SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

ZEKAT BAHSİ

<< 1562 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ دَاوُدَ بْنِ سُفْيَانَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَسَّانَ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ مُوسَى أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سَعْدِ بْنِ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ حَدَّثَنِي خُبَيْبُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِيهِ سُلَيْمَانَ عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَأْمُرُنَا أَنْ نُخْرِجَ الصَّدَقَةَ مِنْ الَّذِي نُعِدُّ لِلْبَيْعِ

 

Semure b. Cündüb (r.a.)'ten; demiştir ki:

 

İmdi şüphesiz Resûlullah (s.a.v.) satış için hazırladığımız (eşyâ)'dan zekât vermemizi emrederdi.

 

 

İzah:

Dârekutnî, Sünen II, 128

 

Ticaret mallarından maksad, altın-gümüş ve paranın dışında, kazanç sağlamak amacıyla alış-verişi yapılan mal­lardır. Bunlara sayıma itibar edilerek zekâtı verilen deve, sığır gibi hay­vanlar dahil olduğu gibi gayr-ı menkûl dediğimiz taşınmaz mallar da dâ­hildir. Fıkıhta bu mallara "urûzu't-ticâre" denilmektedir.

 

Hadiste geçen "emrederdi" ifâdesinden anlaşıldığına göre, Hz.Pey­gamber ticâret mallarının zekâtını vermelerini onlara emir sıygasiyle bil­dirmiştir. Emir sıygası ise, vücûba delâlet eder. "es-Sadaka" kelimesi de zekât manasında kullanılmıştır. Bu sebeple ticâret mallarının zekâtını ver­mek vâcibtir.

 

Sahabe, tâbiûn ve ondan sonra gelen fakıhler ticâret mallarının zekâ­tını vermenin yâcib olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta İbnu'I-Münzir ile Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm bu hususta icmâ' olduğunu söyle­mişlerdir. Îbnü'l-Münzir şöyle demektedir:

 

"İlim ehli, ticâret malları üzerinden bir yıl geçtiği zaman zekâtını ver­menin vâcib olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu vücûb Hz.Ömer, İbn Ömer ve îbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Aynı zamanda fukahâ-yi seb'a, Hasan el-Basrî, Câbir b.Zeyd, Meymûn b.Mihrân, Tâvûs, Nehaî, Sevrî, Evzâî, Şafiî, Ebû Ubeyd, İshâk, Ebû Hanife ve arkadaşları da bu görüştedirler.

 

Zahirîler, bunlara muhalefet edip "ticâret mallarının zekâtı verilmez" demişlerse de delilleri zayıf olduğundan onların bu görüşüne itibar edilme­miştir.

 

Ticaret mallarının zekâtını vermek için üzerinden hicrî takvim'e göre bir senenin geçmiş olması (Hevelânü'1-havl) ve nisaba ulaşması şarttır.

 

Ticâret mallarının kıymeti, 200 dirhem gümüş veya 20 mıskal altına eşit olduğunda nisaba ulaşmış sayılır. Bugün muhakkik âlimler, nisabta altına itibar etmektedir ki onun da 85 gram olduğunu daha önce belirtmiş­tik. Yani 85 gram altın değerinde ticâret malına sahib olan bir kimse malı­nın 1/40'ım (%2,5) zekât olarak verecektir. Ondan az olursa vermekle mükellef değildir.

 

Nisâb miktarının senenin başında mı, sonunda mı nazar-ı itibâra alı­nacağı hususunda ihtilâf edilmiştir:

 

a. Nisab miktarına yalnız senenin sonunda itibar edilir. Meselâ, bir ticâret malı, senenin başında nisaba ulaşmadığı halde, sene sonunda ula­şırsa, sene sonunda nisaba ulaştığına bakılarak zekâtı verilir. Malik ile İmam Şafiî bu görüştedirler.

 

b. Nisab miktarının sene boyunca devam etmesine itibar edilir. Şayet nisab miktarı senenin bir bölümünde eksilirse, o sene inkitaa uğramış olur. Hal .böyle olunca mal ne zaman nisab miktarına ulaşırsa, sene o zaman­dan itibaren başlar.

 

Sevrî, Ahmed b.Hanbel, İshak, Ebû Ubeyd, Ebû Sevr ve İbnu'l-Münzir bu görüştedirler.

 

c. Nisab miktarı, senenin başıyla sonunda nazara alınır. Sene arasın­da nisabın eksilmesine bakılmaz. Mesalâ bir ticâret malı sene başında ni­sab miktarına bağlı iken bir kaç ay sonra eksilip de sene sonunda yine nisab miktarına baliğ olursa, zekâta tâbi olur.

 

Ebu Hanîfe ve arkadaşları bu görüştedirler.

 

Zekâtın ticâret mallarının kendisinden mi, kıymetinden mi verileceği konusunda âlimlerin görüşlerini de şöyle sıralayabiliriz:

 

a. İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şafiî'nin bir kavline göre tacir, mu­hayyerdir, isterse malın kendisinden isterse kıymetinden verir. Meselâ ku­maş satıyorsa, isterse kumaş verir, isterse kıymetini para olarak verir.

 

b. İmam Şafiî'nin ikinci kavline göre, tacir malın yalnız kendisinden vermelidir. Şafiîlerden Müzenî de bu görüştedir.

 

c. İmam Ahmed ve İmam Şafiî'nin diğer bir kavline göre tacir, malın yalnız kıymetinden vermelidir.

 

Ebû Dâvûd ile Münzirî'nin bu hadisin sıhhati hakkında sükût etmele­ri, İbn Hümam'ın dediği gibi onlar tarafından hasen kabul edildiğine alâ­mettir. Nitekim İbn Abdi'1-berr de onu hasen görmüştür.

 

İbn Hacer el-Askalânî ise, Bulûğu'l-Merâm adlı eserinde bunun isna­dının leyyin olduğunu söylemiştir.

 

İbn Hazm bunun senedinde geçen Cafer b. Sa'd, Hubeyb b. Süley­man ve Ebû Süleyman'ın kim olduklarının belli olmadığını söylemişse de Ahmed Muhammed Şakir Muhallâ'nın dipnotunda "onların kim oldukla­rının bilindiğini ve İbn Hıbbân'ın onları sika râviler arasında zikrettiğini" söylemektedir.

 

Bu hadîs zayıf kabul edilirse de sahabenin icma'i ve mallardan zekâ­tın vâcib olduğuna delâlet eden delillerin umûmu ile kuvvet bulmaktadır. Binaenaleyh ticaret mallarının zekâtını vermek vâcibtir. Bu konuda ehl-i ilim arasında ittifak vardır.