DEVAM: 11. Namaz
Vaktinde Uyuyan Veya Namazı Unutan Kimse
حَدَّثَنَا
عَلِيُّ بْنُ
نَصْرٍ
حَدَّثَنَا
وَهْبُ بْنُ
جَرِيرٍ
حَدَّثَنَا
الْأَسْوَدُ
بْنُ
شَيْبَانَ
حَدَّثَنَا
خَالِدُ بْنُ
سُمَيْرٍ
قَالَ قَدِمَ
عَلَيْنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
رَبَاحٍ
الْأَنْصَارِيُّ
مِنْ
الْمَدِينَةِ
وَكَانَتْ
الْأَنْصَارُ
تُفَقِّهُهُ
فَحَدَّثَنَا
قَالَ
حَدَّثَنِي
أَبُو قَتَادَةَ
الْأَنْصَارِيُّ
فَارِسُ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ
بَعَثَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
جَيْشَ
الْأُمَرَاءِ
بِهَذِهِ
الْقِصَّةِ
قَالَ فَلَمْ
تُوقِظْنَا
إِلَّا الشَّمْسُ
طَالِعَةً
فَقُمْنَا
وَهِلِينَ
لِصَلَاتِنَا
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
رُوَيْدًا
رُوَيْدًا
حَتَّى إِذَا
تَعَالَتْ
الشَّمْسُ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ كَانَ
مِنْكُمْ
يَرْكَعُ
رَكْعَتَيْ
الْفَجْرِ
فَلْيَرْكَعْهُمَا
فَقَامَ مَنْ
كَانَ
يَرْكَعُهُمَا
وَمَنْ لَمْ
يَكُنْ يَرْكَعُهُمَا
فَرَكَعَهُمَا
ثُمَّ أَمَرَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنْ يُنَادَى
بِالصَّلَاةِ
فَنُودِيَ
بِهَا
فَقَامَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَصَلَّى
بِنَا
فَلَمَّا
انْصَرَفَ
قَالَ أَلَا
إِنَّا
نَحْمَدُ
اللَّهَ أَنَّا
لَمْ نَكُنْ
فِي شَيْءٍ
مِنْ أُمُورِ الدُّنْيَا
يَشْغَلُنَا
عَنْ
صَلَاتِنَا
وَلَكِنَّ
أَرْوَاحَنَا
كَانَتْ
بِيَدِ
اللَّهِ
عَزَّ وَجَلَّ
فَأَرْسَلَهَا
أَنَّى شَاءَ
فَمَنْ أَدْرَكَ
مِنْكُمْ
صَلَاةَ
الْغَدَاةِ
مِنْ غَدٍ
صَالِحًا
فَلْيَقْضِ
مَعَهَا مِثْلَهَا
Halid bin Sümeyr
demiştir ki; Ensar'ın kendisini fakih tanıdığı Abdullah b. Rebah el-Ensari,
Medine'den bize gelip şöyle haber verdi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in süvarisi Ebu Katade: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
emirler ordusunu gönderdi dedi ve önceki hadiste geçen hadiseyi anlattı. (Ebu
Katade devamla): Bizi ancak doğmakta olan güneş uyandırdı. Namazımız (geçti)
diye korku ile kalktık. Efendimiz güneş yükselinceye kadar: "Yavaş olun,
acele etmeyin" buyurdu. (Güneş yükselince Resulullah): "Sizden, sabah
namazının (sünnet olan) iki rekatini devamlı kılmakta olanlar (şimdi de)
kılsın" buyurdu.
Bunun üzerine önceden
(sünnet olan) iki rekati kılmayı itiyad eden de, etmeyende kalkıp kıldı. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz için ezan okunmasını emretti.
Ezan okundu ve Efendimiz kalkıp bize namazı kıldırdı. Namazı bitirince:
"Dikkat ediniz! Allah'a hamdederiz ki, biz, bizi namazdan alıkoyan dünya
işlerinden bir şeyde değildik. Fakat ruhlarımız Allah'ın elindedir (uyuyorduk).
Allah (celle celaluhu) ruhlarımızı, dilediği zaman gönderir. Siz'den her kim
yarının sabah namazına vaktinde yetişirse, onunla birlikte onun gibisini (bugün
vaktinde kılamadığı sabah namazını) kaza etsin" buyurdu.
Diğer tahric: Darimi,
siyer; Ahmed b. Hanbel, V, 299, 300.
AÇIKLAMA: Bazı şarihler, ordu’nun başına önceden Ca'fer
b. Ebi Talib, onun şehadetinden sonra Abdullah b. Revaha, ondan sonra da Halid
b. Velid emir olduğu için Emirler Ordusu'nun Mute muharebesindeki ordu, bu
hadisenin de Mute seferinde olduğunu söylemişler ise de, bu isabetli değildir.
Çünkü Mute seferinde Hz. Nebi bizzat bulunmamıştır. Bu icma ile sabittir. Bu
yüzden Ayni, bu hadisteki "Emirler ordusu" tabirinin Halid'den bir
vehm olduğunu söyler. Menhel sahibi ise, burada Ha-Ud'in vehminin bir değil, üç
yerde olduğunu, bunlardan birincisinin "Emirler ordusu" tabirinde;
ikincisinin, "Sizden her kim daha evvel sabah namazının sünnetini
kılarsa..." cümlesinde; üçüncüsünün de hadisin sonundaki "Onunla
birlikte benzerini kaza etsin*' sözünde olduğunu söyler.
Emirler
Ordusu sözü raviden bir vehm değilse, bu ordu olsa olsa Hay-ber'i fetheden ordu
olabilir. Çünkü bu savaşta Hz. Nebi yarım baş ağrısına tutulduğundan sancağı
ilk gün Hz. Ebu Bekir'e, ertesi gün Hz. Ömer'e, daha sonra da Hz. Ali'ye vermiş
ve feth Hz. Ali'nin eliyle müyesser olmuştur. Görüldüğü gibi bu orduda üç ayrı
emir vazife almıştır. Öyleyse Emirler Ordusu denilip de içerisinde Hz. Nebi'in
bulunduğu anlaşılan ordunun, Hayber gazvesindeki ordu olduğunu anlamak gayet
tabii ve mantıkidir.
Bu
hadiste, Hz. Nebi, ashabını sabah namazının sünnetini kaza hususunda muhayyer
bırakmış ve "daha evvel sabahın sünnetini kılma adeti olanlar kılsın''
buyurmuşlardır. Sabah namazının sünneti, müekked bir sünnet olduğu ve ashabı
kiramın böyle bir sünneti terk etmesi düşünülemeyeceğine göre, Efendimizin
sözünü seferle kayıtlı anlamak daha doğrudur. Yani "daha önce seferde iken
sünneti kılma adeti olanlar, yine kılsın" demektir.
Hadis-i
şerifin sonundan anlaşıldığına göre Resulullah (s.a.v.) geçirilmiş sabah
namazını güneş yükseldikten sonra kaza ettiği halde bir de ertesi gün kaza
edilmesini emretmiştir. Fakat bu ifade yukarıda Menhel sahibinin de dediği
gibi, ravilerin vehmi olmalıdır. Nitekim Tirmizi ve başkaları, Buha-ri'nin bu
hadisi galat kabul ettiğini söylemişlerdir. 442 numarada gelecek hadis ile,
Nesai'nin İmran b. Husayn'dan rivayet ettiği "onlar (ashab) ya Resulallah!
Bu geçen namazı yarınki vaktinde tekrar kaza etmeyelim mi? dediler. Resullullah
(S.A.V.) "hayır Allah sizi ribadan menettiği halde onu sizden alır mı?
buyurdu" mealindeki hadis de üzerinde durduğumuz hadisin galat olduğu
veya raviden bir vehmin bulunduğu fikrini te'yid etmektedir.
Yukarıdaki
hadisin şerhinde de işaret edildiği gibi, kaza edilen bir namazın, ertesi
günkü vaktinde tekrar kaza edileceğini selef ulemasından hiç kimse
söylememiştir.