyi toplamamakla
emrolundum"
Hammad "Nebiimiz
(bunlarla) emrolundu" (şeklinde) rivayet etti.
Diğer tahric: Buharî,
ezan; Müslim, salat; Tirmizî, mevakît; Nesaî, tatbik
AÇIKLAMA:
Bu hadisin
"Nebiinize emrolundu" ve "Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) "ben emrolundum
dedi" şeklinde farklı ifadelerle nakli sadece Ebu Davud'da görülmektedir.
Mesela bu hadis Müslim'in rivayetinde aynen şöyledir: "Nebi (s.a.v.) yedi
şey üzerine secde etmekle emrolundu. Saçlarım ve elbisesini toplamaktan da
nehyedildi."
Bezlu'l-mechud
sahibinin dediği gibi, "esasen bu gibi farklı rivayetlere, kendilerine
aynı derecede güvenilen ravilerin ifadeleri arasında fark olduğu zaman yer verilir.
Burada ise, Hammad'ın karşısında Hammad'a denk ve Hammad'ın rivayetine aykırı
düşen bir rivayet yoktur. Herhalde bu ifadelerin ikisi de Hammad'ın rivayet
edildiği için müellif ikisine de yer vermiş olsa gerek. Yahutta musannif bu iki
farklı rivayete yer vermekle bu hadisi "Peygamber, ben emrolundum
buyurdu" şeklinde rivayet eden kimselerin de bulunduğuna işaret etmek
istemiştir." "Bana şeyhlerim Müsedded ile Süleyman "Nebi, ben
emrolundum" buyurdu şeklinde rivayet ettiler ama ben Hammad'ın rivayetine
de yer verdim" demek istemiş de olabilir."
Bir numara sonra
gelecek olan hadis-i şeriften anlaşıldığına göre bu hadis-i şerifte kast edilen
yedi organdan maksat alın, eller, dizler ve ayaklardır. "Nebiiniz
emrolundu" cümlesi, bu emrin Nebi (s.a.v.)'e ait özel bir emir olduğunu
ifade ediyorsa da ulemadan bazıları "yedi organ üzerine secde etmek Resul-i
Ekrem (s.a.v.)e olduğu gibi ümmetine de farzdır" demiştir.
Secde Organlarına Dair
Görüşler
1. İmam Şafiî'den bir
rivayete göre yedi aza üzerine secde etmek ümmet üzerine de farzdır. Hanbelî
uleması da bu görüşü benimsemiştir. Bu alimlere göre yedi organın hepsinin bir
anda secdeye varması şart olmakla beraber bütünüyle varmaları şart değildir.
Her azadan bir kısmının secdeye varmış olması namazın sıhhati için yeterlidir.
Delilleri de mevzuumuzu teşkil eden Ebu Davud hadisidir.
2. Ebü Hanife'ye,
Malikîlere ve fıkıh alimlerinin çoğunluğuna göre ise sadece alın üzerine secde
etmek farzdır. Diğer organlar üzerine secde etmekse sünnettir. İmam Şafii'nin
bir görüşü de böyledir.
3. el-Müeyyed billah
iki ayağı bu yedi organdan istisna etmiştir.
4. Hadisin zahirine
göre secdeye varırken bu organların açık olması gerekmez. Çünkü bunları yere
koymakla secde hasıl olur. Ancak dizler avret mahalli olduğundan namazda
dizlerin açılamayacağı üzerinde ulema ittifak etmiştir. Aynı şekilde ayakların
namazda açık bulundurulması da şart değildir. Çünkü Allah Teala, ayağa mest
giyip üzerine mesh edilmesine izin vermiştir. Eğer ayağı namazda açık
bulundurmak farz olsaydı, mestlerin namaz esnasında çıkartılmasını emrederdi.
Bu da abdestin bozulmasına sebep olurdu. Ellerin açılmasında ise, ihtilaf
vardır. Ulemanın büyük çoğunluğuna göre elleri secdeye koyarken çıplak
bulundurmak şart değildir. Delilleri de bu hadis-i şeriftir: "Nebi
(s.a.v.) bize Benî Abdileşhel mescidinde namaz kıldırdı. Onu secdeye vardığı
zaman elbisesi içinde bulunan ellerini yere koyarken gördüm."[İbn Mace,
ikame]
İmam Şafiî'ye göre
eller hakkında iki görüş vardır:
a. Alın gibi elleri de
açarak secde etmek farzdır.
b. Elleri açmak farz
değildir.
5. Hanbelîlere göre,
elleri kapalı bulundurmak mekruhtur.
6. Alnın secde
esnasında açık bulundurulup bulundurulmayacağı mevzuunda da ulema arasında
farklı görüşler vardır. Davud-ı Zahirî'ye, Şafiî alimlerine ve bir rivayette
Ahmed b. Hanbel'e göre secde esnasında alnı açık bulundurmak farzdır. Sarığın
dolaması üzerine secde etmek caiz değildir. Bu görüş aynı zamanda İbn Ömer,
Ubade b. es-Samit, İbrahim en-Nehaî, İbn Şîrîn, Meymun b. Mihran, Ömer b.
Abdüaziz ve Ca'de b. Hübeyre'nin de görüşüdür. Delilleri ise şu hadis-i
şeriftir:
"Rcsulullah
(s.a.v.) alnının üzerine sarık dolamış olduğu halde yanında namaz kılan bir
kimse gördü de hemen onun sarığını alnından çözüp çıkardı"[bk. el-Menhel,
V, 341.]
Saîd b. el-Müseyyeb,
el-Hasen, Bekr el-Müzenî, Mekhul ve ez-Zührî'ye göre ise, alnı açmak farz
değildir. Nitekim İmam Ebu Hanife ile İmam Ev-zaî, İshak ve bir kavlinde İmam
Ahmed de bu görüştedir. Bu görüşü aynı zamanda ulemanın büyük çoğunluğu da
paylaşmaktadır. Ancak bu zatlara göre her ne kadar alnı açık bulundurmak farz
değilse de kapalı bulundurmak mekruhtur. Delilleri ise, Ebu Nuaym'ın HilyeMe
İbn Abbas'dan, Ta-beranî'nin İbn Ebî Evfa'dan, İbn Adiyy'in Cabir'den rivayet
ettiği şu hadis-i şeriftir: "Nebi (s.a.v.) sarığının dolamı üzerine secde
ederdi." Lakin bu hadis zayıftır. Hatta Ebu Hatim bu hadisin tamamen
asılsız olduğunu söylemiştir. Beyhakî de bu hadis hakkında aynı görüştedir.
Bununla beraber bu
hadisin sabit olduğu kabul edilse bile Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in
rahatsızlığıyla ilgili olduğu söylenebilir ki bu da iki hadisin arasını
uzlaştırıcı bir yol olur.[el-Menhel, V, 341 - 342.]
Hanefî kitaplarından
el-Hidaye'de; "Eller, dizler ve ayaklar üzerine sedce etmek farz
değildir" denilmiş, fakat İbn Hümam vacib olduğunu söylemiş ve bu, en
mutedil görüş kabul edilmiştir.
El-vakıat isimli eserde
secde halinde dizlerini yere koymayan kimsenin namazının sahih olmayacağı
bildirilmektedir. Hulasa secdede ellerle ayakların yere konması hususunda
Hanefilerden farz, sünnet, vacih olduğuna dair üç kavil zikredilmiştir.
7. Namazda saçını veya
elbisesini toplamak mekruhtur. Bu hal cumhur-ı ulemaya göre, namaz içinde de
namaza girmezden önce de mekruhtur. Bunun hikmeti kibir ve gururluya
benzemektir. Halbuki makam tevazu makamıdır. Yalnız namazı bozmaz. Fakat Hasan
el-Basrî'nin "Bundan dolayı namazı yeniden kılmak lazımdır" dediği
rivayet olunur.[Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, III, 296.]