NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْأَعْلَى
حَدَّثَنَا
سَعِيدُ بْنُ
إِيَاسٍ عَنْ
أَبِي
السَّلِيلِ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
رَبَاحٍ
الْأَنْصَارِيِّ
عَنْ أُبَيِّ
بْنِ كَعْبٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَبَا
الْمُنْذِرِ
أَيُّ آيَةٍ
مَعَكَ مِنْ
كِتَابِ
اللَّهِ أَعْظَمُ
قَالَ قُلْتُ
اللَّهُ
وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ
قَالَ أَبَا
الْمُنْذِرِ
أَيُّ آيَةٍ
مَعَكَ مِنْ
كِتَابِ
اللَّهِ
أَعْظَمُ
قَالَ قُلْتُ
اللَّهُ لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
الْحَيُّ
الْقَيُّومُ
قَالَ
فَضَرَبَ فِي
صَدْرِي وَقَالَ
لِيَهْنَ
لَكَ يَا
أَبَا
الْمُنْذِرِ
الْعِلْمُ
Ubey b. Ka'b (r.a.)'den;
demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) (bana);
"Ya Ebe'l-Münzir!
Allah'ın kitabından senin ezberinde olan hangi âyet (sevab yönünden) daha
büyüktür?" dedi.
Allah ve Resulü daha iyi
bilir, dedim. Resulullah (s.a.v.) tekrar:
“Ya Ebe'l-Münzir!
Allah'ın kitabından ezberinde olan hangi âyet (sevapça) daha büyüktür? diye
sordu.
Allahu la ilahe illa
huvel Hayyu'l-Kayyum = Hayy ve kayyum
olan Allah'tan başka ilâh yoktur" (âyetidir,) dedim.
Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.) göğsüme vurdu ve;
"İlim sana mübarek
olsun, ey Ebe'l-Münzir" buyurdu.
İzah:
Müslim, musafirin
Hadis-i şerifte bahsi
geçen "Ebu'l-Münzir", Übey b. Ka'b (r.a.)'in künyesidir.Buradaki
rivayette bu terkibin başında nida harfi (yâ) hazfedilmiştir. Müslim'in rivayetinde
ise bu harf mevcuttur.
Peygamber (s.a.v.)
Ubeyy (r.a.)'e "Senin ezberinde olan hangi âyet..." diye sorarken
onun bildiklerini öğrenip şeref ve faziletini ortaya koymak istemiştir. Hz.
Ubey, Resûlullah devrinde Kur'an-ı Kerim'in tamamını bilen hafızlardandır.
Metinde açıkça
görüldüğü gibi Peygamber (s.a.v.)'in ilk sorusuna, Übey (r.a.) "Allah ve
Resulü daha iyi bilir" karşılığını verdiği halde Efendimiz aynı soruyu
tekrarlayınca, yani âyetü'l-Kürsî cevabını vermiştir. Hz. Übeyy'in somya ilk
sorulduğunda cevap vermeyip Allah'a ve Resulüne havale etmesi edebinden dolayı
olabileceği gibi, en efdal âyetin kendi bildiğinden başkasının olabileceği
ihtimali veya bu büyük âyeti Resûlullah'ın ağzından duyma arzusu da olabilir.
Fahr-i Kâinât'ın cevab
kendisine havale edildikten sonra aynı soruyu tekrarlaması, vahy yoluyla
Übeyy'in bu sorunun cevabını bildiğine muttali olmasından dolayı olsa gerektir.
Hz. Übeyy de Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in soruyu tekrarladığını görünce, cevabın
kendi bildiği olduğunu hissetmiş ve söyleyivermiştir.
Übeyy'in, soru ilk
sorulduğunda cevabı bilmediği halde keyfiyeti Allah ve Resulüne havale ettikten
sonra Allah'ın bir lutfu olarak kendisine ilham edilip, onun da bu ilham
üzerine cevab vermiş olması da mümkündür.
Hadîs-i Şerifte görüldüğü
gibi Hz. Peygamber Übey (r.a.)'ın cevabını pek beğenmiş ve eli ile göğsüne
yavaşça vurarak "ilim sana mübarek olsun" buyurmuştur. Bu, Übeyy'in
ilminin yüksekliğine işarettir.
Hadis-i şerif
Âyetü'l-Kürsî'nin sevab itibariyle Kur'ân-ı Kerim'in en büyük âyeti olduğunu
bildirmektedir. Nevevî'nin beyânına göre, bu üstünlük mezkûr âyetin Allah'ın
bütün isim ve sıfatlarının asıllarını yani ilâhtık, vahdaniyet, hayat, ilim,
mülk, kudret ve irâdeyi kendisinde toplamış olmasıdır. Bu yedi sıfat, Allah (c.c.)'ın
isim ve sıfatlarının esaslarıdır. Bu âyet-i kerime tüm kemâlâtm Allah'a ait
olduğuna ve Cenâb-ı Hakk'ın bütün noksanlıklardan münezzeh bulunduğuna delâlet
eden ana meseleleri içinde toplamaktadır. Allah'ın birliği, azameti, yüce isim
ve sıfatları hep bu âyette yer almıştır. İçerisinde Allah'ın adı açık ve gizli
onyedi defa zikredilmektedir.
Âyetü'I-kürsî, kelime
kelime incelendiğinde Kur'an'ın en büyük âyeti oluşunun sebebi ortaya çıkar:
" = kendinden başka ilâh olmayan Allah diridir", Cenâb-ı Allah'ın zât
ve celâline işarettir. kendi kendine kâim olan demektir. Bu, azamet ve celâlin
son haddidir. " = Onu ne bir uyuklama ne de bir uyku tutar." Bu,
Allah'ı yaratıkların sıfatlarından tenzih ve takdîsdir. " = Göklerde ve
yerde ne varsa hepsi onundur," fiillerin birliğine işarettir. Çünkü bütün
fiiller O'ndandır ve O'na dönücüdür. " = Onun izni olmadan yanında şefaat
edecek kimmiş?" âyeti Allah'ın hüküm, emir ve mülkte tek olduğuna, onun
yanında kendisinin izin vermediği hiçbir kimsenin şefaat edemeyeceğine delâlet
etmektedir. Bu âyet, mülk ve emirde Allah'a ortak olmayacağını kesin olarak
göstermektedir .O"(yarattıkîanmn) önlerindekini, arkalanndakini bilir.
Onun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şeyi
kavyaramazlar." Cenabı Hakk'm ilim sıfatına, bazı bilgilerin tafsilinin ve
ilminin sadece ona ait olduğuna işarettir. Gerçek şu ki, Allah'tan başka
hiçbir kimsede, onun irâde ve dilemesiyle verdiğinden başka ilim yoktur. "
= O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır." Allah'ın mülkünün
büyüklüğüne ve kudretinin kemâline işarettir. " = Bunların muhafazası ona
ağır gelmez." Onun izzetinin kemâline za'f ve noksanlıklardan münezzeh
olduğuna işarettir. = O çok yüce, çok büyüktür." O Allah, yaratıkların
sıfatlarından münezzeh, kibriyâ ve azametle muttasıftır. Bu da işte bu iki
büyük sıfata işaret etmektedir.
Görüldüğü gibi
âyetü'l-kürsîson derece yüce mânâları, sinesinde toplayan bir âyettir. Bu
mânâlara sahib olan başka hiçbir âyet mevcut değildir. Gerçi Haşr Suresinin
sonundaki ve Hadîd Suresinin başındaki ayetler, yukarıda zikr edilen mânâları
ihtiva etme yönünden âyetü'l-kürsî'ye yakındırlar, ama bunlar bir tane değil,
birkaç tane âyettir. Üstelik âyetü'l-kürsî bu işaret edilenlerden sıfatları ile
farklılık göstermektedir ki, bu isimler, -âlimlerin çoğuna göte- ism-i
a'zamdır.
Yalnız şunu hatırlatmak
gerektir ki, Âyetü'l-Kürsî'nin bu derece büyük faziletlere sahib olması diğer
âyetlerin noksanlığını gerektirmez. Çünkü Allah'ın kelâmında noksanlık
tasavvur edilemez. Öyleyse üstünlük ya sevap yönündendir ya da birbirine
nisbetledir. 1457. hadisin şerhinde bir nebze temas edilen bu konu,
"hadisten çıkarılabilecek hükümler" kısmında tekrar ele alınacaktır.
Âyetü'l-kürsî'nin
büyüklüğüne delâlet eden başka hadisler de vardır. Bunlardan birkaç tanesini
aktarmakta fayda görüyoruz.
Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatır: "Peygamber (s.a.v.) ramazan (ayında) zekâtını korumak üzere beni
vekil tayin etti. Birisi gelip yiyecekten avuçlamaya başladı. Adamı yakalayıp:
Seni mutlaka Resulüllah
(s.a.v.)'a götüreceğim, dedim.
Bırak beni çünkü
muhtacım, çoluk çocuğum ve çok ihtiyacım var dedi. Bırakıverdim gitti. Sabah
olunca Hz. Peygamber;
"Ey Ebâ Hüreyre!
Dün gece esirine ne yaptın?"" diye sordu.
Ya Resulellah! Çok
muhtaç olduğundan şikâyet etti, acıdım, salıverdim, dedim.
“Dikkat et, o
yalancıdır, tekrar gelecektir" dedi.
Resûlullah (s.a.v.)'m
"O tekrar gelecektir" sözü üzerine onun yine geleceğini anlayıp
gözetledim. Adam yine zahireden avuçlamaya başladı, ben de onu yakaladım ve:
Seni mutlaka Resulullah
(s.a.v.)'ın huzuruna çıkaracağım, dedim.
Beni bırak muhtacım,
çoluk çocuğum var, bir daha dönmeyeceğim, dedi.
Acıdım ve yine serbest
bıraktım. Sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.v.); "Ey Ebâ Hüreyre! Esirine ne
yaptın?" dedi.
Çok ihtiyacı ve çoluk-çocuğu
olduğundan şikâyet etti, ben de acıyıp salıverdim, dedim.
"Ama o şüphesiz
sana yalan söyledi, tekrar gelecek" buyurdu. Onu üçüncü kez gözetledim.
Adam zahireden yine avuçlamaya başladı. Hemen onu yakalayıp:
Bu sefer seni mutlaka
Resulüllah'ın huzuruna çıkaracağım. Bu üçüncü kerredir ki, bir daha
dönmeyeceğini söyleyip yine dönüyorsun, dedim.
Beni bırak sana birkaç
kelime öğreteyim. Allah onlarla sana fayda verir, dedi;
Onlar nedir?"
dedim.
Yatağına uzandığın
zaman âyetü'l-kürsî'yi bitinceye kadar oku. O zaman senin üzerinde devamlı
olarak Allah'tan bir muhafız bulunur ve sabah oluncaya kadar sana şeytan
yaklaşamaz dedi.
Adamı yine salıverdim.
Sabah olunca Resulüllah (s.a.v.); "Dün gece esirine ne yaptın?" diye
buyurdu.
Ya Resulallah! Allah'ın
kendileri sebebiyle bana menfaat vereceğini söylediği bazı kelimeler Öğretti,
ben de serbest bıraktım, dedim.
"Onlar
nedir?"dedi.
Bana '"yatağına
uzandığın zaman başından sonuna kadar âyetü'l-kürsîyi oku, devamlı olarak
üzerinde Allah'dan bir muhafız bulunur ve sabah oluncaya kadar sana şeytan
yaklaşamaz, dedi.
[Râvi dedi ki: Onlar
zaten hayır işlemeye hırslı idiler]. "- O yalancı olduğu halde, işte bunu
doğru söylemiş, üç geceden beri konuştuğun adamın kim olduğunu biliyor musun,
ey Ebâ Hüreyre?"
Hayır!
"O şeytandı."
İbn Hıbban'ın, Ubey b.
Ka'b'm babasından rivayet ettiği haber de şöyle:
Ka'bların bir hurma
harmanı vardı. Orada ne kadar hurma olduğunu biliyordu. Hurmanın eksildiğini görüp
bir gece bekledi. Bir de ne görsün erginlik çağına giren bir gence benzeyen
bir canlı!
Übey dedi ki, babam ona
selâm vermiş o da selâma karşılık vermiş: Übeyy'in babası Ka'b bundan sonrasını
şöyle anlatır:
Sen insan mı, yoksa cin
misin?
Cin.
Elini bana var, dedim
bir de ne göreyim. Bir köpek eli ve bir köpek kılı.
Cin böyle mi olur?
Benim bildiğim cinler
arasında benden daha kıllıları var.
Bu işi (hurma çalmayı)
niçin yapıyorsun?
Senin sadakayı
sevdiğini duydum da, senin yemeğinden bana da nasip olmasını istedim.
Bizi sizden ne korur?
Şu âyet yani
âyetü'l-Kürsî. Bunun üzerine ben de onu bıraktım.
Übey dedi ki:
Sabahleyin babam Resulüllah (s.a.v.)'a gidip olayı haber vermiş. Hz. Peygamber
(s.a.v.) "Habis doğru söylemiş” buyurmuş.
Görüldüğü gibi bu iki
olay âyetü'l-Kürsî'nin cinlerin ve şeytanların belâsını def eden bir âyet
olduğuna delâlet etmektedir.
Ebû Zer (r.a.)'den
rivayet edilmiştir. Dedi ki:
Hz. Peygamber'e:
Ya Resulullah! Sana
indirilen âyetlerin hangisi daha büyüktür? dedim. "Âyetü'î-Kürsî, yani
Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim namazın
ardında âyetü'l-kürsiyi okursa, diğer namaza kadar Allah'ın
zimmetindedir."
Hz. Ali şöyle der:
"Eğer,
âyetü'l-kürsfnin faziletini bilseydiniz onu hiç bir halde terk etmezdiniz. Şüphesiz
Resulullah (s.a.v.) "âyetü'I-kürsi bana arşın altındaki bir hazineden
verildi. O benden evvel hiçbir peygambere verilmedi,"
buyurdu."[Hâkim, el-Müstedrek, I, 560-561; II, 259.]
Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"Bakara suresi
(var ya) işte Kur'ân âyetlerinin en üstünü ondadır. Bir evde âyetü'l-kürsî
okunur da orada şeytan olursa, mutlaka çıkıp gider."