NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عِيسَى
حَدَّثَنَا
أَبُو عَوَانَةَ
عَنْ
الْأَسْوَدِ
بْنِ قَيْسٍ
عَنْ نُبَيْحٍ
الْعَنَزِيِّ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
أَنَّ
امْرَأَةً
قَالَتْ لِلنَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
صَلِّ
عَلَيَّ
وَعَلَى
زَوْجِي
فَقَالَ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْكِ
وَعَلَى
زَوْجِكِ
Cabir b. Abdillah
(r.a.)'den; rivayet edildiğine göre,
Bir kadın Resulullah
(s.a.v.)'e, ben ve kocama dua et dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.);
"Sallallahu aleyki
ve alâ zevciki: Allah sana ve kocana salat (merhamet) etsin" buyurdu.
İzah:
Darimî, mukaddime;
Ahmed b. Hanbel, III, 303, 398;,Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, II, 153.
Hadis-i şerifin zahiri
Peygamberlerden başkasına duâ ederken
"Allahümme salli ala fülânın: Allahım filana salat et" demenin
caiz olduğuna delâlet etmektedir. Ahmed b. Hanbel ve bir grup âlim, üzerinde
durduğumuz hadis-i şerif ve " = onlara dua et, senin duan onlar için
güvendir"[Tevbe 103] âyetine
dayanarak Peygamberlerden başkaları için müstakılen dua edilirken salat sözünü
anarak dua etmenin caiz olduğunu söylerler. 1590 numarada gelecek olan,
"Allahım, Ebû Evfâ ailesine salat (merhamet) et" mânâsındaki hadis de
bu görüş sahiplerinin delilleri arasındadır.
Diğer mezheblere göre,
müstakülen, yani peygamberlerle birlikte olmadan "Allahım, filana salât
et" diyerek Peygamberlerden başkası için sale-vât getirmek caiz değildir.
Ama peygamberlerle birlikte anılarak meselâ, "Allahümme salli alâ
Muhammedin ve alâ fülamn..." gibi bir ifâde kullanılması caizdir. Çünkü
salevât, dua edilen zatı tazim için söylenilir. Tazim ve tazize lâyık olanlar
da sadece Peygamberlerdir. Onun için Peygamberlerden başkaları kendi başlarına
salevâta konu olamazlar.
Bu görüş sahihleri
Peygamberler dışındaki insanlara salevâtın cevazına işaret eden bu ve benzeri
hadislerdeki "salât"in dua mânâsında olduğunu söylemişlerdir.
Hattâbî 1590 numarada
gelecek olan hadisi şerhederken şöyle der:
"Bu hadis dua ve
tebrik mânâsında olan "salat"in, Peygamberlerden başkaları için
kullanılmasının caiz olduğuna delildir. Ama Resulüllah (s.a.v.)'in zikrini
selamlamak olan salevât tazim ve tekrim manasınadır. O sadece Hz. Peygambere
hastır. O'nun âlinden başkası buna ortak edilemez. " =Peygamberin
çağrısını kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi
yapmayınız"[Nur 63.] âyeti de
cumhurun görüşüne delildir. Bu âyete göre Hz. Peygamber için yapılan duanın
insanların birbirleri için yaptıkları duadan farklı olması gerekir.
Kadı Iyaz şöyle der:
"Muhakkîk âlimlerin görüşü Mâlik ve Süfyân'ın İbn Abbas'tan naklettikleri
görüştür ki, benim meylim de onadır. Fukaha ve kelamcıların çoğu tarafından
tercih edilen bu görüşe göre, Peygamberlerden başka hiç bir kimseye salevât
getirilmez. Nasıl ki tenzih ve takdis sadece Allah için söylenirse, saîevât da
sadece Peygamberlere hastır. Ashab, tabiûn veya müctehid imamlar anıldığında
onlar için, "Radıyellahü anh" veya "Gaferelehullah"
denilebilir. Allahü Teala “ = " Rabbimiz bizi ve bizden önceki inanmış
olan kardeşlerimizi bağışla..."[Haşr
10.] derler, buyurur. Bir başkaâyet-i kerimede şöyle denilir:
"Onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnud olmuştur. Onlar da ASlah'dan
hoşnuddurlar.”[Tevbe 100.]
Zaten müstakil olarak
Peygamberler'den başkaları için salat ve selâm getirmek İslâmın ilk
devirlerinde bilinmiyordu. Bunu Râfizî ve Şiîler bazı imamları için ihdas
ettiler. Meselâ Ali (r.a.) için "Ali aleyhissalatü vesselam" diyerek
onu Resulüllah'la aynı seviyede tutarlar. Ehl-i bid'ate benzemek yasak olduğu
için de onların yaptıklarına muhalefet bizim için vâcibtir.
Kâcjı İyaz'dan özet olarak
aktardığımız bu ifadeler İslam ulemasının cumhuru (büyük çoğunluğu)nun
görüşüdür.
Beyhakî Şuabu'l-İmân'da
ve Saîd b. Mensur da Sünen'inde İbn Abbas (r.anhüma)'ın, "Bizim
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'den başka Peygamber için salat ve selam getirmek
caiz değildir" dediğini rivayet etmişlerdir.
Aüyyü'l-Kaarî, İbn
Abbas'dan nakledilen bu sözü izah ederken şöyle der: "Her halde İbn Abbas
(r.a.) bu sözünü Cenab-ı Hakk'ın Peygamberler hakkında buyurduğu = âlemlerin
içinde Nuh'a selâm olsun."[Saffât 79.]
" = İbrahim'e selam olsun"[Saffât
109.] “ = Musa ve Harun'a selâm olsun"[Saffât 120.] " = Peygamberlere selâm
olsun"[426] âyetlerinin zahirinden ve " = ey iman edenler, siz de
ona (Re-sulullaha) salat ve selam getirin"[Ahzâb 56.] âyetinin mefhumundan
istifâde ederek söylemiştir. Çünkü bu âyet-i kerimelerden salât ve selâmın
(ikisi birden) sadece Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında söylenebileceği
anlaşılmaktadır."
îbn Hacer el-Askalânî
Muhammed (s.a.v.)'den başkalarına salât getirmenin hükmünde ihtilâf edildiğini
belirttikten sonra, kullanış biçimlerine göre farklı hükümleri zikreder.
îbn Melek de dua ve
teberrük mânâsında olmak üzere Hz. Peygamberden başkalarına salât getirmenin
caiz olduğunu söyler.
Durru'l-Muhtâr'ın
metninde "Peygamberlerin ve meleklerin dışındakilere salevât ancak
tebeiyyet yoluyla olabilir" denilmektedir. İbn Abidîn bu hükmün illetine
işaret ettikten sonra Peygamberler ve meleklerin dışındakilere salevât
getirmenin tahrimen mekruh mu, tenzihen mekruh mu, yoksa evlânın hilafı mı
olduğu konusunda ihtilaf olduğunu, Nevevî'nin Ezkâr'da ikinci görüşü
benimsediğini söyler."[îbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, Vl, 753.]