NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
أَبِي
عُبَيْدٍ عَنْ
أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
يُسْتَجَابُ
لِأَحَدِكُمْ
مَا لَمْ
يَعْجَلْ
فَيَقُولُ
قَدْ
دَعَوْتُ
فَلَمْ
يُسْتَجَبْ
لِي
Ebu Hureyre (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre, ResululIah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden
biriniz "dua ettim fakat kabul olunmadı" diye acele etmedikçe duası
kabul olunur."
Diğer tahric: Buhari,
deavat; Müslim, zikir;Tirmizî, deavât; ibn Mace, dua; Muvatta', kur'an; Ahmed
b. Hanbel, II, 487.
AÇIKLAMA:
Hadis-i şerif, gecikse
bile kul acele etmedikçe duasının mutlaka kabul edileceğini bildirmektedir.
Kulun acele etmesi, Peygamber (s.a.v.) tarafından kulun "dua ettim fakat
kabul edilmedi" demesi ile tefsir edilmiştir. Müslim'in rivayetine göre
acele etmenin ne olduğu sorusuna Resûlullah (s.a.v.);
"Kul, "dua
ettim, dua ettim, hiç kabul edildiğini görmedim" der kırılır ve bu anda
dua etmeyi terk eder" diye cevap vermiştir.
Duayı terk etmek
yavaşlatarak veya ye'se düşerek dua etmekten usanç göstermektir.
Dua eden bir kimsenin
duasının karşılığı geciktiği veya başka bir şekilde tecelli ettiği için,
"dua ettim fakat kabul edilmedi" demesinde iki büyük hata vardır:
Bunlar yaptığı duayı başa kakmak ve kabulünden ye'se düşmektir. Halbuki bu
kişiyi küfre götürebilir. Zira âyet-i kerimede "Allah'ın Rahmetinden
ancak kâfirler güruhu ye'se kapılır" buyurulur.[Yûsuf 87]
İbn Battal, hadis-i
şerifte beyân edilen kişinin halini açıklarken şunları söyler: "O usanıp
duayı terk eder ve duasını başa kakan gibi olur. Ya da kabule lâyık bir dua
yapar da karşılık vermekten âciz olmayan ve ihsanı kendisinden hiç bir şey
noksanlaştırmayan Allah Teâlâ'yı cimri zanneder."
Hadis-i şerif duanın
kabul edilmesini, acele etmeme şartına bağlamaktadır. Halbuki
Kur'an-ıKerim'de = bana dua ediniz,
kabul edeyim"[Mu'min 60] Bana dua
ettiği zaman dua edenin duasını kabul ederim"[Bakara 186]
buyurulmaktadır. Bu âyetler herhangi bir şarta bağlamadan dua edenin duasının
kabul edileceğini bildirmektedir. Bu durumda, duanın kabul edilmesi için acele
etmemenin şart olduğunu bildiren hadisle âyetler arasında bir tezat olduğu
görünümü ortaya çıkmaktadır. Ama aslında böyle bir tezat mevzuu bahis değildir.
Çünkü âyetlerin hükmü hadisin muhtevasıyla kayıtlıdır. Ayrıca duanın kabulü bir
kaç şekilde olur. Bunlar:
1. İstenilenin aynının
istenildiği vakitte verilmesi,
2. Allah'ın, İstenilen şeye
mukabil bir şerri defetmesi veya istenilenden daha iyisini vermesi,
3. Allah'ın bilip kulun
bilmediği bir hikmetten dolayı duanın kabulünün geciktirilmesi.
4. Duaların kıyamet
günü için biriktirilmesi.Çünkü dua eden o günde her zamankinden daha çok sevaba
muhtaçtır.
Görüldüğü gibi geç de
olsa veya başka türlü tecellî ederek de olsa, kulun yaptığı dualar mutlaka
kabul edilecektir. İbnu'l-Cevzî bu durumu şöyle ifâde eder:
"Mü'minin duası
asla geri çevrilmez. Ancak bazan kabulün gecikmesi veya istenilenin yerine,
hemen veya gecikerek daha önemli bir bedelinin verilmesi daha efdal olabilir.
O halde mü'minin vazifesi, rabbinden istemeyi kesmemektir. Çünkü o herşeyi
Allah'a teslim ve havale ettiğinde olduğu gibi duasında da kulluk
göstermiştir."
Tirmizî ve Hâkim'in
Ubâde b. Sâmit'ten Hz. Peygambere isnad ederek rivayet ettikleri şu hadis
yukarıda söylenenleri isbat etmektedir: "Yeryüzünde, dua edip de Allah'ın
ona istediğini vermediği veya ondan istediğinin benzeri bir kötülüğü
engellemediği bir tane Müslüman yoktur."
Buharî Şârihi Kırmam,
üzerinde durduğumuz hadis-i şerifi şerhederken duanın kabul edilmesi için acele
etmeme ve "dua ettim kabul olunmadı" dememenin şart olduğunu söyler.
Ancak başka hadis-i şerifler de gözönüne alındığında yapılan duanın kabul
edilmesi için başka şartların da bulunması gerektiği görülür. Yukarıdakilere
ilâveten şunlar da duanın şartlarındandır:
a. Günah işlemek için
duada bulunmamak,
b. İçerisinde günâh
veya akrabalık bağlarını kesen bir şeyin bulunmaması,
c. Haram olan bir şeyi
istememek,
d. Olması mümkün
olmayan şeyleri istememek,
e. Dua edenin duasının
kabul edileceğine bütün benliği ile inanması, Tirmizî'nin rivayet ettiği şu
hadis bunu ortaya koyar: "Siz kabul edileceğine inanarak Allah'a dua
ediniz. Biliniz ki Allah (c.c.) gafil ve samimiyetsiz kalb-den gelen duayı
kabul etmez."
f. İstediği şeyde kötü
bir maksat olmamalıdır.Meselâ övünmek için mal istemek makbul değildir.
g. Yiyeceği ve giyeceği
haramdan olmamalıdır.
h. Dua eden kişi istediğini
Allah'dan başkasının veremeyeceğini bilmelidir.
ı. Duadan evvel Allah'a
hamdetmek ve Peygamber'e salevât getirmek,
j. Dua edenin sesi ne
çok yüksek ne de çok alçak olmalı.
k. Kıbleye karşı durup
eller kaldırmalı.
Bu saydıklarımız duada
gerekli olan şartların en önemlileridir. Bunların dışında başka şartlar ileri
sürenler de vardır. Ancak hepsinde ortak olan nokta, duanın samimiyetle ve
Allah'ın kabul edeceği umud ile yapılmasıdır.
Bütün şartlarına riâyet
ederek dua ettiği halde duasının kabul edilmediğini söyleyen mutlaka
yanılmıştır. Ya kendisinde bir kusur vardır ya da duası, yukarıda işaret
ettiğimiz yollardan biri ile kabul edilmiştir. Çünkü bu Kur'an-ı Kerim'in
âyetiyle sabittir. Hz. Peygamberin hadisleri ile bildirilmiştir. Daha önce
zikrettiklerimize ilâve olarak, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'in-de, Ebû Said
el-Hudrî (r.a.)'nin Resûlullah'tan rivayet ettiği şu sözler yukarıdaki gerçeği
bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır: "İçerisinde günah ve akrabalık
bağlarım kesen bir şey olmadan dua eden müslümanın duası mutlaka kabul edilir.
Ancak bu, ya hemen olur, ya duası biriktirilir, ya da istediğine mukabil bir
kötülük kendisinden men'edilir."
Kurtubî'nin ifadesine
göre, hadiste zikredilen günah sözü, her türlü günahı içine alır. Akrabalık
bağlarına da tüm kul haklan girer.
İbn Atâ, duanın
rükünleri, kanatlan, sebepleri ve vakitleri olduğunu söyler. Duanın rükünleri
tam olursa, kuvvetlenir; kanatları uygun olursa, semâlara uçar; vakitlerine
rastlarsa, kazanır; sebepleri bulunursa, kurtulur. Duanın hükümleri kalb
huzuru, şefkat, itaat ve huşu; kanatlan, doğruluk; vakti, seher; sebepleri, de
Hz. Muhammed (s.a.v.)'e salevâttır" der.
Allah yoluna girenlerin
yapmaları gereken şeylerden biri de Allah'a tam olarak teslim olup ondan gelen
herşeye razı olmaktır. Onun için Allah'tan istemek mi, yok a herşeyi ona
bırakıp ondan gelene razı olmak mı, daha ef-daldir, konusunda ihtilaf
edilmiştir. Kuşeyrî her iki tarafı tercih edenlerin de bulunduğunu söyledikten
sonra, duayı üstün tutmanın açık delillerin gereği olup ihtiyaç ve tevazu
eseri olduğundan, rızayı tercih etmenin de teslimiyetten dolayı olduğunu
söyler. Duanın lüzumu bu babın ilk hadisinin izahında geniş bîr şekilde
geçmiştir.
BUHARİ RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
MÜSLİM RİVAYETİ VE İZAH
İÇİN BURAYA TIKLAYIN