بَاب
فَرْضِ
الصَّلَاةِ
1. (Farz Olan Namaz)
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
عَنْ مَالِكٍ
عَنْ عَمِّهِ
أَبِي سُهَيْلِ
بْنِ مَالِكٍ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّهُ سَمِعَ
طَلْحَةَ
بْنَ عُبَيْدِ
اللَّهِ
يَقُولُ
جَاءَ رَجُلٌ
إِلَى رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
مِنْ أَهْلِ
نَجْدٍ
ثَائِرَ الرَّأْسِ
يُسْمَعُ
دَوِيُّ
صَوْتِهِ
وَلَا يُفْقَهُ
مَا يَقُولُ
حَتَّى دَنَا
فَإِذَا هُوَ
يَسْأَلُ
عَنْ
الْإِسْلَامِ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
خَمْسُ
صَلَوَاتٍ
فِي
الْيَوْمِ
وَاللَّيْلَةِ
قَالَ هَلْ
عَلَيَّ
غَيْرُهُنَّ
قَالَ لَا إِلَّا
أَنْ
تَطَّوَّعَ
قَالَ
وَذَكَرَ لَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
صِيَامَ
شَهْرِ
رَمَضَانَ قَالَ
هَلْ عَلَيَّ
غَيْرُهُ
قَالَ لَا
إِلَّا أَنْ
تَطَّوَّعَ
قَالَ
وَذَكَرَ
لَهُ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الصَّدَقَةَ
قَالَ فَهَلْ
عَلَيَّ
غَيْرُهَا
قَالَ لَا
إِلَّا أَنْ
تَطَّوَّعَ
فَأَدْبَرَ الرَّجُلُ
وَهُوَ
يَقُولُ
وَاللَّهِ
لَا أَزِيدُ
عَلَى هَذَا
وَلَا
أَنْقُصُ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَفْلَحَ
إِنْ صَدَقَ
Talha b. Ubeydillah
(r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Necidlilerden, saçları dağınık bir
adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi: Sesinin fısıltısı
duyuluyor, fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir
de ne görelim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e İslam (farzların)dan
soruyor, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): “Gece ve gündüzde beş
(vakit) namaz"(sana farzdır) buyurdu. Adam: Bana onlardan başkası yok mu?
diye sordu. Efendimiz: "Hayır, ama nafile kılarsan müstesna','cevabını
verdi.
Hz. Peygamber Ramazan
ay'ının orucunu söyledi. Adam yine: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Nafile tutmandan başka yok'',
buyurdu.
Efendimiz bundan sonra
zekatı zikretti. Adam: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu. Hz, Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, fakat sadaka vermen müstesna"
buyurdu.
Bunun üzerine bu adam:
Vallahi, ne bunu artırırım ne de eksiltirim, diyerek dönüp gitti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) (arkasından); "Eğer doğru söylüyorsa,
kurtuldu'', buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
hiyel; iman; savm; şehâdât; Müslim, iman; Nesai, salat, siyam, iman; Muvatta',
sefer; Darimi; Ahmed b. Hanbel, I, 162.
AÇIKLAMA: Hz. Talha b. Ubeydillah'ın haber verdiği bu
zat Buhari'nin haberine göre Dimam b. Sa'Iebe'dir. Necid tarafındandır. Necid,
lugaita yüksek rakımlı yere denir. Hicaz ile Irak arasındaki bölgeye özel isim
olmuştur.
Bu
zat Hz. Peygamber'e İslam'ın erkanını sormuş Efendimiz de hadis metninde
zikredildiği şekilde cevap vermiştir. Gerçi metinde erkan veya farzlar
zikredilmeden mücerred "İslam'dan sordu" şeklinde variddir. Fakat Hz.
Peygamber'in cevabından ibarede muzafın hazf edildiği, bu zatın İslam'ın
erkanını sorduğu anlaşılmaktadır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
soruyu namaz, oruç ve zekatı haber vererek cevaplandırmış, şehadet kelimesini
ve haccı anmamıştır.
Efendimizin
şehadet kelimesini mevzuu bahsetmeyişi, adamın zaten müslüman olduğundan ötürü
olabilir. Hacc'ı anmayışı ise, ya o zaman henüz farz kilınmadığı, veya adamın
vaziyetinden hac etme imkanının olmadığını anlamasındandır.
Bu
hadisi Bayram namazının ve vitr'in vacip olmadığını söyleyenler delil
gösterirler. Hanefiler ise: 'Bayram namazı senelik bir ibadettir, vitr ise
yatsı namazı ile birliktedir.'' derler.
Ayrıca
şunu da hatırlatayım; vacip hükmü Hanefiyye için farz ve sünnet arası bir
konumdadır. Diğer mezhebler için ise farz ile eş anlamlıdır.
Görüldüğü
gibi hadis-i şerif, İslam'dan bahsetmektedir. Bu münasebetle, İslam kelimesi
hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır.
İslam:
Lugatta, bağlanmak, ıstılahta ise, Resulullah (s.a.v.)'in haber verdiğini kabul
ve itaat etmektir. Eğer bununla birlikte inanç ve kalb ile tasdik de bulunursa
o, İmandır. Aksi halde değildir. İman, İslam'dan daha hususidir. İmanı İslam,
İslam'ı iman yerine kullanmak da caizdir.
İman
ve İslam aynı şey mi, yoksa ayrı ayrı şeyler mi, iman artıp eksilir mi konuları
ulema arasında ihtilaflıdır.
Cumhurun
görüşü şudur: İslam, zahiri bağlanma, ve Hz. Peygamber'in getirdiklerine boyun
eğmedir.
İman
ise, noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf olduğunu bilerek
Allah'ın varlığını, melekleri, kitapları, peygamberleri, ahiret gününü ve Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in getirdiği herşeyi şeksiz şüphesiz tasdik etmektir.
Buna
göre iman ve İslam birbirinden ayrı olmaktadır.
İmam
Şafii şöyle der: "İman, kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve erkan ile
ameldir." Buna göre de iman ile İslam bir olmuş oluyor. Şafii'nin bu
görüşü, Malik, Ahmed ve ashab-ı hadisten de nakledilmiştir.
Hadis-i
şerifte üç defa tekrarlanan istisnaların, hem münkatı, hem de muttasıl olmaları
mümkündür. Şafiiler bunu "lakin" manasına munkatı kabul etmişler ve
"ancak senin tetavvu olarak yapman müstehaptır" şeklinde
anlamışlardır. Bundan dolayı da "Nafileye başlayınca bitirmek vacip değil,
müstehaptır" demişlerdir.
Hanefiler
ve Malikiler ise, muttasıl kabul etmişlerdir. Buna göre mana, "Hayır ama,
tetavvuya başlarsan tamamlaman vacip olur" şeklinde terceme
etmişlerdir."Amellerinizi bozmayınız"[Muhammed 8] ayet-i kerimesi ve
tetavvu olarak başlanan bir haccın tamamlanmasının ittifakla vacip oluşu bu
görüşü daha haklı çıkarmaktadır. Bu görüş sahiplerine göre başladığı bir nafile
ibadeti tamamlamayıp yarıda kesen kimsenin kaza etmesi vaciptir. demiştir
Hanefiler
Hadis-i
şerifin sonunda, Hz. Peygamber'in adamın cevaplarına karşı "eğer doğru ise
kurtuldu" buyurması, bu zatın "Vallahi bunu eksiltmem" demesi
ile alakalıdır. "Artırmam" demesi ile ilgili olamaz. Çünkü sadece
farz ve vacipleri ifa etmekle kurtuluşa eren bir kimsenin bunlara ilave olarak
sünnet ve nafileleri de işlemesi durumunda evleviyetle kurtuluşa ereceği gayet
açıktır. Gerçi, bu hadiste İslamın bütün erkanı zikredilmediği için bu kadarcık
bir amelle insan nasıl felaha erebilir, şeklinde bir soru hatıra gelebilir.
Fakat, bu hadisin Buhari'deki rivayetinin sonunda zikredilen "Resulüllah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona İslam'ın esaslarını haber verdi..."
ifadeleri bu soruya cevap olur.
Ayrıca,
bu zatın "Ben vallahi bunu ne artırır ne eksiltirim" demekten
maksadı, kendisi kavminin elçisi olabileceği için, "hadiseyi olduğu gibi
haber veririm, senin sözüne ne bir şey ilave eder, ne de bir şey
eksiltirim" manasında olma ihtimali de vardır.