بَاب
السَّهْوِ
فِي
السَّجْدَتَيْنِ
188-189. İki Rekatte(n
Sonra) Yanılma (Sehv Secdeleri)
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
عُبَيْدٍ
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ
عَنْ أَيُّوبَ
عَنْ
مُحَمَّدٍ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
قَالَ صَلَّى
بِنَا
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِحْدَى
صَلَاتَيْ
الْعَشِيِّ
الظُّهْرَ
أَوْ
الْعَصْرَ
قَالَ
فَصَلَّى
بِنَا رَكْعَتَيْنِ
ثُمَّ
سَلَّمَ
ثُمَّ قَامَ
إِلَى
خَشَبَةٍ فِي
مُقَدَّمِ
الْمَسْجِدِ
فَوَضَعَ
يَدَيْهِ عَلَيْهِمَا
إِحْدَاهُمَا
عَلَى
الْأُخْرَى
يُعْرَفُ فِي
وَجْهِهِ
الْغَضَبُ
ثُمَّ خَرَجَ
سَرْعَانُ
النَّاسِ
وَهُمْ يَقُولُونَ
قُصِرَتْ
الصَّلَاةُ
قُصِرَتْ
الصَّلَاةُ
وَفِي
النَّاسِ
أَبُو بَكْرٍ
وَعُمَرُ
فَهَابَاهُ
أَنْ
يُكَلِّمَاهُ
فَقَامَ
رَجُلٌ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يُسَمِّيهِ
ذَا
الْيَدَيْنِ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَنَسِيتَ
أَمْ قُصِرَتْ
الصَّلَاةُ
قَالَ لَمْ
أَنْسَ
وَلَمْ تُقْصَرْ
الصَّلَاةُ
قَالَ بَلْ
نَسِيتَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
فَأَقْبَلَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَلَى
الْقَوْمِ فَقَالَ
أَصَدَقَ ذُو
الْيَدَيْنِ
فَأَوْمَئُوا
أَيْ نَعَمْ
فَرَجَعَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ إِلَى
مَقَامِهِ
فَصَلَّى
الرَّكْعَتَيْنِ
الْبَاقِيَتَيْنِ
ثُمَّ
سَلَّمَ
ثُمَّ كَبَّرَ
وَسَجَدَ
مِثْلَ
سُجُودِهِ
أَوْ
أَطْوَلَ
ثُمَّ رَفَعَ
وَكَبَّرَ
ثُمَّ
كَبَّرَ
وَسَجَدَ
مِثْلَ سُجُودِهِ
أَوْ
أَطْوَلَ
ثُمَّ رَفَعَ
وَكَبَّرَ
قَالَ
فَقِيلَ
لِمُحَمَّدٍ
سَلَّمَ فِي
السَّهْوِ
فَقَالَ لَمْ
أَحْفَظْهُ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
وَلَكِنْ
نُبِّئْتُ أَنَّ
عِمْرَانَ بْنَ
حُصَيْنٍ
قَالَ ثُمَّ
سَلَّمَ
Ebû Hureyre (r.a.)'den;
demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.) bize
aşiyy -öğle veya ikindi- namazlarından birini kıldırdı. İki rekatten sonra
selâm verdi. Sonra mescidin ön cephesindeki tahtanın yanında durup ellerini
biri biri üstüne gelecek şekilde o tahtaya koydu. Yüzünde hiddet (belirtileri)
görülüyordu. Bu ara "namaz kısaldı, namaz kısaldı" diyerek acele ile
mescitten çıkanlar oldu. Cemaat içinde Ebû Bekir ve Ömer de vardı. Fakat bu
ikisi, Resûlullah'a birşey söylemekten çekindiler. Bu esnada, Resûlullah'ın
zülyedeyn (iki elli) adını taktığı bir adam kalkıp:
Ya Resûlullah! Unuttun
mu? Yoksa namaz kısaltıldı mı? dedi. Nebi (s.a.v.);
"Unutmadım, namaz,
kısaltılmadı da" buyurdu. Adam:
Hayır ya Resulallah!
Unuttun dedi. Hz. Nebi cemaate dönüp:
"Zül-yedeyn doğru
mu söyledi?" dedi,
Evet, diye işarette
bulundular.
Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.) yerine dönüp kalan iki rekatı kıldırdı, sonra selâm verdi, tekbir aldı
ve her zamanki secdesi gibi veya ondan daha uzun secde yapıp başını kaldırdı,
tekrar tekbir aldı ve normal secdesi gibi veya ondan daha uzunca bir secde daha
yaptı, sonra başını kaldırdı ve tekbir aldı.
(Eyyûb) dedi ki:
Muhammed'e "yanılmada selâm verdi mi?" dendi. O da:
"Bunu Ebû Hureyre'nin
söylediğini hatırlamıyorum ama İmrân b. Husayn'ın "Sonra selâm verdi"
dediğini haber aldım" dedi...
İzah:
Buhârî, salât, sehv,
ezan; Müslim, mesâcid; Tirmizî, mevâkît; Nesâî-sehv; İbn Mâce, ikâme;
Dârimî,salât, Muvatta' nida 58, 60.
Aşiyy zevalden sabaha
kadarki zamandır diyenler varsa da, doğru olan görüşe göre zevalden güneşin
batmasına kadar olan zamandır. Zaten hemen sonra gelen "öğe ve
ikindi" ifadeleri buna işaret etmektedir.
Hz. Nebiin yanılarak
sehv secdesi yaptığı namazın, hangi namaz olduğunda şüphe edilmiştir. Bu
şüphenin Ebû Hureyre'den mi yoksa sonraki râviden mi kaynaklandığı hakkında
değişik görüşler ileri sürülmüştür. Ancak Buhârî'nin bu hadisle ilgili bir
rivayetinde Muhammed b. Sîrîn'in "zann-ı galibime göre ikinde namazı"
demesi, bu şekkin Ebû Hureyre'den değil, Muhammed b. Sîrîn'den olduğunu
gösterir.
Ebû Dâvûd'daki “ikî
aşiyy'den, öğle veya ikindi namazlarından birini" cümlesi Buhârî'nin bir
rivayetinde diğer birinde şeklinde, Tahâvî'de de aynen Ebû Dâvûd'taki surette vârid
olmuştur.
Hadiste Hz. Nebiin dört
rekatli olan öğle veya ikindi namazlarından birini yanlışlıkla iki rekat
kıldırdıktan sonra mescidin kıble tarafındaki bir tahta parçasının yanma varıp
iki eli birbiri üstünde olduğu halde onları tahtanın üzerine koyduğu ve bu
esnada yüzünde hiddet izleri görüldüğü belirtilmektedir. Buhârî'de
Resûlullah'ın sinirli bir halde tahta parçasına dayandığı, sağ elinin içini
sol elinin üstüne koyup parmaklarını birbirine geçirdiği ve sol yanağını sağ
elinin ardına yapıştırdığı ifade edilmiştir. Hz. Nebiin hiddetlenmesine neyin
sebep olduğu kesin olarak belli değildir. Kimi âlimler Resülullah'ın
müslümanlarla ilgili bir işten dolayı namazdan önce hiddetlendiği ve bu halde
namaza durup bu yüzden yanıldığını söylerler. Bazıları da İmrân b. Husayn'ın
Müslim'deki rivayetine dayanarak, Hz. Nebi'in yanlışlıkla selâm verdikten
sonra hâne-i saadetlerine girdiğini fakat Zül-yedeyn'in "Unuttun mu, yoksa
namaz kısaltıldı mı?" sorusuna, cam sıkıldığını ve bu halde mescide geri
geldiğini, hadis metninde takdim te'hir olduğunu söylerler, Ahmed Naim Efendi,
Tecrid Tercemesi' nde bu ikinci görüşü tercih etmiş olmalı ki, diğer ihtimale
hiç temas etmeden sadece-bunu nakletmiştir.
Hz. Nebi iki rekatin
bitiminde selâmı verince sahâbilerden acele işi olanlar birbirlerine
"namaz kısaltıldı, namaz kısaltıldı" diyerek mescidi terk
etmişlerdir. Aslında cemaatin tümü hâdiseye hayret etmiş fakat içerde olan Hz.
Ebû Bekir ve Ömer de dahil hiç biri heybetinden dolayı Hz. Nebi'e bir şey demeye,
meselenin esasını sormaya cesaret edememişlerdir. Sadece ilim arzusu üstün
gelen bir zat, Zülyedeyn Hz. Nebi'e sorma cesaretini bulmuştur.
Zulyedeyn'in asıl adı
hakkında değişik görüşler vardır. Müslim'deki İmran b. Husayn hadisine
dayanarak ulemânın çoğunluğu bu zatın el-Hırbak es-Sulemî olduğunu söylerler.
İbn Hibbân Hirbak'la Zulyedeyn'in ayrı ayrı şahıslar olduklarını söylerken İbn
Hacer İsâbe'de Zulyedeyn'in Abdi Amr-b. Nedla el-Huzaî olduğunu kaydetmiştir.
Hz. Nebi, ona elleri uzun olduğu için ya da çok cömert olduğundan dolayı iki el
sahibi manasına Zül-yedeyn lâkabını takmıştır.
Bir de sol elini sağ
eli gibi kullanabildiği için Zıişşimâleyn dedikleri birisi var ki, bu zatın
Ztılyedeyn'le aynı şahıs mı yoksa ayrı ayrı kişiler mi olduğu ihtilaflıdır. Bunların
ayrı ayrı şahıslar olduklarını söyleyenler Züş-şimâleyn'in Bedir gazasında
şehit olduğunu, Ebû Hureyre'nin ise, Be-dir'den dört-beş sene sonra müslüman
olduğu halde bu hadiste Zulyedeyn'in soru sorduğu bir namazda kendisinin de
hazır bulunduğunu söylediğine göre, Zülyedeyn'le Züşşimâleyn'in ayrı ayrı
şahıslar olmaları gerektiğini söylerler. Sünen sahibi Nesâî
"Zülyedeyn'de, Züşşimaleyn de elHırbâk'ın lakabıdır" diyerek bunların
aynı kişi olduklarını söylemiş, Buhârî şârihi Aynî, Nesâî'nin bu iddiasını
te'yid için birçok delil ileri sürmüştür. Aynî, hadisde bahsedilen hâdisenin,
aslında Bedir gazasından önce olduğunu Ebû Hüreyre'nin, "Resûlullah bize
namaz kıldırdı" sözünün "Resûlullah biz müslümanlara namaz
kıldırdı" manasına kullanıldığını söylemiş ve bu tür ifadelerin arapçada
çok rastlandığını göstermek için birçok lügavî delilleri sıralamıştır.
Zulyedeyn'in; "Ya
Resulullah', namaz kısaltıldı mı? yoksa unuttun mu?" sorusuna Hz. Nebi,
"hayır ne unuttum ne de kısaltıldı" karşılığını vermiş, bunun
üzerine Zülyedeyn: "Hayır, ya Resulallah, öyleyse unuttun" demiştir.
Zulyedeyn'in bu sözü, Hz. Nebi için şer'i meselelerde yanılmanın caiz olduğuna
delil gösterilmiştir. İbn Dakik el-İyd, "bu, ulemanın tamamının görüşüdür.
İbn Mes'ud'un Resûlullah'dan rivayet ettiği, "ben de ancak bir beşerim
sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum" hadisi de buna delildir” der.
Bazı âlimler ise Hz.
Nebi'e sehv isnad etmenin caiz olmadığını onun bile bile unutur göründüğünü
söylerler. Ancak bu görüş zayıf görülmüştür. Efendimiz için sehvin caiz olduğu
görüşünde olanlar bu yanılmanın yerleşip kalmadığını, aksine bazan hadisenin
hemen akabinde bazan da daha sonra geleceğin kendisine beyân edildiğini
söylerler.
Hz. Nebi hakkında sehvi
caiz görenler unutmaya konu olan şey daha evvel zikredilsin veya edilmesin
nisyanla sehvin aynı mânâya geldiğini kabul ederler.
Sehvi daha evvel
zikredilmeyen; nisyânı ise, zikri mutlaka geçmiş olanlar için kullananlar ise,
sözle tebliği gerekenlerde sehvi Hz. Nebi hakkında caiz görmezler. Fiilî
meselelerde ise, caiz görürler. Bu görüş sahiplerine göre, ister sözle ister
fiille ilgili olsun tebliğle ilgili konuları tebliğ etmeden Önce Hz. Nebi'in
unutması caiz değildir. Tebliğ ettikten sonra unutabilir.
Hz. Nebi Zülyedeyn'in
doğru söyleyip söylemediğini anlamak için cemaate sormuş, onlar da evet
manasına işarette bulunmuşlardır.
Hanefîler bu hadîse ve
İbn Mes'ud'Ia Zeyd b. Erkam'ın rivayet ettikleri hadislere bakarak namazda sadece
ima ve işaretin caiz, bilmeyerek ve unutarak konuşmanın namazı bozacağı
görüşüne sahib olmuşlardır. Nevevî, "namazda olduğunu unutan yahut kendini
namazdan çıkmış bilen kem sinin konuşması, namazı bozmaz*' der. Bu, cumhur-ı
ulemânın, bu meyânda Şafiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'in görüşüdür. Bunun namazı
iptal ettiğini yukarıda da işaret edildiği gibi sadece Hanefîler ve bir
rivayetinde es-Sevrî söylemiştir. Hanefîler, bu hadisin yukarıda işaret edilen
"namazda selâmı iade" babındaki İbn Mes'ud hadisi ve "Namazda
konuşmanın yasak oluşu" babındaki Zeyd b. Erkam hadisleri ile
neshedildiğini söylerler.
Hz. Nebi, ashabın
Zülyedeyn'in sözünü tasdik ettiğini görünce, kalkıp iki rekat daha kılmış ve
selâm vermiş, daha sonra da iki defa secde etmiştir. Bu, Sehv Secdesinde
selâmın secdeden evvel verilmesinin gerekli olduğunu gösterir. Sahabîlerden
Sa'd b. Ebî Vakkas, Ammâr b. Yâsir, İbn Mes'ud, İmrân b. Husayn, Enes ve Muğîre
b. Şu'be, tabiinden Ebû Seleme b. Abdirrahman, Hasan el-Basri, en-Nehaî, Ömer
b. Abdilaziz, Abdurrah-man b. Ebi Leylâ ve Sâib gibi şahsiyetler, bugün mensubu
bulunan mezheb-lerden de Hanefîler bu görüştedirler. Müslim, Nesâî, İbn Mâce,
Tirmizî, Ahmed ve Ebû Davud'un (1018. hadis) rivayet ettikleri İmrân b. Husayn
hadisi de bu görüşe delildir. Çünkü işaret edilen hadiste, "Sonra selâm
verdi, sonra iki defa secde yaptı, sonra yine selâm verdi" denilmektedir.
Sahâbilerden Ebû Said
el-Hudrî, İbn Abbâs ve Muâviye, Tirmizî'nin nakline göre Ebû Hureyre, Tabiûndan
Mekhûl, İbn Ebî Zi'b, Evzâî, Leys b. Sa'd; Mezheb imamlarından da ikinci
kavlinde Şafiî'ye göre sehv secdesi selâmdan önce yapılır. Bunların delilleri
de Buhârî'nin Abdullah b. Buhayne'den, Müslim ve Ahmed'in Ebû Said el-Hudrî'den
rivayet ettikleri, sehv secdesinin selâmdan önce yapılmasına işaret eden
hadislerdir.
Bazı âlimler de
"secde namazdaki bir ziyâdeden dolayı yapılıyorsa, selâmdan sonra; bir
noksandan dolayı olursa, selâmdan önce yapılır" derler. İmam Mâlik bu
görüşün sahiplerindendir. Ahmed b. Hanbel ve Şâfiîlerden Süleyman b. Dâvûd,
"Resûhıllah'ın selâmdan evvel secde ettiğini gösteren haberlerdeki
yanılmalardan dolayı selamdan evvel, sonra secde ettiğini bildiren
yanılmalarda da selâmdan sonra secde edilir" demişlerdir. Bunlara göre
hakkında hadis olmayan yanılmalarda secde selâmdan önce yapılır.
Kadı İyaz bu
ihtilâfların, efdali bulma anlamında olduğunu, caiz olma yönünden ise, selâmdan
önce secde etmekle sonra secde etmek arasında fark olmadığını söyler.
Üzerinde durduğumuz
hadis ve açıklama esnasında işaret ettiğimiz haberler, Hz. Nebiimizin namaz
kılarken yanılıp sehv secdesi yaptığını ve bunun birden fazla olduğunu
gösterir. Ulemânın tesbitine göre Hz. Peygamber namazdaki bir sehvden dolayı
beş defa secde yapmıştır. Bunlar:
1. Buhârî'deki İbn
Buhayne hadisinde görüldüğü gibi iki rekat kıldıktan sonra teşehhüdsüz üçüncü
rekata kalktıklarından dolayı,
2. Üzerinde durduğumuz
Zülyedeyn hadisinde bildirildiğine göre iki re-katten sonra selâm
verdiklerinden,
3. İmrân b. Husayn
hadisinden anlaşıldığj üzere, üçüncü rekatten sonra selâm verdiği için,
4. İbn Mes'ud hadisinde
bildirildiğine göre, beş rekât kıldıkları için,
5. Ebu Said el-Hudrî
hadisinde vârid olduğuna göre, şekkten dolayı. Açıklamakta olduğumuz hadis-i
şeriften Hz. Nebiin dört rekatîi bir namazın ikinci rekatından sonra selam
verip bir müddet bekledikten, yerinden ayrıldıktan hatta konuştuktan sonra
namazın kalanını kıldırdığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu konunun mezheplerdeki
durumu şöylece özetlenebilir:
İmam Şafii'den iki
görüş nakledilmiştir. Bunlardan esah olanına göre namaza devam sahihtir. Ancak
İmam Şafiî'nin namaz bâtıl olduğuna dair olan içtihadı da Şâfiîler arasında
meşhurdur.
İmam Mâlik, abdest
bozulmadıkça zaman ve fâsüa ne kadar uzun olursa olsun, namaza devam etmenin
caiz olduğu görüşündedir.
İmam-ı Azain'a ve
talebelerine göre ise, imam sehven iki rekatta selâm verirse, bulunduğu yerde
yüzünü kıbleden çevirmedikçe ve insan kelâmı konuşmadıkça namazının kalanım
edâ edebilir. Mescidin tamamı namaz mahalli olduğu için tek mekân hükmündedir.
Dolayısıyla imam konuşmadığı müddetçe yönünü kıbleden çevirmiş de olsa,
namazına devam etmesi, caizdir. Fakat camiden çıktıktan sonra yanıldığını
hatırlarsa artık devam edemez. Yeni baştan kılmalıdır. Bu unutmanın camide
değil de kırda olması halinde özel bazı hükümler vardır. İlgi duyanlar bu
mesele için fıkıh kitablanna müracaat etmelidirler.
Görülüyor ki sehv
konusunda Hanefîlerin içtihadı, diğer mezheplere nisbetle daha katıdır. Fakat bu
namazda olması gereken huşu ve huzu'a daha uygundur. Haneffler biraz önce de
temas edildiği gibi Zülyedeyn hadisinde sözkonusu edilen hadisenin namazda
konuşmapın mubah olduğu bir zamana rastladığını, bilâhere bunun neshedildiğini
söylerler. Bunlara göre, Sehv secdesi, yanılarak vacibi (tamamen) terk veya
te'hir ve farzı te'hir etmekten dolayı yapılır. Bu vacibtir Hangi hareketlerden
dolayı sehv secdesinin gerektiği konusu hayli geniştir. Bunun yeri de fıkıh ve
ilmihal kitaplarıdır.