NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
غِيَاثٍ عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ حَبِيبِ
بْنِ أَبِي
ثَابِتٍ عَنْ
عَطَاءٍ عَنْ
عَائِشَةَ
قَالَتْ سُرِقَتْ
مِلْحَفَةٌ
لَهَا
فَجَعَلَتْ
تَدْعُو
عَلَى مَنْ
سَرَقَهَا
فَجَعَلَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَقُولُ
لَا
تُسَبِّخِي
عَنْهُ قَالَ
أَبُو دَاوُد
لَا
تُسَبِّخِي
أَيْ لَا
تُخَفِّفِي
عَنْهُ
Aişe (r.anha), çarşafının
çalındığını, bunun üzerine onu çalana beddua etmeye başladığını, Efendimizin de
"Ondan hafifletme" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Ebû Dâvûd dedi ki: ....
demek, “ = Ondan hafifletme" manasındadır.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, VI,
45, 136.
Metinde görüldüğü üzere
Hz. Aişe (r.anha) çarşafını çalana beddua etmeye başlayınca ResulüIIah (s.a.v.)
"Ona beddua ederek hafifletme bedduayı bırak" buyurmuştur. Bu
ifâdenin akla ilk getirdiği mânâ "beddua etme de öbür dünyadaki azabı hafiflemesin.
Çünkü senin yaptığın beddua onun yaptığı hırsızlığın cezasının hafiflemesine
sebeb olacaktır" şeklindedir. Fakat Peygamber (s.a.v.)'in ümmetine karşı
olan şefkat ve merhameti gözönüne alındığında Resulüllah'm kastettiği mânânın
hiç de öyle olmadığı anlaşılır. Çünkü Hz. Peygamberin bir müslümanın azab
görmesini istemesi tasavvur edilemez. O halde Resul-i Ekrem'in maksadı, Aişe
(r.an-ha)'mn hırsıza beddua etmeyi kesip onu tamamen affetmesidir. Tabiatiyle
bu af, hırsızlığın kul hakkı ile ilgili olan kısmına aittir. Allah'ın hakkını
ancak tevbe veya Allah'ın affetmesi düşürür.
Aslında Resûlüllah'ın
Hz. Aişe'ye söylediğinin faydası sadece hırsıza değil, aynı zamanda Aişe
validemizin kendisine de dokunur. Çünkü o bedduayı artırdıkça, hırsızın azabı
azalacak, hatta bir an gelecek beddua hırsızlığın suçunu geçecek ve hırsız
beddua sahibinden alacaklı hale gelecektir. Ama onu affederse böyle bir ihtimal
de ortadan kalkacaktır.