NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
الْمَهْرِيُّ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
جَرِيرُ بْنُ
حَازِمٍ وَسَمَّى
آخَرَ عَنْ
أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ عَاصِمِ
بْنِ
ضَمْرَةَ
وَالْحَارِثِ
الْأَعْوَرِ
عَنْ عَلِيٍّ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
بِبَعْضِ
أَوَّلِ
هَذَا
الْحَدِيثِ
قَالَ
فَإِذَا كَانَتْ
لَكَ
مِائَتَا
دِرْهَمٍ
وَحَالَ عَلَيْهَا
الْحَوْلُ
فَفِيهَا
خَمْسَةُ دَرَاهِمَ
وَلَيْسَ
عَلَيْكَ
شَيْءٌ
يَعْنِي فِي
الذَّهَبِ
حَتَّى
يَكُونَ لَكَ
عِشْرُونَ
دِينَارًا
فَإِذَا
كَانَ لَكَ
عِشْرُونَ
دِينَارًا
وَحَالَ
عَلَيْهَا
الْحَوْلُ
فَفِيهَا
نِصْفُ
دِينَارٍ
فَمَا زَادَ
فَبِحِسَابِ
ذَلِكَ قَالَ
فَلَا
أَدْرِي
أَعَلِيٌّ
يَقُولُ فَبِحِسَابِ
ذَلِكَ أَوْ
رَفَعَهُ
إِلَى النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَلَيْسَ فِي
مَالٍ
زَكَاةٌ
حَتَّى يَحُولَ
عَلَيْهِ
الْحَوْلُ
إِلَّا أَنَّ
جَرِيرًا
قَالَ ابْنُ
وَهْبٍ
يَزِيدُ فِي
الْحَدِيثِ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَيْسَ فِي
مَالٍ
زَكَاةٌ
حَتَّى
يَحُولَ عَلَيْهِ
الْحَوْلُ
Ali (r.a.), Peygamber
(s.a.v.)'den (bir önceki 1572.) hadisin baş tarafını rivayet etmiş ve şöyle
demiştir:
"İki yüz dirhemin
olup da üzerinden bir yıl geçmişse, onda beş dirhem (zekât) vardır. Yirmi
dinarın olmadıkça senin üzerine -altında- (zekât olarak) bir şey yoktur. Yirmi
dinarın olup da üzerinden bir sene geçerse onda yarım dinar (zekât) vardır.
Fazlası(nın zekâtı), hesabına göredir."
(Râvi) Ebû İshâk dedi
ki: "Hesabına göredir" sözünü Ali mi söylüyor, yoksa onu Peygamber
(s.a.v.)'e mi isnad etti, bilmiyorum. " Üzerinden bir yıl geçmedikçe
hiçbir malda (zekât) yoktur."
İbn Vehb dedi ki: Ancak
(şu kadar var ki) Cerîr, Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen (bu) hadise
"üzerinden bir yi! geçmedikçe hiçbir malda (zekât) yoktur."
(cümlesini de) ekliyor.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, 1-148.
Bu hadisi İbn Vehb,
Cerir b. Hâzim'den, O da Ebu İshak'dan rivayet etmiştir.
cümlesindeki
“kâle"nin faili Ebû İshâk'tır.
Bu hadis gümüşün
nisabının iki yüz dirhem olduğuna ve onda farz olan" zekâtın, kırkta bir olduğuna
delâlet etmektedir. Bu hususta icmâ' vardır. Bir dirhemin Kaç gram olduğu ve
gram olarak zekâtın nisab miktarı 1558
no'lu hadisin açıklamasında belirtilmiştir.
cümlesi,-Ali (r.a.)
tarafından açıklama
mâhiyetinde
söylenmiştir. "ya'ni" fiilinin faili, "en-Nebî" Peygamber
(s.a.v.)'dır.
Altının zekâtı ile
ilgili fıkrada geçen bazı kelimelerin mânâları:
Dinar: Altın para
mânâsında kullanıldığı gibi miskâl mânâsında da kullanılmaktadır. Bu hadiste
miskâl mânâsında kullanılmıştır.
Miskâl: Sözlükte az
ölsün çok olsun her türlü ağırlık ölçüsüdür.Terim olarak ise, yaklaşık olarak
4.25 gr. ağırlığındaki bir ağırlık ölçüsüdür. Bununla ilgili ayrıntılı malumat
1558 no'lu hadisin açıklanmasında verilmiş ve yirmi miskahn 85 gr. ağırlığında
olduğu belirtilmiştir.
Hâlis olmayan yani
başka maddeler karışmış olan (mağşuş) altının zekâtı, hüküm yönünden mağşuş
olan gümüşün zekâtı gibidir. Mağşuş gümüşün zekâtının verilip verilmeyeceği
1572 no'lu hadisin açıklamasında belirtilmiştir. Mağşuş altının hükmü de aynıdır.
Bu hadiste altının
nisabının yirmi dinar olduğu ve yirmi dinardan az altını olan bir kimsenin
zekât vermekle mükellef olmadığı belirtilmiştir. Cumhur da bu görüştedir. Hasan
el-Basrî ile Zührî'nin; "kırk miskalden az olan altında zekât yoktur"
dedikleri rivayet olunuyorsa da yirmi dinarda zekât lâzım geldiğini
söyledikleri de rivayet edilir. Hatta bu rivayetleri daha meşhurdur. Bu nedenle
altının nisabının yirmi dinar olduğu hususunda icma vardır, denilmiştir.
Yirmi dinar altından
yarım dinar zekât verilmesinin vâcib olduğu da bir çok delillerle sabittir.
Delillerden bazıları şunlardır:
1. Bu hadis-i şerif,
2. Nesâî, Hâkim ve İbn
Hibbân'ın rivayet ettikleri Amr b.Hazm hadisidir: "Peygamber (s.a.v.) O'nu
bir mektupla Yemen'e göndermişti ki mektupta şöyle deniliyordu: 'Her kırk
dinarda bir dinar zekât vardır."
3. Dârakutnî'nin İbn
Ömer ile Âişe (r.a.)'den rivayet ettiği şu hadistir: ''Peygamber (s.a.v.) her
yirmi dinardan yarım dinar, kırk dinardan da bir dinar zekât alırdı."
Bu hususta rivayet edilen
birçok hadis olmakla beraber hepsi birbirlerini desteklemektedir. Binaenaleyh
bu hususta da icmâ' vardır.
cümlesinden
anlaşıldığına göre, gümüş ile altında zekât vâcib olması için üzerinden bir
yıl geçmesi şarttır. Çünkü genellikle bunların artması ancak bir sene
geçtikten sonra anlaşılır. Cumhur da bu görüştedir. İbn Abbâs ile İbn Mesûd'dan
rivayet edildiğine göre altın ile gümüşün üzerinden bir yılın geçmesi şart
değildir. Davûd-i Zahirî de bu görüştedir.
İbaresinde diyen kişi Cerîr'dir.nin
faili ise, Ebû İshâk'tır. Cümlenin anlamı ise şudur: "Ebu İshak demiştir ki: ''Fazlası
hesabına göredir, cümlesi Ali (r.a)'nin sözü mü yoksa Peygamber (s.a.v.)'in
sözü mü? bilemeyeceğim." Hadisin bu cümlesinde altın ile gümüşün zekâtında
vaks (küsuratın zekâttan affedilmesi) olmadığına delil vardır. Zira bu Hz.
Ali'nin sözü bile olsa merfu hükmündedir.
Hadisin "üzerinden
bir sene geçmedikçe hiç bir malda zekât yoktur" fıkrasındaki
"mal"dan murad, zekâta tâbi hayvanlar, altın, gümüş, para ve ticâret
malı gibi "nâmı" denilen artan maldır. Ekin ve meyvelerin zekâtının
vâcib olması için ise, üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Binaenaleyh
bunların zekâtı, kaldırıldıkları mevsimde verilir. Bu hususta âlimlerin icma'ı
vardır. Zira âyet-i kerimede " = Hasat günü yerden çıkan mahsûlün hakkını
verin"[En'âm 141] buyurulmuştur.
Mezkûr fıkradaki
"hiçbir mal" sözü, umum ifâde ettiğinden dolayı hadisin zahiri, her
türlü malı kapsamaktadır. İster bu mal nisabtan kazanılan kârlar olsun, ister
hibe veya miras yoluyla elde edilen bir mal olsun fark etmez. Dolayısıyla bu
umûmdan anlaşılan gerek sene başında gerekse sene içinde elde edilen malın
üzerinden bir yıl geçmedikçe ondan zekât vâcib değildir. Sene başında elde
edilen malların üzerinden bir yıî geçmedikçe zekâtının vâcib olmadığı daha
önce de geçti. Sene içinde elde edilen mallara gelince:
1. Bu mallar, sene
başından beri elde bulunup zekâta tabi olan nisab tutarındaki malların
cinsinden ise:
a. Sene içinde elde
edüen mal, sene başından beri elde bulunan maldan kazanılmış ise, bu kazanç,
sene başından beri elde bulunan asıl mala tâbidir. Asıl malın üzerinden bir
sene geçince kazancın üzerinden de bir yıl geçmiş kabul edilir. Meselâ sene
başında bir milyon lira ile ticâret yapmaya başlayan bir kişinin bir milyonu
sene esnasında beş yüzbin lira kazanacak olsa, sene sonunda hem sermâyenin hem
de kazancın yani bir buçuk milyonun zekâtını verecektir. Ticâret mallarından
sene içinde kazanılan kâr ve zekâta tâbi olan hayvanlardan doğanlar da durum
böyledir. Bu tür kazançların asıl mala eklenmesinin gerektiği hususunda
âlimlerin ittifakı vardır.
b. Sene içinde elde
edilen mal, sene başından beri elde bulunan maldan kazanılmamış hibe ve miras
gibi yollarla elde edilmişse, bunun zekâtının verilmesi hususunda ihtilâf
edilmiştir:
Hasan el-Basrî, Ebû
Hanife ve arkadaşlarına göre sene içinde elde edilen bu tür mallar, sene
başından beri elde bulunan mallara hem nisab hem de sene hesabı yönünden
eklenir ve hepsinin toplam zekâtı verilir.
İbrahim en-Nehaî, Atâ,
Şafiî ve Ahmed'e göre bunlar sene hesabı yönünden bir birilerine eklenmezler,
her birinin üzerinden tam bir sene geçmesi şarttır. Ama nisâb yönünden
birbirlerine eklenirler. Bunu bir misalle açıklayalım:
Sene başından beri 30
sığırı olan bir kişiye sene içinde on sığır miras intikal etse, Hasan el-Basrî,
Ebû Hanife ve arkadaşlarına göre ikincisi birincisine ekleneceğinden birincisi
yılını doldurursa, toplam kırk sığırın zekâtını verecektir. İbrahim en-Nehaî,
Atâ, Şafiî ve Ahmed'e göre ise, yalnız otuz sığırın zekâtını verecektir. On
sığırın zekâtım da üzerinden bir sene geçince verecektir. Bu görüş ayrıca Ebû
Bekir, Ali, İbn Ömer ve Âişe (r.anhum)den rivayet edilmiştir.
Mâlik ise, zekâta tabi
olan hayvanlar hususunda Efyû Hanîfe'nin görüşündedir. Altın ve gümüş
hususunda da Şafiî ve Ahmed'in görüşündedir.
2. Sene içinde elde
edilen mallar sene başından beri elde bulunan malların cinsinden değilse,
birbirlerine sene hesabı yönünden eklenmezler. Her birinin ayrı bir sene hesabı
vardır. Ne zaman senesini doldurursa, zekâtı o zaman verilir. Bu hususta
ittifak vardır.
ibaresinde takdim ve
te'hir var; ibarenin aslı şöyledir: kelimesi, nin ismidir. cümlesi de onun
haberidir. cümlesi ise, nin ismi ve haberi arasında gelen bir cümle-i
mu'terizadır. Bu hadisi Cerîr'den rivayet eden İbn Vehb'in bu sözünden maksadı,
"üzerinden bir yıl geçmedikçe hiçbir malın zekâtı verilmez" cümlesini
Ebû İshak'tan Peygamber (s.a.v.)'e ref ederek yalnız Cerîr'in rivayet ettiğini
bildirmektir. Halbuki yıl şartı, Cerîrin hadisinden başka hadislerde de
geçmektedir. Dârekutnî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği hadiste Resûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Üzerinden sene geçmedikçe kişinin malından
zekât yoktur". Hz. Âişe'den rivayet ettiği hadiste de Resûlullah (s.a.v.);
"Üzerinden sene geçmedikçe maldan zekât yoktur" buyurmuştur. Aynı
hadisi Enes (r.a.)'den de rivayet etmiştir.